06
Ara
07

Nihat Genç: Yeni ortaçağ

Tarih: 17 Mart 2003 Pazartesi

Trabzon/Maçka’da yalçın tepeler üstüne kartal yuvası gibi kurulu Sümela Manastırı’na yürüyerek yirmi dakikada ancak çıkılabiliyor. Tarihçiler, kilise neden bu tepeye inşa edildi sorusuna, ilk Hıristiyanlar Romalı askerlerden saklanıp gizleniyorlardı, diye cevap veriyor. Bu soru sizi bilmem, beni tatmin etmiyor.

Çünkü Hıristiyanlar tehlike geçtikten sonra binlerce yıl daha bu manastırda yaşadı, cihan harbine kadar. Bu soruya başka tür cevap bulmak için başka bir soru soralım. Kilise binlerce yıl bir kıyamet takvimi yönetiyordu, her yüzyıl başı İsa inecekti, yılbaşılarında inecekti, şuraya inecekti, buraya gelecekti, diye. İsa’nın nereye ne zaman ineceği sorunu kilisenin her günki işiydi.

İşte Sümela Manastırı milyonlarca ladin ağacının (çam türü) ortasında, canlı yayın arabası gibi milyonlarca çam ağacını izliyor, İsa’nın hangi çam ağacına ineceğini buradan gözleyebiliyorsunuz. Yani, Sümela Manastırı’nın buraya inşası, buradaki milyonlarca ladin ağacından dolayıdır.

Tabii bu benim düşüncem, siz de başka sorular sorun. Ancak kilisenin bin yıllık iktidarı bir fikir değil, bir dünya gerçeğidir. Binlerce yıl hüküm sürmüş kilise iktidarı, bugün, karanlık çağ, ortaçağ, skolastik (dini dogmalar) çağı gibi adlarla tarif edilir.

Bir de şu soruyu soralım. Zamanla gaddarlaşan ve mutlak bir egemenlik kuran kilise, gücünü hangi silah/ordulardan alıyordu?

Cevabı şaşırtıcı? Kilisenin silahı yoktu. Ta ki 10/11. asırda Haçlı seferleri başlayana dek.

Peki bir soru daha! Öldürmeye ve silaha inanmayan kilise, tarihin en zalim hakimiyetini nasıl kurabildi?

Şöyle. Kilisenin silahları başkaydı. Birincisi ve en önemlisi kıyamet düşüncesi/teorisi…

Kilise, kıyamet inancını benimsetmek için elinde büyük iletişim güçleri vardı. Bunlar dini metinler, vaazlar, dini tasvir, resimler.

Ve yüzbinlerce propagandist vaazcı köy köy dolaşıp kıyameti anlatıyor. Cehennem ve mahşer tasvirleri çok etkileyiciydi.

Düşünce özetle şuydu: ‘Bu yaşadığımız dünya kötülüklerle doludur, iblisler, cinler, karanlık, solucan, tuhaf yaratıklar, belalar, mağaralar, kazıklar, ateşler, tabutlar, iskeletler…’

Bu tasvirlerle insanlığın beynini yıkıyor, aklını ruhunu teslim alıyor. Mesela bu düşünceyle milyonlarca müridi olan Fransisken ve Dominiken gibi tarikatlar, ‘bu dünya geçicidir, yalandır, nefsten kesilelim, dünyadan çekilelim, her gün dua ederek İsa’yı bekleyelim, İsa, bugün yarın hemen inecek, Kıyamet bir saat sonra, belki şimdi, koptu kopacak, hemen kiliseye kapanalım’. Yani bizim de tanıdık olduğumuz zühd/inziva/riyazet hayatı…

Mesela, bugün rengarenk çiçeklerle dolu baharın kırlarını görünce, hemen yatıp yuvarlanmak, gelir aklınıza. Ya da Sümela Manastırı’na çıkın, o yüksekte ruhunuz bir uçurtma gibi ormanların üstünden kayıverir. Ama o günlerde beyni kilisenin cinli/şeytanlı/kıyametli propagandasıyla yıkanmış insanlar, bu orman ve çiçekli kırları gördüklerinde, akıllarına şeytanlar, solucanlar, yani mahşer yeri gelirdi!..

Kilisenin ikinci silahı: Dışlamak/ aforoz etmekti. Bunu açalım.

Kilise insanlığa hepiniz günahkar doğdunuz çağrısı yapar. İnsanları günahkar olduğuna inandırır. Sonra, sizi günahlarınızdan ancak kilise vaftiz ederek arındırır, der.

Reddedilmesi imkansız çağrı budur. Çağrıya uymayıp kiliseye boyun eğmeyenler, şeytanlık, kafirlikle suçlanır. Cezası dışlamak, ya da ölüm.

Boru değil, bu teolojik teori, binlerce yıl hakimiyet kurdu. İnsanlığın beynini kıyametle yıkadı, sonra kıyamet tehdidiyle insanları kilise çatısı altında topladı. Sonuç: Üretmeyen, düşünmeyen, sinmiş, zavallı, paçavralar, çullar, çuvallar içinde sürünerek yaşayan milyonlarca Hıristiyan. Kolera. Veba. Hatta üretmediği için açlıktan kırılan, Mısır’dan buğday gelmezse, toplu ölümlerle tarihten silinen kasabalar. Yüzyıllar süren mezhep savaşları.

Bugün dünyayı yönetmeye kalkışan Amerikan/İsrail ittifakı kilisenin bu iki silahını kullanıyor. Yani batıda değişen bir şey yok. Birinci silahı, kıyamet, nükleer, dünyayı yokederim tehditleri ve Bağdat bombalanırken tüm Araplar’ın seyredeceği akşam dokuza ayarlanıp naklen yayın bomba görüntüleri. İkinci silahları, işte benim gücüm bu, hepiniz bana katılın, dışarıda kalanları yokederim.

