Nisan 2008 için arşiv

30
Nis
08

AK Parti ön savunmasını sundu

Hakkında Anayasa Mahkemesi’ne kapatma davası açılan AK Parti ön savunmasını verdi. 3 klasör halindeki 126 sayfalık ön savunma mahkemeye sunuldu.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat ile AK Parti Grup Başkan Vekilleri Sadullah Ergin ve Bekir Bozdağ, partinin 6 klasörden oluşan ön savunmasını saat 18.20 civarında Anayasa Mahkemesi’ne verdi.

AK Parti hakkında açılan kapatma davasında, Anayasa Mahkemesi, tensip tutanağı ile birlikte iddianameyi 2 Nisanda AK Parti’ye göndermişti. AK Parti’nin, tebliğden itibaren 1 ay içinde ön savunmasını vermesi gerekiyordu. Buna göre ön savunma süresi 2 Mayıs Cuma günü sona erecekti.

YALÇINKAYA SÖZLÜ AÇIKLAMA YAPACAK
Ön savunmanın verilmesinin ardından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, esas hakkındaki görüşünü bildirecek. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının esas hakkındaki görüşü AK Parti’ye gönderilecek, AK Parti de esas hakkındaki savunmasını yapacak.

Daha sonra belirlenecek bir tarihte Yalçınkaya sözlü açıklama, AK Parti yetkilileri de sözlü savunma yapacak. Bütün bu aşamalarda istenebilecek ek süre taleplerini de Anayasa Mahkemesi değerlendirecek.

Bu sürecin ardından, davaya ilişkin bilgi, belgeleri toplayacak raportör, esas hakkındaki raporunu hazırlayacak. Bu işlemler sürerken, gerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, gerekse davalı AK Parti ek delil veya yazılı ek savunma verebilecek.

Raporun, Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesine dağıtılmasının ardından, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bir toplantı günü belirleyecek. Üyeler, belirlenen günde bir araya gelerek kapatma istemini esastan görüşmeye başlayacaklar.

KAPATMAYA 11 KİŞİLİK ÜYELER KARAR VERECEK
AK Parti hakkındaki kapatma davasını, 11 kişiden oluşan Anayasa Mahkemesi Heyeti karara bağlayacak. Asıl üyelerden herhangi birinin bulunmaması veya emekliye ayrılması halinde 4 yedek üyeden en kıdemlileri heyete katılacak.

Anayasa’ya göre bir siyasi partinin kapatılmasına karar verilebilmesi için nitelikli çoğunluğun oyu aranacak. Buna göre, kapatma kararı için Anayasa Mahkemesi’nin 11 asıl üyesinin en az 7’sinin oyu gerekecek.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 69. maddesine göre, ”temelli kapatma” yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ”Hazine yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma” kararı da verebilecek.

FIRAT: SAVUNMANIN ÖZÜ HUKUKİ
Mahkemeye savunmayı sunduktan sonra gazetecilerin sorularını cevaplayan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, savunma için sürenin 2 Mayıs’ta sona erdiğini hatırlatarak, “Biz gerekli çalışmayı yaparak bugünden teslim ettik” dedi. Savunmanın özünün hukuki olduğunu söyleyen Fırat, “Hakkında yasaklama istenen kişilerle ilgili sabıka kaydı bizimle ilgili değildir. Cumhuriyet Savcılığı gerek görürse temin eder kayda kor. Biz bireysel savunma yapmaktan ziyade hukki savunma yapıldı.” diye konuştu

30
Nis
08

İşçi filmleri 1 Mayıs’ta beyaz perdede

Bu yıl üçüncüsü düzenlenecek “Uluslararası İşçi Filmleri Festivali”, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda başlıyor. İstanbul, Ankara ve İzmir’de eş zamanlı olarak başlayacak festival, 10 Mayıs’ta sona erecek. Festival daha sonra geçen iki yılda olduğu gibi Adana’dan Artvin’e, Bursa’dan Eskişehir’e kent kent süren ve bütün yıla yayılan uzun bir yolculuğa çıkacak.

Temel amacı Türkiye ve dünyadan emekçilerin yaşamlarını ve mücadele deneyimlerini izleyicilerle buluşturmak ve Türkiye’de işçi filmi üretimini özendirmek olan festivalde bu yıl düzenleyici kurumların sayısı da arttı. “3. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali”, Halkevleri, Sendika.Org, Sine-Sen, Dev Sağlık-İş, Birleşik Metal-İş, Hava-İş, Petrol-İş ve SES tarafından destekleniyor.

Festivalde 25 ülkeden 50 film gösterilecek. Filmlerden 12’si uzun metrajlı kurmaca 38’i ise belgesel olacak. Yedi film de özel gösterimle izleyicilere sunulacak. Ayrıca dört çizgi film de bazı film gösterimleri başlamadan önce izleyicilerle buluşacak. Ayrıca bu üç kentte de birçok mahalle, sendika ve işyerinde özel gösterimler yapılacak.

“EMEĞİ GÖREN KAMERA, SOKAĞA ÇIKAN SİNEMA”

Bu yılki teması “Emeği Gören Kamera, Sokağa Çıkan Sinema” olan festival, üçüncü yılında salonlardan sokağa taşacak. Bu kapsamda, mahallelerde, işyerlerinde ve sendikalarda düzenlenen özel gösterimlerin sayısı önceki yıllara göre artacak. Tüm gösterimler her yıl olduğu gibi bu yıl da ücretsiz olacak.

Festivalin açılış filmi olan “Tariş-Çimentepe-Gültepe Direnişi” 2 Mayıs’ta İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde gösterilecek ve Özgür Açılım platformunun hazırladığı “Unutturulanlar” başlıklı belgesel serisinin dördüncüsünün ilk gösterimi gerçekleştirilmiş olacak. Film sonrasında, belgeselde yer alan iki işçinin de katılımıyla “Dünden Bugüne Tariş” başlıklı bir söyleşi düzenlenecek. 7 Mayıs akşamı saat 20.00’de ise Beyoğlu Emek Sineması’nda Festival Gecesi düzenlenecek. Gecede sinema emekçilerine, işçi filmlerine emeği geçmiş oyuncu, yönetmen ve emek dostlarına teşekkür plaketi verilecek. İspanya’dan “Çalışma Üzerine Anlatılar” filminin yönetmeni Montse Romani’nin de katılacağı gecede özel performanslar gerçekleştirilecek, festival filmlerinden fragmanlar sunulacak. Gecenin sunuculuğunu usta oyuncu Yetkin Dikinciler yapacak. Ayrıca Moğollar grubundan Cahit Berkay ve Emrah Karaca da bir konser verecek.

FESTİVAL FİLİMLERİ

Arjantinli dünyaca ünlü yönetmen Fernando Solanas’ın 2007 yapımı “Argentina Latente” (Uykudaki Arjantin) filmi Türkiye’de ilk kez “3. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali”nde gösterilecek. Britanyalı usta sinemacı Ken Loach’a ait “Kerkenez”, İspanyol yönetmen Fernando Leon de Aranoa’nın imzasını taşıyan “Güneşli Pazartesiler”, İranlı yönetmen Marzieh Meshkini’nin elinden çıkma “Şaşkın Köpekler”, Finlandiyalı yönetmen Aki Kaurismaki’nin eseri “Kibritçi Kız”, Ömer Kavur’un yönettiği “Yusuf ile Kenan”, Erden Kıral’ın filmi “Bereketli Topraklar Üzerinde” bu yıl festivalde gösterilecek uzun metrajlı kurmaca filmlerden arasında yer alıyor.

“Ruhi Su”, “Arka Bahçede Yıkım”, “Tuzla Tersanelerinde Yaşam”, “3 Direniş 3 Öykü” gösterim programındaki yerli belgeselleri, “Darwin’in Kabusu”, “Devrim Adımları: Che”, “Jari Mari Giysiler ve Diğer Öyküler”, “Demokrasiye Karşı Savaş: Bolivya, El Salvador, Şili” ise yabancı belgeselleri oluşturuyor.

