Temmuz 2013 için arşiv

26
Tem
13

Eeeeyyy hökööömet — TAKSİM DİRENİŞİNDE zararsız Halkımıza havlayıp ısırdıkları için terfi ettirdiğin köpeklerini bi de PKK’yı parçalayıp yoketmeleri için Güneydoğu’ya gönder de görelim kaç okka taşşaklıymışlar — HODRİ MEYDAN AMK..!!!

Aha  da  size  “zahmetsiz”  ve  “kesin”  bi  çözüm :   

Taksim   Direnişinde   “test”   edilen   ve   ödüllendirerek   onayladığın   şu   “kahr”aman  

dobermanlarını   gönder   PKK’nın   üstüne… 

Huzursuzluk   çıkaranları   parçalayıp   toptan   bitirsinler   şu   Güneydoğu   kargaşasını..

Fazla   değil — Taksim   Direnişinde   kendi   Milletine   karşı   gösterdikleri    “destan”sı  

“kahraman”lığın    %  1’ini   göstersinler,    yeter   de   artar…

Ondan   sonra   da   sen   saaağ,   ben   selâmet..!!!

Yoksa,   BİZ — MİLLET   olarak   topunuzun   samimiyyyyyyyyyyyetini   sikeriz.!!!

( Eeeeee,   “iti   ite   kırdırmak   politikası”   fikri   sadece   sizin   tekelinizde   değil…)

Ulan   “polis”..!!!  

Senin   vazifen   mafyayla,   itle   kopukla   uğraşmak…

Zalimin   zulmüne   karşı   ayaklanan   ve   de   senin  

asıl   patronun   olan   bu   halka   saldırmak   değil..!!!

Yoksa  devran  döndüğünde,  zalimin  müesses  nizamını  

koruyarak   zulmüne   ortak   olmanın   hesabını   sikeee

sike   vereceksin..!!!

Ve   o   zaman   hiç   ama   hiç — kim — se ;   yok   işte   “EKMEK   PARASIYDI”   veya  

“EMRE   İTAATSİZLİĞİN   İMKÂNSIZLIĞIYDI”   diyerek,   üstelik   dünyada   ve   ülkemizde  

dönen   her   dolabı   ve   her   boku   bilip   ama   “zalimin   “müesses   nizamı”   nedir,  

“ezen  –  ezilen    =    sömüren  –  sömürülen   ilişkisi”   nedir,   “emek  –  sermaye   ilişkisi”  

ve   “artık   değer”   nedir   bilmiyorduk”     diye   cahil   ayaklarına   yatıp   sızlanmasın…

Bunları   bilmeyen   “insan”   sıfatındaki   içi   boş   mahlûklarun   bu   dünyada   zaten

yeri   olamaz…

Ama    yooook — illâ   ki   “biz   bütün   bunları   bilerek,   isteyerek,   kasten   zalime  

ortak   olduk”   diyen   olursa,   işte   o   zaman   onlara   da   köpeklik   ettikleri   krala  

yapılacak   “muamele”den   tattırırız..!!!

“Kraldan   fazla   kralcı”   oldukları   için   de   pek   tabii   ki   kraldan   fazla   “muamele”  

görecekler..!!!

Ve   o   zaman   onların   bu   durumu,   kendi   derdine   düşecek   olan   kralın   hiiiç   de  

sikinde   olmayacak..!!!

Bu   herdaim   böyle   olagelmiştir…

Dünya   tarihi   bunun   sayısız   örnekleriyle   doludur…

Kaybedeni   veya   kaybetmekte   olanı   desteklemek,  

özellikle   bizim   gibi   riyakâr   toplumlarda   en   hafif  

tabiriyle   ahmaklık   olarak   addedilir..!!!

https://i0.wp.com/www.pictureshack.us/images/82892_kaybet.gif

BİLMEM   ANLATABİLDİM   Mİ..??!!! 

Ona   göre — yaaani..!!! 

——————————————————————————————————————–

Taksim’deki  o  “emni”yet  “müdür”ü  terfi  etti(rilmiş)…

ASLANIM  BENİMGezi olayları sırasında gazetecileri işten attırmakla tehdit eden  Emniyet  Şube  Müdürü  terfi  etti.

İstanbul Güvenlik Şube Müdürü Yunus Dolar, Taksim bölgesindeki  müdahaleleri  bizzat  yönetmişti.

Gezi parkı olayları sırasında bir öğretim görevlisinin kimliğine el koyan, gazetecileri de işten attırmakla tehdit eden İstanbul Emniyeti Güvenlik Şube Müdürü Yunus Dolar terfi ederek Ümraniye, Çekmeköy, Sancaktepe ve Şile’den sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı oldu.

Yerine  de  yardımcısı  Mithat  Aynacı  getirildi.

Yunus Dolar, Taksim Gezi Parkı eyleminde göstericilere karşı sert davranan polisi uyaran Kemerburgaz Üniversitesinden görevli bir kadın öğretim üyesinin kimliğine el koymuş ve zorla karakola götürmek istemiş, gazeteciler görüntü almaya başlayınca da bundan vazgeçmişti.

