25 Şub 2012 için arşiv

25
Şub
12

GLADYO SAVAŞLARı

NATO   adlı   terör   örgütüne   girme   talebiyle   başladı   bütün   kanlı   hikaye.

Önce   Kore’ye   “sür”düler   bizi.

Türkiye  açısından  sonuç :  741 şehit,  2068 yaralı,  163 kayıp,  244 esir,  2068 yaralı

Nazım  Hikmet   25.6.1959’da  şöyle  sesleniyordu  Menderese :

“Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,

iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz, iki hayın, ve zeytini yağlı iki gözünüzle

bakarsınız kürsüden

Meclis’e  kibirli  kibirli  ve  topraklarına  çiftliklerinizin

ve  çek  defterinize.

Ellerinizin  ikisi  de  yerinde,  Adnan Bey,

iki  elinizle  okşarsınız,  iki tombul,  iki ak,

vıcık  vıcık  terli  iki  elinizle  okşarsınız  pomadlı

saçlarınızı,  dövizlerinizi,

ve  memelerini  metreslerinizin

iki  bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey, iki bacağınız taşır geniş
kalçalarınızı, iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower’in, ve bütün
kaygınız iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri halkın tekmesinden korumaktır.

Benim  gözlerimin  ikisi  de  yok.
Benim  ellerimin  ikisi  de  yok.
Benim  bacaklarımın  ikisi  de  yok.
Ben  yokum.

Beni,  üniversiteli  yedek  subayı,
Kore’de  harcadınız,  Adnan Bey.

Elleriniz itti beni ölüme, vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan ve ben al kan içinde ölürken çığlığımı duymamanız için kaçırdı bacaklarınız sizi arabanıza
bindirip.

Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey, ölüler otomobilden hızlı gider, kör gözlerim, kopuk ellerim, kesik bacaklarımla peşinizdeyim.

Diyetimi istiyorum Adnan Bey, göze göz, ele el, bacağa bacak, diyetimi istiyorum, alacağım da..!!!”

******* ********* ********** *******

Bir  daha  beli  doğrulmadı  ülkemin.

Gladyo soğuk savaşı bahane edip, Özel Kuvvetler içine çöreklendi önce.

Meclis koridorlarından istihbarata kadar her yere girdiler.

Hatta o zamanki adıyla MAH olan MİT’i kendi istihbarat örgütü gibi kullandılar.

Çünkü  MAH’ın  maaşını  ABD  ödüyordu.

Artık GLADYO her yerdeydi.

Sivas’ta,   KahramanMaraş’ta,   Taksim’de…

Türk  aydınlarına  uzanan  tetikte…

Ülkeyi kaosa sürükleyen her olayın arkasındaydı.

Türk Milletine ışık tutan kim varsa faili meçhule yazıldı.

Sanayileşmemize el kondu.

Milli Eğitim politikalarımız onlar tarafından belirlendi.

Gerçek tarihimiz saklandı.

Değerlerimize savaş açıldı.

Türkiye bağımsız politikalarını terk edip AB-D kapısına bağlandı.

Dış politikada içe kapalı ve korkak, iç politikada hedefi olmayan bir ülke haline geldik.

Artık GLADYO’nun yerli işbirlikçiler eli ile operasyonlar yaptığı bir ülkeydik.

Birinci körfez savaşında asker Amerika’nın nihai hedefinin Türkiye olduğunu anladı.

Hüseyin Kıvrıkoğlu Özel Kuvvetleri milli bir yapıya dönüştürdü.

Bu durumda GLADYO’nun kendine yeni bir ortak bulması gerekiyordu.

Bulmakta gecikmedi.

Altın nesil diye yetiştirilen ve nerede ise her siyasinin el verdiği F Tipi yapı yeni ortağıydı artık.

Erdoğan iktidar oldu ama yetişmiş kadro sorunu vardı.

F tipiyle çıkar koalisyonu yapıldı.

F tipi gladyo kanser hücresi gibi ülke organlarında metastas yaparken, Erdoğan’ı da kıskaca aldı.

Beraber çok suç işlediler.

Erdoğan özel örgütü ve F tipi gladyo…

Küresel elit çıkarları doğrultusunda birini diğeri ile kontrol etti.

