Nisan 2014 için arşiv

26
Nis
14

İSİMSİZ..

İSİMSİZ

Ermeni  meselesinde  iktidar  ve  muhalefetin  tutumu  belki  ‘seçim’  denen  olgunun  çare  olamayacağını  göstermiştir..  -antik  yunanda  yaşarken  bahsetmiştim..

‘Türk’ unsurunu  göz-ard ı eden;  bu  ülke  karışık  halkların  bir  arada  yaşadığı  bir  mozaiktir  ritüelini  kullanarak  güya  herkese  şirin  görünen  sözüm-ona  ‘ulusalcılar’..

Gerçekleri ‘tepki’ alacakları yere değin dile getirip, ‘tepki’ verileceği noktalarda yumuşak geçiş tekniğini kullanarak es geçen sözün-ona aydınlar..

Doğruların halka iletilmesi konusunda ‘alacakları tepkilere göre’ şekil alan sözüm-ona ‘vatanseverler!..  -abd’den  sürüldüğümüz  zamandı..

Halen daha Atatürk’le aldatanların varlığını hiçe sayıp, tek başına din tüccarlarını deşifre ederek prim yapmaya çalışanlar.. ki din tüccarlarının oyun alanını hazırlayanlar seksen yıldır aynı taifedir ve bunların hiç birini ağızlarına almayarak, sözüm ona eleştirel bakış açısı sunan kenarımın yazarları..

Abd’ye küfrederken, Çin’e, Rusya’ya yamanıp; bir kucaktan başka bir kucağa selam çakanlar..

Siz bu ülke insanına Atatürk’le aldatanları anlatmazsanız; her şeyi, herkesi deşifre ederken belki alkış alabilirsiniz.. lakin tarih notunuzu düşecektir!

Son 13 yılın hikayesini yazıyorum, ihtimal basan bulamayacağız!

olsun..

Biz de kendi yayın-evimizi kurar, öyle basar! öyle yayarız!

İhanetin içimizdeki ayrıntılarını gelecek nesillere aktarmak.. görevimiz..

Başımıza bir iş gelirse.. merak etmeyin; taslaklar emin ellerde..

belli dönemlerde gelip-giderken biz, derdimiz sizdiniz..
belki yaşarken üzerimizi çizdiniz..

olsun; dönüp geçmişe uzanırken siz
yana-yakıla sarıldığınız yine biz !..    dik..

çünkü  yaşarken  biz..

Okumaya devam edin ‘İSİMSİZ..’

24
Nis
14

BENİ ‘VURMA’.. SENİ ‘VURAN’I BUL..!!!

BENİ  VURMA
Dini  kullananlar;  insanların  ‘din’  konusundaki  bilgisizliğini  kullanarak,  temelde  var  olmayan  ve  farklı  kaynakların  kendi  çıkarları  doğrultusunda  şekillendirdiği  bir  ‘din  olgusu’  ortaya  koyar  ve  onun  üzerinden  ‘vicdan’ları  ve  de  ‘merhamet’i  esir  alırlar !

Bunu  görüp,  tepkisini  açıkça  vermek  isteyenler  ise  ikiye  ayrılır..    

birincisi;  kendi  inançsızlığını  fırsat  bilip,  dini  kullananlar  üzerinden  ‘din’e  küfreder;  ki,  aslında  ortada  olanın  ‘din’  ile  ilgisi  yoktur!  

ikincisi;   tuzağa düşüp  insanların  ‘din’ine  küfretmek  yerine,  dini  kullananların  ortaya  koyduğu  absürt  düşünceye  küfreder..

Aynı  durum  Atatürkçülük  için  de  geçerlidir..

Bugün ülkemizde sergilenen oyunun arkasında, ‘din’ ile ‘Atatürkçülüğü’ bir-birine zıt kutuplarmış gibi gösteren, denkleştiren ve bundan dolayı da halkın bir bölümünden ‘haklı’ olarak tepki alan bir ‘Atatürkçülük’ vardır ve bu ‘Atatürkçülüğün’ gerçek ideoloji ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur!

Kendilerini Atatürkçü olarak lanse eden, resimlerini, rozetlerini sözüm-ona koyacak yer bulamayan bu cenah; ‘halkçılık’ ilkesinin sahibi olan ve her fırsatta halkını öven bir ‘ADAM’ın arkasına sığınarak; halkı ‘koyun’ yerine koyar, ‘bidon kafalı’ der, ‘göbeğini kaşıyan adam’ der, ‘aptal’ der.. ve ne hikmetse belli kesim tarafından ve hem de ‘Atatürkçü’ oldukları savıyla itibar görürler!