Yunus Dolar, olaylar sırasında polisin kendilerine gaz sıkmasını şikayet eden gazetecilere de, ‘’Gaz mermisinden korunmayı bilmiyorsanız burada işiniz ne?” demiş ve şikayetçi olan Kanal D muhabirini işten attırmakla tehdit etmişti. Gazeteciler Cemiyeti de Dolar’ın görevden alınması için bildiri yayınlamıştı.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), İstanbul Güvenlik Şube Müdürü görevindeki Yunus Dolar’ı kınayan bir açıklama yapmış Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), İstanbul Güvenlik Şube Müdürü görevindeki Yunus Dolar’ı kınayan bir açıklama yapmış

http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/taksimdeki-o-emniyet-muduru-terfi-etti-haberi-77024

*     *     *     *     *     *     *     *

yunus  dolar

  1. sıradan   bir   polis   şefi   değil,   haziran   direnişinin   tamamı   boyunca   tüm   işkence   olaylarında   parmağı   olan,   her    yerden   insanların   karşısına   çıkıp   tehdit   eden,   reformistlerin   “yasadışı    emir”   adı   altından   meşrulaştırdığı   vahşice   saldırıların   baş   sorumlusu,   emir   sahibi   olan.   gazetecileri   tehdit   eden,   kasabanın   şerifi   edalarında   canı   istediğini   gözaltına   aldıran,   canı   istediğine   işkence   yaptıran   gestapo   şefidir.

    terfi   ettirilmesi   sıradan   bir   gelişme   değil,   

    işkenceciliğin  akp  tarafından  ödüllendirilmesidir,  

    halk  ile  dalga  geçmektir,  neden  sadece   “pasif”  

    taktiklerle   faşizm   ile   savaşılamayacağının   

    çok   açık   ve   kesin   delilidir.

14
Tem
13

14 Temmuz 1789 — insanın İNSAN olduğunu kanıtladığı GÜN…

“Ekmek   bulamıyorlarsa   pasta   yesinler”   ile   “Gözünü   toprak   doyursun”   ve  

“Al   ananı   da   git”   ve   “Makarna – kömür   veriyoruz   ya..!!!”   söylemleri   arasında  

hiç   bir   fark   yok…

Ve   bugün   yalnız   ve   güzel   ülkemin   içinde   bulunduğu   şu   gerilik   ve   rezilliğe   bakarmısınız…

Heriflerin   224  yıl   önce   yaptığını   biz   daha   yeni   yeni   cılız   bir   şekilde   yapmaya  

“çalışıyor”uz…

Üstüne   üstlük   bir   de   şu   % 50’lik   moloz   engeli   de   cabası…

Hürriyet   ve   Özgürlük   kanla   barutla   kazanılır…

Kibarlık   ve   nezaketle   değil..!!!

İnşallah   biz  de   böyle   basarız   bizim   basılasıcaları…  

Darısı   “bizim”   ülkenin   kodaman “baş”larına…

( Çünkü   hiç — bir — şey   sebepsiz   değildir..!!!)

—————————————————————————————

13
Tem
13

Biri çıkıp Sümeyye’nin kıçına palayla vursa…

biri   çıkıp   sümeyye’nin   kıçına   palayla   vursa..!!!!!

  1. chp’li milletvekili yıldıray sapan’ ın twitinin baş kısmı.
    doğru bir noktaya parmak basmış. eğer rte nin kendi evladına bu vahşi davranış uygulanmış olsaydı neler olurdu? empati yapın bakalım rte sevicileri.
    ben size direk sorayım isterseniz:
    sizin kızınızın kıçına parayla vurulsaydı neler yapardınız?  ya da -varsa- valinin kızının kıçına, ya da annenizin kıçına, ya da babanızın kıçına, ya da eşinizin kıçına, ya da sizin kıçınıza,…… örnek soruları, sizleri fazla yormamak adına yazdım. isterseniz daha çok örnek soru da türetebilirsiniz.
    sahi  rte  ne  yapardı  ve  siz  neler  yapardınız ?edit: başlığa uygun olması açısından “kıç” kelimesini kullandım.  küfür amaçlı değildir.  siz yine istediğiniz gibi algılayın.
  2. verilen tepkilerin ağırlığı, pala ve tekme vurulan kızın sadece başı açık diye mi önemsiz sayıldığını düşündürür.bir tarafta bir soru
    bir tarafta görüntülerle sabit bir gerçek.soruya verilen tepki kızcağıza yapılanlar karşısındakinden ağır.adalet  terazisi  birilerinin  “kıçına”  girmiş.

  3. t.c. denen devletin hukuksal çöküntüsünü görmeyen bireylerin şaşırdığı twit.aynısını salıverilen salıverilen tecavüzcüler için düşündürmüştür. acaba salıverililer miydi ?
  4. bacak arası muhabbetine tepki gösteren kemalcilerin iki yüzlülüklerini tekrar ortaya çıkaran söylemdir. bu adamlar başkası yaptığı zaman en sert tepkiyi verirken kendi adamları densizlik yaptığında “aferin iyi söylemiş” derler.
  5. yıldıray sapan’ın attığı twitmiş. kıç denmeseydi de, sırt denseydi bence çok ahlaklı ve muhteşem derecede kaliteli olan akp fanlarının tepkisi çekilmezdi. şu twitleri ya hiç atmayın ya da attıysanız hemen tırsıp silmeyin. kıç ayıp bir kelime değil. palalının yaptığı şeyin muhattabı başbakanın kendi kızı olaydı, elbette ki müebbet hapis’ten yargılanırdı bunu yapan şerefi az insan.
  6. elinde pala olan bir gösterici olsaydı ve tekme attığı kız türbanlı olsaydı akp ve “yandaş basın” bu olaya  20 yıl  çemkirirdi demeye gayret etmiş, aslında başarmış,  ama  dincilerin  ilgilendiği  kısım  doğal  olarak  beyin  hücrelerinin  tek  bastığı  yer,  kıçlı  kısımı  olmuş
  7. la’  bu  söylenenin  yapılmış  haline  bu  kadar  tepki  verilse  bu  ülke  güllük  gülistanlık  olur…   adamın  sorduğu  soruya  terbiye  sınırı  çizenler, sorulan  sorunun  başkasının  başına  gerçekten  geldiği  ütopik  ülkede  yaşayıp  seslerini  götlerine  sokmuyorlar  mı,  deli  oluyorum  arkadaş…

“biri  çıkıp  sümeyye’nin  kıçına  palayla  vursa”  hakkında  bilgi  verin  aydınlatın

http://eksisozluk.com/biri-cikip-sumeyyenin-kicina-palayla-vursa–3921077?a=today

13
Tem
13

YÜZLERİNE TÜKÜRMEK İÇİN — BUNLARI İYİ TANIYIN..!!!