Şimdi F tipi gladyo ile Erdoğan tipi gladyo çatışıyor.

Ve engin görüşlü yorumcular “paylaşım” kavgası diye yorumluyor(!)..

Ben de gülüyorum.

F tipi gladyo ile R tipi gladyo’nun hür iradesi mi var ki, paylaşım kavgası yapabilsin.

Efendileri ne emrederse onu yapmak zorundalar.

Efendilerinin baskısından bunaldıklarında öğrenci, işçi dövüp ezikliklerini hafifletirler.

Ya da kin duydukları birinin evini basıp “tatmin” yaşarlar.

Tıpkı mafya tetikçilerinin “baba” dedikleri efendilerine iki büklüm olmanın acısını birinin kafasına sıkarak çıkarttıkları gibi…

Erdoğan köşeye sıkıştı.

Yalan tükendi.

Bu güne kadar barış, din, örtü deyip idare etti.

Kaynağı belirsiz paralarla rahat edenler, el atının üzerinde saltanat sürdü.

Şimdi   fatura   çıktı :   “ÖDE..!!!”   deniyor.

Ortadoğu’yu kana kesecek bir ateşin fişeğini ateşleme görevi Erdoğan’a veriliyor.

9 yıldır bir delinin günlüğünü yazan Erdoğan’a Ortadoğu’yu yakacak NERON olma şerefi(!) bahşediliyor. Ve küresel elit karanlık odalarda verilen sözlere sadakat istiyor.

Peki Erdoğan neden tıkandı?

Menderes’in misyonunu taşımakla övünen Erdoğan Kore misali ABD adına Suriye ve İran’da neden tetikçi olamıyor?

Çünkü Erdoğan bırakın Ordu’yu ikna etmeyi, kendi tabanını bile ikna edemeyeceğini çok iyi biliyor.

Esat’a git derken, evlatları şehit olan AKP’li seçmenin kendini Esat’tan beter duruma düşürebileceğini biliyor.

Erdoğan korktukça, küresel elit F Tipi Gladyo’yu Erdoğan’ın başında Demoklas’in kılıcı gibi sallıyor.

Savaşın  faturasının  Erdoğan’a  çıkacağını  bilen  F tipi  gladyo  tuzunun  kuru  olduğunu  sanıyor.

Oysa  operasyon  yapana  mutlaka  operasyon  yapılır.

F tipi  gladyo  güç  biriktirdiğini  zannederken  aslında  sadece  nefret  biriktiriyor.

Onlar  gladyonun  sadece  tuzak  kurucusu,  tetikçisi  değil ;  aynı  zamanda  karanlık  misyonerleridir.

Şimdi  işlenen  günahlar,  yapılan  bütün  ihanetler  “şantaj”  malzemesi  olarak  piyasaya  sürülüyor.

Allah’ın  ne  büyük  takdiridir  ki,  ülkeyi  şantajla  yönetenler  şimdi  “ŞANTAJ”  kıskacında  kıvranıyor.

GLADYO’nun  yarattığı  sahte  cennetin  oyuncuları  şimdi  gladyonun  cehenneminde  kıvrım  kıvrım  kıvranıyor.

Sözün  özü :

Okumaya devam edin ‘GLADYO SAVAŞLARı’

25
Şub
12

“Hepimiz Ermeniyiz”cilere çağrı

Hrant  Dink   öldürüldüğünde  meydanları  doldurdular.

Sloganlarına  bakılırsa  hepsi  Ermeniydi.…

Görünüşe göre bir cinayete tepki veriyorlardı, madem ki bir Ermeni sadece Ermeni olduğu için öldürülmüştü, o zaman gün destek olma, tepki verme ve ölenin yüzü suyu hürmetine Ermeni olma günüydü.

Üstelik  bir  gazetecinin  fikirlerinden  dolayı  öldürülmesi  asla  kabul  edilemezdi.  Sırf  bunun  için  bile  Ermeni  olunabilirdi.

Anlayacağınız Ermeni olmak için neden arayana neden çoktu.

