Eylül 2013 için arşiv
SON DEMOKRATİKLEŞ(EME)ME…
Bir kısım şark kurnazı aklıevvellere, kıssadan hisse bir hikâye :
* * * * *
Çok zengin bir kodaman hergün lüks bir alışveriş merkezinden yığınla
alışveriş yapıp aldıklarını devamlı aynı yere park ettiği arabasına taşırmış.
Arabanın yakınında bir yere mendil açmış gariban bir dilenci de hergün
tekrarlanan bu manzarayı izler dururmuş.
Defalarca gelip geçmesine rağmen bir tek kuruş bile sadaka vermeyen bu
zengine fena içerleyen dilenci bir gün dayanamayıp :
“Beyefendi, hergün bu kadar alışveriş masrafı yaparsın da, şu garibana bir
sadakayı neden çok görürsün..??!!!” deyip çıkışmış.
“Sana ne lan, yaptıklarımın sevabı da günahı da bana..!!!” diye gürlemiş
kalın enseli kodaman.
İşi tatsızlığa vardırmak istemeyen dilenci de çekinerek :
“Pekiiiiii, bu kadar şeyi kime alıyorsun, hiç olmazsa onu söyle..” diye
kibarca sürdürmüş lâfını.
“Damadıma…” demiş zengin adam.
“Ulan, hiç kimse damadına senin kadar alışveriş yapmıyor. Ne özelliği var bu
herifin ?” diye sormuş dilenci.
“Yaaaa, işte torunlarımın babasıdır, falan filân” diye gevelemiş zengin adam.
“Sadece bunun için mi..??!!!” diye şaşırmış dilenci.
Bir dilenciyle gereğinden fazla muhattap olmaktan fena halde gururu incinen
zengin adam, kibirlenerek :
“Ulan, kızımı sikiyor işte, mala sağlam vursun diye..!!!” kestirip atmış.
Dilenci de :
“Aaaah be “beyefendi”ciğim, sen bu aldıklarının yarısını bana al, ben senin
yedi sülâleni sikeyim..!!!” diye lâfı geçirmiş…
* * * * *
ŞİMDİİİİİİİ…
“Bir taş 5 lira, iki taş 10 lira” diye(bile)n dangalak çakallar, bu memleketin
insanını tanımıyor veya mafyaya girip çıkamayanlar gibi, dibine kadar
batmışlar bu yalakalık bataklığına…
Ulan, ‘Taksim Direnişi’ne katılan halkımızın en azından % 99,999’u mevcut
iktidara karşı yukarıda bahsedilen dilencinin duygularını paylaşmıyorsa,
Taksim Meydanı’nda kendimi asarım, AMK..!!!
Herşeyi ve herkesi kendileri gibi satılık zanneden ciğeri 5 lira bile etmeyen
yalaka medyaya aktarılan paralarla şu memlekete değer üretecek adam gibi
birkaç devlet işletmesi kursaydınız da, iş vereceğiniz garibanın hayır duasını
alıp günahlarınızı bi nebze hafifletseydiniz, behey AMK vatan satıcıları..!!!
Fazla söze gerek yok…
Hasta ziyaretinin de, kafa sikmenin de kısası makbûldür…
Bilmem anlatabildim mi..?!!!
GÖZ GÖRE GÖRE..!!!
22 Eylül Pazar günü Olimpiyat Stadında oynanan Beşiktaş – Galatasaray maçı, kendilerini 1453 Kartal diye adlandıran bir grup tarafından provoke edildi ve maç tatil edildi.
Başta Beşiktaşlı çArşı taraftarı olmak üzere herkes bu iğrenç oyunu anında gördü ve on yaşındaki çocuklar dahil, kimse yemedi.
Ee ?
Peki yemedi de ne oldu?
İşte artık memlekette asıl durum bu “göz göre göre” yapılan provokasyonlar, göz göre göre tutuklanan insanlar, aylarca yıllarca suçları ispat edilememiş bunun yerine sahteliği ayan beyan gözler önünde olan belgelerle insanların hapislerde çürütülmesi ve daha nice göz göre görelikler…
Kaşımak kızıştırmak, insanları galeyana getirmek ve böylece iç karışıklığı tırmandırmak, iç karışıklığı tırmandırdıkça gündemi bu suni ve alakasız konularla doldurup, sıcak para bağımlısı patlamış ekonomik gidişatı ve sınırlarda olup biteni gözlerden kaçırmaktır işin makro boyutu.