Vatanı  satanları, Türkiye’nin  belli  bir  bölgesini  kendi  siyasi  hesapları  uğruna  PKK  Narko – Terör  örgütüne  peşkeş çekenleri,  kendilerine  verilen  kanunsuz  emirlere  uyup  Türk  Ordusunu  kışlasına  kapatanları,  PKK’nın  yayın  organı  gibi  çalışıp  Türk  Milletinin  moral  gücünü  tahrip  eden  medya  kuruluşlarının  yönetici  ve  sahiplerini,  olanları  komşu  ülkeden  bakar  gibi  seyreden   Yüksek Yargıyı,  oğluna  usulsüz  olarak  verilen  bir  memuriyet  karşılığında  “Cumhuriyeti”  satan  hainleri  çok  iyi  tanıyın.

Vatan  savunması  için  hiçbir  şey  yapmayıp   sadece  seyretmenin  düşmanla  işbirliği  yapmakla  eşdeğer  tutulacağını,  özellikle  görevini  yapmayan  muhalefet  partilerinin  birinci  derecede  sorumlu  olacaklarını  lütfen  hiç  unutmayın,   iyi  hatırlayın.

AKP, basiretsiz ve dirayetsiz tutumuyla maalesef ülkeyi bir iç savaşın kapısına getirdi.

Hür dünya ülkeleri arasında itibarı kalmayan Erdoğan, siyasi tarihe “terörü bitiren adam” olarak geçebilme hayalinin bittiğini görmüş,  Eşbaşkanı tarafından atıldığı “Kürtçülük  Kuyusundan” çıkamayacağını anlamış ve son çare olarak  “Benden  sonra  tufan”  anlayışıyla yıkıp-yakıp, öyle gitme yolunu seçmiştir.

Erdoğan ve Türkiye’nin PKK Narko-Terör örgütüne peşkeş çekilmesi için çalışanlar, şu gerçeği er-geç anlayacaklardır;

Burası,   M.Ö.  en  az  13 000   yıllarından   bu   yana 

Türklerin   vatanıdır   ve   öyle   kalacaktır.

Kürtçü – bölücüler,  Barzani  tohumları  hesaplaşmak  istiyorlarsa,  bu  hesaplaşma  yapılacaktır.

Bizler,  yani  bu  toprakları  vatan  kabul  edenler,  etnik  kökeni – inancı – dili-dini-rengi – cinsi  ne  olursa  olsun,  “Ne  Mutlu  Türküm  Diyene”  ilkesini  kabul  edenler,

Türk  Bayrağından  başka  bir  bayrak  istemeyenler,  bu  oyunu  bozacağız.

Hem  de  demokratik  yolla  ve  kimsenin  burnunu  kanatmadan  bozacağız.

Eline  silâh  almayan,  bu  cennet  vatanın  çocuklarını 

öldürmeyen  herkese   söyleyecek  sözümüz,  verecek 

gönlümüz  ve  birlikte  geçireceğimiz  zamanımız  vardır.

 

Değerli   Okurlar ;

Hangi   görüşten   olursanız   olun,   bizler   çözümü   Türk   Milletinin   önüne   koyuncaya  

kadar   geçecek   zaman,   izleme   ve   tanıma   zamanıdır.

– Kimler  üç  kuruşluk  menfaat  uğruna,  Türk  Vatanının  kutsallarına  saldırıyor !

– Kimler  bir  makam  uğruna,  içinden  çıktığı  mübarek  ocağı  hançerliyor !

– Kimler  TSK’nın  kahramanlarına  kahpece  tuzaklar  kurup,  vatan  evlatlarının  zindanlarda  çürütülmesine  geçit  vermiş !

– Kimler  rütbeleri  arttıkça,  kendileri  küçülmüş,  ufacık  kalmışlar !

– Kimler  Türk  Vatanının,  uluslararası  tefeciler  tarafından  soyulmasına  çanak  tutuyor !

– Kimler  yaranmak  ve  para  uğruna,  kutsal  dinimizin  ve  milyarlarca  dolarlık  servetin  üzerine  oturup,  yabancı  istihbarat  örgütlerine  uşaklık  ediyor !

– Kimler  Türkiye’nin  “Milli”  bir  kuruluşu  olan  istihbarat  örgütünü,  uyuşturucu  baronu  bir  caninin  kucağına  atıyor !

– Kimler  Türk  Milletinden  aldığı  gücü,  biber  gazı – sopa  ve  polis  copu  olarak  milletin  kafasında  kullanıyor,  bunların  hepsini  iyi  tanıyın  ve   hem  gönlünüze  hem  de  beyninize  bu  isimleri  kazıyın.

Yarın,   Türk   Milleti   yine   düze   çıktığında,   yanınıza   ilk   gelecekler   bunlar  olacak.

Ve   işte  o  zaman   bunların   yüzlerine   tükürmek  için  

iyi   tanıyın,   hiç   unutmayın..!!!

Okumaya devam edin ‘YÜZLERİNE TÜKÜRMEK İÇİN — BUNLARI İYİ TANIYIN..!!!’

