28
Eki
09

Kezban, Senden Sonra Öyle Orospular Türedi Ki..!!!

Ah  Kezban  ah,  eli  öpülesi  Kezban..!!!

Belki  de  şimdi  yaşamıyorsun…

Keşke yaşasaydın da görseydin,  gerçek orospunun kim olduğunu..!!!

———————————

Bu   hikâye   Malatya’da   geçer…

Bu,  bir  tercüman  eşliğinde  eğlenmek  için  geneleve  gelen  iki  Amerikalı  coni  ile  genelevde  çalışan  Kezban’ın  hikayesidir..!!!

Menderes’in  Türkiye’yi  ‘küçük Amerika’  yapmaya  çalıştığı  günlerde…
Yani  1955-1960’lı  yıllarda  yaşanmış  gerçek  bir  hayat hikâyesidir…
Malatya’nın  en  canlı  sokaklarından  biri  de,  genelev  sokağıdır…

Gündüz   Cumhuriyet  Bayramı   kutlanmıştı..
Gece  saat 12’ye  yaklaştığı  sırada  içeriye  ağızlarında  pipo,  sarı  saçlı,  uzun boylu  iki  kişi  ile  beraber  şık  giyinmiş  şişman  bir  adam  girdi.

Bu  iki  yabancı,  ‘uzman’  sıfatıyla  bir  dost  memleketten  getirilmişlerdi…
Bir  yıldır  yakındaki  15.000  nüfuslu  bir  Anadolu  kasabasındaydılar.

Kaymakam  kasabada  böyle  bir  şey  olamayacağını,  arzu  ederlerse  falanca  yerdeki  ‘Türk  pavyon’una  gitmelerini  tavsiye  etmişti…  Bunun  üzerine  iki  genç,  tercümanlarını  da  yanlarına  alarak  önce  Malatya’ya,  sonra  da  faytoncunun  rehberliğinde  buraya  gelmişlerdi…

Yani  Malatya  genelevi’ne..!!!

İlk  dakikalarda  yadırgadıkları  bu  yer,  gitgide  hoşlarına  gitmişti.

Akşamdan beri 25 müşteri savmış olan Kezban, gramofona oynak bir plâk koymuş, kırmızı mayosunun içinde dönüp duruyordu…  Yabancılar Kezban’ı seyretmeye başladılar. Sonunda Kezban’ı işaret ederek, tercümanlarına bir şeyler dediler…

Tercüman çaça kadın’a :
– Mösyöler  bayanı  istiyor..!!!
Tercümanı  duyan  Kezban  adamlara  şöyle  bir  baktı…
Sonra :
– Müthiş  yorgunum  anne.   Mazur  görsünler..!!!
Cevap  tercüme  edilince,  yabancılardan  uzun  boylusu  sertleşen  sesi  ile :
– Ne  demek..?!!!
– Böyle  yerlerde  müşteri  reddedilmez ..!!!   diye  diklendi…
Kezban  hiddetlenerek :
– Yorgunum efendim..!!!.. Lâftan anlamaz mısınız siz..?!!!
Tercüman :
– Bu  mösyölerin  kim  olduğunu  bilmiyorsun  galiba ..?!!!
Hem bir orospu  müşterisinin arzusunu yerine getirmeye mecburdur..!!!
Kezban :
– Ben  orospuyum..!!!   Ama bu mösyöler kim olursa olsunlar, arzularını yerine getirmeyeceğim..!!!

Diğer kadınlar şaşkın şaşkın ona bakmaktaydılar…
Kezban’ı o güne kadar hep para canlısı olarak düşünmüşlerdi..!!!
Tercüman  yediği  hakareti  hazmedememişti :

– Senin  gibilerinin  hakkından  polis  gelir..!!!
– Buyrun  efendim,  polis  iki  adımlık y erde..!!!

Şişman  tercüman  hışımla  dışarı  çıktı.

Biraz  sonra  yaşlıca  bir  polisle  içeri  girdi…
Ecnebilere karşı daima nazik olmayı, onlara kolaylık göstermeyi vazifesinin mühim bir düsturu sayan polis, Kezban’a :

– Mösyöler  seni  çiftetelli  oynarken  bulmuşlar…
Demek  ki  yorgunluk  bahane…  Şu  halde  sebep  ne Kezban..?!!!

– Sadece  istemiyorum..!!!
– Fakat  vazifeni  unutuyorsun.   Sonra  senin  için  fena  olur..!!!

Genelevin  dilberi  Kezban,  âdeta  deliye  döndü :
– Bana  hiç  bir  şey  olmaz,  polis  bey..!!!
Ben  gavurlara  orospuluk  yapmam  polis  bey ..!!!!!!!!!!!
Beni  nihayet  buradan  başka  bir  yere  sürebilirsiniz…!!!

Fakat sürüleceğim yer gene Türk ili değil mi ..?!!!

Herkes susuyor, iki yabancı alık alık bakıyordu…
Kezban ise yumruklarını sallayarak söyleniyordu :
– Ben gavur orospusu değilim, polis bey..!!!!!!!!!!
– Ben Türk orospusuyum..!!!

Diğer kadınlar başlarını önlerine eğmişlerdi…
Yaşlı polis ise gözlerindeki ıslaklığı göstermemek için, ağır ağır bahçeye çıkarken Kezban hâlâ bağırıyordu :
–  Ben gavurun altına yatmam, polis bey..!!!!!!!!!
–  Ben Türklerin orospusuyum..!!!!!!!!!!!!!!!!
–  Gâvurun değil..!!!!!!!!!!!!!!