Bu ve benzeri iktidarların siyasetlerine tıpkı dini alet ettikleri gibi, zamanı geldiğinde heybelerinden çıkararak gündemi oyalayacakları çeşitli oyuncakları vardır ve endüstriyel futbol da tüm dünyada olduğu gibi bizde de zaman zaman hop diye o heybeden çıkartılı-verilir. Futbol şu anki haliyle, siyasetçilerin gündem meşgul etmek için kullandıkları araçlardan biri olmayı uzun yıllar daha sürdürecek.
çArşı Taraftarı Gezi Parkı direnişi süresince sergilemiş oldukları vatanperver duruşları ve direnişin en organize grubu olma özellikleriyle tüm yurtseverlerin gönlünde taht kurmuşlardı. Zekice sloganları ve dik duruşlarıyla iktidarın iyiden iyiye canını sıkmışlardı. Bir şekilde bu grubun biletinin kesilmesi gerekiyordu. Dün gece oynanan tiyatroda da aynen bu gerçekleştirilmiştir.
İktidar ne istiyor ?
Emin olun ki iktidar uslu durmuyor diye kesmedi bu cezayı çArşı’ya. – ki henüz cezanın ne olacağını tam olarak bilmiyoruz, sanırım yarın açıklanır. Ama ben diyeyim yarım sezon, siz deyin bu sezon komple, BJK maçlarının seyircisiz oynanması olacaktır ceza. – Bilakis bu grubu daha da kızıştırmak için yapıldı bu çirkefçe provokasyon.
İktidar kargaşa istiyor! Daha fazla kargaşa, daha fazla kavga dövüş, daha fazla sertleşen bir sokak hatta sokaklar istiyor. Çünkü pislikler arttıkça daha büyük örtülere ihtiyaç duyulur.
Ne yapmalı ?
Yapılması gereken iki şey var :
Eğer Ceza yukarıda belirttiğim şekillerde gerçekleşirse, Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzonspor başta olmak üzere, tüm birinci lig takımlarının taraftarlarının çArşıya destek olmaları ve hiçbir maça gitmeme kararı almaları gerekiyor.
Eğer bu büyük boykot gerçekleşirse o zaman iktidar da federasyon da şapa oturur.
Maçlara gitmeyin.
Gitmeyin ki tüm statlar bomboş kalsın.
Gitmeyin ki futbolu siyasi amaçlarına alet edemeyeceklerini görsünler.
Gitmeyin ki halka karşı yapılan bu kötülük, iyi bir şeyin başlangıcı olup insanımızda boykot bilincini oluştursun.
Gitmeyin ki daha fazla salak yerine koyamasınlar.
Unutmayın biz halkız.
Biz kuvvetliyiz onlar zayıf.
Aynısı AVM’ler için, yabancı mallar için de geçerli elbette.
Ama halk ne yazık ki gücünün farkında değil.
İkincisi ağır bir sorumluluk ve bu da çArşı taraftarına düşüyor.
Verilen ceza her ne olursa olsun, vakur duruşunuzu asla bozmayın ve sizden istenildiği gibi kızışmayın.
Onların oyununda figüran değil, kendi destanınızda baş rol olun !
Özetle artık göstere göstere oynanıyor oyunlar.
Yersen.
Ha yemedik de ne olacak peki ?
Bugünlerde yeniden kudurmuşçasına çoğaltılan havadan uçaklarla kimyasal
spreylemeler ( CHEMTRAILS ) bu yılın mayıs sonu ve haziran başında da
had safhadaydı.
Bir gün yağan yağmurdan sonra bütün yerler ( çıplak toprak arazileri bile )
deterjanlı gibi köpürmüş ve arabaların üstü benek benek kirlenmişti…
Çıktığım kahvede, milletin bu kirlilik hakkında “İşte bereket yağdı, falan”
ahkâmlarından fena halde gına geçiren ve de “CHEMTRAILS”tan haberdar olan
kahveci, dayanamayıp :
“Ulan, gökten yarrak yağsa, berekettir diye ağzınıza alıp götünüze sokarsınız
AMK..!!!” deyivermişti…
Kahvecinin bu sözlerini, cuk oturduğu için “RABİA” işaretini körü körüne
yapan dangalaklara ithaf ediyorum..!!!