Bunlar ‘milyon dolarlık’ Atatürkçülerdir!.. ve kendilerinin böyle bir iddiaları yoktur; kendilerini Atatürkçü sanan cenah verir onlara bu payeyi.. çünkü kendi Atatürkçülükleri de, o kadardır!.. kimseyi ‘beğenmezlikleri’ de bundandır!

ve bundandır; ‘ay şekerim bu milletten adam olmaz’ deyişleri.. çünkü marka giyinirlerken kendilerini ‘adam’ sanmaları da ondandır!..

İşte bu; uzun yıllardır ‘Atatürkçülüğe’ bulaştırılmak istenen ‘elitizm’in sonuçlarıdır.. ki en büyük ihanet buradan başlamakta ve ‘din’i kullananların önü böylece açılmaktadır! -bu bir plan..

Bu; güya ‘karşıt görüş’ gibi halka indirgenirken, aslında; yüz yıllık bir ‘ortak Türk düşmanlığı’nın sol ve sağ buluşmasından başka bir şey değildir!

Bu; ‘her şeye rağmen evet’ diyenlerle, ‘tartışmasız evet’ diyenlerin yüz yıllık ve daha da kadim ‘düşman kardeşler’ dostluğudur! ‘Düşmanımın düşmanı dostumdur’ felsefesinin bize yansıyan kısmı budur! iki taraf birbirine düşmandır; ancak ortak düşman ‘Türk’ unsurudur.. ve ne yazık ki; dini hassasiyeti olanlarla, Atatürk’e hayranlığı olanların düştüğü tuzak budur!..

Çünkü bu iki kavram bir değildir!

bir Müslüman, Atatürkçü olabilir!
bir Hristiyan, Atatürkçü olabilir!
bir budist, Atatürkçü olabilir!
bir ateist, Atatürkçü olabilir!

bir Kongo’lu da Atatürkçü olabilir!
bir yalın-ayak da..

Çünkü Atatürkçü olmak.. Kemalist olmak demek; anti-emperyalist, anti-kapitalist olmak demektir!

Atatürkçü olmak; kendi inançsızlığını veya kendi özgün düşüncelerini ‘O’na yamamak değildir! -bunu birileri kafasına kazısın!-

açıklayıcı olması bakımından -ben de kendimi ‘din’ ile hele-hele ‘kutsal’ olduğu söylenenlerle ifade eden biri değilken!.. (bu açıklamam teist olmadan ateist olduklarını sananlaradır.)

‘deizm’ ise; ‘teizm’in, kendi haline bırakılmış şeklidir. böylece kendilerini daha akıllı hissederler..

ateizmin ise henüz bir ‘mantığını’ yakalayabilmiş değilim; yokluğun kabulü ile varlığın kabulü arasında ne gibi bir ayrım var; biri mantıksız olarak yorumlanırken, diğerindeki mantığın ne olduğunu da çözebilmiş değilim.. bu cümleyi ‘ateist’ olarak kendilerini tanımlayanların ‘mantık’tan yola çıktıkları savına karşı kurdum..

konuları  dağıtmakta  üzerime  yok,  biliyorum..

ez  cümle;  Türkiye’de  iki  ‘uç’  grup  hüküm  sürmekte; 

birincisi,  ‘din’i  kendilerine  kalkan  yapanlar  ve  lâkin  ‘din’  ile  ilgileri  olmayanlar..

ikincisi;  Atatürk’ü  kendilerine  kalkan  yapanlar  ve  lakin  Atatürkçülükle  ilgisi  olmayanlar..

ne  zaman  ki  bu;  din(ci)  yobaz  ve  ‘laik(çi)  yobaz  taifesinden  kendimizi  kurtarır,  işin  özüne  dönersek :

Okumaya devam edin ‘BENİ ‘VURMA’.. SENİ ‘VURAN’I BUL..!!!’

13
Nis
14

‘Cemaatin CHP’ye desteği!’

Yaşar  Nuri  ÖZTÜRKDesteği veya kazığı.   Ben, Cemaat adlı örgütün CHP’ye destek vermediği, tam aksine, kazık attığı kanaatinde olanlardanım.   Bu köşede bunu üç kez dile getirdim.