Bu  anlatılanlar,  kaderin sillesini yemiş vesikalı Kezban’ın ; cılız öpülesi elleriyle ; ülkemizi işgal eden gâvurlara attığı yaman tokadın hikâyesidir…

İşte  böyleee …

Bir kaç  dolar  kazanabilmek  için,  yabancıların  önünde eğilen bütün  politikacılarımıza…

İş  adamlarımıza…

Bürokratlarımıza…

Medya  mensuplarına…

Ve  “keşke  İngilizlerin   idaresinde  olsaydık ” diyebilen  o  çok  “namus”lu  ( !!! )  “Hanım”

kızlarımıza…

Velhâsıl,  kadın – erkek  bütün  vesikasız  orospularımıza

ithaf  olunur ..!!!

Ve   o   şişman   tercümanın   adı   neydi   biliyor   musunuz.. ?!!!
–  Turgut   ÖZAL ..!!!

KAYNAK :  ANONİM  (DİYELİM  BUNDAN  SONRA)…   ÇÜNKÜ  “BİZİM”  İNSANIMIZ  DOĞRULARDAN  KORKAR  HALE  GELMİŞTİR   ARTIK…    ACI  AMA  GERÇEK  BU…    YAZININ  YAYIMLANIŞINDAN  BERİ  ÜÇ  YILDIR  KAYNAK  HAKKINDA  HİÇ  BİR  İTİRAZ  GELMEMİŞTİ…   BİLMEM  ANLATABİLDİM  Mİ..??!!!


4 Yanıt to “Kezban, Senden Sonra Öyle Orospular Türedi Ki..!!!”


  1. 1 türkan
    Nisan 4, 2010, 2:10 pm

    ay bu amerikalılara pezevenklik yapan özal daha sonra tüm müslümanları abd ye pazarladı.ülkemizde dahil ne demişti bir vereceğiz üç alacağız.ama hiç birini alamadığı gibi bütün müslüman kadınlarını abd nin askerlerine peşkeş çekti tıpkı akp ve başkanı tayyip gibi bölünmüş orta doğu projesi eş başkanı gibi.özal ve tayyip severlere duyurulur.ama nafile ki kurunun yanında yaşta yanıyor .tayyip ne demişti menderes özal devamıyım diye oy almıştı bunları sevenler abd askerlerine peşkeş çekilen müslümanlara ne oldu görsünler bir daha düşünsünler.

  2. Mart 2, 2011, 12:54 am

    menderesi,özalı örnek alarak ülknin başında bulunanlar kendi avratlarını sık sık abd ye gönderiyorlar özal bir verip üç alıyordu aceba onlar kaç verip kaç alıyorlar ???

