Interpol’ün ’kırmızı bültenle’ aradığı işadamı Alp Canseven, Türkiye’de sosyetik mekanlarda gezip sık sık da görülmesine rağmen, yakalanamıyor. Ankara’da bulunduğunu söyleyen Canseven aranmadığını iddia etse de, durumunu sorduğumuz Interpol ve ABD, ’Kendisi halen kaçaktır’ diye yanıt veriyor. YAZILI, görsel ve dijital medyaya prodüksiyonlar yapan, ünlü sanatçıları Türkiye’ye getiren ANC Grup’un sahiplerinden 33 yaşındaki Alp Canseven, vatandaşı olduğu ABD’de 2005 yılında suça karıştı. Maryland, Washington DC ve Virginia’da, 2001’den 2005 yılına kadar iki hukuk firmasının, 25 bin dolar karşılığı, sahte belge ve işlemlerle yabancılara göçmen izni çıkarttığını belirleyen ABD güvenlik güçleri, operasyonla şebekeyi çökertti. SEZER’LE FOTOĞRAF ’BERAAT ETTİM’ DİYOR Polis eskortu vardı Küçükçekmece’de yolu sık sık polis tarafından kesilen Alp Canseven, geçen yıl mart ayında, arkadaşı Hasan Söyler’den yardım istedi. Söyler, Canseven’e, üç polisi eskort olarak gönderdi. Söyler’in daha sonra 100 bin dolar istemesi üzerine, Canseven ’tehdit’ iddiasıyla polise başvurunca, olay ortaya çıktı. Söyler ve iki adamı gözaltına alındı, 3 polis hakkında soruşturma açıldı. Söyler ve iki adamı serbest kalırken, Canseven, hakkında uluslararası arama kararı olmadığı gerekçesiyle bırakıldı. |
Eylül 2007 için arşiv
Aranıyor ama yakalanamıyor!
İran’da, 8 yıl süren İran-Irak savaşının başlangıç yıldönümü dolayısıyla düzenlenen Kutsal Savunma Haftası, ülke genelinde törenlerle kutlandı. Başkent Tahran’da İslam devrimi lideri Humeyni’nin mezarı yanındaki alanda düzenlenen törene, Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı, Devrim Muhafızları Komutanı ile diğer üst düzey komutanlar, din adamları ve siyasiler katıldı. Ahmedinejad, burada yaptığı konuşmada, “düşmanların 27 yıldır kendilerine baskı yaptığını, ancak bu baskılar altında bütün alanlarda çok ilerlediklerini ve bütün tehditleri fırsata dönüştürdüklerini” ileri sürdü. Ahmedinejad, Orta Doğu’daki milletlerin kendi güvenliklerini sağlayabileceklerini ve bölgeyi yönetmek için de yabancı güçlere ihtiyaçları bulunmadığını belirtti. Orta Doğu’daki huzursuzluğun kaynağının yabancı güçler olduğunu ifade eden Ahmedinejad, işgalcilerin Irak halkına saygı göstermelerini ve bölgeden çekilmelerini istedi. Ahmedinejad’ın konuşması ardından, Silahlı Kuvvetler, Devrim Muhafızları ve gönüllü milis teşkilatı Besic’e ait birlikler, ordunun elindeki silahlarla resmi geçit yaptı. Resmi geçitte gösterilen silahlar arasında askeri Zelzal, Fecr, Kased, Naziat ile menzili 1900 kilometreye varan Şahab füzeleri de yer aldı. Törende, İranlı uzmanlarca üretilen ve iki gün önce deneme uçuşunun başarıyla yapıldığı açıklanan “Saiga”, türkçesiyyle şimşek, adlı savaş uçağı da gösteri uçuşu yaparak, resmen İran hava kuvvetleri filosuna katıldı. Diğer yetkililerin açıklamaları İran Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Ali Caferi, “İran düşmanlarına topraklarını açan ülkelere füzelerle cevap vereceklerini” söyledi. Tuğgeneral Caferi, törenden sonra gazetecilerin, “muhtemel askeri saldırıya” ilişkin soruları üzerine, komşu ülkelerden “İslam düşmanlarıyla birlikte hareket etmemelerini” istedi. Caferi, başka bir soruyu yanıtlarken de, “İran’a karşı topraklarını düşmana kullanma izni veren ve bize saldırma imkanını sağlayan bir ülke, kesinlikle düşmanın müttefiki sayılır. O zaman da İran cevabını füzelerle verecek” ifadesini kullandı. İran’ın silah sanayisinde kendine yeter hale geldiğini söyleyen Caferi, “Şimdiki teçhizatımız elimizde olsaydı, İran-Irak savaşı 8 yıl sürmezdi, birkaç ay içinde düşmanı yenilgiye uğratırdık” diye konuştu. Savunma Bakanı Mustafa Muhammed Neccar da şu anda hiçbir tehdit hissetmediklerini, ancak herhangi bir tehdit durumunda, her türlü tehdide “sert yanıt” vereceklerini kaydetti. Deniz Kuvvetleri komutanı Tuğamiral Habibullah Seyyari de “İran’a saldıranların bütün dünyadaki çıkarlarını hedef alacaklarını” belirtti. 8 yıl süren İran-Irak savaşının başlangıç yıldönümü, İran’da Kutsal Savunma Haftası olarak kutlanıyor. |