Küfürden sinirleri acayip bozulan ; görünüşte ‘sosyal’ist ama gerçekte sosyetik
olan kokonalara ; kul hakkı yiyip ribâ’dan geçinenlere karşı dilsiz şeytan olup
din ve ahlâk bekçiliği yapan şu pek “kibar” “otto”man özentisi “edep”
taslayıcılarına bir notum da şudur :
Küfretmenin dayanılmaz hafifliği, bir yığın şeyi
kısa ve öz anlatabilmektir… ( Gereksiz yere kafa
sikmeden, lâfı oturtmaktır — yani..!!!)
“Zalimin ağzında küfür lâğım çukurudur, fakat mazlumun ağzında çiçektir,
çiçek..!!!” demişti vaktiyle üstat Can YÜCEL…
Bu kadar basit…
Bilmem anlatabildim mi..??!!!
AKP’nin polisi yeni silahlarla donatma çalışmaları kesintisiz şekilde sürüyor.
Son olarak ABD üretimi 100 elektroşok silahı alındı.
Emniyet Genel Müdürlüğü, polisin bazı durumlarda elektroşok silahı kullanması için çalışma başlattı.
ABD üretimi 100 elektroşok silahı alan Emniyet Genel Müdürlüğü, bunları önce Ankara ve İstanbul’da deneyecek.
AA’da yer alan habere göre, Ankara’da bir grup polise elektroşok cihazlarının kullanımı konusunda uygulamalı eğitim verildi.
Elektroşok silahları İstanbul polisine de verilecek eğitimin ardından deneme amacıyla kulanılmaya başlanacak.
Cihaz “başarılı bulunursa” emniyet envanterine dahil edilecek.
Elektroşok tabancasının sadece asayiş polislerine verileceği ve “toplumsal olaylarda” kullanılmayacağı öne sürüldü.
Elektroşok silahı 5 ile 15 saniye arasında elektrik akımı verip kişinin 2-3 dakika baygınlık yaşamasına neden oluyor.
Evet 400 yıl geriye…
Engizisyon çağına gitti…
Ve bu çağın “sorgu”cuları ; yine sorgusuz sualsiz istedikleri herşeyi ve herkesi,
bu defa “demokrasi” adına yokedip silebiliyor…
Tarihte hiç olmadığı kadar küresel çapta ve her ama her yönden bağlanıp
zavallılaştırılmış “insan”lık, çaresizce sonunu bekliyor…
Ama bu böyle süremez…
Sürmemeli..!!!
Rahat durmuyorsun, anladım ki durmayacaksın.
Sana Nisan 2003’te bir mektup yazmıştım.
Aynı mektubu o tarihte cumhurbaşkanı olan Ahmet Necdet Sezer’e, dışişleri bakanı olan Abdullah Gül’e, meclis başkanı olan Bülent Arınç’a da göndermiştim.
Okudun mu, okudular mı bilmiyorum.
Zaman içinde sen tek adam oldun, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bir parti devletine dönüştü.
Bu yüzden şimdi sadece sana yazmayı gerekli ve yeterli buluyorum.
Yazdıklarımı hatırlatmam da farz olmuştur.
Oku, okut, anlattır, dikkatle dinle ve lütfen ders çıkar.
Sen başbakansın, ben bir yurttaşım.
Demokrasinin erdemi , başbakanı yurttaşının oyuna ve onayına emanet etmiş olmasıdır.
Yani ben senden üstünüm.
Beni dinlemek zorundasın.
Üstelik bilgili bir yurttaşım, haysiyetli, cesur ve vicdanlı bir yurttaşım.
Bilgi özgüveni, özgüven ise gücü yaratırmış.
Güç, sayıca kalabalık kitlelerde değil eğitimli insanlarda olur.
İşine gelince ipine sımsıkı tutunduğun, işine gelince araç saydığın demokrasi bile, kalabalıkların cahil cesaretinden ve çılgın arzularından korunmak için kendisini, senin sandığın gibi sandıkla değil, değerleriyle koruma altına almıştır.
Bir insanın aklı ve bilgisi her şeye yetmez.
Aklını ve bilgisini erdemi ile birleştirmiş cesur ve namuslu insanlardan akıl almaya ihtiyacın var.
Tevazu ile kaybedecek vaktim yok.
Bu ülkenin akıl, erdem ve cesaret sahibi namuslular sınıfına dahilim.
Beni de dikkate alman menfaatin gereğidir.
Dikkatini bazı hususlara çekmek de benim haddim dahilindeki görevim ve sorumluluğumdur.
İnsanları haddini aşmakla suçlamaya son ver, esasa odaklanalım lütfen.
Unutma..!!!
Sen “şimdi”lik başbakan, ben herdaim yurttaşım.
