Paranın kimde olduğunu da bizim “fifty”likler
çoook iyi biliyor…
Ama yine de binbir “ümit”le diyorum ki :
Ulan geçmişini siktiğimin % 50’lik sürüsü — bi kere
de yanıltın şu düzenini siktiğimin dünyasını, AMK..!!!
Yerel seçimin sonuçlanacağı 30 Mart tarihine on gün kaldı.
Siyasal Parti liderleri bir güne üç-dört Miting sığdırarak “en iyisi benim partim bana oy verin” diyerek meydanlara topladıkları halkı KANDIRMA telaşındalar.
Biri diğerinin benzeri muhalefet maskeli partiler sanki 12 yıldır devleti kötürümleştiren koalisyonun ortağı değilmişcesine Pensylvania’ya sahip çıkıyorlar. 17 Aralık Operasyonu ile ortaya saçılan Yolsuzluk ve hırsızlık üzerinden AKP ye değil, Tayyip Erdoğan’a yükleniyorlar. BDP ise buna ek olarak güneydoğuda “özerklik” ve Öcalan’a “özgürlük” sakızını çiğnemeyi sürdürüyor.
Buna karşılık Erdoğan, bir yandan Pensylvania’nın saldırılarını kesmek, devlet içinde ortaklığı döneminde kendi eliyle yerleştirdiği Pensilvanyacıları temizlemek, diğer yandan kendisini iktidara taşıyan “Büyük Patron ABD”‘ye hala en iyi AT’ın ve aracın kendisi olduğunu kanıtlamak peşinde.
Yani özetle meydanlarda, halkın yarasına merhem olacak tek bir söylem ortada yok.
Meydanlarda “en iyi AT’ın ve aracın” kendileri olduğunu Büyük Patron ABD’ye kanıtlamaya, büyük Patrona en yüksek teklifi vererek ve ihaleyi kazanmaya çabalayan siyaset tacirleri dolaşıyor.
DÖRT KİŞİLİK AİLENİN AÇLIK SINIRI 1.130, YOKSULLUK SINIRI 3.682 LİRA oldu.
Mutfak enflasyonunda son oniki aylık artış yüzde 12,24.
Resmi verilere göre Kasım, Aralık, Ocak aylarını kapsayan Aralık döneminde işsizlik yüzde 10,0 düzeyine çıktı.
YANİ ÜLKEMİZDE 7.500.000 KİŞİ İŞSİZ.
YARGI MEKANİZMASI İŞLEVİNİ YAPAMAZ KONUMA GETİRİLMİŞ, HUKUK SİSTEMİNİ ÇÖKERTİLMİŞTİR.
TSK Ülkenin iç ve dış güvenliğinden, Cumhuriyeti koruma ve kollama görevinden el çektirilmiştir.
Uluslararası düzlemde Türkiye’ye dayatılan rol, petrol ve doğal gaz boru hatlarının güvenliğini sağlamaktır. Buna bağlı olarak, Türk Ordusu’ndan ABD’nin bölge polisi olması istenmektedir. Mehmetçik ABD çıkarları uğruna kriz bölgelerindeki savaşlara sürülmektedir.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE MİLLETİN ÖDEDİĞİ VERGİLERLE YAPILAN TESİSLER, KANBEDELİ KAZANIMIMIZ OLAN TOPRAKLARIMIZ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKİLMİŞTİR.
Türkiye ekonomisi, Tarımı, Hayvancılığı, sanayisi Avrupa Birliği ve ABD kapısında çökertme operasyonlarıyla kuşatılmıştır.
Türkiye yeni Sevr proje ve haritalarının elden ele dolaştığı bir dönemden geçmektedir. Büyük Patronların dayatması ve içerideki ihanet odakları eliyle yürütülen, Türk halkını mezheplere, ırkçı gruplara, tarikatlara, cemaatlere bölme operasyonu tamamlanmak üzeredir.
Küresel Çetenin ve içerideki taşeronlarının kasaları dolsun diye, HES’ler, Köprüler, Hava Limanları, AVM’ler yapılırken ülkenin doğası yağmalanarak yok ediliyor.