Sonra sonra bu Ermeni olmayı kanıksadılar ve gelenek haline getirdiler. Ermeni olmak açıkça hoşlarına gidiyordu.

“Bir Türk nasıl olur da ben Ermeniyim diyebilir” itirazlarına cevapları hazırdı: Mazlumla  dayanışma  için.

Yani Ermeni olma heveslerinin nedeni sadece ve sadece hümanist olmalarıydı.

Onlar her ezilenin kimliğini taşırlardı ve gerekirse zenci olurlardı, gerekirse Kürt, gerekirse eşcinsel, gerekirse de Ermeni.

Anlayacağınız onlar için Ermeni olmak siyasi bir tavırdı, eşcinsellik gibi kişisel bir tercihti, biyolojik değil.

Bunlar  analarının  karnından  “hüman”ist  doğmuşlardı.

Ama  doğmadan  önceki  dönemlerine  gidebilirlerdi  gerekince.

Kâh  1915’e  döner  Ermeni  olurlardı,  kâh  1938’e  döner  Dersimli  olurlardı…..!!!

…Evet  şimdi  bu  kitleyi  bir  kez  aha  göreceğiz  bu  hafta.

Bu  hafta  önemli  bir  hafta.

Bundan tam 20 yıl önce, 1992 yılının 26 Şubat tarihinde Rus askerleri Azerbaycan topraklarındaki Hocalı kasabasını işgal etti. Yanlarında Ermeni askerleri vardı.

Hocalı’da o gece tüm sivilleri, kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden katlettiler.

Hem de öyle böyle öldürmek değil, yakarak, işkence ederek, süngüleyerek, derisini yüzerek.

O   gece   orada   632   Hocalılı   sivil   katledildi.

5.000   Hocalılı  kayboldu,  cesetleri  bile  ortada  yoktu.

5.000   kadar   Hocalılı   rehin   alındı.

Sonuçta  16 bin  nüfuslu  kentte  tek  bir  insan  kalmadı.

Sadece   bir   gecede..!!!

Bu  gerçek  anlamıyla  bir  barbarlık  ve  soykırım  örneğiydi.

Failleri belliydi; Ermeni ve Rus askerleri, kurbanları da belliydi; Türk siviller.

Yani askeri bir işgal, askeri bir operasyon ve sivillerin yok edilmesi.

Bir hümanist için bulunmaz bir fırsat.

Madem ki bizim hümanistimiz siyasi tavır alırdı, katledilenin, öldürülenin, zulme uğrayanın yanında yer alırdı, o zaman bundan büyük bir fırsat olamaz.

Dün “Hepimiz Ermeniyiz” diye sokağa dökülen biyolojiden soyutlanmış hümanistler eminiz bu defa da sokağa çıkacaktır.

Evet pankartlarını görebiliyorum: Hepimiz Türk’üz!

Eminim bu koronun içinde en başta Hrant Dink’in ailesi yer alacaktır. Onlar zaten Ermeni diasporasına da karşı çıkan, demokrat, Türkiye dostu insanlar.

Ölüm acısını en iyi onlar bilir, eminiz Hrant yaşasa o da gelir, “Hepimiz Türk’üz” derdi.

Sonra eminim BDP’li milletvekilleri de gelecektir. Bir gün Apo’nun saçı için, diğer gün kıçı için sokağa çıkan bu zevat da, “Hepimiz Türk’üz” diyeceklerdir.

Eminim bilumum solcu örgüt mensubu da gelecektir.

Elbette liberal aydınları, büyük yazarları, Genç Sivilleri, Taraf’tarları, İslamcı aydınları da orada göreceğiz.

Ve eminim tüm büyük basın manşetler atacak, televizyonlar canlı yayına geçecek.

Tıpkı 1915 Ermeni ve 1938 Dersim iddialarını tartışırken yaptıkları gibi, Hocalı mağdurlarını çıkartacaklar ekranlara.

Hangi kanalı açsanız bir mağdur çıkacak ve annesinin, babasının, kızının, oğlunun nasıl katledildiğini anlatacak.