Çok dolu dizgin gidiyorsun. Yıllardır ekranlardan yansıyan duruşun, miting meydanlarındaki konuşmaların, mesajların, kışkırtmaların, uluslar arası arenadaki tavırların, yerli yersiz efelenmelerin hepimizi korkutuyor evet, ama senden değil, senin sebep olacağın ve hepimizi sürüklediğin felâketlerden korkuyoruz.
Başbakan! Küresel çetenin gönüllü müttefiki olarak Irak halkının başına gelenlerin hesabını henüz vermemiş olmanız, yaptıklarınızın ve yapacaklarınızın yanınıza kâr kalacağı ve asla hesap vermeyeceğiniz anlamına gelmiyor.
Operasyonun ilk ayağında Irak vardı, ikinci ayağına sıra geldi ve sen yine en aktif müttefik, en ateşli gönüllü olarak sahnede yerini çoktan aldın. Sıra Türkiye’ye geldiğinde sana ne olacak Başbakan, Türk Milletine ne olacak, Türkiye’ye ne olacak hiç düşünüyor musun? Ben ülkemin başbakanının sonunun Saddam gibi, Kaddafi gibi, Hüsnü Mübarek gibi, Mursi gibi olmasını asla istemem. Ama hayatın kanunu ne demezsin, satrançta oyun bitince şahla piyonları aynı torbaya koyuyor, torbanın ağzını bağlayıp bir kenara atıveriyorlar. Konfüçyüs ne demiş biliyor musun: “ Şerefle bitirilecek en asil görev, hayattır.”
Hayatının her ölümlü gibi bir gün bitecek olması başka şeydir, şerefle bitecek olması başka şeydir. Sen hangisini tercih edersin?
Şimdi sen Suriye’ye girmek konusunda çok istekli ve çok kararlısın ya, soracaklarım var :
-
Suriye’ye niye girmek istiyorsun ?
-
Suriye’de ne yapacaksın ?
-
Suriye ile ne yapacaksın ?
Birkaç yıldır Suriye’de, eski dostun Esat, yeni düşmanın Esed’in kendi halkını katlettiğini iddia ediyorsun.
Niye girmeliymişiz yani, Esed’in halkını katletmesini engellemek için?
Bir kısmının ödünü kopardığın, bir kısmını da kapına bağladığın medya mensupları eliyle de bizi buna inandırmaya çalışıyorsun.
Peki tamam da, sen Irak’ta ne yaptın Başbakan ?
On yıldır Irak kan ağlıyor.
Küresel çeteyi Irak’a elinle soktun da ne oldu ?
Bir buçuk milyon insan, siz bilumum gâvurla Irak’a
girmeden önce mi, yoksa girdikten sonra mı öldü ?
Iraklı genç kız ve kadınlar (bu ayrım senin için çok önemli ya, onun için yazdım) kimlerin tecavüzüne uğradı, Saddam’ın mı ?
Bir halkın şerefi, geçmişi geleceği nasıl kirletildi, ne zaman kirletildi Başbakan, siz Irak’a girmeden mi, girdikten sonra mı?
Sen Suriye’ye niye girmek istiyorsun, bir kez de buradan bak ve tekrar düşün.
Yanılmıyorsam “Müslüman”sın.
Peki neden Müslüman kardeşlerini haçlı ordularına kırdırmaktan haz alıyorsun?
Neden her fırsatta haçlıyı, Müslümanlara karşı çıkacağı sefer için kışkırtıyor, haçlıya öncü birlik hizmeti sunuyorsun?
Suriye halkını Esed’in zulmünden koruyacaksın he mi ?
Suriye’de bir iç savaş var Başbakan, Devlete karşı eli silahlı isyancı güçler savaşıyor.
Bir devletin, bir devlet başkanının görevi isyanı bastırmak mıdır, isyancı ile uzlaşmak mıdır?
Herkes sen mi başbakan, terörün ve teröristin haklılığı üzerinden bir algı yaratarak milletini kandıracak, ülkesinin kalelerini boşaltacak ve teröriste teslim edecek?
Bazı liderler de devletini savunur, müesses nizamını savunur, ülkesinin ve ulusunun birliğini savunur, bu uğurda başına gelecekleri göze alır, gerekirse asil görevini yani hayatını şerefiyle bitirir.
Kaddafi niçin unutulmayacak, Esat unutulmamak için nasıl direniyor, arada düşünüyor musun?
Düşünmeye vaktin var mı ?
Son Yorumlar