Rauf Tamer, bugünkü yazısında, ‘Medya Mahallesinin Kabadayıları’na hitaben; “Önce o delikanlılar kayboldu gitti. Sonra da zaten mahallede namusu korunacak kız kalmadı. Sizin şimdi bahsettiğiniz mahalle baskısı nedir kuzum? Hangi semtte, hangi mahalledir o? Bana yolunu tarif eder misiniz?” diye sordu. Bir “mahalle” edebiyatıdır gidiyor. İşin oralara indirgenmesi biraz avam kaçmıştır ama herkese de kendi mahallesini hatırlatmıştır. Bizim mahallede delikanlılar vardı… Dışardan gelen çapkınlar, önce onlara toslardı. Çünkü “mahallenin namusu” onlardan sorulurdu. *** Önce o delikanlılar kayboldu gitti. Sonra da zaten mahallede namusu korunacak kız kalmadı. Geçenlerde bizim mahalleye uğramıştım. Bir baktım, arkadaşının sevgilisine askıntı olan yeni tipler türemiş. Hayret. Saraylı Teyze’nin evi yıkılmış, yerine market açılmış. Top oynadığımız arsayı aradım, yok… Orada şimdi 16 katlı bir apartman yükseliyor… Cambazhane ve Lunapark vardı, ne gezer? Büyük bir otel yapılıyor orada. Alkapon İlhami’yi sordum. Kimse tanımıyor. Marlon Behiç’i sordum, kimse hatırlamıyor. Bu mu bizim mahalle? Aman Allah. Böyle mahallenin baskısı’ndan ne olur? Hamidiye Çeşmesi akmıyor. Has Fırın’da artık pizza pişiyor… Canım sıkıldı. Kös kös döndüm. *** Halbuki o mahalle’nin bir anayasası vardı. Tıkır tıkır işlerdi. Orada halk filozofları vardı. Herbiri hergün bir atasözü üretirdi. Kimse mahkemelik olmazdı. Çünkü hak hukuk diye bir racon vardı. Mutfak terbiyesi ve sofra adâbı vardı. Tanrı Misafiri diye bir şey vardı. Biz böyle bir mahallede büyüdük. Sizin şimdi bahsettiğiniz mahalle baskısı nedir kuzum? Hangi semtte, hangi mahalledir o? Bana yolunu tarif eder misiniz |
AİHM 17 yaşındayken işkence gören Onay’ın davasında işkence ve işkencenin etkili soruşturulmaması nedeniyle Türkiye’yi mahkum etti. Onay 5 bin avro tazminat alacak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2002’de 17 yaşındayken Diyarbakır’da gözaltında işkence gören Sıddık Onay’ın davasında, Türkiye’yi işkenceden ve işkenceyi etkili soruşturmamaktan dolayı mahkum etti; Onay’a beş bin avro manevi tazminat ödenmesine karar verdi. Onay Mayıs 2002’de gözaltına alındı. Kötü muamelenin izleri adli tıp raporlarınca saptandı. Sorgu yargıcıyla görüşmesinde de kayda geçti. Savcılık polislerle ilgili başlattığı soruşturmayı iki buçuk yıl sonra sonuçlandırdı ve dava açmamaya karar verdi. Onay mahkemede itiraz etti; ama Ağır Ceza Mahkemesi savcılığın kararından iki ay sonra bu itirazı da reddetti. Mahkeme dün (20 Eylül) verdiği kararında Onay’a işkence yapıldığını, savcılığın işkence iddiasını soruşturmadığını saptadı; Onay’ın gözaltı süreci boyunca alınan tıbbi raporların hepsi işkence izlerini gösterirken, “işkence bulgusu yok” diyen bir tıbbi raporun hiçbir bulgusunu dikkate almadığını da yazdı. AİHM kayıtlarına göre, Diyarbakır Asayiş Şubesi’ne bağlı polisler Onay’ı Mayıs 2002’de kapkaççılık şüphesiyle gözaltına aldı. Gözaltı öncesi Adli Tıp raporunda, Onay’ın vücudunda bazı kesikler olduğu ama işkence, kötü muamele izi olmadığı yazılıydı. Ertesi gün, 27 Mayıs’ta alınan bir başka raporda da Onay’ın vücudunda dayak veya fiziksel kuvvet kullanımına dair bir iz bulunmadığı yazıldı. Aynı gün savcılık, polisin isteğiyle gözaltı süresini Onay’ı görmeksizin iki gün daha uzattı. Polisin raporuna göre, Onay, Çocuk Şubesi’ne teslim edildi. 