Araştırmacı-yazar Adil Hacıömeroğlu, tarihsel değerde bir yazı yazdı.  ‘Neyse o olmayanların hüsranı’ diyebileceğimiz seçim sonuçlarıyla ilgili bu yazıyı, kısmen özetleyerek buraya alıyorum:

“AKP ile Cemaat kavgası başlayınca muhalefet partileri Cemaat’in yaptığı yasa dışılıkları görmezden geldiler. Cemaat yanlısı kimi köşe yazıcılarının CHP’ye oy vereceklerini açıkça söylemeleri, geçen seçimlerde AKP’ye oy vermiş, ancak 30 Mart için kararsız olan seçmenleri AKP’ye muhalefet yolundan geri döndürdü.”

“Cemaat, yasa dışı yollarla devlet olanaklarını kullanmakta, yasal olmayan dinlemeler yapmaktaydı. Sahte delillerle TSK’ya ve Cumhuriyet savunucularına kumpaslar kurmuştu. Ergenekon tutuklamaları başladığından beri başta CHP sözcüleri ve Cumhuriyet’i savunan yayın organları, daha çok Cemaat’i suçladılar. Silivri tutsaklarının suçsuzluğuna yalnızca CHP ve MHP tabanı değil; AKP’ye oy veren önemli bir seçmen kitlesi de inanmaktaydı.  TSK’yı etkisizleştiren operasyonlara AKP tabanından da homurtular yükselmekteydi.”

“Kılıçdaroğlu’nun ses kayıtlarını grup toplantılarında dinletmesi, yasal olmayan dinlemelerin CHP ile birlikte yapıldığı algısını uyandırdı. CHP yönetimi bu yoldan dönmedi. Oysa bu konuda 2011 seçimleri bir deneyimdi. MHP’nin haksızlığa uğradığı algısı, ona barajı aştırmıştı. Bu deneyimi göremeyen CHP tuzağa düştü.”

TAM  İSABET  SATIRLAR
“Cemaat’in AKP’ye savaş açması, RTE’ye fırsat yarattı. ‘TSK düşmanı AKP’ imajını değiştirme fırsatıydı bu. Bu nedenle AKP, tüm seçim stratejisini Cemaat’in yasa dışı işleri üzerine kurdu. Öyle bir propaganda yapıldı ki Cemaat’in yaptığı kumpaslar, dinlemeler, kurduğu tuzaklar yolsuzlukların önüne geçti. AKP sözcüleri fırsat buldukça Ergenekon ve Balyoz’dan tutuklanmış TSK mensuplarını savundular.”

“AKP sözcülerinin Cemaat’i, ABD ve İsrail’le ilişkili göstermeleri ilginçtir. Toplumdaki ABD ve İsrail karşıtlığından ustaca yararlandılar. Oysa bu durumdan yararlanmak CHP için daha kolaydı. Ne yazık ki CHP ve MHP; Cemaat-ABD-İsrail ittifakının yanındaymış algısı yaratıldı. Muhalefetin iki partisi de bu propaganda tuzağına düştü. Bazı CHP adaylarının Cemaat’i öven konuşmaları bu algının toplumda yerleşmesine yardım etti; CHP’nin Cemaat ile hareket ettiği izlenimi yarattı. AKP’nin işi daha da kolaylaştı.”

NELER  YAPILMALIYDI ?

“CHP, 17 Aralık’tan itibaren AKP ile Cemaat’i ayrım yapmaksızın hedefe oturtmalıydı. Cemaat’in, AKP Hükümeti’nin yasa dışı işlerini kotaran bir yapılanma olduğunu ısrarla anlatmalıydı. Cemaat ile AKP’nin Cumhuriyet kurumlarını birlikte yıktıklarını, yurtseverlere iftira atarak birlikte kumpaslar kurduklarını haykırmalıydı. Bunlar ne yazık ki yapılmadı. Hem AKP’yi hem de Cemaat’i, yani Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının hepsini birden devletten söküp atma fırsatı heba edildi.”

“CHP,  yerel  seçimleri  30 Mart’ta  değil; 17 Aralık’ta kaybetti.  Yanlış  strateji,  yenilgiyi  getirdi.”

Yaşar  Nuri  ÖZTÜRK

http://www.yurtgazetesi.com.tr/cemaatin-chpye-destegi–makale,7713.html

13
Nis
14

Muhbirler ordusu

Hüsnü  MAHALLİİsrail  işgali  altındaki  Filistin  dahil  Arap  Birliği  Örgütü  üyesi  22  ülke  var.