ATÖLYE ÇALIŞMALARI

Festival kapsamında ayrıca, ortaya bir işçi filminin çıkması hedeflenen, Ahmet Soner’in yönetiminde bir atölye çalışması gerçekleştirilecek.
Ayrıca Ankara’da birçok sinema dostunun ve Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin katkıları ile düzenlenen “Sinema Atölyesi” de festival boyunca devam edecek. Festival filmlerinden biri görme engelliler için sesli betimleme ile sunulacak.

30
Nis
08

Dünyanın en çok aranan 10 Nazi’si!

Merkezi Los Angeles’da bulunan Musevi kuruluşu Simon Wiesenthal Merkezi’nin hazırladığı, dünyanın en çok aranan 10 nazi savaş suçlusu şüphelisinin listesinin bir numarasında, Nazi doktor Aribert Heim’ın geldiği bildirildi.

Arananlar listesinin aslı ise yüzlerce ismi içeriyor.

AP, merkezin bugün yayımlaması beklenen en çok aranan 10 kişi listesini ele geçirdi.

Listeye göre en çok aranan Nazi savaş suçluları şunlar:
1. Dr. Aribert Heim: Nerede olduğu bilinmiyor. Merkez yetkilileri, yaşadığına inanıyor. Almanya’da hakkında, İkinci Dünya Savaşı sırasında doktor olarak çalıştığı Mauthausen toplama kampında yüzlerce kişiyi öldürdüğü gerekçesiyle dava açıldı. Mahkemeye çıkmadan önce, 1962’de ortadan kayboldu.

2. John Demjanjuk: Halen ABD’de yaşıyor. Amerikalı yetkililer, Ukrayna’dan ABD’ye göçen Demjanjuk’un Nazi kamplarında muhafız olduğunu ileri sürüyor, kendisi reddediyor. 1986’da İsrail’e iade edildi. Treblinka kampındaki ‘Korkunç İvan’ adlı muhafız olduğu gerekçesiyle ölüm cezasına çarptırıldı. 1993’de ceza temyizde bozuldu ve Demjanjuk ABD’ye döndü. 1998’de ABD vatandaşlığı geri verildi, 2002’de tekrar vatandaşlıktan çıkarıldı. Göç mahkemesinin sınır dışı kararına itirazının reddedilmesi hakkında tekrar temyize başvurdu. Temyiz başvurusu reddedilirse Almanya, Polonya veya Ukrayna’ya iade edilecek.

3. Sandor Kepiro: Macaristan’da yaşıyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında Sırbistan’da binden fazla sivilin öldürülmesinden sorumlu olduğu ileri sürülen eski Macar jandarması. Macar mahkemelerinde 1944 ve 1946’da iki kez mahkum edildi ama asla cezasını çekmedi. Arjantin’de on yıllarca yaşadıktan sonra 1996’da Macaristan’a döndü ve iddiaları reddetti. Macaristan’da hakkında yeniden soruşturma açıldı.

4. Milivoj Asner: Avusturya’da yaşıyor. Hırvatistan’da savaş sırasındaki kukla Nazi hükümetinin polis şefi. Yüzlerce Sırp, Yahudi ve Çingenenin öldürülmesine katıldığından şüphe ediliyor. Hırvatistan 2005’de Avusturya’dan Asner’in iade edilmesini istedi, ancak Avusturya sağlık durumunun sorgulanma ve yargılanmaya uygun olmadığı gerekçesiyle bu isteği reddetti.

5. Soeren Kam: Almanya’da yaşıyor. 1943’de bir gazetecinin öldürülmesiyle ilişkili olarak Danimarka iadesini istiyor. İadesi Bavyera mahkemesinin 2007’de aldığı kararla engellendi.

6. Heinrich Boere: Almanya’da yaşıyor. Waffen-SS’in 3 Hollandalı sivili öldüren tetikçisi olduğunu kabul etti. 1949’da Hollanda’da gıyabında yargılandı ve ölüm cezasına çarptırıldı, ceza daha sonra müebbet hapse çevrildi. Alman mahkemeleri Boere’yi iade etmeyi reddetti, ardından bu mahkeme kararının geçersiz olduğunu ilan etti. Almanya’nın Dortmund kentindeki bir mahkeme bu ay hakkında yeni bir soruşturma açtı.

7. Charles Zentai: Avustralya’da yaşıyor. Eski Macar askeri. Macaristan Dışişleri Bakanlığı, Peter Balazs’i, Yahudi olduğunu gösteren sarı yıldızı takmadığı gerekçesiyle 1944’de Budapeşte’de öldürdüğü şüphesi ile hakkında 2004’de soruşturma açtı. Zentai iddiaları reddediyor ve sınır dışı edilmesi isteğine karşı mücadele ediyor.

8. Mikhail Gorshkow: Estonya’da yaşıyor. Amerikalı yetkililer ve Musevi grupları Gorshkow’u Nazi Gestaposu’nda Belarus’da tercümanlık ve sorgucu olarak çalışırken Yahudilerin öldürülmesine yardım etmekle suçluyor. 2002’de ABD’de federal mahkemenin vatandaşlık hakkını elinden alma kararından kısa süre önce ülkesi Estonya’ya döndü. Estonya savcıları hakkındaki suçlamaları araştırıyor.

9. Algimantas Dailide: Almanya’da yaşıyor. 2003’de ABD’den Almanya’ya sınır dışı edildi. Almanya’dan, gönüllü olarak yargılanmak için Litvanya’ya gitti. Litvanya’da 2006’da sona eren davada Vilnius güvenlik polisi yetkilisi olarak Yahudilerin toplanmasına yardım etmekten 5 yıl hapse mahkum oldu, ama hakim sağlık durumunun cezayı çekemeyecek kadar kötü olduğuna karar verdi.

10. Harry Mannil: Venezuela’da yaşıyor. Nazilerin Estonya’yı işgali sırasında Estonya gizli polisi ve Alman güvenlik kuvvetlerinde yönetici olarak çalıştı. Mannil’in 1990’daki vize başvurusunu inceleyen ABD yetkilileri, yüzlerce Yahudi’nin öldürülmesine katıldığı sonucuna vararak, başvurusunu reddettiler. Estonya’da hakkında açılan insanlığa karşı suç davasında ise 2005’de aklandı.

30
Nis
08

301. maddenin değişikliği kabul edildi

Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 301. maddesinde değişiklik öngören kanun teklifi, TBMM Genel Kurulu’nda 65 ret oyuna karşın 250 oyla kabul edildi.

Teklif, maddeler ve verilen önergeler üzerindeki görüşmelerle, yaklaşık 8 saat süren mesainin ardından, elektronik cihazla yapılan oylama sonucunda 65 ret oyuna karşın, 250 oyla kabul edildi.

Kabul edilen kanunla, 301. maddenin başlığı, ”Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” olarak değiştirildi. Böylece eski 301. maddede yer alan ”Türklüğü” ibaresi ”Türk Milleti”, ”Cumhuriyeti” ibaresi de ”Türkiye Cumhuriyeti Devleti” olarak değiştirildi. Kabul edilen 301. maddeye göre, Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini veya Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti’ni ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak. Devletin askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişilere de aynı ceza uygulanacak. Eleştiri amacıyla açıklanan düşünceler suç oluşturmayacak. 301. madde kapsamına girecek suçlar nedeniyle soruşturma yapılması, Adalet Bakanı’nın iznine bağlı olacak.

30
Nis
08

Ergenekon savcısı şikayet edildi

İşçi Partisi, Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz hakkında bir kez daha Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) şikayette bulundu.

11 Mart 2008 günü de HSYK’ya savcı Öz ile ilgili başvuruda bulunan İşçi Partisi’nin şikayet gerekçesi ise Öz’ün “cumhuriyet savcılığı göreviyle bağdaşmayan uygulamaları” ve “görevini ihmal ve suistimal suçunu” işlediği iddiası.

İşçi Partisi’nin Öz hakkında yasal işlem yapılması talebini içeren dilekçesi, Parti Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Özbey ve bazı partililer tarafından HSYK’ya verildi.

Özbey, burada yaptığı açıklamada, soruşturma kapsamında tutuklananların tutukluluk süreleri üzerinden uzun süre geçmesine rağmen, iddianamenin hazırlanamadığını ve dava açılamadığını ifade etti. Özbey, “dava açmayı sağlayacak tek bir kanıtın bulunmadığını” öne sürdü.

