Archive for the 'İstihbarat' Category

14
Haz
07

Konferansta Kuzey Irak vurgusu

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Irak makamlarının kendi topraklarındaki PKK faaliyetlerini önlemek için hiçbir çaba içinde olmadıklarını ifade ederek, “Saddam rejimine karşı Irak’ın kuzeyindeki insanların karşı karşıya kaldıkları saldırılarda, Türkiye’nin bu insanlara bir gecede kucak açtığını ve yıllarca misafir ettiğini hatırlatmak istiyorum. Türkiye olarak beklentimiz Irak hükümetinin kendi sınırlarını kontrol edebilmesi, bunu yapamaz ise koalisyon kuvvetlerinin bunu gerçekleştirmesi, bunun da olmaması halinde sorunu halledebilecek olanlarla işbirliği içerisine girmeleridir” diye konuştu.
İki gün sürecek olan ve 80 ülkeden bine yakın üst düzey yetkilinin katıldığı “II. İstanbul Demokrasi ve Küresel Güvenlik Konferansı”, TİM Gösteri Merkezi’nde başladı. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından organize edilen konferansa Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Bülent Arınç, İçişleri Bakanı Osman Güneş, İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile 80 ülkeden bakan, bakan yardımcısı, müsteşar ve emniyet müdürleri katıldı.

“KUZEY IRAK’TA 3 BİN 500-3 BİN 800 PKK’LI VAR”

Abdullah Gül, konferansın açılışında yaptığı konuşmada, PKK’nın Kuzey Irak’taki varlığına işaret ederek, Irak makamlarını kendi topraklarındaki PKK faaliyetlerini önlemek için hiçbir çaba içinde olmamakla suçladı. PKK’nın son 23 yılda gerçekleştirdiği saldırılar sonucunda 35 binden fazla insanın yaşamını yitirdiğini hatırlatan Gül, son dönemlerde PKK eylemlerinde yeniden bir artış yaşandığını söyledi. PKK’nın Kuzey Irak’taki varlığına dikkat çeken Gül, “Bu saldırıların terör örgütünün komşumuz Irak’ın kuzeyinde yuvalanmasından ve hiçbir engellemeye maruz kalmadan hareket etmesinden kaynaklandığı verilerle sabittir” dedi. 2006 yılında güvenlik güçleri tarafından yapılan PKK’ya karşı yürütülen operasyonlarda ele geçirilen Irak menşeli plastik patlayıcı miktarının toplam 2 tona ulaştığına işaret eden Gül, halen 3 bin 500 ila 3 bin 800 arasında PKK’lının Kuzey Irak’taki kamplarda barındığını, lojistik ve silah ihtiyaçlarını bu bölgeden karşıladığını belirtti.

“TÜRK HALKININ GÜVENLİĞİ İÇİN HER TÜRLÜ TEDBİRİ ALIRIZ”

Gül, şöyle konuştu:
“Üzücü olan nokta Türkiye’nin Irak’ın güvenliği, refah ve istikrarına katkı yapmak için tüm imkanlarını seferber etmesine rağmen, Irak makamlarının kendi topraklarındaki PKK faaliyetlerini önlemek için hiçbir çaba içinde olmamalarıdır. Saddam rejimine karşı Irak’ın kuzeyindeki insanların karşı karşıya kaldıkları saldırılarda, Türkiye’nin bu insanlara bir gecede kucak açtığını ve yıllarca misafir ettiğini hatırlatmak istiyorum. Türkiye olarak beklentimiz Irak hükümetinin kendi sınırlarını kontrol edebilmesi, bunu yapamaz ise koalisyon kuvvetlerinin bunu gerçekleştirmesi, bunun da olmaması halinde sorunu halledebilecek olanlarla işbirliği içerisine girmeleridir.”
Türkiye’nin hiçbir ülkenin toprağında gözü olmadığını, Irak ile de herhangi bir sorunu bulunmadığını vurgulayan Gül, ancak Türk halkının güvenliğinin sağlanması için her türlü tedbiri almak konusunda kararlı olduğunu kaydetti.

