10 Oca 2011 için arşiv

10
Oca
11

Victor Jara’nın katillerine yargı yolu

“Benim   kafamda   sanatçı   bağımsız   bir   yaratıcıdır,   böyle  olduğu   için   de   doğası  

devrimcidir”

“Şarkı   söylemiş   olmak   için   değil,

 Ne   de   iyi   bir   sesim   var   diye,

 Dertli   ve   haklıdır   gitarım,

 Bunun   için   söylerim…”

“Devrimci  şarkılarla  ticaret  yapmıyorum  ben.

Öyle  olsaydı,  bugün  altımda  son  model  bir  arabam,  havuzlu  bir  evim olurdu.

Şarkıların  devrimcisi  olmak,  üstü  başı  yırtık  pırtık,  bir  deri  bir  kemik  gezmek,  ahırda  yaşamak  da  değildir.

Uyum,  prensip  sorunudur.

İnsan  yaşamında  ideolojik  yön  çizmedikçe,  kendi  içinde  uyumu  bulamaz.”

Bu sözler 1973 yılında faşist Pinochet darbesiyle devrilen Salvador Allende’ye “Yoldaş Başkan” diye hitap eden Kızılderili kökenli devrimci müzisyen Victor Jara’nın yaşam felsefesini anlatan birkaç cümle sadece…

1973 yılı 11 Eylül günü CIA destekli bir darbeyle devrilen Salvador Allende ve Unitad Popular’ın (Halk Birliği) çalışkan bir üyesi olan Victor Jara, grubu Inti Illimani ile Unitad Popular yararına konserler vermektedir.

11 Eylül 1973’teki Pinochet darbesine karşı Allende’nin Başkanlık Sarayı’ndaki direnişi hayatına mal olmuştu.

Darbenin ertesi günü geniş çaplı bir tutuklama başlamış ve yine ertesi gün kapısı çalınanlardan birisi de Unitad Popular’ın ve Başkan Allende’nin keskin bir savunucusu olan Victor Jara olmuştur.

Bugün adı Victor Jara Stadyumu oyarak değişitirilmiş olan Şili Stadyumu hınca hınç doludur ve toplu kurşuna dizilmelerin dışında stadyum Victor Jara’nın seseyle çınlamaktadır.

Faşist generallerden Albay Mario Menriquez, stadyumdaki devrimcilere işkence ederek onları katletmekle görevlendirilmiştir ve Victor Jara’nın da orada olduğunu bilmektedir.

Jara’dan   kendileri   için   bir   şarkı   söylemesini   isterler,   alay   ederek.

Ve  Jara’nın  sesi  tüm stadyumu  çınlatır: “Venceremos!”

Jara’yı   ve   gitarını   susturmak   için   tüm   parmaklarını   kırarlar.

Ama   Jara   bu   kez   ıslıkla   çalmaktadır   direnişin   ezgisini…

Binlerce   insanın   gözleri   önünde   bu  kez   dili   kesilir   ve   ağır   işkenceler   sonucu

katledilir   Jara…

İşte   Victor   Jara’nın   hikayesi…

Ama hikaye sonlanmaz…

Pinochet, öldüğü zaman cenaze töreninde sadece ama sadece bir kaç asker vardı, o da göstermelik…

Tıpkı  Deniz’lerin celladi  Ali Elverdi’nin cenazesi gibi…

Tıpkı  Che’nin  “Yeni  İnsan”ı  gibi  Victor  Jara’nın  “Yeni Şarkı”  dediği  İnka- Aztek -Afrika  ezgilerini  biraraya  getirerek  oluşturduğu  ezilen  dünya  kaynaklı  besteleri  dilden  dile  dolaşmakta.

Son  olarak  Şili’de  Jara’nın  katledilmesinde  ve  1973  Pinochet  darbesinde  yer  almasından  dolayı  dört  askere  dava  açıldı.

O  dönem  Pinochet’in  askerleri  olarak  görev  yapanlara  açılan  soruşturmanın  ardından  Türkçe’de  yayınlanan  Victor  Jara  kitabının  yazarı  ve  aynı  zamanda  Jara’nın  eşi  Joan  Jara  “başka  sorumlular  da  var,  işkence  ve  idam  emrini  verenler”  diyerek  geride  kalanları  işaret  etti.

Jara   hâlâ   yaşıyor !

Kazanacağız !

Okumaya devam edin ‘Victor Jara’nın katillerine yargı yolu’

10
Oca
11

Bugünü dün de yaşadık

Amerika’dan  gelen  General  Pershing’in  Kurmay  Başkanı  olan  General  Harbord

Sivas’ta  Mustafa  Kemal’le  görüşürken  der  ki :

– Türk  tarihini  okudum.  Milletiniz  büyük  kumandanlar  yetiştirmiş,  büyük ordular

hazırlamıştır.   Bunları  yapan  bir  millet  elbette  bir  medeniyet  sahibi  olmalıdır.