UYDURMA BELGELERE DAYANIYOR
Savcı Öz’ün Ergenekon soruşturmasını Tuncay Güney’in 2 Mart 2001’de İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi’nde verdiği ifade ve teslim ettiği bazı uydurma belgelere dayandırdığını savunan Özbey, “Yedi yıl önce dayanağı olmadığı saptanan Tuncay Güney’in ifadesi ve teslim ettiği belgeler, bugün nasıl olmaktadır da Türkiye’yi sarsan bir soruşturmasının kanıtı olarak kullanılmaktadır?” dedi.

Tuncay Güney’in Fethullah Gülen’in özel kalem müdürüyken, 7 yıldır New York Institutes gibi CIA denetimindeki paravan kurumlarda görev yaptığını öne süren Özbey, “Tuncay Güney, 8 yıl önce 2000 yılında CIA tarafından ele geçirilmiş, kendisine o zaman 10 yıllık ABD vizesi verilmiş, uydurma ifade vermesi sağlandıktan sonra ABD’ye yerleştirilmiştir” iddiasında bulundu.

SAVCI OLMAYAN SUÇU ÜRETMEYE ÇALIŞIYOR
“Zekeriya Öz’ün tek dayanağının Güney’in yalan ve iftiraları olduğunu” iddia eden Özbey, “Savcı Öz, olmayan suçu üretmeye çalışmaktadır” dedi.

Savcı Öz’ün halen tutuklu bulunan İP Genel Sekreteri Nusret Senem tarafından 11 Mart 2008 günü HSYK’ya şikayet edildiğini anımsatan Özbey, soruşturmanın Adalet Bakanlığı tarafından halen Yüksek Kurul’un gündemine getirilmediğini belirtti.

Özbey, “Savcı Öz’ün 11 Mart’tan bu yana suçları artmıştır. Bu sebeple yeniden şikayet ediyoruz. Savcı Öz’ü hukuk dışı ve cumhuriyet savcılığı göreviyle bağdaşmayan uygulamaları ve görevini ihmal ve suistimal suçunu işlemeye devam etmesi nedeniyle Hakimler ve savcılar Yüksek Kurulu’na yeniden şikayet ediyoruz” diye konuştu.

İP Hukuk Bürosu Başkanı Hüseyin Gökçearslan ise Ergenekon soruşturmasında Türkiye’nin en seçkin bilimadamlarının suçlandığını ifade ederek “Bunlarla çete suçlaması yapıyorlar. Türkiye bugün büyük bir kuşatmayla karşı karşıyadır. Ergenekon çetesi emperyalizmin büyük kuşatmasına karşı Türkiye’nin savunmasının sekteye uğraması için yaratılmış bir tertiptir” dedi.

Soruşturma çerçevesinde, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün de aralarında olduğu 45 kişi tutuklu bulunuyor

30
Nis
08

Vakit’ten Hüseyin Üzmez açıklaması!

Vakit Gazetesi Yayın Kurulu, Hüseyin Üzmez olayı ile ilgili olarak yazılı bir basın açıklaması yaptı.

Gazetenin Yayın Kurulu’ndan yapılan açıklamada şöyle denildi:

Ne yanlışa sahip çıkar, ne de komploya boyun eğeriz

26 Nisan’dan bu yana, Hüseyin Üzmez’in şahsında Vakit Gazetesi ve Vakit Gazetesi’nin şahsında tüm mütedeyyin insanları karalama maksatlı yayınlar herkesin malumudur.

Vakit Yayın Kurulu olarak, bu vesile ile şu hususları kamuoyuna duyurmayı bir borç bilmekteyiz.

Görsel ve yazılı medya, Hüseyin Üzmez üzerinden Vakit Gazetesi ve hatta tüm mütedeyyin insanları suçlayıcı yayınlara devam etmektedir.

Üzmez’in suçu henüz kesinlik kazanmamıştır… Buna rağmen, biz bu fiili tasvip etmediğimizi defalarca deklâre ettik… Böyle bir suç işlendiğinde; ölçümüz, Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed’in (sav); “Hırsızlık yapan kızım Fatıma da olsa, elini keserim” şeklindeki ilkesidir. Eylem tasvip edilmediği müddetçe; “fail”in yakınlarının ve çalıştığı kurumun o eylemden sorumlu tutulması mümkün olamaz!..

Evrensel hukukta, “suçun şahsiliği” ilkesi esastır. “Fail” kim ise, “eylem” sebebiyle sadece o suçlanabilir ve o cezalandırılabilir.

Eylemin; HüseyinÜzmez’e, “şahsi suç” olarak atfedilen bir “iddia” olduğu, Vakit Gazetesi ile hiçbir ilgisinin bulunmadığı ortadadır!.. Buna rağmen; ısrarla “Vakit Gazetesi”nin ve mütedeyyin insanların suçlanmaya kalkışılması, olayın “maksatlı” olduğu tezini güçlendirmektedir.

Şu ana kadar Hüseyin Üzmez aleyhine delil olarak küçük kızın karakol beyanlarından başka bir bilgi yoktur. Bu kız da; “adı kötüye çıkmış bir kadın”la dolaştığı için, olaydan iki gün önce babasından “dayak” yiyen ve bu sebeple karakolluk olan bir kızdır. Dolayısıyla o kızın beyanlarının ne derece sıhhatli olduğu şüphelidir.

Kaldı ki; adı geçen kızın, tutuklama sonrasında kendi öz babasına ve teyzesine, olayın gerçek olmadığını açıkladığı tarafımızca bilinmektedir.

Tüm bu süreç sonrasında, Hüseyin Üzmez hakkındaki iddiaların, tüm yönleriyle açıklığa kavuşmasını bekliyor, Vakit Gazetesi olarak da; alnımızın ak, başımızın dik olduğunu tekraren kamuoyuna duyuruyoruz..

Biz; duruşunu, güvenilirliğini tüm kamuoyu nezdinde ispat etmiş bir gazeteyiz.

Peki; Üzmez üzerinden Vakit Gazetesi’ne saldıranlara ne derece güvenilir?

Onlar; “porno” yayından kesinleşmiş mahkûmiyeti olan “sabıkalı bir patron”un, halen emrinde çalışan gazeteciler (!) değil midir?

Onlar; Etibank’ı hortumlayıp, bir şekilde kendilerini çete suçundan sıyırıp, bir başka patronun kontrolünde yayınlarına devam eden gazeteciler (!) değil midir?

Onlar; patronlarının “banka hortumu”na sessiz kalan, fakir fukaranın üzerine milyarlarca dolarlık borç yıkan, hatta patronları tutuklandıktan sonra bile, ona destek yazıları yazan, destek haberleri yapan gazeteciler (!) değil midir?

Onlar; TRT’yi dolandırma suçundan yargılanıp mahkûm olan, basın kartı hamili sözde gazeteciler değil midir?

Eşi dışında bir kadın ile yatak sahneleri internet sitelerinde halen yayında olan, üstelik o görüntülerdeki “sadistçe” fiilleri apaçık ortada iken, bu sadistleri ana haber bülteni sunması için büyük transfer bedelleri ile kanallarına getirenler, onlara program yaptıranlar kimdir?

Toplumun ahlâkını bozmak için özellikle sübvanse edilen; kağıt bedelinin bile altındaki bir fiyatla satılan ucuz gazetelerinde “Aldatan kadınlar” başlıkları ile tam sayfa “zina dizi yazıları” yapanlar kimdir?

Çıplak kadın fotoğraflarını “arka sayfa güzeli” adı altında pazarlayanlar kimdir?

Zina suç olmasın diye kampanya başlatıp, “hayvanlar gibi özgürce sevişmek” isteyenler kimlerdir?..

Devletin anayasal düzenini değiştirme suçundan gözaltına alınıp, 83 yaşında olması dolayısıyla, 15 günde bir imza verme şartı ile salıverilen ve bu suç sebebi ile yurtdışına çıkışı yasaklanan başyazarlarına, bu suçlamadan aklanmadan başköşelerini açanlar onlar değil midir?

Çete sanığı başyazarlarını; tebriklerle, kutlamalarla, alkışlarla göklere çıkaranlar onlar değil midir?