“İslam  Ülkeleri  İşbirliği  Örgütü”nün  üye  sayısı  58.

Bu ülkelerin bazılarında  demokrasi  ve  özgürlük  yok,  birçoğunda  ise  demokrasi problemli.

Ama neredeyse hepsinin ortak paydası güçlü istihbarat geleneğine  sahip  olmaları.

Birçoğunda iktidar istihbarat gücü ile ayakta kaldı, kalıyor.

Birçoğunda iktidarlar CIA, MOSSAD ve MI6’nın desteğini alıyor.

Özellikle  Afrika  ve  Körfez  ülkeleri..

Diğerleri kendi CIA, MI6, MOSSAD ve bazen de KGB’lerini kurdu.

Gestapo’yu da unutmamak gerek.

Örneğin Suriye, Irak, Mısır, Yemen, Tunus ve benzeri ülkelerin namı- diğer el-muhaberat’ları..

Saddam, Hafız Esad, Bin Ali, Mübarek ve Şahinşah yani Şahların Kralı Pehlevi…

Saddam’ın oğlu Kusay, Hafız Esad’ın kardeşleri, Mübarek’in Ömer Süleyman’ı, Yemenli Ali Abdullah Salih’in oğlu, damadı ve üvey kardeşleri ve son olarak Şah hazretlerinin ünlü SAVAK’ı.

Hepsi de sınırsız, mutlak ve sorgulanmaz yetkilerle donatılmıştı.

Onlar devlet idi.

Devlet denilen o ucube aygıtın gücü ve adına yapamayacakları hiçbir şey yoktu.

Hepsinin ortak silahı muhbirler ordusu…

Milyonlar muhaberat için çalışır, çalıştırılır, çalışmak zorunda bırakılır.

Lidere yani Führer’e tapmak, korku ile aşılanması gereken temel virüs’tür.

Bunun için El-Muhaberat’lara her şeyi gözetleme, sorgusuz sualsiz tutuklama, sorgulama, işkence yapma, adam öldürme, toplumda her şeyi kontrol edip denetim altında tutma yetkisi verilir.

Verilmezse de alınır.

Hem de hiç kimseye hesap vermeden.

Hukuku kullanan da oluyor.

Tıpkı CIA gibi.

Vatan, millet ve dolar için her şey mubah.

Bush seçim ile gelir ama Afganistan ve Irak’ta yüz binleri öldürür.

Yanına MI6’lı Blair’i almayı da unutmaz.

CIA ise kuleleri havaya uçuracak 15 Kaide’ciyi önceden bilmez!.

Ama istenildiğinde Bin Ladin’i bulur ve ortadan kaldırır.

Müttefik liderler dahil herkesin telefon ve yazışmalarını tape’lemek ekstra bir görev.

Her şey demokratik hukuk devleti usulleri içinde!

Ya da hukuk onlara göre ayarlanır.

Her şey çok acımasız, rezil ve iğrenç.

Kendilerini yaratanlara karşı bile.

Kennnedy’yi bile öldürdüler.

Sonra da şu ‘derin devlet’ dedikleri kavram çıktı ortaya.

Mübarek’i satan istihbarat başkanı Ömer Süleyman. Adam geçen sene grip oldu ABD’ye gitti cenazesi geldi.

İstihbaratçı Bin Ali’yi ülkeden kaçması için ikna eden kendi istihbarat şefi..

Kaddafi’yi en yakın arkadaşı, istihbarat başkanı ve son görevi Dışişleri Bakanı olan Musa Kusa sattı.

Kusay ve abisi Uday’ı Amerikalılara satan kuzenleri.

Diğerleri bundan farklı değildi.

Suudilerin namı-diğer istihbarat şefi Bender Bin Sultan karabatak gibi. Bir görünür sonra kaybolur ama her zaman çok tehlikeli.

Coğrafyanın  tümünde  bir  sorun  var :  Belki  de  genetik !

22’si  Arap  58  Müslüman  ülkenin  ezici  çoğunluğu  muhaberat  devleti.

Bazılarında tek, başkalarında ise birden fazla istihbarat örgütü var.

Hepsi de iktidarın hizmetinde ve iktidara karşı olan herkesi korkutup sindirmek için görev yapar.

Hem  de  hak  ve  hukuku  tanımadan.

Bazen  onlar  için  özel  hukuk  yazılır.   Çoğu  zaman  da  yazmaya  gerek  kalmaz.

İçte  ve  dışta  yapamadıkları  hiçbir  şey  yok.