13
Tem
13

ŞU “meclis” DENEN PARAZİT VE YAVŞAKLAR YUVASININ iktidaromuhalefetiyle — TAMAMININ RUH(SUZLUĞ)UNU VE SAMİMİYYYYYYET(SİZLİĞ)İNİ SİKEYYYİM..!!!

TÜRKİYE  CUMHURİYETİ  BÜYÜK  MİLLET’İNİN şimdiki “meclis” “vekil”lerine,

 
40  gündür  Türkiye  sokakları  savaş  alanı… 
Sesler  yükseliyor  hem  de  bu  güzel  ülkenin  güzel  gençlerinin  sesleri.
 
“Her  yer  Taksim,  Her  Yer  Direniş”   “Hükumet  İstifa”  diyen  silahsız,  sopasız,  molotof  kokteylsiz  gençlerin   sesleri ..
 
Ve  gençler  “Faşizme  Karşı  Omuz  Omuza”  vererek  bu  adaletsizliğe,  bu  baskılara,  yalanlara  ve  bu  zulme  karşı  direniyor…
 
Aralarındaki  tüm  ayrılıkları  bir  yana  bıraktılar  ve  kendilerine  tek  güvenen  liderlerinin  işaret  ettiği  gibi “Vatan  Mevzu  Bahis  İse,   Gerisi  Teferruattır”  dediler..
 
Bu  onurlu  davada,  gaz  bombalarına  maruz  kalıp,  tazyikli  suyla  ıslandılar  yılmadılar,  polis  coplarıyla  dövüldüler,  eli  sopalı,  palalı  akgençlerin  saldırılarına  uğradılar  vazgeçmediler..
 
Gözlerini  kaybettiler,  gençliklerini,  hayatlarını  yitirdiler,  çıktıkları  yoldan  dönmediler…
 
Seslerini  dünya  duydu,  size  duyuramadılar…
 
Siz  bu  güzel  gençleri  yalnız  ve  korumasız bıraktınız…
Ölmelerine  göz  yumdunuz…
Sokaklar  hâlâ  toz  duman,  onlar  hala  direniyor  zalimlerin  zulmüne.
Onlar  hâlâ  sokaktalar….
Polise,  silaha,  tomaya,  copa,  palaya,  sopaya  karşı  hâlâ  yalnız  ve  korumasızlar.
Siz  yoksunuz  yine !…
 
Ve  Siz  hala,  bebek  katiline  özgürlük  yolunu  açacak  anayasayı  yapmanın  peşindesiniz…
 
Başbakan’a  “Başkanlık talebini geri çek, anayasa çalışmalarını tamamlayalım”  diyeceğinize,
 
Başbakana  “Sen önce  polislerini,  eli  sopalı, palalı  akgençlerini  direnen  gençlerimizin  üzerinden çek,  sokakların  gazını,  suyunu,  kanını  durdur” demiyorsunuz  ya  da,  diyemiyorsunuz ?…
 
“Ölen gençlerimizin katillerini cezalandır, saldırganlarını korumaktan vazgeç, eli palalı adamlarını yurt dışına kaçırma ” demiyorsunuz?…
 
Başbakana  “İnatla sokakları  neden  kızıştırmaya  çalışıyorsun,  her  gün  ayni  yalanları  tekrar  ediyor  ve  toplumu  ayrıştırıyorsun ?”  diye  sormuyorsunuz, ya  da  soramıyorsunuz….
 
Başbakan  aptal  değil,  bu  tutumunda  ısrar  ediyorsa  bunun  mutlak  bir  sebebi  vardır..
O  sebebi  bulmak  da  sizin  vazifenizdir ….
 
Yapmanız  gerekenleri  yapmıyorsunuz,  hiç  olmazsa  başbakana  bu  soruları  sorun  ve  mutlak  cevap  vermeye  zorlayın..
 
Başbakanı  durdurmak  zorundasınız…
 
Çünkü  artık  başbakan  hepimizin  canını  acıtıyor..
 
Çünkü  artık  başbakan  Cumhuriyete  ve  Türkiye’ye  giderek  daha  fazla  zarar  veriyor..
 
Çünkü  başbakan  tehlikeli  sularda  yüzüyor…
Çünkü  başbakan  “ben  istersem  o  mutlaka  olur” diyor…
 
Başbakanı  siz  durdurmaz  iseniz,  gençlerimiz  büyük  kayıplar  verme  bahasına  da  olsa  bu  faşizmi  durduracak..  
 

Ve  bir  gün  sıra,  sizin  sokaklarınıza  da  gelecektir,  sakın  unutmayın..!!!!!!!!!!!

ONA   GÖRE..!!!

 
Ulusalcı Gönüllü
Engin  Demirkollu  Sarıkartal
08
Tem
13

GAZDANADAM FESTVALİNİ DÜZENLEYEN — KATILAN — İZLEYEN HERKESE CANDAN TEŞEKKÜRLER..!!!

Hiç   bir   söze   gerek   yoktur…

Sadece — teşekkürler   çocuklar..!!!

07
Tem
13

Kahire için kahrolan “islâm”cı faşistlere ithafen gerçek bir darbe öyküsü

İşlerine   geldiği   gibi   “DARBE   DE   DARBE”   sayıklamalarıyla,   göt   korkusundan  

yıllardır   milletin   kafasını   sikenlere    gerçek   bir   darbe   öyküsü   sunuyorum…     

Halkın   büyük   çoğunluyla   seçilen   demokratik   bir   hükümete   yapılan   bir   darbe…

NOT :   “GAZDANADAM   FESTİVALİ”NE   KATILAN   “BULUTSUZLUK   ÖZLEMİ”   GRUBUNA   SONSUZ   SEVGİ   VE   SAYGILARIMIZLA..!!!  