  3. Mart 16, 2011, 4:51 am

    ABD’li İT Evine GiT
    ABD askerleri, gençliğin hedeflerinden biri oldu. Aslında bize hiç yabancı değildi bu filo.
    Kıbrıs’taki soydaşlarımıza yardım için giden Türk gemilerinin önünü keserek harekatı engellemeye çalışan 6. Filo’ydu.
    İşte tüm bu acı gerçeklere rağmen, 15 Temmuz 1968 tarihinde 6. Filo’ya bağlı bir uçak gemisi, 5 destroyer Dolmabahçe’ye demirliyordu.
    ABD’nin ünlü 6. Filosu, 1968 yılında ıstanbul’a demir atarken, üniversiteli gençliğin dilinde şu slogan yankılanıyordu:
    Türk Bayrağı’nı yırtan, sokaklarda kızlarımızı taciz eden ABD askerleri karga-tulumba denize atılınca, İstanbul’a geldiklerine pişman olmuştu.
    Kıbrıs sorununda ABD’nin tutumu, Vietnam Savaşı, Ortadoğu’da ABD’nin İsrail yanlısı tavrı ve ısrail-Arap savaşı, 1960’lı yılların gençliğini Amerikan karşıtı bir tavır almaya sevk etti.
    İşte böyle bir ortamda ABD’nin Akdeniz’deki gücü 6. Filo Türkiye’ye davet edilmişti.
    Uzun süre karadan ve kadınlardan uzak kalan Coni’leri taşıyan 6. Filo’nun ziyareti, ülkede büyük infial yarattı.
    ABD askerleri, gençliğin hedeflerinden biri oldu. Aslında bize hiç yabancı değildi bu filo.
    Kıbrıs’taki soydaşlarımıza yardım için giden Türk gemilerinin önünü keserek harekatı engellemeye çalışan 6. Filo’ydu.
    İşte tüm bu acı gerçeklere rağmen, 15 Temmuz 1968 tarihinde 6. Filo’ya bağlı bir uçak gemisi, 5 destroyer Dolmabahçe’ye demirliyordu.
    Ancak, ABD askerleri, beklemedikleri bir tepkiyle karşılaşıyor ve Türk topraklarına ayak bastıklarına pişman oluyordu.
    Katran döktüler
    ılk önce öğleye doğru ellerinde Türk Bayrakları taşıyan bir grup genç Dolmabahçe’ye kadar gelmiş; tepkilerini göstermek için Türk Bayrağı’nı yarıya kadar göndere çekmişti.
    Fakat bu yalnızca başlangıçtı.
    Bir pavyonda 150 kuruş için hesaba itiraz eden 3 Amerikan eri dışarı çıktıklarında üzerlerine boya ve katran atılmıştı..
    Bu tüm ıstanbul’da böyleydi. Amerikalılar, görüldükleri her yerde başta üniversiteli gençlik olmak üzere toplumun her kesimi tarafından protesto edilmekte, bindikleri araçların camları kırılmaktaydı.
    Amerikan askerlerine karşı girişilen eylemler.
    1967-1969 yılları arasında özellikle eğlence yerlerinin ve genelevlerin bulunduğu Beyoğlu’nda Amerikan askerlerinin başlarından keplerini kapmak, üstlerine kırmızı boya atmak, üniformalarını jiletlemek, ya da kıstırıp hırpalamakla başlayan antiemperyalist eylemler askerlerin denize atılmasına kadar varmıştı. Bunun üzerine Coniler, soluğu savcılıkta almak zorunda kalmıştı.
    Polislerimiz topladı
    ıstanbul, ızmir, Trabzon’da şiddetlenen 6. Filo karşıtı eylemler, 1968 Temmuzunda zirveye tırmanır.
    Bunda ABD askerlerinin, Türk bayrağını yırtmaları ve Türk kızlarını taciz etmelerinin büyük etkisi olur.
    17 Temmuz akşamı da ıstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri, Gümüşsuyu’nda Amerikan askerlerinin yatmakta olduğu oteli basar.
    ıstedikleri tek bir şey vardır:
    Bu topraklardan Amerikan askerlerinin defolup gitmeleri. Amerikalılar şaşkınlık içindedirler.
    ABD ve emperyalizm karşıtı gençliğin protesto yürüyüşleri, artık tüm ıstanbul’u sarmıştı.
    “Amerikalı it, evine git”, “Bağımsız Türkiye” sesleri artık 7’den 70’e herkesin kulaklarında yankılanmaktaydı.
    Amerikan askerlerini ıstanbul sokaklarından Türk polisi toplamak zorunda kalmıştı.
    Temmuz ayında, ıstanbul’da sürekli protesto edilen ve tartaklanan ABD askerlerinin korunması için, dönemin ıçişleri Bakanı Faruk Sükan, emniyet teşkilatına kesin talimat vermişti.
    Polis, o akşam verilen emre uyarak İTÜ yurdunu basar.
    Protesto gösterilerine katılan öğrencilerden ıstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Vedat Demircioğlu, yurdun penceresinden düserek ağır yaralanır. Demircioğlu, hemen Taksim ılk Yardım Hastanesi’ne kaldırılır. Ancak, 24 Temmuz 1968 Çarsamba günü hayatını kaybeder.
    Halk destek verdi
    Arkadaşlarını kaybeden öğrenciler, protesto gösterilerini yoğunlaştırır. Taksim’den yüzlerce genç, Dolmabahçe’ye doğru yürüyüşe geçer.
    “ıstanbul Amerikan genelevi, Türk kızları Amerikan cariyesi”
    olamaz diyen gençlerin etrafında kısa sürede halktan ve esnaftan binlerce kişi toplanır.
    Yakalanan tüm ABD askerleri denize atılır.
    ‘ıhtiyaç molası’ veren Conileri denize döktük
    Uzun süredir karadan ve kadınlardan uzak kalan Amerikalı Coni’lerin “ihtiyaç molası” için ıstanbul’a demir atan 6. Filo, Türkiye’yi ayağa kaldırmıştı.
    Üniversite gençliğinin başını çektiği göstericiler, Coni’lerin defolup gitmesi için sokağa dökülürken, ıstanbul alışılagelmemiş eylemlere tanıklık ediyordu.
    Beyaz badanalı, temizlenmiş genelevlere gitmek için Dolmabahçe’ye çıkan ABD askerleri beklemedikleri bir tepkiyle karşılaşmıştı. Kafalarında golf sopaları kırılan ABD askerleri, emperyalizm karşıtı gençler tarafından denize atılmıştı.
    6. Filo, sağ-sol çatışmalarını tetiklemişti
    1968 yılında 6. Filo’nun Türkiye’ye yaptığı ziyaret, üniversite öğrencileri arasında ilk kez sağ-sol çatışmaları yaşanmasına neden olmuştu.
    ABD’nin 6. Filo’sunun Türkiye ziyareti, öğrenciler arasında kanlı sağ-sol savaşının miladı olmuştu.
    1968 olaylarını tetikleyen, üniversite işgallerinden çok ABD’nin 6. Filosu’na karşı, gençlerin başlattığı mücadeleydi.
    Bu nedenle ziyaret, Türkiye’nin kaderinde dönüm noktalarından biriydi. O dönemde, ABD’yi küstüren komünist, komünist de ABD karşıtıydı. Ziyaret nedeniyle başlayan protestolar sonrası, polisin karargaha dönmüş bir öğrenci yurdunu basması sonucu bir öğrenci ölmüş, bu olay, gösterileri daha da büyütmüştü.