“HİÇBİRİMİZ 11 EYLÜL’Ü TAHMİN EDEMEDİK”

Günümüz dünyasındaki tehditlerin giderek sınır aşan, karmaşık ve asimetrik bir niteliğe büründğünü ifade eden Gül, “Hiçbirimiz 11 Eylül’ü tahmin edemedik. Bundan sonra da neler olacağını tahmin etmek pek kolay değildir” dedi. Gül, küresel terörizme karşı tüm dünya devletlerinin işbirliği içerisinde çalışması gerektiğine vurgu yaptı. Güvenlik ve demokrasi arasında bir çatışma değil, tamamlayıcılık olduğunu dile getiren Gül, “Demokrasi ve demokratikleşme tek başına terörü durdurmaya yetmez ancak teröristleri izole eder. Terörle mücadele ederken, demokrasiden taviz vermek, düşülmemesi gerekilen bir tuzaktır” diye konuştu.

Gül, Coğrafi konumu nedeniyle organize suç güzergahlarının kavşağında bulunan ve 1970’lerden beri terörle mücadele eden Türkiye’nin bu alanda gösterilecek uluslararası işbirliğinin en büyük savunucularından biri olduğunu vurguladı. Gül, Türkiye’nin büyük ölçüde kendi öz kaynaklarıyla sarfettiği çabaların ve elde ettiği sonuçların sadece Türkiye halkı için değil, diğer ülkeler için de olumlu getirileri zolduğuna dikkat çekti.

“2005 YILINDA 8 BİN 200 KİLO EROİN ELE GEÇİRİLDİ”

Türk polis ve gümrük teşkilatının sadece 2005 yılında Türkiye üzerinden geçirilmeye çalışılan 8 bin 200 kilo eroin ele geçirdiğine dikkat çeken Gül, bu miktarın aynı yıl 25 Avrupa Birliği ülkesinde ele geçirilen eroin miktarının yüzde 91’ini, Balkanlar üzerinden gerçekleştirilen eroin kaçakçılığının ise yüzde 53’ünü oluşturduğunu kaydetti. Gül, son 3 yılda yasadışı suç örgütlerine karşı yaklaşık 11 bin operasyon düzenlendiğini ve 170 bin yasadışı göçmen yakalandığını, 800 insan ticareti mağduruna da gereken yardımın yapıldığını sözlerine ekledi

11
Haz
07

Rusya’nın Türkiye’deki istihbarat faaliyetleri

Yüzyıllardır sıcak denizlere inmek hayali ile ve ”büyük rusya” hayaliyle yanıp kavrulan Rusların Türkiye’de istihbarat faaliyetlerinde bulunduğu biliniyor. Özellikle Türkiye’de bulunan Çeçen diasporası ve müslümanlara bölgeden yapılan yardımı baltalamak için çalışan Ruslar, dezenformasyon çalışmalarına ağırlık vermiş durumdalar.

Bilindiği gibi Çeçen cihadı başladığından beri Türkiye’den bölgeye yoğun yardımlar olmuş. Çeçenleri bağrına basan Türk halkı yediklerini içtiklerini bölgedeki mücahidlere ve mazlum Çeçen halkına vermişlerdi. Elbette bu desteğin kesilmesi içinde Ruslar herzamanki oyunlarını oynadılar. Yapılan yardımların yerine ulaştırılmadığı yalanını yaydılar, bunun içinde Çeçenyada yaptıkları gibi paralı uşaklar tutup bu kişiler vasıtasıyla büyük bir dezenformasyon hareketine giriştiler. Beslan olayları çarpıtıldı ve bazı medya unsurlarıda buna çanak tuttular. Çeçenlerin yaptıkları meşru eylemleri bile canavarlık örneği olarak sundular. Oysa sözkonusu olaylarda kendi vatandaşlarını zehirleyende, çocukların üzerine ateş açanda yine Ruslardı. Çeçenlerin ”ümmet” bilinçinden uzaklaştırılması içinde ırkçılık boyutunda zehirler ektiler. Görünümde müslüman ama iç dünyalarında maddeye ve meta’ya yenik düşmüş bir takım uşaklarıda müslümanlar arasında Çeçenler hakkında türlü fitnelere imza attılar. Kimliğimizi gizleyerek yaptığımız bazı görüşmelerde bu faaliyetlerde bulunduklarını tespit ettiğimiz bazı şahıslarla yaptıgımız görüşmelerde dehşete düştük. Bu kişiler özellikle İstanbul’da, müslüman cemaatler arasında yaptıkları konuşmalarda ve yaydıkları fitne ile güya yardım toplayan Çeçenlerin bu yardımları yerine ulaştırmadığı ve Türkiye’de lüx bir hayat yaşadıklarını söylüyorlardı, tabi bu isimleride bir bir defterlerimize yazdık.