Çoğu  zaman  ülkeleri  onlar  yönetir.

Hepsinin  hocası  ünlü  Siyasetname’nin  yaratıcısı  Nizamülmülk.

Adam Selçuklu devletini güçlü ve yaygın istihbarat ile uzun süre ayakta tutmuştu.

Sonunda  namı-diğer  Hasan  Sabbah’ın  adamları  haşhaşiler  tarafından  öldürüldü.

Tabii  tarihsel  hikâye  doğru  ise.

Ne  demiş  Mehmet  Akif  :

Okumaya devam edin ‘Muhbirler ordusu’

12
Nis
14

Kıraç’tan radyolara ve popçulara sert eleştiri

kiractan_radyolara_ve_popculara_sert_elestiri_h25798

“Çık Hayatımdan” adlı albümünü kısa bir süre önce müzik marketlere sunan KIRAÇ, RS FM (Rusya’nın Sesi Radyosu) ‘de yayınlanan “Michael Kuyucu ile Müziği Kilometre Taşları” adlı programa konuk oldu.

Kıraç televizyonu zararlı buldugunu söylerken günümüz pop müzigini çorbaya benzetti. Kıraç radyoların müzigi tektipleştirdigini söylerken radyoların sistemin savunucusu olan pop müzigi destekledigini de söyledi.

Televizyon  Zararlı  Bir  Şey

“TV zararlı olduğu için izlemiyorum, her şey inanılmaz bir ticaret üstüne kurulu. Bu kadar ticaret varsa ortada mutlaka. Normalde televizyon bir kültür aracıdır, ama her şeyi aşmış durumda. Reyting üzerine kurulan bir dünya var, bu kadar rakamlar üzerine kurulu bir dünyada seni takmazlar, bu dünyanın bütün yerlerinde geçerli. Eskiden devletin dayatması vardı şimdi özel sektörün dayatması var, onlar beni rahatsız ediyor. Ondan sadece maçları izliyorum.

Bugün  Pop  Müziği  Bulaşık  Müzik

Kıraç bugün üretilen müziğin bulaşıcı müziği olarak adlandırdı. Bu müzik türünün çok karmaşık ve sanat adına estetikten yoksun olduğunu söyleyen Kıraç “Müzik güzeldir, onu sunuşun önemlidir. O sunuş biçimi kaliteli ise müzikte kalitedir. Bugün pop müziğe bakın, o bulaşık müziğin içinden geliyor. Bir yandan sürekli aynı ritim geliyor, bir yandan darbuka bir yandan garip bir synth ses, neymiş efendim günümüz müziğine uyuyoruz. Uymuyorsunuz, hiçbir bilginiz yok, bulaşıksınız, ne bulursanız alıyorsunuz ve içine koyuyorsunuz. Çorba gibi bir müzik oluyor, bulanık, estetikten yoksun,… Biri çıkıp benim estetik anlayışı bu diyebilir ve kendi çamuru bu savunabilir, ama sanat bunu reddeder. Her şey var içinde, Hi pop popüler oluyor hemen içine katalım, işte Arabesk darbuka katalım.. Tamamen o yazı nasıl geçiririz mantığı ile yapılan müziklerden oluşuyor pop müzik buda “bulaşık müzik” benim gözümde.” Yorumunu yaptı.

Kıraç’tan  Radyolara  ve  Popçulara  Sert  Eleştiri

Kıraç, Michael Kuyucu’ya albümüne adını veren “Çık Hayatımdan” adlı şarkısını ülke gündeminde yaşanan yoğun haberlerden bulandığı bir gün yazdığını söyledi. Kıraç “Bir gün haberleri dinlerken bir anda “senin olduğun cennete bile girmem” lafı çıktı ağzımdan ve bu şarkı albümün çıkmasına üç ay kala albüme girdi” dedi. Kıraç Türkiye’de pop müzik ve popüler kültür ile ilgili çok sert eleştirilerde bulundu:

“Benim son dönemlerde ürettiğim albümler sert değil, böyle bir eleştiri geliyor bazen ama ben katılmıyorum. Ben müzik çalıcıların, radyolar başta olmak üzere, tek tipleştiğini düşünüyorum. Bu kadar tekdüze bir yayın anlayışına üzülüyorum. Radyolarda ki önemli isimler de bundan şikâyetçiler. Benim ilk albümlerimde sert albümlerdi. Şimdi öyle bir yere kaldırıldı ki müzik anlayışı hep pop müzik kazanıyor. Niye? Çünkü pop müzik sisteme tamamen uyuyor, her şeye uyuyor. Hiçbir şeye hayır demiyor, bir şeye de hayır de kardeşim. Bu kadar mı iyi gidiyor dünya birazda sanatçı olun, sadece tüccar olmayın, birazda emeklerinizin karşılığı verin. İnsanların sizden duymak istediklerini verin, ya da meydanlara çıkmayın, bir de çıkıp playback şarkılar söylüyorsunuz.. Sonra da Kıraç çok konuşuyor diyorlar. Ben bunları kendim için söylemiyorum, ben yıllık konserlerimi veriyorum, diğer işlerim var. Evet herkes kelle koltukta olabilir ama bu kadar değil. Bir zamanlar Bora Ayanoğlu , Alpay vardı “Fabrika Kızı” diyordu, bir şeyler diyordu. Bu kadar mı güzel her şey.”

http://www.ilk-kursun.com/haber/176553

12
Nis
14

Kafesin Saka Kuşları

Ülkenin  Kolon  Direkleri  Nasıl  Yıkıldı ?

Doğada  özgürce  kanat  çırparken  saka-ispinoz  gibi  kuşların  tuzağa düşürülüp  ticari meta  haline  nasıl  getirildiğini  biliyor  musunuz  ?

türk-kültürü-ve-tarihinde-bozkurt_288405Bir saka kuşu kafese konarak kuşların tuzağa düşürüleceği bölgeye götürülür. Dikenler, çalılar arasına saklanır. Kafesteki saka kuşunun ötüşüne aldanıp çevresine gelen saka ve ispinozların yakalanması için bir ağ kurulur. Tuzağı kuran ağdan uzaklaşarak görünmeyecek bir yerde sessizce beklemeye başlar. Kuşlar gelip çalılara konduğunda ağ çekilir. Kuşlar içinde kalır. “Erkek kuşlar öttüğü için” alınır, ötmeyen dişiler bırakılır. Ele geçirilen kuşlar artık kuşçuların kafeslerinde sahibinin eline bakan, kanatları esir, kendi sesi kendine düşman olmuş minik bir köledir.

Hedef ülkelerde de sistem aynı şekilde işler. Zeki, hitabet yeteneği olan insanlar ele geçirilir. Yetişmesi, önemli yerlere gelmesi sağlanır. Hele bir de aile köklerinde devlet ile yaşanmış nahoş durumlar varsa, kozanın çok daha çabuk gelişmesi sağlanır. Yaralar kaşınır. Devletine düşman, kendi değerlerine yabancı, küresel beyinli bir kafes kuşu yetiştirilir. Bu kafes kuşları siyasetten üniversitelere, tiyatrodan sinemaya, bürokrasiden istihbarata, basından araştırmacı yazarlığa kadar her alana yerleştirilir. Yerleştirilmeleri de kolay olur. Geneli temelden ele alındığı için donanımlı yetiştirilir. Kimilerinin eline yazılmış kitaplar verilir. Basında kafes sakaları tarafından parlatılır. Ne yazdıklarını anlamasanız bile, artık onlar ülkenin en çok öten kafes kuşlarıdır. Kafesin etrafına ne kadar kuş toplanırsa, tuzağa düşen de o kadar çok olur.

Türkiye bu sistemin çok iyi kullanıldığı ülkelerden biridir.

Önce Kemalist görünümlü saka kuşları yerleştirildi ülkenin her yerine.

Kafesi göremeyen Kemalistler düşürüldü tuzağa.

Batıcı olmayı Atatürkçülük diye pazarladılar.

Batının pazarına düşen andavallar sardı her yeri.

Etten, kemikten, ülkesine aşık Mustafa Kemal Atatürk gitti, yerine mitolojik bir tanrı geldi.

Yunan mitolojisinden fırlayan Savaş Tanrısı Ares’in misyonu yüklenerek heykellere hapsedildi.

Oysa Mustafa Kemal savaşın kartalı, barışın güverciniydi.

Yüksek insani değerlerle donanmıştı.

Mitolojik bir kahraman olarak heykelleşti ama yaşamın içinden de söküp çıkarıldı.

İlk operasyon işe yaramıştı.

Medeni olmayı Batıcılık sanan, kendi kültüründen uzaklaşan azımsanmayacak sayıda bir nesil yetişti.