Bizim ölçümüz, “fasıklardan gelen habere itibar etmemek”tir. Bu ölçü gereğince; biz ortalığa saçılan haberlere ihtiyatla yaklaşacak ve olayın tamamen açıklığa kavuşmasını bekleyeceğiz.

“İddia”lardan bu yana HüseyinÜzmez’in tek bir yazısı bu gazetede yayınlanmamıştır.

Ama sadece Üzmez’i değil, onun üzerinden topyekûn bir camiayı suçlayanlar, “pornodan mahkûm olan patron”un emrinde, halen yazı yazmaya, gazetecilik (!) yapmaya devam etmektedirler.

İşte Vakit’in farkı budur.

Vakit; henüz netleşmiş bir durum olmamasına rağmen, Hüseyin Üzmez aklanıncaya kadar onun yazılarına ara vermiş ve suçu sabit görüldüğünde “yollarını ayıracağını” deklâre etmişken, onlar hortumcuların kontrolünde gazete çıkarmaya devam etmekte hiçbir beis görmemektedir.

Vakit, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da “inananların yüzakı” olma misyonunu sürdürecektir.
İnananların gören gözü, işiten kulağı, haykıran sesi olmaya devam edecektir.

Bomba koydurarak, kaleşnikofla taratarak, çete reisine iftira ettirerek, 28 Şubat sürecinde 400 polisle baskın yaptırarak susturulmak istenen sesimiz, Allah’ın izniyle bundan sonra da gür bir şekilde çıkmaya devam edecektir.

Hiç kimsenin yanlışına sahip çıkmayacak, ancak komplolara da boyun eğmeyeceğiz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

29
Nis
08

AKP’NİN ELİNDE İKİ “AÇILIM” KALDI: ERMENİSTAN VE KUKLA DEVLET’E EL UZATTILAR

AKP yanlısı basın-yayın kuruluşlarında Ali Babacan’ın bir yıldan kısa sürede 48 ülke dolaştığına ilişkin haberler çıkıyor. Peki bu ziyaretlerin sonucunda ne oldu? Türkiye’nin itibarı mı arttı, Türkiye’nin çıkarlarına uygun bir gelişme mi ortaya çıktı? Aksine, bu süreçte Avrupa Birliği yandaşlarının bile tahammül edemediği gelişmeler ortaya çıktı. Dünya siyasetinde herhangi bir etkisi olmayan ülkelerden bile Türkiye’ye talimat niteliğinde açıklamalar gelmeye devam ediyor. Üstelik bu Hükümet’in ipine sarıldığı Avrupa Birilği sürecinde bile ciddi kesintiler ortaya çıkmlış durumda. Peki yeni olarak ne var? Ermenistan’la diyalog ve Kukla Devlet’le ilişkilerin geliştirilmesi.

AKP medyası, Ali Babacan’ın, 7 ay içinde48 ülke dolaşmasını öve öve bitirimiyor. Peki Türkiye’nin çıkarlarına uygun bir atılım mı ortaya çıktı? Bu soruya yanıt veren kimse yok. Biz yanıt verelim…

Ali Babacan’ın 48 ülke ziyaretinden sonra ortada 2 açılım kaldı: Ermenistan’la diyalog ve Irak’ın kuzeyindeki Kukla Devlet’le ilişkilerin geliştirilmesi. AKP, Ermenistan’da yeni kurulan Hükümet’e diyalog çağrısı yapan bir mektup yolladı. Ermenistan tarafı da diyalog çağrısından memnun olduğunu açıkladı.

Babacan, çalışmalarıyla Irak’ın Kuzeyi’nde kurulan Kukla Devlet yöneticilerinin de takdirini kazandı. Babacan, bugün yaptığı açıklamada, Kukla Devlet yönetimiyle kurulacak temasın sıklaştırılacağını belirtti. Babacan, daha önce Kukla Devlet yöneticilerinden Neçirvan Barzani’nin Türkiye’ye gelmesine olumlu baktığını kaydetmişti.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mir Dengir Mehmet Fırat, AKP hakkındaki kapatma davasından sonra çıkan Aktüel dergisine verdiği demeçte Erbil’de konsolosluk açabileceklerini belirtmişti. 

29
Nis
08

VURAL SAVAŞ: ERDOĞAN İÇİN YÜCE DİVAN DOSYASI HAZIRLANIYOR

Yargıtay Onursal Başsavcısı Vural Savaş, Tayyip Erdoğan’ı Yüce Divan’a götürecek dosyanın hazırlandığını, ATV- Sabah Grubu’nun Çalık’a satışının da dosyada yer aldığını belirtti. Savaş, Anayasa değişikliği çalışmalarını Yüce Divan’dan kurtulma çabası olarak değerlendirdi.

Akdeniz Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Anayasa Hukuku ve Son Gelişmeler’ başlıklı panele Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ve meslektaşı Vural Savaş konuşmacı olarak katıldı.  AKP hükümetinin Anayasa değişikliği çalışmalarını sert bir dille eleştiren Vural Savaş, “Başbakan’ın Yüce Divan dosyası oluşuyor. Çalık işi de bu dosyanın içinde” dedi. Savaş, Anayasa değişkliği çalışmalarının Yüce Divan’dan kurtulma çabası olarak değerlendirdi.

Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu da Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın Anayasa Mahkemesi’nin 46’ncı kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmayı eleştirerek, “Türkiye’de hiçbir hakim, laik cumhuriyet karşısında tarafsızım diyemez” dedi.

Kanadoğlu, Kılıç’ın ‘Yeni Anayasa için toplumsal mutabat gerekir’ sözleri ile de siyasi iktidara hizmet ettiğini savundu. Sabih Kanadoğlu, AKP iktidarının devletin tüm kademelerinde büyük kadrolaşma hareketi içinde olduğunu belirterek, “Türkiye yol ayrımına doğru hızla yürüyor.

Kendi kafalarındaki ideolojik rejimi yerleştirebilmek için devletin tüm kadrolarında büyük bir kadrolaşma hareketi kesinlikle görünüyor. 17 kişilik Anayasa Mahkemesi kadrosunun 8’inin meclis tarafından seçilmiş olduğu bir an düşünürseniz ortaya çıkacak tablo siyasallaşmış bir yargı olacaktır” diye konuştu. 

29
Nis
08

BAYKAL: SİYASİ BASKILAR SONUCUNDA DEVLET BANKALARI ÇALIK’A KREDİ VERDİ

 CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Kurultay’dan sonraki ilk grup toplantısında “AKP kapatılırsa kötü olur” yönündeki değerlendirmeler konusunda “tehdit ve şantajla yargıyı etkileme” çabası olarak niteledi. CHP Genel Başkanı, Kurultay’da kendisine rakip olan Genel Başkan aday adaylarının siyasete CHP’de devam etmesini istedi.

Kamuoyunda “AKP kapatılırsa kötü olur” yorumlarının yapıldığına dikkat çeken CHP Genel Başkanı Baykal, “Tehdit ve şantaj, yargıyı etkilemeye başlarsa o zaman tehdit olur” diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Atv-Sabah satışının kaygı verici boyutlara ulaştığını belirtti. Baykal, iki devlet bankasının siyasi baskılar sonucunda Çalık’a kredi verdiğini hatırlatarak “Bu iki banka, Çalık’a verdiği koşullarda kredi alabiliyor mu? Verilen devletin parası” diye konuştu.

Türkiye’nin ekonomik ve siyasi anlamda yol ayrımında olduğunu vurgulayan Baykal, yolsuzlukların üzerine gidilmesi gerektiğini vurguladı. Grup konuşmasında haftasonu yapılan Kurultay’a da yer veren Baykal, Genel Başkan aday adayı olarak karşısına çıkan CHP’liler için “Çalışmalarına CHP çatısı altında devam etmelerini isterim” dedi. 

 

29
Nis
08

BAHÇELİ: AKP’NİN BİTİŞİ YAKIN YARGILANACAKLAR

 
 MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli grup toplantısında yaptığı konuşmada, AKP’nin iç ve dış politikalarını sert bir dille eleştirdi. Bahçeli, “AKP iktidarının bitişi yakındır, mutlaka yargı önünde hesap vereceklerdir” dedi. Bahçeli, Ermeni iddialarının önünü açanın da AKP olduğunu söyledi.MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, AKP’yi sert bir dille eleştirdi. Bahçeli, Atv- Sabah ihalesiyle AKP’nin mutlaka yargı önünde hesap vereceğini söyledi.