Olur mu canım sen bizle dalga mı geçiyorsun diyenleriniz varsa içinizde, ben size sorayım; bu “Hepimiz Ermeniyiz”ciler eğer bizimle dalga geçmedilerse, bizi kandırmadılarsa, birazcık yürekleri, azıcık vicdanları varsa gelirler.

Evet,  madem  ki  Ermeniler  o  halde  gelmeliler.

26 Şubat Pazar günü, Azerbaycanlı ve Türkiyeli Türkler, İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde buluşacak, oradan yürüyüşe geçecek ve Mecidiyeköy’e kadar yürüyecek.

Ermeniler  gelmezlerse  bizi  yalnız  bırakırlar  ve  buna  çok  üzülürüz.

Onları  da  aramızda  görmek  istiyoruz.

Birlikte  yürüyelim  ve  bir  ay  önce  Agos’un  önünden  “Hepimiz  Ermeniyiz”  diye  yüründüğü  gibi,  bu  defa  “Hepimiz  Türk’üz”  diye  geçelim.

Gökçe  FIRAT

http://www.turksolu.org/355/basyazi355.htm

25
Şub
12

Türkler değil, Ermeniler soykırım yaptı : Hocalı Soykırımı

Kafkaslarda  Türk  Soykırımı

Batı dünyasının gözünü kapadığı en büyük felaketlerden biri Azerbaycan Türklerinin Rus emperyalistleri ve onların uşakları Ermeniler tarafından son iki yüzyıldır uğradıkları soykırımdır.

Kafkaslar’da Azerbaycan Türklerinin soykırımı Rus yayılmacılığının 1812’de Osmanlı, 1813’de ise İran’daki Türk Kaçar Hanedanlığını yenilgiye uğratmasıyla başlar.

Hocalı’ya giren silahlı Ermeniler ve Rus askerleri şehirde amansız bir katliama
giriştiler. Rus tankları sivil halkı Ermenilerin önüne sürüyor. Ermeniler ise önlerine
çıkanı katlediyordu.

Bu tarihe kadar Kafkasya bir bütün olarak Türk yurduydu. En az 5000 yıldır Türkler, 1000 yıldır ise Oğuz Türkleri Kafkasya’ya egemendi. Tıpkı Anadolu ve Türkistan gibi Kafkasya da kadim Türk yurduydu.

Arap ve Fars kaynakları bu coğrafyaya ve kuzey İran’a bir bütün olarak Azerbaycan adı veriyordu. Ancak Türkler açısından İran, Azerbaycan veya Türkiye arasında zaten bir fark yoktu. Tüm bu topraklar Türk Eli’ydi.

16.yy’ın başından itibaren Batı’da kalan Oğuz Türkleri ile Doğu’da kalan Oğuz Türkleri (her ikisi Selçuklu’nun mirasçısıydı) Azerbaycan için farklı hanedanlıklar olarak mücadele etmişti.

Ancak Ruslar sırasıyla hem Osmanlıları hem de Kaçarları yenince Kafkasya’da kanlı soykırımlar çağı açıldı. Türklerin egemenliğinde kardeşçe yaşayan farklı din ve dilden insanlar Rusların elinde birbirine kırdırılmaya ve katledilmeye başlandı.

Bugün haritada Ermenistan olarak görülen topraklar tarih boyunca asla o coğrafyada bulunmamış bir devletti.

İran Kaçar Hanedanlığı, Çarlık Rusyası’nın ordularına yenilince 1813’de Gülistan ve 1828’de Türkmençayı Antlaşmalarını imzalamak zorunda kaldı. Bu antlaşmalardan sonra Çarlık Orduları Azerbaycan’a girdi.

Yapılan ilk iş Kaçarlara bağlı olan sekiz tane Türk Hanlığını yok etmek oldu. Bunlar arasında Bakü, Karabağ, Nahçıvan ve İrevan Hanlıkları da bulunuyordu.

İrevan Hanlığı’nın merkezi bugünkü Ermenistan’ın başkenti olan Erivan’dı. Bugün bu kentte tek bir Türk yaşamıyor. Oysa 1828’de şehrin nüfusunun %80’i Azeri Türkü’ydü.

Rusların ilk işi Azerbaycan toprakları üzerinde Ermenistan özerk bölgesi yaratmaktı.