Takdir  ederim.  Ama  bugünkü  duruma  bakalım.  Dördünüz  bir  arada  yapamadığınız

şeyi,  bu  durumda  tek  başınıza  yapmayı  nasıl  düşünebiliyorsunuz ?  Fertlerin  intihar

ettikleri  vakit  vakit  görülür.  Şimdi  bir  milletin  intihar  ettiğini  mi  göreceğiz ?

Mustafa  Kemal  generale  der  ki :

– Teşekkür  ederim.

Tarihimizi okumuş,  bizi  öğrenmişsiniz.

Fakat  şunu  bilmenizi  isterim  ki,  biz  emperyalist

pençesine  düşen  bir  kuş  gibi  yavaş  yavaş,  aşağılık

bir  ölüme  mahkum  olmaktansa  babalarımızın  oğulları

olarak  vuruşa  vuruşa  ölmeyi  tercih  ederiz.

General  ve  arkadaşları  sessizce  ayağa  kalktılar :

– Biz  de  olsak  böyle  yapardık,  dediler.

( Falih Rıfkı Atay,  Çankaya )


Atatürk: Biz emperyalist pençesine
düşen bir kuş gibi yavaş yavaş,
aşağılık bir ölüme mahkum olmaktansa babalarımızın oğulları olarak vuruşa
vuruşa ölmeyi tercih ederiz.

Şimdi Osmanlı bu kadar ölümcül noktaya nasıl gelmişti ?

Bunu anlamak için biraz gerilere gitmemiz gerekir.

Sene 1814.

Viyana Konferansı’na katılan devletler, Avrupa Devletler Birliği’ni (Konseyi) kurarlar.

Aynı yıl tarihimizin ilk bölücü örgütü Filiki Eterya (son bölücü örgüt PKK) kurulur.

II. Mahmut dönemidir ve devletin tek hedefi, toprak bütünlüğü ve varlığını sürdürebilmek için Avrupalıların her istediğini tam bir itaatle kabul ederek Avrupa Devletler Birliği’ne girebilmektir.

İstenilen tüm tavizler veriliyor ve bu arada Filiki Eterya’nın etkinliği ile Yunanistan topraklarımızdan kopartılıyordu.

Yabancılara, başta İngiltere olmak üzere, azınlıklara her türlü gümrük ayrıcalıkları ve ticari kolaylıklar verilerek bu kesimlerin servet kazanmalarının yolu açılıyordu.

Bu ayrıcalıklar, II. Mahmut’un ölümünden bir yıl önce 1838’de yapılan Baltalimanı Antlaşması ile verilmiştir.

II. Mahmut’un ölümüyle yerine geçen oğlu Abdülmecit, Avrupa devletlerinin dayatması ile 1839’da Tanzimat’ı ilan eder.

Bununla yabancılar, azınlıklar ve yandaşlar için daha büyük ticari kolaylıklar, zenginlikler ve ayrıcalıklar gelir.

Devamında ise 1856’da İstanbul’da İngiliz ve Fransız büyükelçiliklerinin hazırladığı ve anayasa yerine geçen Islahat Fermanı ile daha da fazla ayrıcalık ve zenginlikler gelir.

Hülasa 1814 yılında başlayan Avrupa Devletler Birliği’ne girebilme macerası 1861 yılında konseye girerek neticelenir.

En son olarak 1867’de “7 Safer Kanunu” olarak bilinen ünlü yabancılara toprak satışı kanunu çıkartılır.

Çok özetle bahsettiğimiz bu tarihi süreçte Avrupa Devletler Birliği’ne girilmiş, ancak kabul edilen her türlü dayatmanın getirdiği avantajlarla yabancılar, azınlıklar ve yandaşlar alabildiğine servet kazanırken yerli halk devamlı fakirleşmiş, devlet gereksiz savaşlara girmiş, hiç gereği yokken dayatmalarla borçlandırılmış ve milyonlarca dönüm (yalnız İzmir ve civarında 5-6 milyon dönüm) kıymetli topraklar, halkın fakirliği ve çaresizliği de kullanılarak, yabancılar tarafından neredeyse bedavaya ele geçirilmiştir.

Neticede Avrupa Devletler Birliği’ne girilmiş, ancak verilen tüm tavizlerin sonucunda devletin toprak bütünlüğünün ve varlığının devamı sağlanamamış ve Amerikalı general ile Mustafa Kemal’in yukarıda geçen konuşmadaki ortama gelinmiştir.

Görüldüğü gibi biz bugünleri dün de yaşadık.

Avrupa Devletler Birliği’ne her şeyiyle kendimizi teslim ederek girmek hevesinin imparatorluğu getirdiği nokta tüm belgeleri ve gerçekleri ile tarih içindedir ve bu tarih önümüzde durmaktadır.

Yapmamız gereken bu tarihe biraz olsun bakmamızdır.

Okumaya devam edin ‘Bugünü dün de yaşadık’




İstatistikler

  • 2.406.328 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Ocak 2011
P S Ç P C C P
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930
31  

En fazla oylananlar