    16 şubat 1969 tarihinde ıstanbul Bayazıt Meydanı’nda ABD’nin 6. Filo’sunu protesto etmek için 76 gençlik örgütü toplanmıştı. En önde Türk bayrağı, arkada şu pankartlar vardı:
    “Geldikleri gibi gidecekler”, “Emperyalizm ve yerli uşaklarına karşıyız”, “Rezil coni bir daha gelme”, “Amerikan iti toprağımızda havlayamaz.” Beyazıt’tan başlayıp Taksim’de sona erecek olan anti-emperyalist, bağımsız Türkiye miting için işçiler, öğrenciler toplanmaya başlarken, aynı saatlerde Beyazıt Camii ve Dolmabahçe Camii doluyordu.
    Fakat bu sefer Amerikan muhiplerin sayısı oldukça artmıştı.
    Provokasyon
    Bugün Gazetesi’nden Mehmet şevki Eygi;
    “’Büyük fırtına patlamak üzeredir, Müslümanlar ile kızıl kafirler arasında topyekün savaş kaçınılmaz hale gelmiştir… Müslüman kardeşim, sen bu savaşta bitaraf kalamazsın. Ben namazımı kılar, tespihimi çekerim… Etliye, sütlüye karışmam deyip de kendine zulüm edenlerden olma, gözünü aç, bak!.. Onlarda taş, sopa, demir, molotof kokteyli mi var? Biz de aynı silahları kullanmaktan aciz değiliz… Cihat eden zelil olmaz. Sağ kalırsa gazi olur, canını verirse şehitlik şerefini kazanır”
    şeklinde provakatif yazılar yazarak olayların büyümesine zemin hazırlamıştı.
    Sağ ve sol görüşlü öğrenciler, meydanda karşılaşmış, tarihe ’Kanlı Pazar’ olarak geçen olaylarda 2 kişi ölmüş, 200 kişi yaralanmıştı.
    ‘Sokağa dökülmekle halledilmez’
    6. Filo resmi yetkililerce ıstanbul’da 21 pare top atışıyla karşılanmıştı.
    O dönemde, Süleyman Demirel’in liderliğini yaptığı Adalet Partisi iktidardaydı. 1965 seçimlerini yüzde 53’lük bir oy oranıyla kazanan Demirel Hükümeti, 68 öğrenci olaylarıyla sarsılmıştı.
    Olayları “hür olan memleketlerin işareti” olarak nitelendiren dönemin Başbakanı Demirel, 22 Mart 1969’da düzenlediği basın toplantısında,
    “1960 modeli olayların tekrarını hayal edenler var. Ellerinde kronometre, hükümetin meşrutiyetini kaybetmesini bekliyorlar”
    diye konuşmuştu. Demirel, ilerleyen ta-rihlerde olayların yayılması üzerine, sıkıntılar yaşandığını belirterek, “Sokağa dökülmekle hiçbir mesele halledilemez” demişti.
    Hoşgeldin denizci!
    Bu arada, Atatürk’ün emperyalistleri ızmir’de denize dökmesinden sonra, Batının kanlı çizmesi ilk kez Demokrat Parti’yle Türkiye’ye girmişti.
    ABD’nin, Tükiye’nin dış politikasında neredeyse tek dayanak noktası haline gelmesi 1950’li yılların başına rastlar.
    Türkiye’yi NATO’ya sokan DP’nin, Missouri Zırhlısı’nı ıstanbul’a davet etmesi, Türk tarihinin kara bir günüdür.
    Missouri, Amerika’nın en önemli ve meşhur gemilerinden biriydi.
    Japonya’nın teslim anlaşması bu zırhlıda imzalanmıştı. 1946’da vefat eden ABD Büyükelçimiz Münir Ertegün’ün naaşını getirmişti.
    Buraya kadar herşey normal.
    Ancak, ziyaretin bizim açımızdan dramatik bir yanı vardı DP iktidarının emriyle, ıstanbul’da gazinolar ve genelevler boyanır, tüm kent süslenir, ABD askerlerinin ıstanbul’u kirletmeleri için her türlü hazırlık yapılır.
    Genelevin duvarlarının beyazlara boyanması ve üzerine de ıngilizce “Hoşgeldin denizci” yazılması hâlâ hafızalardadır.
    http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=7059
    ————————————————–
    Gülsev Eyüboğlu İrhan – Vatan Haber
    12 Temmuz 1947- ABD/Türkiye İkili Askeri Anlaşması
    Türk ve ingiliz dillerinde iki nüsha olarak; Ankarada 12 temmuz 1947 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına Hasan Saka-ABD Hükümeti adına Edwin C.Wilson
    İlgili anlaşma 8 maddeden ibarettir.
    3.maddenin (2.)bendinde;
    ” Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bu anlaşma için:yardım amacı,kaynağı,mahiyeti,genişliği,miktarı ve ilerlemesi hakkında ve ABD hakkında Türkiyede tam ve devamlı (lehinde)yayın yapacaktır.”
    Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İsmet İnönü;
    “Büyük Amerika Cumhuriyetinin;memleketimiz ve milletimiz hakkında beslemekte olduğu yakın dostluk duygularının yeni bir misalini teşkil eden bu sevinçli olayı her Türk’ün candan alkışlaması gerekir.
    2.cihan savaşı sırasında ve savaşın fiilen sona ermesinden sonra,Milletimizin ispat ettiği yüksek meziyet ve ideallerinin dünya efkar-ı umumiyesi tarafından takdir edildiğini gösteren bu yardım,Türkiyeye zaruri ve normal savaş malzemesinin bir kısmını temin etmek maksadıyla savaş sonunda Türkiyenin düştüğü iktisadi güçlüklerde çok ferahlatıcı olacak ve Amerikan Hükümeti cihan barışının korunması uğruna çok büyük fedakarlık etmiştir.”
    Ancak 1964 yılı haziran ayında bu sefer Başbakan olan merhum İsmet İnönü’ye Kıbrıs bunalımında ABD tarafından 12.temmuz 1947 tarihli ikili askeri anlaşmanın 2.ve 4.maddeleri gereği Türkiye nin müdahale edemeyeceği notası verildi.
    ABD -Türkiye ikili askeri anlaşması imzalandığından kısa süre sonra hemen Amerikalı Subay,astsubay ve erleri askeri üniformalarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri karargah ve Birliklerine dağıldı.
    Ordumuzdaki önemli direnişe rağmen Türk Hükümetleri desteklediği için ABDliler isteklerini gerçekleştirdiler.
    13.şubat 1952 yılında Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti NATO ya girişi onayladı.
    1947 askeri anlaşmalar gereği ABD Türkiyede hemen Askeri Üs ve Tesisler kurmaya başladı.
    23.haziran 1954 tarihinde ABD ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti 1947 askeri kolaylıklar anlaşması devamı olarak 100 den fazla uygulama anlaşması imzaladı.