Bundan sonra Kafkaslarda parmakla sayılacak kadar az olan Ermeni nüfus Ruslar tarafından özel olarak arttırıldı. Dünyanın her yerinden ve özellikle Türkiye’den Ermeniler Erivan’a taşınıyordu. Azeriler katlediliyor, köyleri yakılıyor ve zorla sürülüyorlardı.

İran ve Türkiye’den bölgeye toplam bir milyon Ermeni taşındı. Türk bölgelerine yerleştirildi. Böylelikle bugünkü Ermenistan yaratılmış oldu.

Stalin’in  attığı  soykırım  tohumu

Tüm bu katliamlara rağmen araştırmacı yazar Hüseyin Adıgüzel’in titiz verilerine göre 1897’ye gelindiğinde Ermenistan’ın nüfusunun hâlâ neredeyse yarısı Türk’tü.

Ancak Rusya’daki 1905 ve 1917 İhtilâllerini fırsat bilen Ermeniler katliamlarını Bakü’ye kadar ilerlettiler.

1905’te Ermeniler Azeri işçilerin grev yaptığını bahane ederek Çarlık birlikleriyle binlerce Türk’ü katletti.

1918’de ise Ermeniler bu sefer Bolşevik kılığında, bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan Devleti’ne saldırdılar. Bakü’ye girdiler ve bir ay içinde 20 bine yakın Azeri Türkü’nü katlettiler.

Nuri Paşa’nın komutasındaki Türk Ordusu yetişmeseydi Bakü’de belki de tek bir Azeri Türk’ü kalmayacaktı.

Daha sonra Neriman Nerimanov gibi Türk komünistleri artık bir Sovyet Cumhuriyeti olan Azerbaycan’ı ayakta tutmaya ve toprak bütünlüğünü korumaya çalışacaktı.

Stalin bir “komünist” olarak Çarlık politikasını Çarcılardan iyi yürütüyordu. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin (Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti) toprakları Sovyet İdaresi tarafından Gürcistan, Ermenistan ve Rusya arasında parçalandı. Ermenistan ve Gürcistan’da kalan Azeri Türklerine saldırılar kışkırtıldı.

Stalin, Nerimanov’un itirazlarına rağmen yeni kurulan Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nden sürekli toprak törpülüyordu. Nerimanov ise buna karşı çıkıyordu. Ancak Stalin, Neriman Nerimanov’u da bir tertiple Moskova’ya getirtti ve katletti.

1920 yılında Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin toprakları 114 bin km kareydi. Ancak Stalin ve sonrasında gelen yeni Çarların sürekli Azerbaycan’dan Ermenistan’a toprak vermeleriyle, 1991 yılında bağımsızlığına kavuşan Azerbaycan’ın yüzölçümü 86.600 km kareye kadar düşmüştü.

Stalin’in en önemli icraatı Türkiye ile Azerbaycan’ın bağını koparmak oldu. Gökçe, Zengezur, Dereleyez ve Mehri bölgeleri tek bir kararnameyle Ermenistan’a verildi.

Böylelikle Azerbaycan ile Nahçivan ve Türkiye arasındaki koridor kalkmış oldu. Bu bölgede aslında hemen hemen hiç Ermeni yoktu. Ancak Stalin Türkiye’yi bir tehdit görüyordu. Bu yüzden araya kama gibi Ermenileri soktu.

Sadece birkaç saat süren katliamın ortaya çıkardığı manzara 21. yüzyılın eşiğinde tüm dünya için bir utanç manzarasıydı. Ermeniler kadınları, çocukları ve yaşlıları kurşuna dizdi, süngüyle biçti. Hırslarını alamayan caniler hamile kadınların karınlarını kesti. Bebeleri nişan tahtası yaptı. Kurbanların kafalarını kesti. Yaralıların üstünden tanklarla geçildi. Bir gecelik katliamın sonunda resmi rakamlara göre ortaya çıkan bilanço şuydu: 613 ölü. Bunun 63’ü çocuk, 196’sı kadın, 70’i yaşlıydı. Öldürülenlerden üçü canlı canlı yakılmıştı. 56’sı işkenceyle öldürülmüştü. 100’den fazla cesedin kimliği tespit edilememişti. 155 kişi kayıplara karıştı. 5.000 kişi rehin olarak götürüldü. 1.500 kişi ise ağır yaralandı. Katliamda 25 çocuk her iki ebeveynini, 137 çocuk bir ebeveynini yitirdi.

