Bir ülke şanssız olur mu? 12 Ocak’ta büyük bir depremle sarsılan Haiti için belki şanssız bir ülke diyenler çıkabilir.
Yaklaşık on milyonluk nüfusuyla, dünyanın en yoksul ülkeleri arısında yer alan bu ada ülkesinin, yaşadığı büyük sarsıntıdan sonra yerle bir oluşu…
Şu ana kadar bilinen rakamla 75 bin kişinin ölümü… Evlerin % 70’inin yaşanamaz hale gelişi…
Depremden sonra daha da ortaya çıkan açlık ve bunun getirdiği toplumsal bir kırılma:
İsyan ve yağma…
Bugün hâlâ yaşayan olur umuduyla çalışmalar sürdürülüyor ama büyük ihtimal bu yazı okunduğu sıralarda artık o ümit de sönmüş olacak.
Ama Haiti hep böyle değildi…
Bundan 500 yıl önce adı Hispaniola’ydı.
Göçük altında kalanlara, çıkan çatışma ve yaşanan yağmalama olaylarında
öldürülenlere, evsiz ve yiyiceksiz kalan Haitililere eli silahlı 3500 ABD askeri ne verebilir ki, yeni bir işgalden başka? Bunun için Chavez haykırıyor, “Bu düpedüz işgaldir!” diye. “Denizciler savaşa gider gibi silahlı.
Şu anda (Haiti’de) ihtiyaç duyulan şey silahlar değil ki. ABD’nin doktor, ilaç, yakıt, sahra hastanesi göndermesi gerek. Gizlice Haiti’yi işgal ediyorlar…”
Bağımsızlığından 200 yıl sonra yaşanan
depremi, 200 yıl öncesine bağlayan Kolomb’un bugünkü torunlarından Pat
Robertson adlı ABD’li evangelist şöyle diyor:
“Yıllar önce Haiti’de önemli şeyler oldu.
Bakıyorum bugün kimse bunları konuşmak
istemiyor. Haitililer Fransızların egemenliği altındaydı. Tuttular şeytanla ittifak kurdular. ‘Eğer bizi Fransızlardan kurtarırsan sana
hizmet etmeye hazırız’ dediler. Gerçek bir hikâye bu… Ve Şeytan onlara ‘Tamam
anlaştık’ dedi. O gün bugündür Haitililer bir felaketten diğerine sürüklenerek Tanrı’ya karşı şeytanla yaptıkları lanetli anlaşmanın bedelini ödüyor…”
Sahi hangisi Haiti’ye daha fazla yararlı olmuş?
Geçmişte “Şeytanla yaptığı anlaşma” ile
Fransız sömürgecileri ülkesinden def etmesi mi?
Yoksa; bugün yerle bir olan Beyaz Saray’dan kopya Başkanlık Binası’nın simgelediği ABD kontrolündeki yönetimi mi?
|
|
Katil Kolomb 1492’de yanında getirdiği katil sürüsünü Hispaniola’da barındırmış, pisliğini oradan diğer ülkelere saçmıştı.
Bunun için ilk önce Hispaniola’nın yok edilmesi gerekiyordu. Öyle de oldu…
O günlerin canlı bir tanığı ne not düşmüş bakalım:
“Ben 1508’de vardığımda bu ada üzerinde 60 bin insan yaşıyordu. Ne var ki 1494’ten 1508’e kadar 3 milyon insan savaş, kölelik ve madenlerden dolayı yok olmuştu. Gelecek nesillerde buna kim inanacak?”
İspanyol Katolik Rahip Bartolome de Las Casas “Kızılderili Katliamı” kitabında böyle yazıyor.
Buna kim mi inanacak?
O gün temelleri atılan kapitalizmin gelecekteki temsilcileri…
Yoksa Batılı Beyaz Adamın ırkçılığı bügünlere kadar nasıl gelebilirdi?
Depremden hiçbir Kanadalının zarar görmediğini öğrenen Kanadalı kurtarma ekibi, Haiti’yi herkesin gözleri önünde terk edebiliyorsa başka söze ne hacet?
Derken İspanyollar yerini 17. ve 18. yüzyıllarda Fransızlara bıraktı.
Hispaniola artık Fransızlarındı.
Adı Saint Domingue oldu.
Avrupa’nın şeker ve kahve ihtiyacının neredeyse yarısını tek başına karşıladı Saint Domingue.
Sömürgecilik Güney Amerika’dan Kara Afrika’ya kayınca Saint Domingue bu kez yaklaşık 800 bin siyah köleye ev sahipliği yaptı. Adı değişse de kaderi Hispaniola gibiydi. Yine sömürgeciliğin merkezindedir, en çok yıkımı yine o yaşadı.