Eğitimden milli ekonomiye, bağımsız dış politikadan milli savunmaya kadar Cumhuriyetin hedefleri ray değiştirdi.
Emperyal sistemin üretim hatası olarak(!) sürekli boy veren milli-Kemalist nesillerin önü görünmeyen bir el tarafından sürekli kesildi.

Tuzağı ihbar edenler faili meçhule yazıldı.

Siyasetin temizleyemediklerini de her on yılda bir yapılan darbeler sayesinde kafeslenmiş paşalar temizledi.

Her darbe yüzlerce milli subayın tasfiyesi ile sonuçlandı.

İki Mustafa’ya operasyon yapılıyordu.

Milli kahramanınız, devletin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e operasyon yapılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti tartışmalı hale getirilecekti.
İkinci operasyon Hz. Muhammed ve tebliğ ettiği dine yapıldı.
Kafesin Cübbeli, takkeli kuşları öttükçe etraflarına üşüşen özgür kuşlar kafeslendi. Kur’an duvarlara asıldı. Okunması adeta yasaklanırken; yüzlerce bidat, Yahudi mistiği Kabala öğretisi din diye ortalığa saçıldı. Tarikat, cemaat önderi görünümlü kafes kuşları öttükçe, “tekkeler-yurtlar” tuzağa koşan kuşlarla doldu. Kafeslenerek vatansızlaştırıldılar. Hedeflenen yenidünya düzenine uygun birer malzeme haline geldiler.

Kafes kuşu siyasi İslamcılar öyle çok öttü ki, tabuta son çiviyi çakmaya hazırlanan küresel şirketler ülkemizde açıktan operasyon yapmaya başladı.
Siyasi partiler içine yerleşen kafes kuşları da partiye yakın görüşte olan vatandaşı toplayıp kontrol altına alıyordu.

Türk Milleti’nin çözemedikleri genetik kodları uyanabilir, daima bir sürpriz yapabilirdi. O nedenle Türk’e ait ne varsa aşağılanıyor, yok ediliyordu. Türk Milleti’nin hafızasını silmek için simgeleri operasyona uğratıldı. Bozkurt simgesi bunlardan biridir. Oğuz Kaan Destanı, Bozkurt Destanı, Ergenekon Destanı, Göç Destanı, Manas Destanı gibi destanlardaki ortak tema bozkurttur.

Türk’ün özgür karakterini temsil eder.

“Atatürk  bozkurt’u  devlet  arması  yapacaktı.” (araştırmacı gazeteci Kemal Çapraz)
Maarif Vekaleti M. Kemal’in direktifleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet armasını seçmek için 1925 yılında bir yarışma açılır.

Yarışmayı Namık İsmail’in Bozkurt figürlü eseri kazanır.

1927 yılında çıkarılan paralarda bozkurt amblemi ve logoları kullanılmıştır.

Bozkurt soyadını Mahmut Esat’a Atatürk vermiştir.

Pullarda, Ankara’nın  ambleminde  gene  Bozkurt  vardır.

Bütün Türk Devletleri  bozkurt  figürü  kullanmıştır. 

Kullanmaktadır.

Okumaya devam edin ‘Kafesin Saka Kuşları’

01
Nis
14

HALK KENDİ HAREKETİNİ YARATMALIDIR..!!!

HALKIN  KENDİ  HAREKETİ

Bugün   bu   ülke;

bu  kadar   soytarıyı,   arsızı,   hırsızı   ve   de   şerefsizi   barındırıyorsa ;

bunca   maskaralığa   hukuk   denen   mekanizma   ile   cevap   veremiyorsa, 

burada   başka   bir   sorun   vardır !

O   da ;

1938’de   mecburen   ara   verilen   Cumhuriyet’in,   bugün   halen   daha   o   arayı   sürdürüyor   olmasıdır !..