    23.Haziran 1954 “Askeri kolaylıklar anlaşması”:Diplomatların dışında kalan bütün ABD askeri personelide çok geniş imtiyazlara ve ekonomik muafiyetlere kavuşturuldu.
    Ayrıca Türkiye’ye giriş ve çıkış yapan ABD askeri personeli Türk Hükümeti kontrol edemiyecektir.
    ABD askeri Bölük,Tabur,Filo,Alay v.b.gibi unsurlar Türkiye’ye gelişlerinde Türk Hükümetinden izin alınmayacak sadece ABD keyfiyeti önceden bildirecektir.
    27.şubat 1946 tarih 4882 sayılı kanunla Türkiye’ye ABD tarafından verilen 10 milyon dolarlık kredi Merkez Bankasında ABD hesabına yatıtırılmıştı.
    Daha sonra Türkiyede ki ABD askeri üs ve tesislerinde ve diğer Türk kurumlarında uzman olarak bulunan tüm ABD li personelin maaş,yolluk ve tüm ihiyacları bu krediden karşılandı.
    Ancak Türkiye bir kuruşunu kullanamadığı bu kredinin ana para ve tüm faizlerini ödeme yükümlülüğünü kabul ettiği için ödemeler Türk Milletinin vergilerinden yapılmıştır.
    (Ne dostluk anlaşması ama(!)
    Ayrıca Türkiye’nin dört bir yanına yerleştirilen 30000 ABD askeri personelinin yurtdışından getirecekleri her türlü mal tamamen gümrük vergisinden muaf olduğu için TL olarak sattıkları mallarını dolara çevirerek yurtdışına transfer etmişlerdir.
    ABD ye personel eğitim kursuna giden bir Hava Yüzbaşımızın tanık olduğu olay:
    ABD den yurtdışına gönderilen tüm askeri personele komutanları tarafından şu talimat verilmekteymiş
    “-Senin ev eşyanı gideceğin yere ABD Hükümeti sembolik bir ücretle ulaştırmaktadır. Amerikan Halkının refahını arttırmak için,gönderildiğin ülkede eşyalarını satarak Amerikan İşçisinin emeğini değerlendireceksin”
    …….
    Türkiye Cumhurbaşkanı İsmet İnönü 23.şubat 1945 tarihinde ABD Hükümetiyle çok geniş kapsamlı ilk ikili anlaşmayı imzalamıştır.
    Aslında çok geniş kapsamlı olan bu ikili anlaşma ABD Hükümetlerine çok geniş yetkiler vermiştir.
    23.şubat 1945 tarihli anlaşma ile 23 haziran 1954 tarihli anlaşma arasında geçen 9 yıl;ABD,Türkiye de kendi siyasi,ekonomik,mali ve askeri politikalarını nasıl uygulayacağını kendi uzmanlarıyla geniş ve derin araştırma ve hazırlık yapmıştır.
    9 yıl boyunca ABD li uzmanlar;Türkleri,Türkiyeyi,Türk kanunlarını,var olan düzeni ve kendilerine göre etnik halk kabul ettikleri grupları,çeşitli siyasi akımları,dini inanç,mezhep,tarikat ve cemiyetleri,idare sistemini ve Devlet mekanizmasını bütün yönleriyle en ince ayrıntılarına kadar incelediler ve raporlar hazırladılar.
    9 yıl Amerikalılar bilgi toplama,örgütlenme ve yerleşmeleri içine alan çok geniş bir hazırlık dönemi geçirdiler.
    Ve bu 9 yıl araştırmalarından sonra Türkiyeyle can ciğer dost oldular(!).
    Bu can ciğer dostluğa karşı çıkanlar ise;en değerli müttefikler Türk-Amerikan ilişkilerini bozmak ve devlet ilişkilerine zarar vermek suçuyla derhal görevlerinden uzaklaştırıldılar.
    Emekli Orgeneral R.Tulga
    “Genelkurmay;bir anlaşmaya dayanmadan Sinop ve Yalova Havaalanlarını kullanan Amerikalılara çıkın diyor ancak Amerikalılar ise”Bize müsaadeyi Türk Hükümeti verdi”
    karşılığını veriyor. Genelkurmay yazılı belgeyi gösterin diyor ancak Amerikalılar “yazılı değil sözlü müsaade var”diyorlardı”.
    28 aralık 1965 Kıbrıs bunalımı günlerinde;Genelkurmaydan yüksek rütbeli Subayımız,Dışişleri Bakanlığımıza gidiyor.
    Dışişleri Bakanı merhum İhsan Sabri Çağlayangil,nezaketle karşılayıp oturttuğu Subaya aniden “Paşam siz niye Amerikan Düşmanısınız?” diyor.
    Paşa
    “Ben,Genelkurmayı temsilen buradayım.Sorunuzu kendi adıma değil Genelkurmay adına cevaplıyorum.Biliniz ki-Genelkurmay düşman değildir ancak ABD nin Kıbrıs davranışı kesinlikle müttefiklikle bağdaşmıyor.Fakat en önemlisi ise sayın beyefendi-
    BİR MİLLET HERŞEYDEN ÖNCE KENDİ KENDİSİNİN DOSTU OLMALIDIR.”
    Amerikalılar;Türkiye de uygun gördükleri her yere üs kurdular.
    İstimlak bedellerini ise Türk Hükümetleri ödedi. Amerikalılara bedelsiz tahsis edilen araziler 32 milyon metrekare idi.
    Bu üs ve tesisler NATO ya değil ABD ye bağlı idi.
    1963 yılı 3.Ordu Komutanı R.Tulga;Trabzondaki ABD üssüne gider.
    Bu gezisini daha sonra 23.ekim1969 tarihli Devrim Dergisinde anlatır.
    “ABD Trabzon Üs komutanı Albay,bizi büyük bir merasimle karşıladı.Albay;kantini,kulüp,yemekhane,mutfak tesislerini gezdirdi.Biraz ötede ise demir kafesle çevrili gerçek üsse doğru ilerledim.Amerikalı Albay yolumu kesti.
    -Oraya giremezsiniz!Buraya ancak ABD uyruklu yetkili kişiler girebilir.
    -Ben Ordu Komutanıyım.Bulunduğumuz bölge giremiyeceğim yer olamaz.
    Albay-Emir böyle.
    Ben-Bu hükümranlık haklarımıza tecavüzdür.dedim.
    Amerikalı Üs Komutanı Albay;Ama Hükümetlerimiz arasında ikili anlaşmalarımız var.Dedi”.
    Tulga Paşa bunun üzerine Amerikalıların tüm ısrarlarına rağmen Trabzon ABD üssünü terkettiğini beyan etti.
    Bizler yinede geçmişte olan ve Hükümetlerce gizlenen bu ikili anlaşmaların içeriklerini askerlerimizin hatıralarından öğreniyoruz.Bu da gösteriyor ki asil TÜRK ORDUSU her türlü engellemelere rağmen yinede görevini yapmıştır.
    Her türlü anlaşmalarla kısıtlanmak istenmesine karşılık yinede geliştirdiği korunma mekanizmalarıyla VATAN ı korumuştur.
    Asil TÜRK ORDUSU her zaman VATAN ı koruyacaktır.Koruyor.Her türlü engellemelere rağmen de korumuştur.Çünkü Kahraman TÜRK ORDUSU,Asil TÜRK MİLLETİNİN bağrında yetişmektedir.Başbuğ Gazi Mustafa Kemal ATATÜRKümüzün gösterdiği yolda hepimiz yılmadan devam edeceğiz.
    NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=7201
    ————————-
    İzmir’in İşgalinde ABD Donanması Gülsev Eyüboğlu İrhan – İlk Kurşun Gazetesi