Gıda sektöründeki krizin boyutunun yüksek oldğunu ifade eden MHP lideri, fiyat artışları aniden ortaya çıkmadığını tarımda uygulanan yanlış politikaların Türkiye’yi krize sürüklediğini belirtti.

Devlet Bahçeli, 301. Madde yapılması planlanan değişikliğinde Halk oylamasına sunulmasını istedi. 

29
Nis
08

AKP İÇİNDEKİ ÇATLAK MİLLETVEKİLLERİNDEN PARTİ YÖNETİMİNE KADAR DERİNLEŞİYOR

 
 AKP’deki derin çatlak Ankara’nın ağırlıklı gündem maddesi haline geldi. Dün Fikret bila’ya adını gizleyerek açıklamalar yapan Cemil Çiçek’le Erdoğan’ın yollarının ayrıldığı konuşuluyor. Öte yandan AKP’nin kurucularından Abdüllatif Şener’in de çok sayıda AKP milletvekilini kopararak yeni parti kuracağı belirtiliyor.Parti içindeki görüş ayrılıkları nedeniyle, kapatma davasının ardından bir adım atamayan AKP, milletvekillerinden parti yönetimine kadar derin bir görüş ayrılığı yaşanıyor.

Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bila’ya konuştuğu belirtilen Cemil Çiçek’in bu iddiaları yalanlamaması da AKP içindeki çatlağı bir kez daha gözler önüne serdi. “Bazı bakanların değişmesi ve laiklik konusunda halkın endişelerini giderecek adımların atılması gerektiğini” söyleyen Bakanın, Cemil Çiçek olduğu kaydedildi.

Cemil Çiçek’le Erdoğan’ın yollarını ayırdığı belirtiliyor. Bu AKP içinden şimdiye kadar çıkmış en dikkat çekici farklı ses olarak değerlendirildi. Önümüzdeki dönemde AKP’den çok sayıda milletvekilinin kopacağı da kaydediliyor.

AKP’li milletvekilleri çeşitli gruplar halinde Ankara’nın çeşitli yerlerinde toplantılar yapıyor ve ne yapacaklarını tartışıyor. Çok sayıda milletvekilinin Abdüllatif Şener’in kurmayı planladığı yeni partiye katılma eğiliminde olduğu ifade ediliyor.

Şener’den bağımsız olan grupların da olduğu belirtiliyor. Bu arada Abdullatif Şener’in de önümüzdeki döneme ilişkin ne yapacağı konusunda yarın bir açıklama yapması bekleniyor.

29
Nis
08

ZAMAN GAZETESİ AKP’Yİ KURTARMAK İÇİN ÇIRPINIYOR

 
 Fethullah Gülen’in yayın organı Zaman gazetesi, AKP’yi kapatma davasından kurtaracak formüller için çırpınıp duruyor. Zaman ilk olarak Fazilet Partisi kapatma davası sürürken gündeme gelen, ancak tepkiler nedeniyle yasalaşmayan Anayasa değişikliğini manşete taşıdı. Ardından Demokratikleşme paketi ve Bahçeli’nin açıklamalarına sarıldı. Son olarak, 30 sene önce Milli Selamet Partisi döneminde yapılan Anayasa değişikliğini AKP’yi kurtaracak çözüm gibi sundu.Fethullah Gülen’in yayın organı Zaman gazetesi, AKP’ye açılan kapatma davasının ardından ne yapacağını şaşırdı.

Zaman, AKP’yi kurtarmak için neredeyse her gün farklı bir formül ortaya atıyor. Zaman ilk olarak, 2000 yılında, Fazilet Partisi kapatma davası sürerken, DSP-MHP-ANAP hükümeti dönemindeki Anayasa değişikliğini gündeme getirdi. Zaman, MHP ve DSP de dava sürerken değişiklik yapmış başlığıyla duyurduğu haberde dava sürürken Anayasa değişikliği yapıldığını iddia etti. Oysa 2000 yılında gündeme gelen Anayasa değişikliği askıya alınmıştı.

1999 yılında Siyasi Partiler Yasası’nda yapılan değişiklik ise Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Baltayı taşa vuran Zaman, demokratikleşme paketine bel bağladı. CHP ve MHP’nin yanı sıra AKP içinde de destek bulmayan paket birkaç gün sonra gündemden düştü.

Zaman, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 23 Nisan resepsiyonunda yaptığı açıklamanın üzerine atladı. Zaman’a göre Ankara Bahçeli’nin formülünü konuşuyordu. Acaba Bahçeli, bir kez daha AKP’ye kurtarıcı rolüne soyunabilir miydi? Ancak bu da tutmadı.

Zaman son olarak 30 yıl öncesine gitti. O dönemde Milli Selamet Partisi döneminde yapılan Anayasa değişikliğini kurtarma formülü olarak ortaya attı. AKP’yi kapatmaktan kurtarmak için ne yapacağını şaşıran Zaman’ın MSP formülü de Tayyip Erdoğan’ın CHP Atatürk’ün resmini paradan çıkartmıştı açıklamasına bentildi. 

29
Nis
08

Fethullahçılardan “soykırım” destekçisine ödül

Fethullahçılardan “soykırım” destekçisine ödül

Fethullahçılardan “soykırım” destekçisine ödülGeçtiğimiz hafta Amerika’da bir Türk Derneği tarafından, bir Amerikalıya “Zübeyde Hanım Sevgi Ödülü” verildi. Olayı duyan, Atatürk’ümüzün annesinin adını taşıyan bu ödülün bir Türk dostuna verildiğini düşünür.

Ancak ne ödülü veren dernek, ne de ödülü alan şahıs Türk dostu. Aksine bu ödüle layık görülen kişi, Amerikan Kongresi’nde Yunan Dostluk Grubu’nun kurucusu olan ABD Temsilciler Meclisi Üyesi Carolyn Bosher Maloney.

Maloney geçen yıl, Kıbrıs’ta Türk varlığının sona ermesini isteyen bir tasarı hazırlayarak gündeme gelmişti. Sadece Yunan dostluğu değil Ermeni dostluğuyla da bilinen Maloney aynı zamanda sözde Ermeni soykırımı iddialarını Amerikan Kongresi’ne taşıyan tasarıyı desteklemişti.

Azılı bir Türk düşmanına, Atatürk’ün adını kullanarak ödül vererek ikiyüzlülüğün doruklarına ulaşanlar kim olabilir peki? Tabiî ki Fethullahçılar. Ermeni dostu, Yunan dostu ve dolayısıyla Türk düşmanı lobi faaliyetini yurtdışında yürütenler, maalesef içimizden çıkan hainler. Rum’un, Ermeni’nin verdiği zarardan daha fazlasını verenler yine bunlar.

“Soykırım” destekçisine ödül veren, Türkçesi “Türk Kültür Merkezi” olan bu ne olduğu belirsiz derneğin Fethullah Gülen’e yakınlığı ile bilinmesi bizi pek şaşırtmadı. Dedik ya ödülü alan da veren de Türk düşmanı diye.

Kirli emellerine Atatürk’ün adını, sanını ve soyunu karıştırarak Türk milletini yanıltmaya çalışırsanız yanılırsınız. İstediğiniz kadar işbirlikçi derneklerinize “Türk” adı verebilirsiniz, Atatürk’ün ismini kullanabilirsiniz ama bu milleti yanıltamazsınız.

Türk milleti dostunu, düşmanını bilir.

29
Nis
08

Amerikalının Cumhuriyetçisi de, Demokratı da işgalci

Amerikalının Cumhuriyetçisi de, Demokratı da işgalci

 

Obama
Obama

Clinton
Clinton

McCain
McCain

ABD’de Demokrat Parti’nin başkan adayı olmak için Barack Obama ile Hillary Clinton arasındaki yarış kızıştıkça Amerikalıların gerçek kimlikleri de ortaya çıkıyor. Hani Bush’un işgalci politikalarını eleştiren ve farklı bir dış politika öneren “iyi niyetli” Demokratlar vardı ya; Demokratların iki adayı da İran’ın işgali için kudurmaya başladı. Seçim sloganlarını “en iyi ben ısırırım” üzerinden yürütmeye başladılar.