Stalin için bu da yeterli değildi. 1923’te alınan bir kararlar Azerbaycan’ın kalbinde, Dağlık Karabağ’da bir otonom bölge yaratıldı. Böylelikle hizadan çıkmaları halinde Azerbaycan’ı tekrar parçalamak için bir koz yaratıldı. Bu sinsi plan 70 yıl sonra gerçekten de işe yarayacaktı.

Ortodoks Okulu mezunu -Lenin’in tabiriyle en Çarcı Rus’tan daha şoven- Stalin’in Türklere karşı kini bitmiyordu. Gürcistan’daki Ahıska Türkleri Türkiye’ye bağlılar diye 1944’de Stalin tarafından temizlenmişti.

Ermenistan’da hâlâ 500 bini aşkın Azeri Türkü yaşamaktaydı. Stalin’e göre bunlar da sorundu. 1948-1953 yılları arasında büyük katliamlar ve vahşetlerle 400 bini aşkın Azeri Türk’ü Ermenistan’dan sürüldü.

Azeri  Türk’ünün  kara  kaderi

Kafkas Türkü’nün başına gelen felaketler ne yazık ki bitmeyecekti. Sovyetler Birliği dağılma sürecine girince 1989’da Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlandığını ilan etti. Azerbaycan tabiî ki bu kararı reddetti.

Azerbaycan’da yeni bir bağımsızlık hareketi başladı. Ancak Nobel Barış ödüllü Gorbaçov Bakü’de barış içinde gösteri yapan sivillerin üstüne Sovyet tanklarını sürdü. Hepsi sivil 137 kişi 20 Ocak 1990’da tankların ateşi ve paletleri altında can verdi.

Batı dünyası Sovyetler’e güya düşmandı. Ama bu Türk katliamına gözlerini yumdular. Ardından hem ABD hem AB hem de Rusya’nın desteğini alan Ermeniler Azerbaycan topraklarına saldırdı.

Azerbaycan yoksuldu. Silahsızdı. Ancak halk kahramanca direndi. Ermenilerin saldırıları püskürtüldü. Vatan toprağı ne pahasına olursa olsun savunuluyordu.

Sovyetler yıkılmıştı. Ama Rus politikası değişmiyordu. Ruslara göre Azerbaycan parçalanmalıydı. Yoksa Türkiye’yle birleşebilirdi. Bu yüzden bizzat Rus Ordusu Karabağ’a Ermenilere destek olmak için girdi.

Güya Ruslarla düşman olan ABD söz konusu olan Ermeniler olunca Rusya’yla tamamen birleşti. Rus Ordusu’nun yanı sıra başta ABD ve Fransa’dan olmak üzere Batılı paralı askerler Ermeni saflarında çatışmaya girdi. Savaşın gidişatı tersine döndü.

Azerbaycan’ın tek umudu Türkiye’ydi. Türkiye’de halk infialdeydi. Ayağa kalkmıştı.

Ancak dönemin Cumhurbaşkanı Özal “Onlar Şii, biz Sünni’yiz” diyerek Türk kardeşlerimize ihanet edecekti.

Türk olmayan kardeşlik görevini bilemezdi ki zaten!

Hocalı  Faciası

Yıl  1992…

Karabağ  Savaşı  en  kanlı  şekilde devam  ediyordu.

Azerbaycan topraklarında gözü olan Ermeniler için Hocalı ilk hedef haline gelmişti.

Çünkü Ermenilerin zulmünden kaçan Azeri Türkleri için Hocalı adeta bir son direniş kalesi olmuştu.

Hocalı, tarihi bir Türk kentidir.

Hocalı, Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinde Kızkale ve Kırkız dağları ile Badara ve Gargar ırmakları arasında kalan bir ilçedir.

Hocalı, Tunç Devri’nin sonu ve Demir Devri’nin başından itibaren Oğuz Türklerine mesken olmuştur.