Derken ülkenin makus talihi değişti…
Daha güneyde Simon Bolivar İspanyollara karşı dövüşürken, Saint Domingue’deki isyanın liderliği Jean Jacques Dessalines üstlendi.
Dessalines önderliğindeki yerli ordusu Fransız sömürgecileri topraklarından defetti. Napoleon Bonapart’ın ordusu geri çekilirken, sömürge Saint Domingue de yerini Haiti’ye bırakıyordu.
Tarihler 1804’tü ve ABD’den hemen sonra ikinci bir ülke daha bağımsızlığına kuvuşuyordu.
Jacques’in hazırladığı anayasaya göre herkes “Haitili Siyah” olarak tanımlandı.
Aynı dönem Haiti’yi “Beyazdan arındırma” hareketi devam ettirildi. Beyazlara Haiti’de mülk edinme hakkı yasaklandı.
İşte bağımsızlığından 200 yıl sonra yaşanan depremi, 200 yıl öncesine bağlayan Kolomb’un bugünkü torunlarından Pat Robertson adlı ABD’li Evangelist şöyle diyor:
“Yıllar önce Haiti’de önemli şeyler oldu. Bakıyorum bugün kimse bunları konuşmak istemiyor. Haitililer Fransızların egemenliği altındaydı. Tuttular şeytanla ittifak kurdular. ‘Eğer bizi Fransızlardan kurtarırsan sana hizmet etmeye hazırız’ dediler. Gerçek bir hikâye bu… Ve Şeytan onlara ‘Tamam anlaştık’ dedi. O gün bugündür Haitililer bir felaketten diğerine sürüklenerek Tanrı’ya karşı şeytanla yaptıkları lanetli anlaşmanın bedelini ödüyor…”
Zaten Kolomb da Hispaniola için “Şeytanın uçsuz bucaksız imparatorluğu” dememiş miydi?
Peki o günden bugünkü depreme kadar Haiti’de neler yaşandı?
1915 – 1934 arası ABD Haiti’yi açıkça işgal etti.
Ardından siyah milliyetçiliği François Duvalier’le adını duyurdu ve Haiti’de ABD
ambargosuna karşı direndi.
Ama işgal bugün de sürüyor…
ABD, depremin yıktığı Haiti’ye Kolomb’dan 500 yıl sonra bir kez daha ayak basıyor.
Göçük altında kalanlara, çıkan çatışma ve yaşanan yağmalama olaylarında öldürülenlere, evsiz ve yiyeceksiz kalan Haitililere eli silahlı 3500 ABD askeri ne verebilir ki, yeni bir işgalden başka?
Bunun için Chavez haykırıyor, “Bu düpedüz işgaldir !” diye.
“Denizciler savaşa gider gibi silahlı. Şu anda (Haiti’de) ihtiyaç duyulan şey silahlar
değil ki. ABD’nin doktor, ilaç, yakıt, sahra hastanesi göndermesi gerekirken
gizlice Haiti’yi işgal ediyorlar…
En önemlisi, o askerleri sokaklarda görmüyorsunuz.
Ne yapıyorlar ?
Ceset mi topluyorlar ?
Yaralılarla mı ilgileniyorlar ?
Neredeler ? ”
Haiti gerçekten de tam bir enkaz yığını halinde…
Devletin beton ideolojik aygıtlarının neredeyse hepsi yerle bir…
Buna Beyaz Saray’a tıpatıp benzetilerek inşa edilen Devlet Başkanlığı Binası da dahil.
ABD’ye bağlanma görüşlerinin yükses sesle dile getirildiği Haiti’de, ABD ablukası
altında ve gözle görülür bir yoksulluk içinde yaşamaya çalışan Haitililer depremden
sonra dünyanın odağı oldu.
ABD, deprem sonrası yardım adı altında tepeden tırnağa silahlı 3500 askerini Haiti’ye gönderirken, başta Küba olmak üzere solcu ve komşu Latin Amerika ülkeleri Haiti’yi tepeden tırnağa ekipmanla donanımlı doktor ordusu gönderiyor.
Uluslararası raporlarda üzerleri bilinçli olarak çizilen Küba, bunu ilk kez de yapmıyor.
ABD’yi vuran kasırga felaketinden sonra Fidel, havaalanına topladığı ve her an harekete hazır doktor ordusunun ABD istediği anda göndereceğini belirtmişti.
Kapitalizm, göçük altında hiç Beyaz olmadığını öğrenir öğrenmez pılını pırtısını toplayıp Haiti’yi terk ederken, Küba, Che’yi vuran askerin bile göz ameliyatını başarıyla gerçekleştiriyordu.
İşte kapitalizmle sosyalizmin Haiti’deki sınavının sonucu…
Okumaya devam edin ‘Deprem mi daha öldürücü yoksa kapitalizm mi?’
Son Yorumlar