ABC televizyonunun “Günaydın Amerika” programında yaptığı açıklamalarla İran’ı tehdit eden Hillary Clinton, “İsrail’e karşı gelişecek nükleer bir İran saldırısına vereceği tepkinin sert olacağını” duyurdu. Hillary Clinton konuşmasını şöyle sürdürdü: “İranlıların bilmesini isterim ki, eğer ben başkan olsam, İran’a saldırırdık. İsrail’e aptalca bir saldırı başlatmayı düşünecekleri on yılda, onları tümüyle ortadan kaldırabiliriz. Bunu söylemek çok korkunç, ama İran’ı yöneten insanların bunu anlaması gerekir, çünkü bu onları dikkatsiz, aptalca ve trajik bir şey yapmaktan caydırabilir.”

Hillary’nin bu tehditlerinin karşısında rakibi olan Barack Obama nasıl bir duruş sergiledi dersiniz? Tabiî ki Hillary’yi eleştirdiğini söyledi ve konuşmasına bir “ama” ekleyerek devam etti: “İran İsrail’e ve başka bir ABD müttefikine saldırırsa güçlü ve hızlı bir şekilde tepki gösteririz.”

Dünyadaki herkes İran’ın herhangi bir ülkeye durup dururken saldırmayacağını biliyor. Yine dünyadaki herkes ABD’nin ve İsrail’in çeşitli bahanelerle ülkelere saldırdığını biliyor.

Geçen hafta Ahmedinejad’ın da dediği gibi: “Dünya güçleri, Siyonist rejim adı verilen pis bir mikrop yarattı ve bunu bölge ülkelerinin üzerine vahşi bir hayvan gibi saldı”. Ama nedense birileri sürekli olarak Amerikan seçimlerinde kazanan adayların kimliğine dayanarak Amerikan dış politikasının değişebileceğinin propagandasını yapıyor. Yok Demokratlar kazanırsa ABD Irak politikasını değiştirecekmiş, yok Barack Obama ilk kara derili başkan adayıymış, yok Hillary ilk kadın adaymış. Sanki bir başkanın kadın ve siyah olması Amerikan dış politikasını değiştirecek bir etmen. Condoleezza Rice’ın duruşunu nasıl açıklayacaksınız o zaman? Hem kara derili, hem kadın olması bir Amerikan köpeği olmasına engel mi? Eğer Amerika’da İran işgaline karşı çıkacak olan bir halk olsaydı, farklı siyasi yelpazelerdeki partiler İran’a saldırmak üzerinden oy toplamaya çalışır mıydı?

ABD’nin Afganistan’la başlayan ve Irak’la devam eden saldırı sürecini tekrar hatırlatmakta yarar görüyoruz. Çünkü anlaşılan aynı ucuz Amerikan propagandaları İran saldırısı öncesinde de yine piyasaya sürülecek. Yine insanlar Amerikan işgaline karşı çıkan Amerikan halkı olduğuna inandırılacak, yine insanlar Amerikan işgaline karşı çıkan Avrupalılar olduğuna inandırılacak, yine insanlar BM’den işgale karşı çıkmasını bekleyecek. Oysa ne Afganistan işgalinde ne Irak işgalinde böyle bir durum yaşandı. Tam tersine tüm Batılılar bu haçlı seferinde birleştiler.

Nitekim Amerikalıların İran’a karşı salyalarının aktığı şu günlerde Brüksel’den gelen tehdit mesajları tesadüf değil. AB Dönem Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad eleştirildi ve İran’ın düşmanca söylemden vazgeçmesi ve diğer ülkeleri tehditten kaçınması çağrısı yapıldı.

Bugün de İran’a karşı Demokratı, Cumhuriyetçisi, Avrupalısı, Amerikalısı birleşecek. Bunlar arasından ılımlısını, yumuşağını, kadınını, karasını seçmek durumunda değiliz. Esas olan direniştir ve bu direnişi verecek olan milletlerin gücüdür. Batılıların bu tehditlerine en iyi yanıt Ahmedinejad’ın Hillary’ye verdiği cevapta saklı:

“Dünyada hiçbir ülke İran’ı yok edemez ve onu meşru haklarından alıkoyamaz. İran halkı kararlı bir şekilde direndikçe herhangi bir dünya gücünün bu direnci kırmak için yapabileceği hiçbir şey yoktur.”

29
Nis
08

Irak’ta direnişe selam

Sözde Irak hükümetinin güvenlik güçleriyle, Şii lider Mukteda Es-Sadr’a bağlı Mehdi Ordusu milisleri arasındaki çatışmalar yayılıyor. Basra’da başlayan ve ardından Bağdat’a sıçrayan çatışmalarda iki günde 60’tan fazla kişi hayatını kaybetti. Sözde Irak hükümetinin yabancı askerlerin yardımı olmadan Şii milislerin hâkimiyetini sona erdirmesi planlanıyor. Operasyonları izlemek için Basra’da bulunan sözde Başbakan Nuri El Maliki, Şii milislere teslim olmaları için 72 saat süre tanıdı.

Vaktiyle Saddam rejiminin devrilmesini kutlayan ve işgal güçlerinin temsilcisi olan Maliki’nin iktidara gelmesine yardımcı olan Sadr, şimdi iktidara getirdikleriyle çatışmak zorunda. Ve yine aynı şekilde Saddam rejiminin devrilmesini destekleyen İran da Amerikan işgaliyle karşı karşıya kaldı. Büyük şeytana karşı işbirliği yapması gerekenler, büyük şeytanla işbirliği yapıp birbirine karşı savaşırlarsa sonuç böyle olur.

Sonuç böyle olur ama Irak direnişi denildiğinde de akla bir tek BAAS gelir. Nitekim Irak’ın son devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in yakın çalışma arkadaşlarından “Kimyasal Ali” diye tanıtılan Ali Hasan El Mecit ve arkadaşlarının açlık grevinde olduğu duyuldu. İdamla yargılanan Ali Hasan El-Mecit ve 12 arkadaşının direnişini saygıyla selamlıyoruz.

29
Nis
08

İki ülke, iki örnek

Sözde Ermeni soykırımı iddialarının yıldönümü olarak kabul edilen 24 Nisan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti aleyhine faaliyet yürütenlerin eylem günü haline getirildi. Dostumuz, müttefikimiz olarak sunulan Amerika Birleşik Devletleri ise bu fırsatı kaçırmayan ülkelerden biri. Bu 24 Nisan’da da ABD Temsilciler Meclisi’nde anma toplantısı düzenlendi. Toplantıda meclis başkanı Pelosi; “Soykırımda kaybettiklerimiz için de, soykırımın Kongre tarafından tanınmasında geç kaldığımız içinde üzgünüm.” açıklamasında bulundu.

Diğer bir eylem de komşumuz İran’da yapılmak istendi. Başkent Tahran’da yaşayan Ermenilerden oluşan bir grup, kilisede toplanarak önce ayine katıldı, sonra kilisenin bahçesindeki anıta çelenk bıraktı. Türkiye aleyhine slogan atarak yürüyüşe geçmek isteyen gruba Tahran polisi izin vermedi. Böylece İran Devleti Türkiye lehine tavrını koymuş oldu.

İşte iki ülke, iki örnek: Birisi yıllarca bize müttefikimiz olarak yutturulan ama hiçbir dostluğuna rastlamadığımız ABD. Diğeri ise yanı başımızdaki komşumuz, doğal müttefikimiz olması gereken İran. Kendisi tüm Batı dünyasının tehditleri altında olmasına rağmen, tüm dünyanın Türkiye’ye karşı birleştiği Ermeni meselesinde bizim yanımızda olma cesaretini gösterdi. Teşekkürler kardeş komşu ülkeye.

29
Nis
08

Latin Amerika’da sol dalga yayılıyor: Paraguay’da “vatansever ittifak” kazandı

Fernando Lugo
Fernando Lugo

Rafael Correa
Rafael Correa

Latin Amerika’da solun yükselişine yeni bir halka daha eklendi. Paraguay’da yapılan devlet başkanlığı seçimini, eski Katolik piskopos Fernando Lugo kazandı. Böylece aynı zamanda dünyanın en uzun iktidarı da yıkılmış oldu. 60 yıldan beri ülkeyi tek başına yöneten Colorado partisinin iktidarına son verilmiş oldu.