Daha yüzlerce yakıcı ve yıkıcı sorunla karşı karşıya kalmış olan Türk Halkından sorunun kaynağının, AKP’nin ve onun zihniyetindeki küresel yağmacı çeteye bağımlı, devşirme- güdümlü siyaset anlayışının olduğu sürekli gizleniyor. Emperyalist Batının Türkiye acentesi AKP’nin varlık nedeninin, Atatürkçülüğü, tam bağımsızlığı, antiemperyalist halkçı-devrimci direnci kırmak, onu yok etmek, değerlerini, sembollerini kirletmek, böylece bu değerleri etkisiz kılmak olduğunun üzeri örtülüyor.
Tüm bu olup bitenlerin sorumlusu olarak, Erdoğan ve onun etrafında birkaç mafyanın ve çetenin pis işler yaptığı, devletin bu pisliklerden temizlenmesi gerektiği yönlü bilinç aşılanıyor. Halk, kendi sorunlarına ve giderek kendine yabancılaştırılıyor.
Muhalefet, pislikten, cerahatten, çürümeden kurtuluşun; son 60 yıldır iğdiş edilmiş olan “düzenin” Büyük Patronun eş başkanlığını yürüten Tayyip Erdoğan’ın koyduğu kurallar, belirlediği sınırlar içinde tamiri ile olabileceğine halkı inandırma çaba ve gayreti içindeler.
Erdoğan’ın alaşağı edildiği, ama onun yarattığı tüm siyasal, ekonomik, hukuksal ilişkilerin varlığını devam ettirdiği bir “düzen” dışında, muhalefetin halka önerdiği bir çıkış yolu ve çözüm yoktur.
Yani halka “ Kırk katır mı, kırk satır mı?” kıskacı içinde, bir taşeron grubun yerine bir başka taşeron grubunun seçimi dayatılıyor.
Ancak Büyük Patronlar, Avrupa Birliği ve ABD; kendilerini fazlasıyla rahatsız eden Haziran direnişinde, 29 Ekimlerde, 10 Kasımlarda ayağa kalkan toplumsal muhalefeti mutlak bir edilgenlik ve tepkisizliğe mahkûm edebilecek, sistemi tehlikeye düşürmeyecek “en iyi AT’ın ve aracın” peşindeler.
Oysa Haziran direnişinde, 29 Ekimlerde, 10 Kasımlarda ayağa kalkan halk, Kemalist Cumhuriyet yıkıcılarının tüm kurum ve kişileriyle ve onlar tarafından kurulan halk düşmanı sistemin tümünden kurtulmak istemektedir.
Bu nedenle, Türkiye’nin geleceğini, Büyük Patronlar Avrupa Birliği ve ABD değil, Haziran direnişi, 29 Ekimler, 10 Kasımlar yani halk iradesi belirlemelidir.
Türkiye’yi bu darboğaza, Kemalist devrimin bağımsızlıkçı, halkçı, devletçi ve aydınlanmacı özünden uzaklaştığı/uzaklaştırıldığı için sürüklenmiştir.
Öyleyse çıkış yolu da bellidir “Kemalist devrimin bağımsızlıkçı, halkçı, devletçi ve aydınlanmacı” özünü ödünsüz savunmak ve örgütlenmek.
Yani Türk halkı Kemalizm’i hatırlar ve o ilkelere sarılırsa sıkıştırıldığı kapandan kapıyı kırıp çıkabilir.
Şiirimsi lâfların ulaşamadığı nasırlaşmış kalplerin,
Sessizce atmakta olduğu günlerdi.
Çıktı ortaya tüm lanet kokuşmuşluğuyla bir deccal kılıklı
Salyalarının damladığı yerleri kirleterek konuştu :
Dedi
Sanki keyifle kapattı kendince “realist”çi kirli ağzını sonra……
………
Eyy..! delikanlı çağında
Başını yar koynuna değil de
Kara toprağa koyan,
Yar koynunu bilmediğinden
Kendi kanından bir oğul bir torun bile edinemeden
Gencecik şehit düşen
Öz ve öz dedelerimiz
Ne Çanakkale’de kaldı sizlerin delikanlılık destanlarınız,
Ne Sakarya, ne Dumlupınar, ne Kıbrıs’ta
Ülkemin aşağı ucundaysa
Yar koynuna baş koymamış
Delikanlı kanı akmakta hâlâ.