Yıl    1973

Ve   11  eylül    persembe

Saat    13′te    TeReTe’de :

“Sili’de    askeri    darbe…”

Yu  es  ey,    si  ay  ey,   ay  ti  ti    şaab  lorenz..
Arandı   tarandı   bulundu   Pinoşe
Pinoşe’nin   bıyığı   daglıs
Briyantinliydi    saçları
Çarpışıyordu   son   resminde
Salvador   Allende

Tüm   dünyada   o   zaman

Tek   ülkeydi   Şili

Kendi   kaderini   çizebilmiş

Demokratik   bir   Şili

Allende   ve   Unitad   Popular

Herseyi   bastan   oluşturmuş

Fabrikalar   ve   tarlalar

Üretenlerin   olmuştu

Perralar   gitarlarında

Yeni   türküler   söylerken

Yani   devamlı   devinen

Cıvıl   cıvıl   cıvıl

Bir   Şili

Dayanamadı   buna   “bazıları”

Bakır   sirketi   ve   ay  ti  ti

Henri   Kisincır   “görüldü”

Ayrıntılar”   tek   tek   “görüş”üldü

Kuzeydeki   “çiftçiler”

Kamyoncuların   “grevi

“Boş”   tencereler   vesaire

Yapıldı   beklenen   darbe

Darbe

Yunaytıd   pres

Esoşeytıd   pres

Tam   vermediler   haberleri

Neler   oldu   bilemedi   kimse

Kimse

Sonra   bazı   gazeteciler

Kaçırdılar   filmleri

Dünya   gördü   vahseti

Yardıma   gidemedi   kimse

Kimse

3 000   ölü   dendi   ilk   gün

100 000   buldu   sonra
Savaşıp   öldü   Allende
İntihar   etti   dedi   cunta
Cunta

Analar   ağladı

Yürekler   kan   ağladı

Tüm   dünyada   gençler

Yazdılar   duvarlara :

“Şili’ye   özgürlük”

“Şili’ye   özgürlük”

“El   pueblo   unido

Jamas   sera   vencido”

Santiago  stadında

Binlerce    tutsak   arasinda

Şarki   söyler   Victor   Jara

İşkencelerden   ölene   dek

Bulutsuzluk  Özlemi   –   “Şili’ye  Özgürlük”

07
Tem
13

GEZİ DİRENİŞİNDE, TAKSİM İSYANINDA ORTALIKTA GÖZÜKMEYEN VE ŞİMDİ DE GAZDANADAM FESTİVALİNE DESTEKLERİNİ AÇIK VE MERTÇE BEYAN ETMEYEN “SANATÇI” KILIKLI YARATIKLARA İTHAFEN..!!! (Son anda “cayarak” rengini besbelli “eden” emperyalizm güdümündeki Kürt faşistlerine de çoook teşekkürler..!!!)

“Benim   kafamda   sanatçı   bağımsız   bir   yaratıcıdır,   böyle  olduğu   için   de   doğası  

gereği   devrimcidir”

“Şarkı  söylemiş  olmak  için  değil,

 Ne  de  iyi  bir  sesim  var  diye,

 Dertli  ve  haklıdır  gitarım,

 Bunun   için   söylerim…”

“Devrimci  şarkılarla  ticaret  yapmıyorum  ben.

Öyle  olsaydı,  bugün  altımda  son  model  bir  arabam,  havuzlu  bir  evim olurdu.

Şarkıların  devrimcisi  olmak,  üstü  başı  yırtık  pırtık,  bir  deri  bir  kemik  gezmek,  ahırda  yaşamak  da  değildir.

Uyum,  prensip  sorunudur.

İnsan   yaşamında   ideolojik   yön   çizmedikçe,   kendi   içinde   uyumu   bulamaz.”

Bu  sözler  1973  yılında  faşist  Pinochet  darbesiyle  devrilen  Salvador  Allende’ye  “Yoldaş  Başkan”  diye  hitap  eden  Kızılderili  kökenli  devrimci  müzisyen  Victor  Jara’nın  yaşam  felsefesini  anlatan  birkaç  cümle  sadece…

1973  yılı  11  Eylül  günü  CIA  destekli  bir  darbeyle  devrilen  Salvador  Allende  ve  Unitad  Popular’ın (Halk Birliği)  çalışkan  bir  üyesi  olan  Victor  Jara,  grubu  Inti  Illimani  ile Unitad  Popular  yararına  konserler   vermektedir.

11  Eylül  1973′teki  Pinochet  darbesine  karşı  Allende’nin   Başkanlık  Sarayı’ndaki  direnişi  hayatına  mal  olmuştu.

Darbenin  ertesi  günü  geniş  çaplı  bir  tutuklama  başlamış  ve  yine  ertesi  gün  kapısı  çalınanlardan  birisi  de  Unitad  Popular’ın  ve  Başkan  Allende’nin  keskin  bir  savunucusu  olan  Victor  Jara  olmuştur.

Bugün  adı  Victor  Jara  Stadyumu  olarak  değişitirilmiş  olan  Şili  Stadyumu  hınca  hınç  doludur  ve  toplu  kurşuna  dizilmelerin  dışında  stadyum  Victor  Jara’nın  seseyle  çınlamaktadır.

Faşist  generallerden  Albay  Mario  Menriquez,  stadyumdaki  devrimcilere  işkence  ederek  onları  katletmekle  görevlendirilmiştir  ve  Victor  Jara’nın  da  orada  olduğunu  bilmektedir.