Türkiye’de bu tür faaliyetleri organize eden ve istihbarat çalışmalarını takip eden kişi Rusyanın İstanbul konsolosluğunda bulunan ve ikinci katibi olarak ismi geçen MİKHAİL FEDEROV’dur. Resmi makamlarda resmi ismi ”konsolos muavini” olan bu şahıs aslında rus gizli servisi FSB’nin Türkiye’deki faaliyetleri konusunda çalışıyor ve ana mesele olarakta ilgilendiği konu ”Türkiye’deki Çeçen varlığı” ve yerli ajanları vasıtasıylada bu faaliyetlerine devam ediyor.

Kafkasya doğumlu bir rus olan FEDEROV, aslen Stavrapol bölgesinde görevlerde bulunmuş, sonrada Türkiye’ye gönderilmiş, iki kızı oldugu biliniyor. Rusların soğuk savaş döneminden beri özellikle istihbarat sorumlularını ”konsolos muavini” sıfatıyla bölgelere gönderdiği biliniyor. 1-82, 83 boylarında uzun ve ince bir beden yapısı olan Federov, İstiklal caddesinde bulunan rus konsolosluğunda ikamet ediyor.

Bir Avrupa ülkesinde bulunan kardeşlerimizin 10 aylık bir takibi sonucu, takip ettikleri şahsın İstanbul’da Ortaköyde bir balıkçı lokantasında buluştukları şahsın daha sonra MİKHAİL FEDEROV olduğu ve bu kişinin İstanbul Rus konsolosluğunda ”konsolos muavini” oldugu ortaya çıkmıştı. Bu kişinin Avrupa’ya dönüşünde yapılan sorgulamasında ortaya çıkan bu gerçekler, Rusların içimize nasıl nüfuz etmeye çalıştığını göstermeye yetti. Bu kişi ifadesinde, Rusların yardım faaliyetlerinde bulunan kişilerin kimliğini tesbit etmeye çalıştıklarını, yardım için kullanılan yolları araştırdıklarını ve Türkiye genelinde başka ajanları sayesinde Çeçenler hakkında yalan haber yaydıklarını ifade etmiştir. 2000’li yılların başlarında cep telefonlarına gönderilen bir video görüntüsü özellikle bir çok İstanbullunun belleğindedir. Bu video göruntuleri birden bire çıkmış ve videoda güya başı kesilen bir rus askeri vardı, işte bu görüntülerinde bir rus uydusu marifetiyle halk arasında Çeçen savaşçıların ne kadar barbar!!! olduğunu göstermek müslümanlar hakkında önyargı oluşturmak için dezenformasyon amacıyla kullanıldığı ortaya çıktı. Yine yakalanan şahsın sorgulamasında yardım toplayanların tesbiti ve akabindede bu kişiler hakkında asılsız yalan haberlerin yayılması konusunda rus elçiliğinden talimat aldıklarını, özellikle Türkiye’den bölgeye yapılan yardımların kesilmesi konusunda istihbarat ve dezenformasyon çalışmaları yürüttükleri anlaşıldı.

Bu arada görüştüğümüz başka bir kaynakta, Rusların bir çok Avrupa ülkesine Kadırov taraftarlarından gönderdiklerini söyledi, bu kişilerin Avrupa ülkelerinde eylem yapmasından ve bu eylemlerin Çeçen mücahidlerin üstüne atılmasından endişelenildiğini ve bu konunun kendi aralarında konuşulduğunu ifade etti. Bilindiği gibi tiyatro ve Beslan olaylarında çocukların üstüne ateş açan Ruslar daha sonra ateşi açanların Çeçen mücahidler olduğunu söyleyerek ve bunu satılmış basındada şişirerek müslüman savaşçılar hakkında önyargılara neden olmuşlardı. Benzeri isnadların işe yaradığını gören Rusların Türkiye’de yada herhangi bir Avrupa ülkesinde provakatif bir eylem yaptırarak Çeçenistan’da süren ve şu an mücahidlerin çabalarıyla Kafkasya’ya yayılan direnişin önüne geçmek için kullanılacağı düşünceside akla gelmiyor değil. Türk halkının Çeçenleri sevdigi ve bağrına basdıkları bir gercek, ama her Çeçen’inde mücahid olmadıgı ayrı bir gercek, paranın ve metanın üstünlügü ile arz üzerinde dolaşıp fitnelerine devam eden Ruslar ve kuyrukçularına karşı Türk halkınında dikkatli olmaları gerekiyor, Çeçenler hakkında çıkan olumsuz haberlere inanılmaması bunun bir dezenformatif eylem olabileceğini Türk halkının degerlendirmesi gerekiyor. Çeçen halkı sadece Allah cc e guveniyor ve O cc e dayanıyor kardeslerimiz her anda her fırsatta Çeçenler için ve BAGIMSIZLIK için dua etmeleri gerekli bunu tüm Çeçen davası dostlarından istirham ediyoruz.