20’den fazla parti ve örgütü buluşturan “Vatansever İttifak”ın 56 yaşındaki lideri Lugo, zaferini kutlayan kalabalıklara şöyle seslendi: “Bugün yeni bir ülke hayal edebiliriz. Paraguay artık yolsuzluk ve yoksulluğu ile değil dürüstlüğü ile anılacak. Küçük insanlar da kazanabiliyor. Bu benim düşlediğim çok renkli, çok yüzlü, herkesin Paraguay’ı”.

Lugo bundan üç yıl önce yoksul insanlara yardımda çaresiz kaldığını söyleyerek, piskopos cübbesini çıkarmış, mücadeleye atılmıştı. Yolsuzluğa ve yoksulluğa karşı söylemleriyle ve toprak reformu vaatleriyle seçimleri kazanan Lugo, Paraguay’ı da Amerikan karşıtı bloğa katarak Latin Amerika’nın antiemperyalist duruşunu güçlendirmiş oldu.

Paraguay’daki bu sonuç aslında Latin Amerika’daki antiemperyalist yükselişin bir sonucu oldu. Venezüella’daki halkçı rejime, Bolivya’nın, Brezilya’nın, Ekvador’un ve ardından Paraguay’ın eklenmesi Amerika için ciddi bir hayati tehlike yarattı.

Yine aynı süreçte Ekvador Devlet Başkanı Rafael Correa, Amerikan yönetiminin müttefiki olan orduya karşı ciddi bir savaş açtı. Correa Amerikan üssünü kapatmaya hazırlanıyor. Correa geçtiğimiz haftalarda ülkesindeki FARC gerillalarına karşı Amerika ve Kolombiya ile işbirliği yapan Ekvador Ordusu’nu ve istihbaratını dağıtıyor.

Böylece ABD’nin Latin Amerika’da dayanabileceği tek ülke olarak Kolombiya kalmış oluyor. FARC gerillalarının ve Latin Amerika’nın sol cephesinin bu işbirlikçi yapıyı dağıtması gerekmekte. Kolombiya bu anlamıyla her yönüyle benzemese bile Latin Amerika’nın İsrail’i olarak anılıyor.

29
Nis
08

Erivan’da Türk Bayrağı’nı çiğnediler!

Erivan’da Türk Bayrağı’nı çiğnediler!Sözde Ermeni soykırımı hem Ermenistan’da hem de Ermenistan destekçisi emperyalist ülkelerde çeşitli etkinliklerle gündeme getirildi. Ama en çirkin gösteri Ermenistan’ın başkenti Erivan’da gerçekleşti. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkısyan ve eşinin de katıldığı resmi törende, Türk Bayrağı yere serilerek çiğnendi. Binlerce Ermeninin sözde Ermeni soykırımının 93. yıldönümü nedeniyle düzenlediği bu tören 1965 yılında Erivan’da inşa edilen sözde soykırım anıtı önünde gerçekleşti.

İngiliz Times Gazetesi yarım sayfalık bir ilan yayımladı. İlanda toprağa gömülü bir kafatasının altında; “Hâlâ gerçeğin gün ışığına çıkarılmasını bekliyoruz ve Türkiye’nin inkârdan vazgeçmesini…” ifadesine yer verildi.

Ne bayrağımızı ayaklar altına alan alçaklardan, ne de sömürgeci Batılılardan soykırım dersi alacak değiliz elbette. Bizler için vahim olan, bu alçaklıkların sadece düşman ülkelerinde değil kendi vatanımızda da yapılıyor olması. 24 Nisan sözde Ermeni soykırımı, ülkemizin üniversitelerinde de anıldı. Bilgi Üniversitesi böyle hain bir etkinliğe ev sahipliği yaptı.

Bizler için üzücü olan, kendi ülkelerindeki devlet törenlerinde bayrağımızı ayaklar altına alanların ülkemiz yetkililerince muhatap kabul edilmesi.

Bizim için onur kırıcı olan bayrağımızı çiğneyenlere hoşgörü mesajları gönderilmesi.

Dışişleri Bakanımız Babacan’ın, Ermenistan’ın yeni Dışişleri Bakanına gönderdiği mektubun içeriği dış basında bile garip karşılandı. Fransa’nın önde gelen gazetelerinden Le Monde gazetesi, sözde soykırım günü ilan edilen 24 Nisan’dan birkaç gün önce gönderilen mektup için, “Türkiye Ermenistan ile diyalogu yeniden başlatmayı arzu ediyor” yorumlarını yaptı.

Gericilerin iktidarda oldukları yıllar içindeki Türk düşmanı politikalarını düşündüğümüzde bu diyalog çabaları garip gelmiyor aslında. İçerdeki Türk düşmanlarının, Türk bayrağını çiğneyenlere tepki duymasını beklemek zaten safça olmaz mıydı? Ne de olsa kendisine Türk’üm diyemeyenlerin ülkeyi yönettiği yılları yaşıyoruz!

29
Nis
08

VATAN SİZE MİNNETTARDIR

Bahar aylarının gelmesiyle birlikte bölücü hainler, saklandıkları inlerinden çıkarak, yeniden vatan evlatlarını şehit etmeye başladılar. Saldırılara başlayan PKK’lı hainler geçtiğimiz hafta da beş vatan evladını şehit ettiler. Göstermelik operasyonlar bir taraftan devam ederken, bölücü örgüt ve yasal uzantılarına karşı hâlâ esaslı tedbirler alınabilmiş değil. Şehit aileleri aldıkları acı haberle gözyaşlarına boğulurken aynı zamanda
evlatlarını vatana şehit vermenin gururunu da yaşıyorlar. Geçtiğimiz bahar ve yaz aylarında tüm Türk Milletinin yüreğini dağlayan şehit cenazeleri yeniden gelmeye devam ederken şehitlerimizin kanı, Türkiye Cumhuriyetinin bölünmez bütünlüğünün simgesi olarak akmaya devam ediyor. Şehitlerimiz için düzenlenen törenlere katılan vatandaşlar teröre lanet yağdırdı ve bir kez daha kenetlendi.

Şehit Tuncay Özdemir (23)Şehit Tuncay Özdemir (23): Hakkari’nin Şemdinli ilçesindeki mayın patlaması sonucu Bekir Atacan ve Habib Özkaya ile birlikte şehit olan Tuncay Özdemir, Memleketi Sakarya’nın Karapürçek İlçesinde düzenlenen cenaze töreninden sonra toprağa verildi. 10 bin kişinin katıldığı cenaze töreninde teröre lanet yağdı.

Terhisine 90 gün kala şehit olan Tuncay Özdemir’in askerliği boyunca hiç izin kullanmadığı öğrenildi. Tuncay Özdemir’in şehit olmadan iki gün önce ağabeyi ile yaptığı telefon görüşmesi ise hem neden izin kullanmadığını hem de Türk Milletindeki yüksek fedakarlık ruhunu ve vatan sevgisini ortaya koydu. Ağabeyi Alaattin Özdemir’in anlattığına göre “izne gel” dediği kardeşi, “Gelemem. Ben gelirsem timim bir kişi eksik kalır. Bu iş bitene kadar izin kullanmayacağım” demiş.


Şehit Ersin Selimoğlu(21): Hakkari’nin Çukurca ilçesinde PKK’lı teröristlerin döşedikleri mayının patlaması sonucu 22 Nisan tarihinde şehit oldu. Şehit Selimoğlu için memleketi Bingöl’de düzenlenen cenaze törenine 2 bin kişi katıldı.

Cenaze töreninde sık sık “Kahrolsun PKK”, “Senin de sonun gelecek”, “Şehidimizin kanı yerde kalmayacak” sloganları atıldı. Şehit Ersin Selimoğlu’nun cenazesi törenin ardından merkeze bağlı Göltepe köyü’ne götürülerek toprağa verildi. Ersin Selimoğlu’nun terhisine 15 gün vardı.