Jara’dan   kendileri   için   bir   şarkı   söylemesini   isterler,   alay   ederek.

Ve  Jara’nın  sesi  tüm stadyumu  çınlatır : Venceremos !!!

Jara’yı   ve   gitarını   susturmak   için   tüm   parmaklarını   kırarlar.

Ama   Jara   bu   kez   ıslıkla   çalmaktadır   direnişin   ezgisini…

Binlerce   insanın   gözleri   önünde   bu  kez   dili   kesilir   ve   ağır   işkenceler   sonucu

katledilir   Jara…

İşte   Victor   Jara’nın   hikayesi…

Ama  hikaye  sonlanmaz…

Pinochet, öldüğü zaman cenaze töreninde sadece ama sadece bir kaç asker vardı, o da göstermelik…

Tıpkı  Deniz’lerin celladi  Ali Elverdi’nin cenazesi gibi…

Tıpkı  Che’nin  “Yeni  İnsan”ı  gibi  Victor  Jara’nın  “Yeni Şarkı”  dediği  İnka- Aztek -Afrika  ezgilerini  biraraya  getirerek  oluşturduğu  ezilen  dünya  kaynaklı  besteleri  dilden  dile  dolaşmakta.

Son  olarak  Şili’de  Jara’nın  katledilmesinde  ve  1973  Pinochet  darbesinde  yer  almasından  dolayı  dört  askere  dava  açıldı.

O  dönem  Pinochet’in  askerleri  olarak  görev  yapanlara  açılan  soruşturmanın  ardından  Türkçe’de  yayınlanan  Victor  Jara  kitabının  yazarı  ve  aynı  zamanda  Jara’nın  eşi  Joan  Jara  “başka  sorumlular  da  var,  işkence  ve  idam  emrini  verenler”  diyerek  geride  kalanları  işaret  etti.

Victor  Jara   hâlâ   yaşıyor..!!!

Kazanacağız..!!!

07
Tem
13

Bu çağın firavunların tanrıları Amerika, Başrahipleri ise İsrail’dir — BU KADAR BASİT AMK..!!!

Başlığı  Ergün  Poyraz’ın  esir  evinde  yazdığı  “İPLİKÇİ”  kitabından  aldım.

Kitabında ;

“Eski   Mısır’da   Firavunlar   onayı   nasıl   alırdı ? 

Firavunların   Firavun    olması   için   öncelikle   baş   tanrı   tarafından   onaylanmaları   gerekiyordu.

Baştanrı ;  mermerden  dev  bir  heykel!

Mermerden  dev  heykel  nasıl  onay verirdi ?

Hafifçe  öne  eğilerek…

Bu işte, baş eğerek onaylamada tüm Mısır halkının bilmediği bir sır vardı!

Bu  sırrı  sadece  başrahip  biliyordu.

Bir  de  evet,  tören  sırasında  Firavun  tanık  oluyordu.

O  kadar,  sadece  o  kadar.

Başrahibin, Firavun’un sunduğu saygının ardından, geliştirilen ritüel sayesinde heykeli kimse görmeden arkadan hafifçe itmesi ve bu itme etkisiyle hafifçe kımıldayan bir mermer heykel!..

“Tanrı”   onayı..!!!

Firavun’un bütün gücü başrahibin elindeydi.

Firavun, başrahibe boyun eğdiği oranda ve mermer baş tanrı da başrahibe boyun eğdiği kadar vardı.

Bugün yeryüzündeki birçok ülkenin başına geçen Firavunların tanrıları Amerika, Başrahipleri ise İsrail!..”   ( Ergün
Poyraz – İplikçi”  Kirli  İlişkiler  Yumağı” )

Bu  girişten  sonra ;

“Şimdi   Ortadoğu’da   Firavun   değişim   zamanı…”

Diyebiliriz.

Eskiyen,  beceremeyen  Firavunlar  yerine  yeni  Firavunlar  konuyor.

Bütün  DİN,  DİL,  ve  kültürleri  bozarak;

Tek din, tek dil, tek kültürlü, tek banka sistemi, tek kredi kartı olan, çiplenmiş robotların varlığında tek bir dünya devleti kurma hayali…

Tepesinde   şeytana   tapan   küresel   elit..

Şeytana   İslami   ritüellerden   bir   kıyafet   giydirerek   kim   pazarlayabilirdi ?

Tabii   ki   Müslüman   maskeli   bir   Firavun..!!!

Misyonerliği(misyonerlik din meselesi değil, siyasi bir oluşumdur) serbest bırakarak Anadolu’yu 50 binin üzerinde Evangelist kilise ile donatan Firavun, baştanrının(Ra) mermerden heykelini ittiren başrahibi görmüştü…

Anıtkabirde saygı duruşunda durmayı “put gibi durmak” olarak yorumlayan zat, eşiyle birlikte siyonizmin babası olan, mason Yahudi Theodor HERZL’in huzurunda saygı duruşunda kameralara poz veriyordu!

Yani ;  “baştanrıyı  ittiren  ellerin  üstadına  saygısını  sunuyordu.”

Dinlerarası diyalog dümeninde rol alanların görevi, İslami ritüeller üzerinden ŞEYTANI giydirerek millete yutturmaktır. Kapitalist Evangelist Protostan Müslüman… Tek dünya devletinin üretilmiş dini…

Bunun için bütün dinler yok edilmeliydi…

İçinde bizim inandığımız Allah’ın olmadığı, Muhammedi ahlakın olmadığı; Rockefeller, Rothschild, Sorosgillerin sömürü düzeninin DİN DİYE DAYATILDIĞI, Evanjelizme hizmet eden Firavun ve ekibi(!)..