11
Haz
07

TİKA NE İŞ YAPAR

TİKA  FAALİYETLERİ

Sovyetlerin ve Doğu Bloku’nun dağılmasının hemen akabinde kurulan TİKA; Türk Dilinin konuşulduğu ülke ve topluluklar öncelikli olmak üzere,gelişmekte olan ülkelere teknik yardım vermek ve öncelikli ülkelerle işbirliği ortamını geliştirmek amacıyla kurulmuştur.

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi (TİKA), kurulmuş olduğu 1992 yılından başlayarak Türk Cumhuriyetleri’ne ekonomik kalkınmalarına katkı sağlayacak çok sayıda yardım faaliyetinde bulunmuştur.

Sovyetler Birliği’nin kapalı ekonomik sisteminden Slav bölgeleri lehine oluşturulan ekonomik bağımlılık dezavantajıyla kurtulan Türk Cumhuriyetleri; piyasa ekonomisine geçişte hemen her alanda yardıma ihtiyaç duymuşlardır.

Türkiye, TİKA vasıtasıyla kardeş ülkelerin kurumsal, yasal ve insangücü ihtiyaçlarının karşılanmasında ilk yardımı yapan ülke olmuştur.
Türkiye, Türk Cumhuriyetleri’nde telefon santralleri kurarak, THY seferleri koyarak, mevzuat desteğinde bulunarak, gerekli insangücü yetiştirerek ve ortak bankalar açarak ekonomik ve ticari ilişkilerin başlaması için gerekli altyapıyı oluşturmuştur.

Türk Cumhuriyetleri bu altyapıdan istifade ederek hem Türkiye ile hem de diğer batılı ülkelerle ekonomik ve ticari ilişkilere geçebilmişlerdir.

Türkiye ekonomik ve ticari ilişkilere bir ivme kazandırmak amacıyla Türk Cumhuriyetleri’ne önemli miktarlarda proje ve ticaret kredileri de açmıştır.

Türk Cumhuriyetleri’nde ekonomik hareketlilikle birlikte ekonominin bütün alanlarında eğitim ve müşavirlik hizmetlerine ihtiyaç duyulmuş, TİKA esas olarak Türk Cumhuriyetleri’nin bu ihtiyacını karşılamış, bugüne kadar dünyada hiçbir yardım kuruluşunun sağlamadığı kadar çok sayıda ve yoğunlukta eğitim programı düzenlemiş, müşavirlik hizmeti vermiştir.

TİKA sağladığı bu hizmetlerde büyük ölçüde diğer Türk kamu kuruluşlarının birikimlerinden ve altyapılarından istifade etmiş, kendi talepleri doğrultusunda Birleşmiş Milletler ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) gibi uluslararası kuruluşlarla da ortak programlar düzenlemiştir.

Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlıklarını takiben çok sayıda Türk müteşebbis bu ülkelerde yatırım yapmış ve Türk Cumhuriyetleri’nin ekonomik kalkınmasında önemli bir rol üstlenmişlerdir.

Halen, Türk Cumhuriyetleri’nde yaklaşık 2000 Türk müteşebbis faaliyet halindedir. TİKA, Türk Cumhuriyetleri’nde özel sektörün gelişmesi için 134 eğitim programı düzenlemiş, talep edildiği kadar müşavirlik hizmeti vermiştir.

Özel sektörün gelişimine yönelik bu eğitim programlarında Türk Cumhuriyetleri’nden yaklaşık 1000 ilgili eğitim görmüştür.

Bankacılık alanında Ziraat Bankası, Emlak Bankası, Halk Bankası ve Demirbank Türk Cumhuriyetleri’nde ortak bankalar kurmuşlardır.

Bu bankalar halen Türk Cumhuriyetleri’nde her türlü uluslararası bankacılık hizmetlerini vermektedirler.

TİKA’da Merkez Bankası ve diğer Türk bankalarıyla birlikte Türk Cumhuriyetleri’ne bankacılık eğitim programları düzenlemiş, müşavirlik hizmetleri vermiştir.

TİKA bankacılık alanında eğitim programları, staj ve müşavirlik hizmetlerinden oluşan 20 adet faaliyet gerçekleştirmiştir.