Delikanlılık ölmedi daha bu topraklarda
Son delikanlı da asla ölmeyecek
.
.
.
Bazen olur böyle şeyler; bazen, bir kavganın içinde sanırsınız kendinizi, düşmanınız bellidir.. bellidir de; siz yumruğu hep sizden yana görünenden yersiniz ve buna bir türlü anlam veremezsiniz !
toz konduramazsınız.. yumruğu yedikçe en yakınınızdan, inanasınız gelmez; şüpheniz kendinizden yana döner..
Tıpkı 2013 yılı ve 2014 başları ve devamında olduğu – olacağı gibi..
tıpkı ‘bugün’ olduğu gibi..
Sitem ediyor bazı dostlar ‘neden daha sık yazmıyorsun’ diye..
oysa a paçık ortada olan bir ‘gerçek’liği görmezden gelip , inanılası ‘yalan’ların peşinden gidenlere neyi anlatacaksın ki..
insan sevgisinden dem vuranların ‘iki yüzlülüğü’ ayan – beyan’ ortada iken, küçük bir ‘insan ölüsü’ üzerinden neyin eleştirisini yapacaksın ki; çakallar etrafını sarmışken..
Halen daha mevzudan habersiz olan ‘haberci’ler varken..
halen daha mevzunun ve düşmanın tek başına ‘tayyip’ olduğunu sananlar varken..
kime neyi anlatacaksın !..
Tekrara düşüyormuşum yazarken; peki seksen yıldır aynı ‘tezgah’a düşen akıllılara; tekrara düşmeden, neyi-nasıl anlatacağız..
halen daha, AKePe’yi yaratan sürecin baş kahramanlarını kendilerinden sananlar varken..
halen daha, okuduğu eleştiride kendisini görüp, kendi öz-eleştirisini yapmadan saldırıya geçenler varken..
halen daha, referans noktasını en başından yanlış alanların, ‘doğru’yu bulmaktan çok uzak olduğu ortada iken..
kime, neyi anlatacaksın..
Ulusalcı geçinen yeni medyanın, ‘son dönem’ olaylarıyla ilgili yorumlarına dikkat ediniz ve yaratılmak istenen kaosun içersine nasıl davet edildiğinizi görünüz..
Sahipsiz ‘vatansever’ler, ‘yok edici’ yeni planın içersinde figüre edilmekte..
Ne hikmetse yanlışlıkla vurulanların pek çoğu, nedense hep ‘Alevi’ yurttaşlarımızdan olmaktadır.. sonsuz ve değişmez taktik; sizce gerçek bir Alevi bunu görmüyor mu!
bu denli açık olan provokasyonu görmeyen, halkına anlatmayan ve yaratılmak istenen ‘kaos’ ortamından; partisel ya da şahsi çıkar peşinde koşan ‘ulusalcı’ ya da ‘milliyetçi’ aydın ve de medyanın okurlarına neyi anlatacağız..
her şey bu denli ap-açık ortada iken.. ve bu kesim ülkenin ‘aydın’ kesimi olarak adlandırılırken.. o ismi onlara kim verdi bilmiyorum; bildiğim bir şey var; o da, ‘aydın’lığın ‘biat’ kültüründen ayrıldığıyla alakalı olduğudur!
Karşı tarafın eleştirisini ‘sosyolog’ edasıyla yapanların, iş öz-eleştiriye geldiğinde; kaplan kesildiğini pek çoğumuz görmekteyiz.. Dinle aldatılanları çok iyi tahlil eden bir Atatürkçü, çoğu zaman kendisinin neyle aldatıldığından habersizdir; ki hatırlattığımızda, bizi de düşman saflarına katmaktan hiç çekinmeyecek kadar da fütursuzdur!..
çünkü ‘o’nun için ‘gerçek’, inanılması güç derecede ortada ve açıktadır; inandığı yalanı kaybederse kendisini ‘çıplak’ hissedecektir!..
Çünkü ‘gerçek’, inanılması en zor seçenektir !..
Okumaya devam edin ‘‘GERÇEK’ — İnanılması en zor seçenek(tir)..!!!’
Son Yorumlar