Hain ve insanlık ve aynı zamanda Türk düşmanlarının Devletin tüm mekanizmalarına bu derece sirayet etmiş olmasının başka bir açıklaması olamaz!Soysuzlar tüm Milleti esir almışken, mevki ve şahsi çıkar peşindeki görevliler de bu işe ortaktır; en üstünden, en altına değin!..Yazık ki, alternatif diye düşünülenlerin de onlardan bir farkı yoktur ve zannımca bu tayfa; ayrıca ‘sertifikalı’ düşmanlardan oluşmaktadır! Ne yazık ki çaresizlik içindeki vatandaş bu detaylara dikkat edecek takat ve durumda değildir..Memleket, ‘altı kaval, üstü şeşhane’ durumundadır!Üç kuruşluk adamlara esir kılınmışlığımız, saflığımızdan değil, binlerce yıllık ‘merhamet’izden kaynaklanmaktadır; ele geçirilmişliğimiz bundandır!Yıllardır yazıyor-çiziyoruz; bizden bir b.. olmayacağı açık, bizi gözünüzde büyütmeyin ve ‘halk’ olarak birbirinize sahip çıkın, zor günler bizi bekliyor; ihanet içinde olmayan kim ise, kavgalı da olsanız birbirinizi koruyun, ona yönelik mekanizmaları kendi içinizde geliştirin..Lider aramayın, fiili durumlar oluşmadan lider çıkmaz, çıksa da yaşamaz; bu sebepten eften-püften tartışmaları bırakıp, gerçeğin peşinden gidin.. bu söylediklerimi çarpıtanlar olabilir; zira sevenimiz çok! bu sebepten, işin özüne hakim olmaya bakın..bilfiil işgal altındayız; kimse, ticaret devam ediyor diye kendini kandırmasın; bugün Irak’ta, Afganistan’da da ticaret devam etmekte, bizde ki fark; tokatımızın ağırlığından çekindikleri için oyunu daha sessiz ve sedasız oynuyorlar ve durumumuz; aslında görünenden çok daha vahimdir!İktidar ve muhalefet satılmıştır; bu gerçeği görmeden veyahut kabullenmeden, ‘şam şeytanı’ olma dışında bir varlık sebebimiz olmaz!Milletin büyük bir kısmı, evet uykudadır, ancak geride kalanlar, uyanık olduklarını iddia edenler de, ayakta uymaktadır; zira memleket altımızdan kayarken, hiç bir şey olmamış gibi; olmuyor gibi ya da her şey normalmiş gibi yaşamaya devam ediyoruz!..Bunca ihanetin sergilenmesini, bunca fütursuzluğu, bunca alayı başka nasıl açıklayabiliriz ki..

Bu ülkenin tüm kurumları iflas etmiştir! ya da görevini layıkıyla yapan bir kurum gösterin bana..

Kozmik odayı talan ettiren bir adam, iktidar karşıtlarınca ‘cumhurbaşkanı’ payesiyle onurlandırılmaya çalışılırken, halkın bir kısmını aptal yerine koyanların akıl sağlığı hakkında kim rapor verebilir ki..

Bu paradoksu kim açıklayabilir!.. böyle bir ahmaklık, nasıl Atatürkçülük maskesi ardına gizlenebilir ki..

Kime oy verirseniz verin, hiç bir işe yaramayacak; azıcık vatan sevginiz var ise; köy-köy, mahalle-mahalle, şehir-şehir örgütlenmeye bakın ve buralardan ilan etmeyin, bu ortamlar birer yalan makinası kıvamında, buralardan çıksa-çıksa turuncu devrimler çıkar..

Gerçek bir direnişin doğması için, gizlilik esastır; bunları yazıyorum, zerre korkum yok bu it sürüsünden; biz-ben önemli değiliz, bu ‘Millet’ her zaman olduğu gibi yine bir yol bulacak ve yine ‘devrim’i bu pezevenklerin alnının ortasına yapıştıracaktır! Biz olsak da, olmasak da..

Tıpkı doksan yıl önce olduğu gibi.. tıpkı binlerce yıldan beri süre-gelen ‘bağımsızlık’ gibi..

Kendi oluşturduğunuz mekanizmaların dışında hiç bir mekanizmaya güvenmeyin; amerikancıları biliyoruz, avrasyacılardan uzak durun! Bir kucaktan, başka bir kucağa..

Bizim ; tarihin hiç bir döneminde bir başkasına  ihtiyacımız  olmamıştır!

Unutmayın ;  yeter  ki  particilik  virüsü  ile  bölünmeyin..

karşımızda kimse duramaz; ihanetin sessiz ilerleyişi bundandır, cadde ve sokaklarda işgalci çizmesi görmeyişimiz bundandır..

en ufak bir hata yaparlarsa başlarına neyin geleceğini çok iyi bilmekte düşman..

Halk  kendi  hareketini  yaratmalıdır !..

Cem Yağcıoğlu     28 – 03 – 2014   /  06.55

https://www.facebook.com/CEMYAGCIOGLU/photos/a.211283165573038.56966.190422044325817/747162128651803/?type=1&relevant_count=1




İstatistikler

  • 2.406.129 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Nisan 2014
P S Ç P C C P
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
282930  

En fazla oylananlar