Maliye konusunda TİKA, Maliye Bakanlığı ile birlikte Türk Cumhuriyetleri’ne yönelik 70 eğitim programı düzenlemiş, bu programlarda Türk Cumhuriyetleri’nden yaklaşık 600 uzman eğitim görmüştür.

Ayrıca TİKA, Türk Cumhuriyetleri Maliye Bakanlıklarına ekipman yardımlarında bulunmuş ve talep edilen ölçüde müşavirlik hizmeti vermiştir.
Sovyetlerin merkeze bağımlı sanayi gelişme politikası nedeniyle, Türk Cumhuriyetleri’nde Sovyet döneminde küçük sanayinin gelişmediği bilinmektedir.

Buna karşılık Türkiye, küçük sanayi siteleri ve organize sanayi bölgeleri modelleriyle sanayinin gelişimi konusunda önemli mesafeler katetmiş, değerli birikimlere sahip olmuştur.

Türkiye bu birikimlerini, Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlıklarını kazanmalarını takiben bu ülkelere aktarmaya başlamıştır.
TİKA ve KOSGEB işbirliğinde KOBİ’lerin geliştirilmesi amacıyla Türk Cumhuriyetleri’ne yönelik eğitim programları düzenlenmiş, müşavirlik hizmetleri verilmiş, küçük sanayi siteleri modeli Türk Cumhuriyetleri’ne anlatılmış ve model Türk Cumhuriyetleri’nce benimsenmiştir.

Modele örnek teşkil etmek üzere Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te TİKA tarafından bir küçük sanayi sitesi kurulmuştur.

TİKA Türk Cumhuriyetleri’nde KOBİ’lerin gelişimine yönelik 25 faaliyet gerçekleştirmiştir.

Halen, TİKA’da KOSGEB’in uzman desteği ile yürütülen KOBİ programı çerçevesinde yönetici ve uzman eğitimi dışında Avrasya’da KOBİ sistemini geliştirmeye ve bir orta sınıf yaratmaya yönelik geniş kapsamlı projeler yürütülmektedir.

Onbir Avrasya ülkesinde ortak bir KOBİ stratejisi geliştirmek üzere yürütülen faaliyetler içinde 2001 yılında Bişkek’te toplanan I.Avrasya KOBİ Kongresi önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir.

Bu sayede KOBİ politikalarını yürüten üst düzey görevliler arasında karşılıklı üstünlüğe göre bir yapılanma öngörülmekte, finans, kredi, teşvik, mevzuat ve örgütsel geliştirme gibi konularda dayanışma zemini yaratılmaktadır.
Sanayide olduğu gibi tarım alanında da Türk Cumhuriyetleri’nde Sovyet döneminde, merkezi planlamanın öngördüğü şekilde belirli bir bölgede belirli bir ürün yetiştirilirken, bu ürünün işlenmesi ve değerlendirilmesi başka bölgede yapılmaktaydı.

Bağımsızlıklarını takiben ürünüyetiştiren bölgeler arasında kopukluklar ortaya çıkmış, bu durum tarımsal üretimi önemli ölçüde azaltmıştır. Yine Sovyetler Birliği döneminde, halkın temel gereksinmelerinin karşılanması için kalite geri plana itilmiş, ürün çeşitliliği yerine belirli ürünlerin yetiştirilmesine ağırlık verilmiştir.

Halen bu ülkeler tarımsal üretimde verim düşüklüğü, tarımsal nüfus oranı yüksekliği, milli gelirde tarım sektörünün payının düşüklüğü, gıda tüketiminde dışa bağımlılık, tarımda sulamaya sıkı bağımlılık, çeşitlendirilememiş tarımsal üretim, monokültür tarımsal üretimin değerlendirilememesi gibi sorunlar yaşamaktadırlar.

Oysa gerçekte bu ülkeler tarımsal üretim alanları bakımından oldukça zengin durumdadırlar.
Türkiye halen Türk Cumhuriyetleri’nin pamuk, buğday, arpa gibi monokültür tarımsal üretimlerinden ithal etmekte, bu ülkelere muhtelif gıda maddeleri ihraç etmekte, bir taraftan da bu ülkelerde tarımsal üretim veriminin ve tarımsal üretim çeşitliliğinin artırılması için çaba göstermektedir.
Bu çerçevede Tarım Bakanlığımızın yardımı ile TİKA, Türk Cumhuriyetleri Tarım Bakanlıklarına yönelik tarımsal eğitim programları düzenlemiş, örnek uygulamalar gerçekleştirmiş, araştırma enstitüleri kuruluşuna destek vermiştir.