28 Mayıs’ta Onay yeniden tıbbi kontrole getirildi. Bu seferki raporda, üst kolunda 10×2 santimetrelik iki çürük, omzunun hemen altında 5×1 santimetrelik bir başka çürük olduğu, bunların iki yada üç günlük olduğu yazılıydı. Rapor, gözaltı öncesinde varolan kesikleri de saptamıştı. Onay için aynı gün öğleden sonra bir tıbbi rapor daha alındı. Bu da bir önceki raporun bulgularını doğruluyordu. İki rapor da Asayiş Şubesi’nin isteği üzerine alınmıştı. 29 Mayıs’ta Çocuk Şubesi bir rapor daha aldı. Ama bu raporda gözaltı öncesi kesikler saptanırken, önceki raporlarda yer alan işkence izlerine dair hiçbir bulgu yoktu. Aynı gün savcılığa çıkarılan Onay, kendisine yönelik suçlamaları reddetti. Baro’nun görevlendirdiği avukatı, Onay’ın gözaltında kötü muamele gördüğünü, vücudunda izleri olduğunu söyledi ve tam bir tıbbi rapor istedi. Onay aynı gün görüştüğü soru yargıcına işkence gördüğünü, polislerin gözlerini bağladığını, vücuduna elektrik verdiğini, coplarla dövdüğünü ve kendisini suçlamaları itiraf etmeye zorladıklarını söyledi. Yargıç da Onay’ın sağ üst kolunda serçe parmak kalınlığında, 7 santimetrelik, sol omzunun altında aynı kalınlıkta 3 santimetrelik çürükler, sol dizkapağında kabuk bağlamış bir yara, sol ayak bileğinde şişlik ve eski kesikler bulunduğunu saptadı. Ancak Onay yeniden gözaltına gönderildi. 30 Mayıs’ta Onay’ın avukatı savcılıktan gözaltında görevli polislerle ilgili işlem yapmasını istedi. Tam bir tıbbi rapor isteğini de yineledi. Bunun ardından savcılık soruşturma başlattı. Aynı gün, savcı Onay’dan ayrıntılı bir ifade aldı. İfadede Onay’ın yargıca söylediklerini tekrarladığı, ancak Çocuk Şubesi’ne aktarıldıktan sonra artık kötü muamele görmediği, kollarındaki yaralarıysa, kötü muamelenin acısına dayanamadığı için, hücre penceresinden söktüğü metal tellerle kendisinin yaptığı yazılıydı. Savcılık Adli Tıp Enstitüsü’nden ayrıntılı bir inceleme ve yaraların nedeni hakkında açıklama istedi. Adli Tıp Enstitüsü’nün 30 Mayıs’ta hazırladığı rapor koldaki çürüğün üç, dört günlük olduğunu ve kaba kuvvet kullanımından kaynaklandığını saptadı. Raporda yaraların hayati olmadığı, ancak bir gün iş göremezliğe neden olacak nitelikte olduğu yazılıydı. 18 Kasım 2004’te, savcılık yaraların hepsinin gözaltı öncesine ait olduğunu, kol ve gövdedeki izlerinse Onay’ın kendisi tarafından yapıldığını belirterek polis memurları hakkında kovuşturma yapmamaya karar verdi. Onay bunun üzerine Siverek Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurdu. Mahkeme 19 Ocak 2005’te bu başvuruyu reddetti. |
Gazateciler Köşk’ü halka açıyor!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün seçim öncesi dile getirdiği “Köşk halka açılacak” sözlerine ilişkin çalışmalarda sona yaklaşıldı. Köşk ilk olarak Pazartesi günü gazetecilere tanıtılacak. Ankara’da görev yapan basın yayın kuruluşlarından muhabirler, Çankaya Köşkü yerleşkesini görüntüleyecek, yapılar hakkında bilgi alacak. ANKA’nın edindiği bilgilere göre, Köşk yönetimi, “bürokrasisiz ve protokolsüz devlet olmaz” anlayışından yola çıkarak, Köşk’ün halka nasıl açılacağı yönündeki çalışmalarında sona geldi. Çalışmalar şekillendikten sonra Cumhurbaşkanı Gül’ün onayına sunulacak. Köşk’te yapılan programların çoğunluğunun basına açık olacağı belirtilirken, Cumhurbaşkanı Gül’ün yoğun bir program izleyeceği kaydedildi. Bürokrasinin ve protokolün en çok hissedildiği yerlerin dünyanın her yerinde cumhurbaşkanlığı çalışma alanları olduğuna dikkat çeken yetkililer, “Bu ince ayar, bir çizgide tutulacak. Halk, daha önceden başvurarak randevularla ve belli periyotlarla alınacak. Vatandaşlar Çankaya Köşkü’nün çalışma sistemini, müzeyi ve mekanları tanıyacak. Flora bakımından zengin olan Köşk’ü gezecek. Köşk nedir sorusuna yanıt bulacak” dediler. Bu kapsamda Çankaya Köşkü’nü önce gazeteciler tanıyacak. |
Aşka muhalefet yetkisi!