    İZMİR’in Yunanlılar tarafından işgaline ABD Donanmasıda katılmıştı.İZMİR’in işgal
    edildiği o kahpe günde ABD Donanmasının İZMİR İşgal Gemilerinden,
    1)-USS(ABD) MANLEY Savaş Gemisi raporu:
    “15 Mayıs Perşembe günü sabah saat 08._de,Yunan Askerleri karaya çıktılar.Yunan
    Askerlerinin İzmir’e gelişi Helen toplumunda büyük heyecan yarattı.Kıyılardaki
    kayıklar,rıhtmdaki Müttefiklerin Askeri Gemilerini karşıladı.Rıhtımdaki Savaş
    Gemileri süslenmiş ve hepsinin sirenleri çalıyordu.İZMİR’de her yerde Yunan
    Bayrakları görülüyordu.Karaya ayak basacak Yunan Askerleri güvertede silah çatmış bekliyordu.”
    Rapor devam ediyor.
    “Yunan’lıların,İZMİR’i işgali sırasında İZMİR Liman’ında bir kaç Amerikan Savaş
    Gemisi’de vardı.Ve eğer “ARİZONA”Donanma Gemisinin Kaptanı Albay Dayton’un
    tavsiyeleri Müttefik Devletleri(ABD-İngiltere-Fransa-İtalya)dinlenseydi.Büyük
    ihtimalle,Yunan’lıların TÜRK Katliamları daha az vukubulacaktı.(Buraya DİKKAT)Çünkü
    USS ARİZONA Donanma Gemisinin Kaptanı Albay Dayton”İZMİR’i ÖNCE İtilaf Devletlerinin
    işgal etmesini daha sonrada İZMİR’i Yunan’lılara teslim edilmesi gerektiğini teklif
    etti.”
    Rapor devam ediyor.
    “İngiliz Kruvazör’ünün Kaptanı,bize Yunan Askerlerinin TÜRK’lere karşı yaptıkları
    vahşet ve saldırılarından duydukları rahatsızlığı iletti.(Bu ifadelerdende
    anlaşılacağı gibi demek ki İZMİR işgal güçlerinin Başkomutanlığı ABDdedir.)İZMİR
    Körfezinde deniz üzerinde yüzen yüzlerce ceset vardı.Yunan Bayraklı küçük
    botlar;deniz üzerindeki bütün cesetleri kontrol ediyor.Cesetlerin ,elbiselerinin
    ceplerini kesiyor sonrada bu cesetlerin elbiselerini ve ayakkabılarını
    çıkarıyorlar.”
    Rapor devam ediyor.
    “Yunan askerleri ,esir aldıkları oldukca kalabalık ve içlerinde yüzlerce
    çocuk,kadın,genç,ihtiyar , TÜRK’leri çember içine alarak yürütüyor.TÜRK’lerin
    tümünün ELLERİ HAVADA yada BAŞlarının üstünde.Yunan Askerlerinin etrafında ve
    yanlarındada sivil rumlar öfke içinde bağırıyorlar ve TÜRK’lere hakaret ediyorlar.Bu
    ,öfkeyle haykıran kalabalıklardan ürken çok yaşlı bir TÜRK’ün sırayı bozarak yana
    doğru kaymasına sinirlenen bir Yunan askeri(Buraya DİKKAT)silahının dibciğiyle yaşlı
    TÜRK’ün kafasınaı vura vura ezdi.Sonrada kanlar içinde kalan yaşlı TÜRK’ü diğer
    Yunan askerleri tekmeyle denize yuvarladı.Bu olaya karşı gelen BİR TÜRK SUBAYI
    ,Yunan Askerlerince kurşun yağmuruna tutularak öldürüldü.Arkadan gelen sivil
    rumlar,öldürülen TÜRK SUBAYININ elbise ve ayakkabılarını aldılar cesedini tekmelerle
    denize yuvarladılar.”
    Rapor devam ediyor.
    “H.M.S Adventure Donanmasının(İngiliz Kraliyet Donanması) Albayı bize gelerek
    Yunanlıların yaptıklarından tiksindiğini söyledi.
    Hadiseler ABD’nin İZMİR’deki İstihbarak Temsilcilerine ve ABD Yetkililerine duyuruldu.Yunan Katliamnı anlatanepey uzunca olan bu bildirim 17 Mayıs 1919 da yapıldı.Ancak katliam yetkililerce ve Türk Hükümetince epey süre kamuoyuna bildirilmedi.Aylar sonra İstanbul’daki İtilaf Devletleri Komisyonu,bölgede bir inceleme yaptıktan sonra,İstanbul’a döndü.İtilaf Devletleri Komisyonunda (O günden bugüne hiç değişiklik yok.Afganistan,Irak işgalindede İtilaf Devletleri bu sefer Koalisyon Güçleri
    oldular)Amerika,İngiltere,Fransa ve İtalya’yı temsil eden dört delege ile yirmi
    sekreter ve tercümandan oluşuyordu.AMERİKA’nin İSTANBUL’daki Yüksek Komiseri Amiral M.L.Bristol bu soruşturmada Amerika’yı temsil ediyordu.”
    (18 Mayıs 1919 USS MANLEY Donanma Gemisi İZMİR_Anadolu)
    İZMİR Katliamları İstanbul Hükümeti ve İstanbul İşgal Kuvvetlerinin İşbirliğiyle
    aylarca Dünya Kaomuoyundan gizlenmişti.
    Hatta Avrupa Basınında katliamlar;iğrenç bir iftira kampanyasıyla TÜRK’lerin İZMİRDE vahşice hem yerli rumlara hemde yerli ermenilere saldırdıklarını asayişi bozduklarını yazıyor.İZMİR Valisi İzzet ‘de Avrupa ve İstanbul Basınının bu kahpe iğrenç iftiralarına demecleriyle
    katılıyor.
    Valilik olarak asla “asayişi bozan TÜRK’lere müsamaha edilmeyecek” diyerek
    İşgal güçleriyle işbirliği yapıyor…”İstanbul Hükümeti”nden aldığı talimatlarla
    Katliamcı,işgalci Yunan Askerlerine her türlü kolaylığı gösteriyor.
    İSTİKLAL SAVAŞIMIZDA;TÜRK Yurdunda işgalci ABD Savaş Gemilerinden bazılarının
    adları, ABD Donanması Bayrak Gemisi NAMHA,ABD Donanması Destroyeri GREGORY,ABD Donanması Destroyeri ROPER,ABD Donanması Destroyeri MANLEY
    Acaba bu Savaş Gemilerinde kaç ABD Askeri VARDI?
    Ve 18 Kasım 2009 Gazetelerden (!):
    Irak’tan Amerika’ya dönmekte olan ABD Savaş Gemisi eğlenmek için 3500 personeliyle İZMİR Limanı’na demirledi.Eğlenmek için karaya çıkan ABDli askerlere İZMİR’liler tepki gösterdi.Bu ABDli tam 3500 Asker eğlenmek için niye Yunanistan’da,İtalya’da;Fransa’da karaya çıkmadılarda İZMİR’de karaya çıkarma yaparak eğlenmeye geldiler acaba?