Azerbaycan’da 28 Mayıs Çiftliği örnek çiftlik kurulması için tahsis edilmiş, çiftliğe tohumluk buğday ve gübre gönderilmiş, tarım ekipmanları hibe edilmiştir.

Çiftlikte tohumluk buğday ekilerek kaliteli buğday yetiştirilmiştir. 2001 yılında kazandırılan yeni teknoloji ve yapılanma sayesinde işletme, Azerbaycan’ın örnek çiftliği haline getirilmiştir.

Bu sebeple; İşletme, Türkiye-Azerbaycan Tohum Üretim ve Araştırma İşletmesi olarak isimlendirilmiştir. İşletmede bulunan iki yönetim binasından birisinde eğitim merkezinin kurulması ve Azerbaycan genelinde eğitim programlarının burada verilmesi gerçekleştirilmiştir, çiftçi eğitimi için YAY-ÇEP programı Azerbaycan Türkçesi’ne çevrilmiştir.

Türkmenistan’da da TİKA, Çukurova Üniversitesi ve Türkmenistan Tarımsal Bilimler Akademisi işbirliğinde Tarımsal Araştırma İstasyonu Kurulması ve Bitkisel Üretim Araştırma Projesi gerçekleştirilmiştir.

Proje’de patates ve mısır ürünlerinde çeşit, verim adaptasyon ve uygun yetiştirme tekniklerinin belirlenmesi çalışmaları sürdürülmüştür.

Günümüzde yumurta ve tavuk eti ihtiyacının büyük bölümünü Rusya, Kazakistan ve Çin’den ithalat yaparak karşılayan Kırgızistan’ın bu ihtiyacının karşılanması amacıyla, TİKA Tarım Projesi çerçevesinde, mevcut tavuk çiftliklerinin kapasitelerinin arttırılması öngörülmektedir.

Bu kapsamda Bişkek yakınlarında bulunan ULAR tavuk çiftliğinin kapasitesinin arttırılmasına destek verilmesi konusunda mutabakat sağlanmıştır.

Anılan projede kapasite artırımında Türk malı anaç ve civcivler kullanılacak ve asıl cins olarak yaygınlaştırılacaktır.

Ayrıca işletmede veterinerlik hizmetlerinin yeterli düzeye getirilmesi ve katkılı yem ihtiyacının karşılanması da desteklenecektir.
Azerbaycan ve Kırgızistan’da tarım ile geçinen Ahıska Türkleri oldukça büyük bir sıkıntı altında bulunmaktadır.

Küçük işletmelere dönüştürülen tarımsal alanların tekrar ekonomiye kazandırılması ve Ahıska Türklerinin dengeli bir tarımsal ekonomiye kavuşabilmesi için uzun vadeli bir tarım politikasının TİKA tarafından hazırlanarak hayata geçirilmesi planlanmış, 2000 ve 2001 yıllarında ilk yardımlar gönderilmiştir.

Bu projenin ilk aşamasında girdi temin etmede karşılaşılan zorluklara yönelik bazı destekler sağlanacak, ikinci aşamada ise tarımsal üretim deseni ve pazarlanmasına yönelik sıkıntıları giderecek bir üretici birliği tesis edilecektir.
TİKA, gıda, tarım ve hayvancılık konularında Türk Cumhuriyetleri’ne eğitim programları, müşavirlik hizmetleri, örnek çiftlikler kurulması ve muhtelif ekipmanların temini gibi çalışmalardan oluşan toplam 45 faaliyet gerçekleştirmiştir.

Bu faaliyetlerde aşırısulama, gübreleme ve ilaçlamanın yol açtığı toprak kirliliğini giderecek çevresel tedbirlere de öncelik verilmektedir.
TİKA, petrol, doğalgaz ve diğer enerji konularında Enerji Bakanlığı ve bağlı kuruluşları doğrudan devrede oldukları için, bu alanda Türk Cumhuriyetleri’ne yönelik fazlaca bir çalışma yapmamıştır.

Ancak madencilik konusunda MTA Enstitüsü ile birlikte Türk Cumhuriyetleri Maden Envanteri Projesi’ni başlatmıştır.

Proje çerçevesinde Türkmenistan Maden Envanteri Çalışması tamamlanmış, diğer ülkeler için ise çalışmalar devam etmektedir.

Sovyet döneminin bir başka olumsuz etkisi de ulaşım alanında görülmektedir.