Şehit Er Zülkif Tekir (21)Şehit Er Zülkif Tekir (21): Kars ili, Kağızman ilçesi kırsalında PKK’lı teröristlerle çıkan çatışma sonucunda 20 Nisan günü şehit oldu. Acı haberi alan baba Şit Tekir, “Ağlıyorum ama isyan etmiyorum, vatan sağ olsun” dedi. Memleketi Giresun’un Alucra ilçesinde düzenlenen cenaze törenine ilçe halkı yoğun katılım gösterirken bölücü örgüt lanetlendi. “Kahrolsun PKK”, “Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganlarının atıldığı cenaze törenine katılan lise öğrencileri de “Hepimiz arkandayız, biz de sıradayız” yazılı pankart taşıdılar.

Törende konuşan Binbaşı Uğur Aksoy, “Türkiye Cumhuriyeti üzerinde oynanan oyunlar hepimizce malumdur. Aziz vatanımızı bölmeyi amaçlayan içte ve dıştaki vatan hainleri ve eli kanlı eşkıyalar bilmelidir ki, Türkiye Cumhuriyeti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Bu hainlerin güçleri vatanımızı bölmeye yetmeyecek ve sonunda aziz şehitlerimizin kanlarında boğulacaklardır. Türkiye Cumhuriyeti bu topraklar üzerinde daima var olacak ve ay-yıldızlı bayrağımız ilelebet dalgalanacaktır.” dedi.


Uzman Çavuş Bekir Atacan (25)Uzman Çavuş Bekir Atacan (25): Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde yürütülen arama tarama faaliyeti sırasında bölücü hainlerin döşediği mayın’ın patlaması sonucu 22 Nisan tarihinde şehit düştü. Acı haberi alan baba Osman Atacan, “Vatan sağolsun. Gerekirse oğlumun yerine ben de giderim.” dedi.

Şehit Atacan için cenaze töreni memleketi Osmaniye’de düzenlendi. Törene katılan vatandaşlar terör örgütüne lanet yağdırdı. Osmaniye’de merkeze bağlı Nohuttepe köyünde toprağa verilen Şehit Atacan’ın 21-28 Şubat tarihleri arasında Kuzey Irak’a düzenlenen “Güneş Operasyonu”na da katıldığı öğrenildi. Cenaze töreninde güvenlik güçleri herhangi bir olay yaşanmaması için kortej güzergahında bulunan DTP binasının çatısından dev bir Türk bayrağı sarkıttı.


Şehit Habib Özkaya (22)Şehit Habib Özkaya (22): Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde mayın patlaması sonucu Bekir Atacan ve Tuncay Özdemir ile birlikte şehit olan Habib Özkaya için de memleketi Nevşehir’in Ürgüp ilçesinde tören düzenlendi.

Askerliğinin bitmesine 3.5 ay kala şehit düşen Habib Özkaya’nın babası Mehmet Özkaya ise oğlunun vatani görevini bitirmesine 3.5 ay kaldığını belirterek, şunları söyledi: “Oğlum şimdiye kadar hiç izin kullanmamıştı. 3.5 ay sonra tezkeresini alacaktı. Oğlum şehit oldu. Yüzlerce vatan evladı şehit oluyor. Vatan sağolsun.”

29
Nis
08

Maskot Ufuk güldürüyor

Meclis'te biralar çay gibi geliyorEpeydir sesi soluğu çıkmayan TBMM maskotu Ufuk yine gülcemalini gösterdi. Hem de ne göstermek.

Efendim biliyorsunuz Meclis’te Türkiye’nin tek “sosyalist” milletvekili olan Ufuk Uras, bir ara TÜRKSOLU sayfalarından hiç eksik olmuyordu. Özellikle emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı verdiği destekle adından söz ettiren -zaten kendisi de desteğin daniskasıdır- Ufuk, bir kez daha liste başı oldu.

Hatırlarsınız Meclis’e girdiğinin hemen ertesinde bazı kesimlerin umut kaynağı olan Ufuk, aldığı tavırlarla pek çok kişiyi şaşırtırken bizleri de epey eğlendirmişti. Seçimlere PKK’nın bağımsız listesinden giren ve Meclis’te de PKK kuyrukçuluğunu kimselere bırakmayan Ufuk daha sonra AKP’yi de keşfederek onların da kuyruğuna takıldı. “Bağımsız Sosyalist” diye önümüze sürülen Ufuk, Meclis’e girince kime bağlanacağını şaşırdı. Grup kurma mevzusu olunca DTP’ye yamanan Ufuk, AKP’nin “dindar” Cumhurbaşkanı seçmesi için de kendisine teklif dahi gelmeden Meclis’e girme garantisi vermişti. Gerçekte bağımsız olamayan Ufuk’un sosyalizm adına da bir faaliyetini göremedik ne yazık ki.

Ama malum medyada sık sık şu ifadeleri okuduk; “Meclis’in en faal milletvekili Ufuk Uras…” Adamın ne faalliği olduğunu bilen varsa bize de anlatsın. Meclis kürsüsüne bile seçileli kaç ay oldu çıktığını gören oldu mu merak ediyorum doğrusu. Gerçi hakkını yemeyelim bir kez çıktığını duymuştum ama konu neydi, Ufuk ne anlattı hatırlayamıyorum doğrusu.

Ama faallikten kasıt Abdullah Gül’ün resepsiyonlarına katılmaksa o konuda diyecek bir şey bulamayız. Adam zaten milletvekili değil kadrolu resepsiyon katılımcısı.

Nerede bir resepsiyon orada pat bizim sırıtkan sosyalist!

Tabii zaman zaman Ufuk’un şikayetleri de kulağımıza geliyor. Meclis düzenine bir türlü alışamadığını bildiğimiz “bağımsız sosyalist”, en çok takım elbise ve kravat zorunluluğundan şikayetçi olmuştu. Her nasılsa sosyalist olmuş ama medenileşememiş Ufuk bu sorunu eş-dostun hediye ettiği aksesuarlarla giderdikten sonra da sahte garibanizmi elden bırakmadı. En son Abdullah Gül’ün mantı zirvesine katılan Ufuk, oraya da arkadaşının olduğu iddia edilen oldukça eski bir araçla gidebilmişti. Nimet Çubukçu’nun makam aracından Ford Taunus’a düşen Ufuk’un hali yüreklerimizi parçalamıştı.

Ufuk’un son derdine nasıl çare bulunur, bir haftadır onu düşünüyorum. Sizinle paylaşayım belki bir çıkar yol buluruz. Geçtiğimiz hafta Taraf gazetesinde bir haber yüreğimizi burktu. Habere göre Ufuk her şeye alışmıştı da bir tek Meclis lokantasına alışamamıştı. Sakın yemekler çok ucuz olduğu için ve halkın büyük çoğunluğunun yoksulluk sınırının altında yaşadığı için ucuz yemekleri yiyemediğini düşünmeyin. Ufuk’un derdi Meclis lokantasındaki biralarla. Meclis lokantasında soğuk bira olmadığını söyleyen Ufuk, sıcak bira içmekten helak olmuş.Zaten Taraf’taki haber de biraz bunu ima etmiş. Haberin başlığı “Meclis’teki biralar çay gibi geliyor”.

Ama Ufuk’a bu serzenişi yakıştıramadık. Meclis’te 1.75 YTL’ye bira içmek istiyorsa buna da katlanacak. Sonuçta orası Cihangir’in entel barlarından biri değil. Ayrıca bir sosyaliste yakışıyor mu “kardeşim hem sabahtan akşama kadar çalış didin, akşam olunca da bir soğuk bira bile içeme” tarzı çıkışlar. Sanki arkandaki sözde halk bunun için sana oy verdi. “Koçum git Meclis’teki biranın kalitesini kontrol et, bu konu hakkında bizi bilgilendir” görevi verildiyse o başka.

Türkiye’nin bütün sorunlarını çözen, bütün aksaklıkları düzelten tek tabanca, “bağımsız sosyalist”imiz, son olarak Türkiye’nin bir kanayan yarasına parmak bastı.

Bakalım Ufuk “Meclis lokantasındaki sıcak bira sorunsalı”nı nasıl çözecek.




İstatistikler

  • 2.406.122 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Nisan 2008
P S Ç P C C P
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
282930  

En fazla oylananlar