    Tesadüfe bakınız ki ,eğlenmek için İZMİR’e çıkarma yapan 3500 ABD Askeri,gemilerine döndükten 3 gün sonra pkakalı dtpliler konvoylarla İZMİR’e çıkarma yaptılar.
    Hemde ABD Savaş Gemisi İZMİR Limanında demirliyken…
    Haydi bakalım efendiler !!!!!!!!!!!
    Topunuza rastgele!!Hem içerden,hem dışardan !!
    Topunuza rastgele!!Hem içerden “Açılım”,Hem dışardan”Açılım”!!
    Açıldınız,saçıldınız!
    Yıllardır besleyip büyüttüğünüz çıngıraklı yılanlarınızla , TÜRK’E KAN kusan silahlarıyla”TÜRK’e Örtülü Soykırım”yaptırdınız.Binlerce TÜRK gencinin(Asker-Polis-Sivil)tertemiz kanları halen daha kabirlerinde akarken,eli kanlı katilleri affettiniz.
    Şimdi O kahpe katillere tıslayan çatal dilleriyle TÜRK’e kendi ÖZ YURDUNDA ,her gün 24 SAAT satılmış TV.lerinizde TÜRK’e karşı KİN kusturuyorsunuz.
    TÜRK’ün Ebedi Başkomutanı(Başbuğ)Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK diyor ki!
    “Hatt-ı Müdafaa yoktur,Sath-ı Müdafaa vardır.O Satıh bütün VATANdır”
    Artık “SON”un “SON”u gelmiştir.
    Ama kimin “SONU”gelmiştir??Anlayana !
    NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE-İNADINA SONSUZA KADAR
    Saygıyla
    Gülsev Eyüboğlu İrhan
    http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=8436
    ———————————————
    Osmanlı çökerken Türk kadınlarını fahişe yaptılar
    Osmanlı’nın ekonomik çöküşü beraberinde fakirlik, cahillik ve sosyal sarsıntıları getirdi. Türk kadınlarının çalıştırıldığı ilk Genelev 1915 yılında açıldı. Fosforlu Cevriye sözleri fahişe Türk Kadınları için kullanıldı.
    İstanbul düşman işgaline uğradığında yabancı askerlere bedenlerini teslim eden çok sayıda Türk/Müslüman kadın vardı. Polis karakollarında, mahallelerde, çarşıda pazarda… hele hele lüküs otellerde onları tanımayan olmazdı!… Adet olmuştu: “Fosforlu Cevriye” olarak şöhret bulmuşlardi…”Ateşim var külüm yok. Dumanim var gülüm yok” diye başlayan türküler onlar için söylenmişti…Kısacası, mahalleden mahalleye kovulan… Mazallah köy yerinde “icrayı faaliyet’te bulunurlarsa “şer-i şerife” göre halkın huzurunda taşlanarak öldürülen… kendilerine türlü türlü isimler verilen… Bir kısmının “sürtük”… genelde “orospu” olarak görüldüğü erbabına malum olanlarca “fosforlu cevriye” idiler…Fosforlu’lara 1915 yılında serbest çalışma izni verildi. İsteyenlere “vesikası verilerek” umumhanelere gönderildi… “Ahlak zabıtlarının kurulması, Şişli, Haseki ve Beyoğlu’nda “Zührevi hastalıklar hastahanelerinin açılması da aynı yıla rastlar…Hele hele Osmanlı Devletinin tamamen parçalanma içine girdiği, 1919- 1922 mütareke ve işgal yıllarında İstanbul’da fuhuş olayları tarihte görülmemiş seviyeye ulaştı. İstanbul Polis mektebi müdürü Mustafa Galip Beyin verdiği resmi bilgilere göre mütareke yılarında “Fahişe” veya fosforlu cevriye sanatını icra eden ve resmi kayıtlara geçenlerin sayıları 2125’dir. Vesikalık çalışanlar ise 979’u bulmaktadır. Aynı mesleği zaman zaman icra edenlerin sayıları 1000’in üzerindedir. Toparlarsak “Mütareke yılları İstanbul’unda” 4500- 5000 civarında” geçimini “fahuşla kazanan” kadın vardır. “Ne acıdır ki, Paris Müdürünü kayıtlarında resmen fuhuş yapanların 774’ü Müslüman 691’i Rum… 194’ü Ermeni… 124’ü.. Yahudi… ve 171’i Rus asıllı kadınlardır… Bunları sayıları fazla olmasa da Yunan, Avusturyalı, Roman ve İtalyanlar izler… Filozofca bir düşünceye göre “Bir toplumda namusuz kadinlarin sayilari dag gibi kabarmişsa orada onlari o yola sevkeden namussuz erkekerin çogaldigini kabul etmek gerekir.” Müterake yillari Istanbul’unda “kadinlara fuhuş yaptirilan” Genelev sayisi 175’i bulmaktadır. Çoğunluğu, Galata, Beyoğlu gibi Levantenlerin, Frenklerin bulunduğu mahalledir. Türk ve Müslüman fahişeler, Üsküdar, Kadıköy tarafındaki “genel ev, perişan ve otellerde “icrayı faaliyet içindedirler….Genelev sahibi olanların 79’u Rum, 45’i Yahudi, 35’i Ermeni, 12’si Türk, 2 zenci, 1’i Mısır’ı, 1’ide Macardır..Aynı genelevlerde vesikalı olarak çalışan kadınların milliyeti ise 386’sı Rum, 125’i Musevi, 91’e Ermeni, 64’ü Türk, 64’ü Ruslar ondan Alman, İtalyan, Roman, Bulgar, Fransız, Leh Asıllılar izler …Fahişelerin ücretleri de bellidir. “vizitesi 15 kuruştan 5 liraya kadar…15 kuruşluklar Beyoglu, Yüksek kaldirimda bulunanlardir… Lüks tarife vizite yapıp 5lira ve daha fazla alırlar ise Şişli’de özel evlerde çalışır…İşgal yılları İstanbul’u… Bir yanda 331, 332, 333 yılları vurguları ile super zengin olanlar… diğer yandan açlık, kıtlık sefalet içinde yaşayanlar… Fahişeligin alemi bir sanat haline gelmesini hepsinden de acisi Türk ve Müslüman kadinlarin “fosforlu cevriye” adi altinda bu yola özendirilmesi olmuş olsa gerek!
    Kaynaklar: – Mustafa Galip, “Fahişeler Hayati ve Reddiati Ahlakiye, “1338,
    – Felsefesi egitimci Hamdi Aksoy’un görüşleri.
    – C.R. Johnson, “constantinople today. New York, 1922.