Türk Cumhuriyetleri’nde demiryolu, deniz ve hava taşımacılığı nispeten gelişmiş olmasına rağmen, karayolu taşımacılığı son derece geri kalmıştır.

Karayolları genellikle hafif vasıtalar için yapılmıştır.

Türk Cumhuriyetleri karayolları standartları, araç sayıları, benzin istasyonları, oto tamirhaneleri bakımlarından da geri durumdadırlar.

Ülkemiz ise karayolları yapım, bakım, onarım ve işletme konularında çok değerli birikimlere sahiptir ve bu birikimler eğitim programlarıyla, müşavirlik hizmetleriyle Türk Cumhuriyetleri’ne aktarılmaktadır.

TİKA, Karayolları Genel Müdürlüğü ile birlikte Türkmenistan Karayolları Master Plan Çalışması’nı 1997 yılında, Kırgızistan Karayolları Master Plan Çalışması’nı da 2000 yılında tamamlamıştır.

Ayrıca TİKA, ulaşım alanında Türk Cumhuriyetleri’ne eğitim programları, müşavirlik hizmetleri gibi çalışmalardan oluşan 13 faaliyet gerçekleştirmiştir.

Karayolları konusunda gerçekleştirilen bir diğer faaliyet de Tacikistan’a yönelik olmuştur.

Tacikistan’ın Karayolları teşkilatının organizasyonu, eğitimi ve projelendirme program ve teçhizatı 2001 yılında TİKA tarafından sağlanmıştır.
TİKA’nın ekonomi ve ticaret bağlamında sağladığı bir diğer yardım da Avrasya coğrafyasının ekonomik potansiyelini yayın ve elektronik olarak Türk işverenlerine duyurmasıdır.

Bu çerçevede Ticari Enformasyon Hizmeti projesi ile Avrasya’nın firma düzeyinde bilgilerini Türk iş çevrelerine firma olarak sunması özel bir öneme sahiptir.
Burada belirtilenlerden başka TİKA, Türk Cumhuriyetleri’ne yönelik, ticari konularda 60, gümrük konusunda 13, serbest bölgeler konusunda 10, turizm konusunda 15, özelleştirme konusunda 3, sigorta konusunda 2, rekabet konusunda 6 ve genel ekonomik konularda 112 faaliyet gerçekleştirmiştir.

Bu faaliyetler de genel olarak eğitim programları ve müşavirlik hizmetlerinden oluşmuştur.

TİKA, Türk Cumhuriyetleri’ne ekonomik kalkınmaları için sağladığı yardımlarda hiçbir şekilde proje dayatmalarında bulunmamış, bu ülkelerden gelen yardım taleplerini imkanları ölçüsünde karşılamaya çalışmıştır.

TİKA’nın desteklerinde siyasal veya teknolojik anlamda geri dönüş kaygısı değil, kardeş ülkelerin piyasa ekonomisine geçiş sürecini hızlandırma, karşılıklı dayanışma ortamını geliştirme gayesi güdülmüş ve bunda da başarılı olunmuştur.

10
Haz
07

» APO KİMDİR…NİÇİN ASILMADI..??

10.06.2007


APO KİMDİR.,,,,
İmralı’da sırları ile oturuyor!.. Yargılanması sonucu kamuoyu hakkında hiçbir şekilde bilgi sahibi olmadı… Yakalanması sonrası güvenlik birimlerinde yapılan sorgularında elbette birçok ilişkisi (Türkiye’deki Avrupa’daki, ABD’deki ilişkileri başta olmak üzere…) deşifre edildi ama bunlar açıklanmadı…
Şimdi, öyle bir havası var ki; sanki kendisi ile bazı pazarlıklar yapıldığı izlenimi yayıyor!..
Hatırlanacaktır, Celal Talabani, Ankara’nın kendisinden PKK ile ateşkes konusunda aracı olmasını istediğini ileri sürmüştü!..
Ankara suskun kalmıştı…
Talabani’nin açıklamaları ile eş zamanlı biçimde Abdullah Öcalan da “ateşkes”ten bahsetmişti!..
O günlerde Mehmet Ağar da şu iddiada bulunuyordu: “Cumhurbaşkanlığı seçimine ve sonrasında genel seçimlere kadar PKK’nın rahatsız edici olmaması için Talabani’nin aracılığına başvuruldu.”
Ağar’ın açıklamaları kelime kelimesine böyle olmasa da bu mealde idi…
Apo’nun sözlerine bakalım…
Sanki kendisi ile yapılmış bir ateşkes süreci varmış gibi konuşuyor… Güvenlik operasyonlarını eleştiriyor…
“Bu sürecin bir oyun olduğu anlaşılırsa, o zaman ben de devre dışına çıkar ve…” diye devam ediyor…
Dikkat edilirse bir “O zaman ben de devre dışına çıkarım” diye vurgu yapıyor… Bu “devreye girme” meselesi nedir?..
İmralı’dan yaydığı mesajlarla mektup mu yazıyor?..
“Cumhurbaşkanlığı seçimi karşılığında bu süreci bir pazarlık aracı olarak kullanabilir.”
Bu sözlerinde, Mehmet Ağar’ın öne sürdüğü “Mayıs’a kadar bekle” teklifini doğrulayacak bir örtüşme vardır denilebilir mi?..
İmralı’da eşine benzerine rastlanılmamış bir “mahkûm” gelecek planları yaparak ve Ankara üzerinde öncelikli konular arasında bulunarak Türkiye’yi gözlüyor…O bir önemli kara kutudur…