Ozon delindi, karlar eridi, sular basacak gibi kıyamet senaryoları bilim adamlarınca söylenir durur, ancak asıl kıyamet senaryosu, nükleer silahlarda gizli.

Nükleer bomba atılabilir mi? Japonya’ya atom atılmıştı ama o günlerde bu silahtan başkalarında yoktu. Bilim adamları atılabilir diyemiyor, siyasiler de. Atarım diyen yok. Kimse atmaya cesaret edemez genel görüş. Niçin atılamaz sorusu başka yazıya kalsın.

Ancak atılamaz ise ellerinde neden tutuyorlar. Caydırıcı, tehdit, şantaj gibi laflar… Hadi milyonlarca insanı öldürdün, sonra. Başka neleri tetikleyecek. Kontrol edilemez. Hadi ettin, yüz tane şehri haritadan sildin. Sonra.

Bu tartışmalar dehşeti oluşturan kıyamet senaryolarına yol açıyor ve hem ABD’nin hem de bilim adamlarının işine geliyor. Böylelikle nükleer güce sahip olmakla değil, bizlerde uyandırdıkları dehşet, kıyamet, mahşer, yokedildik, dünya uçtu gibi fikirlerle iktidar kuruyorlar. Dehşet fikriyle bizi sindirmek ve çaresizce eteklerine sarılıp yalvarmamızı istiyorlar.

Mesela ortaçağların dini dogmaları gibi şu düşünceye bütün insanlığı inandırmış durumdalar: Ellerinde dünyayı yüzbin defa havaya uçuracak nükleer bombalar var!

Ufak at civcivler yesin diyeceğimiz bu saçma sapan düşünceye bütün insanların beyni ikna olmuşsa, artık, yepyeni bir karanlık çağın esaretine girmişiz, demektir.

Tam tersine, tarih bize bilimsel bir gerçeklikle gösteriyor ki, dünyayı yokederim, kıyamet, mahşer, cehennem, diyenlerin dünyada tozları dahi kalmadı. Aksine, bu saçma sapan fikirlere inanmayıp direnenler işte yaşadığımız bu dünyanın kırlarını bıraktılar.

Kilise de aynı kıyametten söz etti, ediyor. Ancak ortaçağ boyunca kıyamet görmedik. Bu sefer nükleerin gücüyle aynı tehdidi savuruyorlar. Ve senaryoları gittikçe dini metinlere, efsanelere, beyin yıkamaya, masallara benzemeye başlıyor.

Nükleer bomba atılabilir mi/atılamaz mı düşüncesi, dünya havaya uçurulabilir mi tartışmaları artık akla ziyan bir hal aldı, çünkü, akıldan çıkıp Allah var mı yok mu, İsa inecek mi benzeri gerçekötesi teolojik tartışmaların içine girdi.

Bu mantıkötesi, akılötesi, saçma sapan tehdit, şantajlarla bir büyük İsrail/Amerika imparatorluğu kuracaklarını sanıyorlar!

Tam tersi, asıl kıyamet, bu saçma sapan senaryolara inanıp sinmiş, çaresizce bekleşip ağlamış insanlarla oldu.

İşte insanlığın yüzkarası ortaçağ… Milyonlarca insanı işkenceden zulümden geçiren büyük karanlık çağ… Bu ossuruk palavra iddialarla kuruldu.

Peki, neden dünyayı yok ederim etmez mi sorusunu hep nükleer silahlara soruyorsunuz? Çiçeklere sorulacak sorunuz yok mu? Tek bir çiçeğin nasıl bir kudreti ve bilgisi var ki, onu görünce tüm tarihi ve kötülükleri ve beynimizde oluşan tüm kaygıları birden unutabiliyoruz. Çiçekler bu gücü kimden alıyor?

Bizler çiçekler gibi dünya yokedilemez fikrine inanıyoruz. Mesela bütün insanlar karar verip dünyadaki çiçekleri yokedeceğim deyip, dağları bayırları yolsalar, çiçekler bitmez, toprağın içindeki tohumlar?

İşte baharla birlikte şehirlerimize kırlarımızdan pespembe çiçekler taze tebessümleri, kokularıyla çıkageldiler. Hoş geldiler. Duru, sakin gülerek yüzümüzün içine-içine bakışıyorlar. Yüzlerinde kıyamet korkusu, üzüntü yok. Aksine güven içinde her biri.

Çok neşeliler. Şu Buda’nın yüzü gibi. Hepimizi üzen sıkıntılar, kasvet, ağrılar, telaşlar, hepsi için sadece ve tek bir tebessüm kafidir… diyen Buda’nın tebessümü gibi.

Bahar mı geldi, yoksa ortaçağ mı? Tıpkı ortaçağ insanı gibi bakıyorsunuz hayata. İşte bugün yemyeşil çiçeklerle örtünmeye başladı kırlar. Ama hepimizin kafasında bir ortaçağ dogması hakim, çiçekleri değil, mahşeri, dünya yokoldu, dehşet fikrini konuşuyor, beyninizi dolduruyorsunuz. Nükleerlere inananlar Amerika tarafına… Bahara inananlar kırlara!…

Birileri ha bire bahara ve dünyaya inancımızı yok etmeye çalışıyor. Oysa dünyamızın umurunda değil, milyonlarca asırdır kıyametten bu kirli kıyafeti sevmedi, giymedi, giymeyecek…

Akşam
17/03/2003

   Nihat GENÇ


0 Yanıt to “Nihat Genç: Yeni ortaçağ”



  1. Yorum Yapın

Yorum bırakın


İstatistikler

  • 2.405.748 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Aralık 2007
P S Ç P C C P
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930
31  

En fazla oylananlar