  4. 4 mk
    Ekim 18, 2012, 9:16 am

    Sayın Okur;

    Birkaç yıl önce gelmiş ve tarafımdan arkadaşlara forward edilirken bir talihsizlik sonucu, yazının altına isim ve adresimin ilişmiş olduğu “Vesikasız O…lara İthaf Olunur” veya “Kezban” konulu posta hakkında bir açıklama yazma zarureti duymaktayım.

    Yazı, şu an hatırlamadığım bir arkadaşımdan gelmiş ve ben de biraz tebessüm biraz da “hadi ya” edasıyla okuduktan sonra birkaç arkadaşıma göndermek istemiştim. Fakat bu gönderi sırasında imzam otomatik olarak yazının altına ilişmiş ve sanki yazı benim tarafımdan kaleme alınmış izlenimi oluşmuştur. Konu olan yazı bana ait olmayıp, internette uzun süredir gezmekte olan bir yazıdır. Yazı kim tarafından ve hangi amaçla yazılmış bilmiyorum.

    Kaldı ki karakterim ve değer yargılarım, Türkiye Cumhuriyeti için önemli bir kişi hakkında bu tür yazılar yazmama izin vermez. Endişem bu yazı nedeniyle Malatyalıları üzmektir. Her ne kadar yazı benim olmasa da yazının yayılmasına yardımcı/aracı olduğum için ÖZAL ailesinden ve Malatya’lılardan özür dilerim.

    Önceleri yazı sadece arkadaşlarım arasında dolaştığı için sıkıntı oluşmamış, fakat internet dünyasına açılıp, çok uzaklara ulaşmaya başlayınca, yazıyı, kaynağını, vb. merak eden geri dönüşler olmaya başlamıştır.

    İlgi ve yardımlarınızdan dolayı şimdiden teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar ve başarılar dilerim…

    Mehmet KAYA


Yorum bırakın


İstatistikler

  • 2.405.748 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

En fazla oylananlar