Ankara ve İstanbul’daki ögrencilik yıllarından beri derin ilişkilerin içerisindedir… Çok net biliniyor ki, o yıllarından başlayarak derin ilişkilerinin izini süren değerli araştırmacı Uğur Mumcu bir suikaste kurban gitmiştir…

 
ESRARENGİZ İLİŞKİLER AĞI
Tuhaf değil mi; 12 Eylül 1980’de PKK bütün liderleri ile ele geçirilirken Abdullah Öcalan bir süre Tunceli kırsalında barındıktan sonra Suriye’ye birJn.Astsubay nezaretinde nasıl geçebildi…Bir kaçak olarak nasıl Bekaa’ya konuşlandı, teşkilatını yeniden kurabildi. CIA denetimindeki terör kamplarında karargah sahibi oldu. Libya, Arap Yarımadası ve Almanya’da geçeci ve kaçak işçi durumundaki Doğulu gençleri nasıl devşirebilip Bekaa’ya yeni PKK militanları olarak taşıdı, hangi gizli servislerden yardım aldı?..

1984’te başlattığı eylemlerini Türkiye’nin dağlarına taşırken, mayınları, rpg roketleri, üst baş yiyecek giyecekleri nasıl sağladı?..
Siyaseten örgütlenmesine neden yol verildi?


Kış şartlarında ABD helikopterlerinin militanlarına yiyecek giyecek silah taşımasına neden kayıtsız kalındı?..
Suriye’deki karargâhından, Avrupa kentlerinde kurdurduğu televizyonunun canlı yayınında bir keresinde, Ankara’dan bir siyasi parti liderinden haber aldığını, bu haberde kendisine karşı operasyon yapılacağını, kaçıp kendisini kurtarmasını istendiğini bile söyledi… Hâlâ bu olayın içyüzü kamu oyundan saklanmaktadır… Apo’ya “Seni yakalayacaklar kaç kendini kurtar” diye haber gönderen siyasi parti liderinin kimliği saklanmaktadır!..


PKK’nın kaçakçılık sonucu sağladığı büyük sermaye hâlâ Türkiye’nin para piyasalarında büyük faiz ortamında da kullanılıyor, bu kara para devletin faiz politikası ile kat ve kat arttı… PKK’nın kara parası Abdullah Öcalan’ın direk kontrol ettiği atadığı kişilerce yasal şirketler şeklinde piyasaları kontrol ediyor…Apo’nun adamlarının bu rahat hareketlerinde siyasetten ve bürokrasiden işbirlikleri sağladıkları belirlenemedi mi?..


Sermaye piyasasındaki uzantıları… Mafya yapısı… Para ile desteklediği kalem erbabı!..
Toplumu manüple, kontrol eden eğlence dünyasındaki örgütlenmesi…
Siyasi beslemelerini nasıl organize ettiği…
Şirketler, dernekler, sivil örgütleri, üniversitedeki uzantıları…
1993-94 yılındaki bir demecinde şöyle demiştir: “İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya bizim… Varoşlardan girdik… Bu kazanımlar kolay olmadı… Artık bizi sadece kendi örgütümüze katılanlar değil her kesimden sermayeden destek vardır.”
Bu açıklamasının yayınlandığı gazetesinde yan sayfasında da bir köşe yazısında Türkiye’nin büyük sermaye ailelerinden bir mensubuna övgüler düzülüyordu… İmralı’da bir “dokunulmaz” oturuyor!..




İstatistikler

  • 2.405.436 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Nisan 2024
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930  

En fazla oylananlar