Firavun camilere el attı. VİP cami yaptırdı. Camiyi, dini, diyaneti, imamı Firavun siyasetine malzeme yaptı.

Şimdi camiler spor alanlarına dönüştürülüyor.

Diyanet’in yaz kurslarında (İBADET ETMİYORUZ, SPOR YAPIYORUZ) projesi başlatıldı.

Amaç, camileri ibadethane olmaktan çıkartıp, dini ritüeller konusunda çocuklarımızın kafasını karıştırmaktır.

Dini ritüelleri bozup, içini boşalttıktan sonra Anadolu’da açılan 50 binin üzerindeki Evangelist kiliselerin müşterisi bol olacaktır(!)..

Tek   dünya   dini…

Şeytana   ibadet   eden   cübbeli,   sakallı   müritler…

Firavun şimdi korku içinde(!).. RUHDAŞI Mursi gitti. Esad’I GÖNDEREMEDİ. ÖSO katilleri elinde kaldı. Oysa ne çok hizmet etmişti başrahibe.

İmam Hatip Lisesinde hatiplik öğrenip imamlığı es geçtiği için, şeytanın yoldaşlığının “yoldan çıkarana kadar” olduğunu öğrenememiş zavallı(!)..

Şeytanın bütün dinlere, bütün zenginliklere, sahip olabilmesi için bulunduğu ülkenin bütün kaynaklarını hizmetlerine sunmuştu oysa(!).. Bankaları, suları, tarımı, toprağı, madenleri, şirketleri, limanları, tohumu, eğitimi efendilerine terk etmişti. Küresel elite kukla yetiştirmek için beş yaşındaki bebeleri analarının kucağından koparıp, küreci kobay laboratuvarlarına almıştı.

Devletin adını bile silmek için uğraşmış, ülkeyi şehir devletçiklere bölebilmenin alt yapısını hazırlamıştı. Orduyu CİA istihbaratı ile iş birliği içinde kafeslemiş, CİA’yı, MOSSAD’ı polis teşkilatının içine yerleştirmişti. Dinler bahçesi kurup diyalog mescitleri yapmıştı. Milletin tarihini ters yüz etmiş, T.C. Devletini kuranlara küfür etmeyi yasallaştırmıştı. Bütün dünya insanlığının yaşam ve ölümünü eline almaya çalışan şeytana ne çok hizmet etmişti. “Tek Dünya Devleti” ni kurmak isteyen efendilerinin sadık bir müridi olmuştu.

Sihir bozuldu. Beyzbol sopası ile birşeylerin ters gittiğini anlamıştı.

Polisiyle, savcısıyla, hakimiyle, esir evleriyle korkuttuğu, teleihanet kanalları vasıtası ile subliminal mesaj yoluyla uyuşup dumura uğrattığını sandığı insanlar birden meydanları dolduruverdi.

Gazları, tomaları, mermileri olan F Polis ile saldırdı. Öldürdü, gözlerini çıkardı, yaraladı, palalı, ne idüğü belirsiz “Özgür Recep Ordusu” elemanlarını üzerlerine saldı. Nafile… Direnişçileri evlerine yollayamadı.

Kışkırttı. İçlerine provokatörlerini soktu. Olmadı. Direnişçiler bakanlarından, özel ve güzel maaşa bağlı gazetecilerinden, yandaş valilerinden, yandaş emniyet müdürlerinden, danışmanlarından daha akıllı, daha birikimliydi.

Gaz attı, kışkırttı. İstedi ki şiddete başvursunlar. İç savaş çıksın. Ülke kaosa sürüklensin. Olmadı. Jopa, gaza, kurşuna karanfille, şarkıyla, türküyle cevap verdiler. Hırsını, öfkesini boşaltabileceği meşru ortamı bir türlü elde edemedi.

Efendilerine peşkeş çektiği bütün değerlerini geri istiyorlar, Firavun saltanatına dur diyorlardı.

Üstelik sadece Firavun’a değil, bütün Firavun yedeklerine, Firavun basınına, Firavun polislerine, Firavun adaylarına, aday adaylarına, Firavun bastonlarına da  “seni biliyorum, tanıyorum, buraya kadar, buradan öte geçit yok”  diyordu.

Vahdettin ve Damat Ferit’i, Ali Kemalleri, Şeyh Said’leri aklarken Vahdettin ve ekibi üzerinden nasıl kendi ihanetlerini aklamaya kalktılarsa;

MURSİ’ye   “sahip”   “çıkar”ken   de ;

Aslında   kendi   Firavun   düzenlerine   sahip   çıkıyorlar.

Oysa  uyarmıştık ;

“Amerikan  (Siyonizm)  maymunlarının  sonu  kafestir.”

Her toprak belli bir süre içinde üzerine kusulan zehri temizler ve üretmeye kaldığı yerden devam eder.

Şeytanın   yoldaşlığı   yoldan   çıkarana   kadardır..!!!

Bu   kadar   basit…

Okumaya devam edin ‘Bu çağın firavunların tanrıları Amerika, Başrahipleri ise İsrail’dir — BU KADAR BASİT AMK..!!!’