Bölgede 18. asırda Karabağ Hanı Penah Ali Han tarafından “Askeran Kalesi” yaptırılmıştır. Hocalı’nın sol yanında Kerkicihan kasabasında 1400’lü yıllara ait Türk mezarları ile Oğuz Türklerinin Hıristiyanlık devrinden kalma “Yedi Kilise” mevcuttur.

Hocalı, yok edilmeden önce adeta Oğuz Türklerinin yerleşme tarihini aşama aşama dünyaya anlatabilecek bir müzeydi.

Şehir 7 ay kuşatma altında kaldı.

Elektrikler kesilmiş, yiyecek ve erzak tükenmişti.

Tüm yollar kapandığı için insanlara ancak helikopterlerle ekmek atılabiliyordu.

Şehirde kalanların büyük çoğunluğu silahsız ve sivildi.

Ermeniler, Hocalı’yı savunan hafif silahlı sadece 160 Azeri’nin kahramanca direnişini kıramamıştı.

Ancak 1992 yılında 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan o uğursuz gece Ermeni birlikleri Rus Ordusu’nun 366. Motorize Piyade Alayı’nın desteğini alarak şehre girdiler.

Hocalı’ya giren silahlı Ermeniler ve Rus askerleri şehirde amansız bir katliama giriştiler. Rus tankları sivil halkı Ermenilerin önüne sürüyor. Ermeniler ise önlerine çıkanı katlediyordu.

Ahıska Türkleri yerleştirildikleri barakalarda canlı canlı yakıldı. Hemen hemen hiçbiri kurtulamadı.

Şehirden kaçan çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlı sivil halk ormanlık alana sığındı. Ancak burada onları tarihin en kanlı katliamlarından biri bekliyordu.

Sadece birkaç saat süren katliamın ortaya çıkardığı manzara 21. yüzyılın eşiğinde tüm dünya için bir utanç manzarasıydı.

Ermeniler kadınları, çocukları ve yaşlıları kurşuna dizdi, süngüyle biçti.

Hırslarını alamayan caniler hamile kadınların karınlarını kesti.

Bebeleri nişan tahtası yaptı.

Kurbanların kafalarını kesti.

Yaralıların üstünden tanklarla geçildi.

Bir gecelik katliamın sonunda resmi rakamlara göre ortaya çıkan bilanço şuydu: 613 ölü.

Bunun 63’ü çocuk, 196’sı kadın, 70’i yaşlıydı.

Öldürülenlerden üçü canlı canlı yakılmıştı.

56’sı işkenceyle öldürülmüştü.

100’den fazla cesedin kimliği tespit edilememişti.

155 kişi kayıplara karıştı.

5.000 kişi rehin olarak götürüldü.

1.500 kişi ise ağır yaralandı.

Katliamda 25 çocuk her iki ebeveynini, 137 çocuk bir ebeveynini yitirdi.

Rehinlikten fidye karşılığı kurtulanların ifadelerine göre halen 4.500 kişi Ermeni hapislerinde işkence çekmektedir. Ancak Ermenistan bu insanların varlığını inkâr etmektedir.

Bu rakamlar Azerbaycan hükümetinin tespit edebildiği resmi rakamlardır.

Ancak kayıpların çok daha fazla olduğu ifade edilmektedir. Hükümetin resmi rakamları sadece tespit edilebilen cesetlerden ibarettir. Oysa zaten Hocalı’nın dünyayla bağı koptuğu için kayıplar sayılamamıştır.

Hocalı Soykırımı 51 ülkenin parlamenterlerinden oluşan “İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamentolar Birliği” tarafından soykırım olarak tanındı ve kınandı.

Pakistan Parlamentosu ve en son Meksika Parlamentosu da resmen bu katliamı soykırım olarak tanıdı.

Hocalı soykırımı dışında Karabağ’da toplam 30 bin Azeri Ermeniler tarafından katledildi ve 1 milyon Azeri de etnik temizliğe tabi tutularak Karabağ’dan sürüldü.

Bugün hâlen Azerbaycan’ın üçte biri işgal altındadır ve “medeni Batı” her türlü uluslararası sözleşmeye ve insan hakkına aykırı olan bu işgale ve etnik temizliğe gözlerini kapamaktadır.