|
cimbomlu
Kadinin biri futbol hastasi olan GS`li kocasinin kendisine olan ilgisizliginden sikayet ediyormus. Ne yaptiysa kocasinin istegine, ilgisine muhatap olamiyormus. Sonunda bir arkadasi ona kocasinin nefret ettigi sari lacivert renkli ic camasirlarla yataga girerse belki istedigini alabilecegini soylemis. Kadin arkadasinin onerisini denemis.
Kocasi onu sari lacivertrenklerle gorunce gercekten de azgin bir boga kesilivermis ve karisina istedigini vermis, onu sabaha kadar uyutmamis.
Bu ertesi gun de boyle gitmis, ondan sonra da… Kadin cok mutluymus, ancak bu tempo ilerideki gunlerde kadini yormaya baslamis. Ama o camasirlari giymese de kocasi artik durmuyormus. Ne yapacagini dusunurken, arkadasi bu defa da ilk yaptiginin tersini yapmasini onermis. Kocasinin karsisina sari kırmızı renklerle cikarsa onu rahat birakabilecegini onermis. Kadin da bunu uygulamis.
Gece karisini karsisinda sari kırmızı camasirlarla goren kocasi gulumsemis:
“Ee, adami iste boyle Sike sike cimbomlu yaparlar” demis.
Biliyor muydunuz?
Biliyor musunuz erkek organina Almanlar kibarca ne dermis?
>> > >Perde…
>> > >Cunku oyun bittiginde inermis…
>> > >Ya Ingilizler?
>> > >Centilmen…
>> > >Kadinlari gorunce ayaga kalktigi icin…
>> > >Fransizlar da sarki diyormus. Agizdan agiza dolastigi icin…
>> Iranlilara
>> > gore kibarcasi, kalles… Hep arkadan saldirdigindan oturu…
>> > >Eskiden Ruslar da partizan diyorlarmis. Ne zaman sertlesecegi
belli
>
>> > >olmadigi icin…
>> > >Listede Turklerin bulunmamasi yuregime dokundu. Onu da ben
ekledim.
>
>> > >Turklere de sormuslar:
>> > >* Kibarca erkek oranina ne derler sizde?
>> > >* Şef…
>> > >* Neden?
>> > >* Her birimizi o yonettigi icin…
“YONETIMLER”
“YONETIMLER”
“Baba hayat bilgisi dersinde yonetimleri isliyoruz, bana demokrasiyi anlatirmisin?” demis. Babasi: “anlatmasina anlatirimda yavrum ama senin bazi tanimlari bilmen gerekiyor” demis, “Bak simdi benim fabrikam var ve eve para getiriyorum, ben kapitalistim; paranin nasil harcanacagina annen karar verir,o hukumet; hepimiz senin icin calisyoruz, sen halksin besikteki kardesin gelecek; hizmetcimiz ise isci sinifi. Sen bunlari ogren. Ben sana sabah demokrasiyi anlatirim” demis. Gece cocuk uyanmis bir bakmiski kucuk kardesi altini pisletmis ve durmadan agliyor. Hemen anne ve babasinin odasina gitmis. Annesi horul horul uyuyor. Uyandirmaya calismis ama basaramamis. Babasi yatakta degil, gecerken hizmetcinin odasina bir bakmiski hizmetci ile babasi sevisiyor. Caresiz donup yatmis. Ertesi sabah babasi” gel oglum sana demokrasiyi anlatayim” demis. Cocuk: “gerek yok baba, ben artik biliyorum” yanitini vermis ve anlatmaya baslamis: “Kapitalistler isci sinifini becerirken hukumet uyuyor, halk endiseli, gelecek ise bok icinde”.
Son Yorumlar