07
Tem
13

PERŞEMBENİN GELİŞİNİ ÖNGÖR(E)MEYEN HÖKÖÖMETE VE ONU HÂLÂ DESTEKLEYEN PALALI – PALASIZ AMA SONUÇTA TAMAMI BEYİNSİZ VE RUHSUZ AHMAKLARA :

VATAN  SATAN  PEZEVENKLERE  İTHAFEN

Geçen   yıllardan   kalma   bu   kıssadan  hisse   misali   yazıyı ;   Türkiye’de   olanları   hâlâ

anla(ya)mayan   ahmaklara,   “sosyal   yardım”   adlı   hortumculuğa   alıştırılmış   veya  

cumhuriyet   öncesi   gibi  ganimet   artıklarıyla   beslenip   kula   kulluk   eden   “insan”  

kılıklı   yaratıklara   ve   gerçekleri   çarpıtıp   halka   kasten   yanlış   aktaran   bütün  

menfaatçi   medya   ve   “aydın”   kılıklı   leş   yiyen   çakallara   ithaf   ediyorum :

*   *   *   *   *

Dünyada  hiçbir  ülkenin  devleti ;   halkına  Türkiye’deki  kadar  pervasızca  ve  azgınca  saldırılar  düzenleyip  gerçekleştirmiyor..!!!

Barınma  hakkımızdan  tutun  da,  eğitim  ve  sanat,  sağlığımız  ve  işimiz,  özgürlüğümüz,  herşeyi  ama  herşeyi  gasp  etmek,  ele  geçirmek,  yozlaştırmak  istiyorlar.

Evet,  resmen  düşman  kuşatması  altındayız..!!!

Gökten  yağan  bombalar,  sokak  ortasında  infazlar,  kadın  cinayetleri,  tecavüz  kışkırtıcılığı…

Biber  gazları  ve  mikrodalga  insan  yakma  makineleriyle  birlikte  işkence  sokağa  indi.

Toplama  kamplarının  ismi  ” F – tipi hapishane”  oldu  ve  Türkiye  tarihinin  hapishane  nüfusu  rekoru  kırılıyor :  130 000  insan.

Dünyada  sayısı   35  bini  bulan  siyasi  tutsak  varken,  

bunların   13  bininin    sahibi   olarak   Türkiye   açık  

ara   dünya   birincisidir.

Türkiye’den   kat   be   kat   fazla   nüfusuyla   Çin’de   bile   7  bin   siyasi  tutsak   var.

Gazetecilerimiz  içeride,  subaylarımız  içeride,  öğrencilerimiz  içeride.

Şehir  merkezleri  ise  kara  gözlükleri,  makineli  tüfekleri  ve  postallarıyla  dolaşanlarla  dolu.

“Polis”  adını  taşıyorlar,  ama  bu  onların  özünü,  yani  halkı  bastırmanın  bir  aracı  oldukları  gerçeğini  değiştirmiyor.

Peki   bu   zalim   diktatörlük   neden ?

Kendini   bilmez   “aydın”lar   “Türkiye   solu  cılız”,   “Türkiye’de   sol   yok”,   

“Hani   sol”    diye   bozgunculuk   yaparken,    iktidar   onların   görmediği   neyi  görüyor ?

Ki :

Bu  ‘cılız’  sol  dünya  siyasi  tutsaklar  rekorunu  kırıyor?

Bu   olmayan    solla    Türkiye   Küba’dan   sonra   dünyanın   en   kalabalık   1  Mayıs’ını 

kutluyor ?

Bu   bitmiş   tükenmiş,   eskimiş,   1970’te   kalmış,   kendini   yenileyememiş   sol   nasıl  

oluyor   da ;   bütün   dünya   solu   teslim   olup,   boyun   eğerken,   binlerce   insanı  

eylemlerde,   konserlerde,   direnişlerde   örgütleyebiliyor ?

Türkiye’deki   sömürücüler   hiiiç   aptal   değil.

Memura  üç  kuruş  zam  vermeye  erinirken,  toplam  sayısı  1,2 milyonu  bulan  polis,  asker,  korucu,  jandarma,  özel  güvenlik  ordusunu  boşu  boşuna  beslemez  bunlar.

Korkuyorlar.

Ve   korkuları   evrensel.

Çünkü  yüzyılların  deneyimiyle ;   zengin  ve  yoksul,  emek  ve  sermaye  arasında  giderek  büyüyen  uçurumdan  onların  yararına  bir  şey  çıkmayacağını  biliyorlar.

Yarım   yüzyılı  geçen   zamandır   söyledikleri   kalkınma   ve   refah   yalanlarına  

rağmen,   kurdukları   “düzen”in   yarattığı   rekor   sayıdaki   açlar,   yoksullar,  

depresifler   ordusunu   hiçbir   yalanla   örtmeye   güçleri   yetmiyor.

Yalan   ve   gerçek   arasındaki   uçurum   büyüdükçe,  

asalaklar   daha   da   saldırganlaşıyor.

Sözleri   de,   hareketleri   de   daha   saldırgan   biçimler   kazanıyor.

Yönetemiyorlar.

Bu  yüzden  telâşlandıkça  daha  fazla  saldıracak,  daha  çok  saldırıp  zarar  verdikçe  daha  çok  korkacaklar.

Umutsuz  olmak,  karamsarlığa  kapılmak  için  hiçbir  neden  yok.

Bizler  karanlığın  içindeki  aydınlığı,  etkinin  ardındaki 

tepkiyi,   itaatkar   ve   sessiz   görünen   halkımızın  

dilinin   ucundaki   küfürleri,   yani   düzenin   içindeki  

devrimi   görenleriz.

Çok  büyük,  çok  kutsal  davalara,  amaçlara   kendinizi  fedakârca  adamış  olmanız  gerekmez.

Bu  çürüme  düzeninde  insan   olarak  yaşamaya  devam  edebilmek,  işsiz  kalıp  depresyon  bataklığında  boğulmamak  için  bile  olsa  direnmekten  başka  hiç  bir  seçeneğimiz  kalmadı.

Bu   kadar   basit…




İstatistikler

  • 2.406.134 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Temmuz 2013
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031  

En fazla oylananlar