Hocalı, Türk milletine “soykırımcı” iftirası atan Ermenilerin ve Batılıların büyük bir ikiyüzlülükle gizlediği ancak artık tüm dünyada tanınmaya başlanan bir katliamdır.

Soykırımdan kurtulanların tanıklıkları ve katliamın görüntüleri gerçek soykırımcıların kimler olduğunun belgesi olarak Ermeni ve Batı dünyasının yüzünde patlayan bir tokattır.

Hocalılıların  cellâdı  ve  “cellâd”ın  “dost”ları

Hocalı soykırımını bizzat yöneten bugünkü Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan İngiliz araştırmacı-yazar Thomas De Waal’ın kendisine Hocalı’yı sorması üzerine hiç çekinmeden “gururla” şu yanıtı vermiştir :

“Hocalı’dan   önce,   Azerbaycanlılar   bizim   “şaka”  

yaptığımızı   sanıyordu.

Ermenilerin   sivil   topluma   karşı   kesinlikle   el  

kaldırmayacaklarını   sanıyordu.

Ama   biz   bu   stereotipi   kırmayı   başardık..!!!”

Katliam anında sözde Ermeni “Nagorno-Karabağ Savunma Ordusu” başkomutanı olan ve aslında savaş suçlusu olarak yargılanması gereken Sarkisyan ne yazık ki Türkiye dâhil pek çok ülkeye devlet başkanları tarafından davet edilmiş ve diplomatik törenlerle karşılanmıştır.

Fransa’da asılsız “Ermeni soykırımını” inkârı suç sayan kanun yasalaşınca, Türkiye’de medya Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile çocuk katili Sarkisyan’ın yan yana fotoğraflarını sık sık yayınladı.

Oysa “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” demeyi ilkellik sayan, AKP Cumhurbaşkanı Abdullah Gül değil miydi Sarkisyan’ın ayağına kadar giden?

Onu Türkiye’ye şaşalı törenlerle karşılayan…

Arkadaşıyla birlikte Bursa’da maç izleyen…

Sarkisyan rahatsız olmasın diye binlerce ay yıldızlı Azerbaycan bayrağını polislere toplatıp, çöpe attıran…

Aynı AKP’nin basını neden acaba Ermeni ve Fransız kahpeliğini bile fırsat bilip kardeş Azerbaycan’a saldırır?

“Azerbaycan  bizi  yalnız  bıraktı”  diye  iftira  atar ?

Oysa  onları  yalnız  bıraktığımız  için  bizim  utancımızın  onlara  karşı  sonsuz  olması  gerekmez  mi ?

Türkiye’nin   Başında   1990’larda   ve   2000’lerde  

Türk  yöneticiler  olmadığı  ve   bu  yüzden   Azerbaycan 

Türklerine   yardıma  koş(a)madığımız   için   bizim  

utanmamız   gerekmez   mi..??!!!

“Siz  insan  öldürmesini  iyi  bilirsiniz”  demişti  birisi  Davos’ta  İsrail  Cumhurbaşkanı  Peres’e.

Siz  de  Türk  katilleriyle  dost  olmayı  iyi  bilirsiniz..!!!

Türk de gerçek kardeşini, düşmanını, cellâdını ve cellâdının dostunu iyi bilecek artık.

Bir  daha  Hocalı  olmayacak.

Asla.

Tek  millet  tek  devlet  olacak.

İntikam  diyerek  bebek  kanı  emen  Ermeniler  ve  Batılı  soykırımcılar  bu  yüzyıl  Türk’e  bir  daha  bu  soykırım  acısını  yaşatamayacak.

Biz  onlar  gibi  intikam  değil,  vatan  toprağının  peşindeyiz.

Türk’ün  gazabı  işte  asıl  bu  yüzden  korkunç   olacak !

Ali  ÖZSOY

http://www.turksolu.org/355/ozsoy355.htm

25
Şub
12

Hocalı Soykırımı Unutulmayacak..!!!




İstatistikler

  • 2.405.445 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Şubat 2012
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
272829  

En fazla oylananlar