Mayıs 2011 için arşiv

31
May
11

Mevcut seçim sistemi ‘oy ticareti’ne olanak tanıyor mu ?

Milletvekili Genel Seçimleri yaklaştıkça, seçim sistemine ilişkin “şaibe” iddiaları ve kuşkular da gündemin ilk sırasına oturdu.

Kuşku belirten ilk soru, yılların kamuoyu araştırmacısı ve eski CHP İstanbul Milletvekili Bülent Tanla’dan geldi :
“2007 ile 2011 arasındaki seçmen sayısı nasıl oldu da 8 milyon civarında artış gösterdi ?”

Tanla, bir seçim döneminde 8 milyonluk artış olmasının normal sayılamayacağını belirterek, Türkiye İstatistik Kurumu ve MERNİS verilerinin bu artışı açıklamaya yetmediğinin altını çiziyor.

Tanla’nın seçmen sayısına ilişkin bu kuşkusu günlerdir gazetelerin birinci sayfalarında yer alıyor, televizyon programlarında tartışılıyor ama ne hikmetse Yüksek Seçim Kurulu Başkanı kameraların karşısına geçip, seçmenlerin yüreğine su serpecek, kuşkuları ortadan kaldıracak bir açıklama yapmıyor…

Kim  bilir;  belki  de  yapamıyor ?

***

Seçim sistemine ilişkin kuşkular ne yazık ki bununla da sınırlı değil:

İnternette yaygın olarak dolaşan bir mail de aynen şöyle:
“Bir parti (adını yazmıyorum, siz tahmin edebilirsiniz), özellikle kırsal kesimde ve varoşlardaki insanlara, ‘Bizim mühürleyeceğimiz dolu oy pusulasını götürüp sandığa atın; size verilecek boş pusulayı da bize getirin, ödülünüzü alın’ şeklinde teklifler götürüyor. (İddialara göre oy başına 100 lira!) Bu yöntem, 2007 seçimlerinde de uygulandı.”

***

Keşke; “Yok canım, böyle bir şey asla olmaz” diyebilseydik…

Ama diyemiyoruz…

Çünkü, ne yazık ki mevcut seçim sistemi, bu kötü niyetli uygulamaya son derece elverişli…

Nasıl mı? Anlatayım:

Diyelim ki bir parti, vatandaşların oylarını parayla almayı kafasına koydu.

O zaman her şey, bir kişinin sandığa gidip boş zarf atmasıyla, boş oy pusulasını ise cebine koymasıyla başlıyor…

Boş zarf atan kişi, oy pusulasını kendisini dışarıda bekleyen kötü niyetli kişilere götürüp teslim ediyor… O seçmenden alınan oy pusulası, seçimi kazanması istenen partinin üzerine mühür basılarak sıradaki diğer vatandaşa veriliyor… O da kapalı bölümde cebindeki mühürlü pusulayı zarfa koyup, boş pusulayı dışarıdaki adamlara teslim ediyor.
Böylesine sürüp giden bu sistemle bir sandıkta kullanılacak oyların tamamına yakını satın alınabiliyor.

İş; birer oyun feda edilmesine her yerde kolayca yaptırabileceğiniz bir “Evet” mührüne bağlı!

Böylece, “kullanılan oyun cep telefonuyla görüntülenmesine” bile gerek kalmıyor…

***

Şimdi YSK Başkanı’na soruyorum:

* Mevcut sistem, böyle bir seçim hilesinin yapılmasına elverişli mi; değil mi?

* Eğer elverişliyse, yasalara göre suç olan bu oy ticaretini engellemek için herhangi bir önlem aldınız mı?

* “Açığı” bulunan bir sistemle yapılacak bir seçimin “sağlığı” konusunda garanti vermeniz mümkün mü?

* Değilse; “sağlığı” konusunda kuşkulu bir sistemle yapılacak seçime, sıradan vatandaşların güvenmesini nasıl isteyecek ve bekleyeceksiniz?

* Bir demokraside, seçimlere hile ve yolsuzluk karıştığı kuşkularının artmasının en büyük sorumluları, o seçimleri hayata geçirmekle olan kişiler olduğuna göre; gerek Tanla’nın gündeme getirdiği seçmen sayısı, gerekse benim yukarıda yazdığım hile tertibi konularında ne yapmayı düşünüyorsunuz?

* Böylesine kuşkulu bir sistemle seçime gitmektense; seçimlerin, oy güvenliğinin yüzde 100 sağlanacağı bir başka yakın tarihe ertelenmesi gerekmez mi?

***

Her gün milyonlarca vatandaş tarafından sorulan bu soruların yanıtını vermek ve sandık başına huzurla gitmemizi sağlamak, YSK’nın Sayın Başkanı’nın ilk ve en önemli görevidir.

*****

YARALI !

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, geçen hafta Bursa‘da MÜSİAD üyeleriyle yaptığı kahvaltılı toplantıda aynen şu sözleri söylemişti:

“Çıraklık ve kalfalıktan sonra hem ustalık dönemine ihtiyaç var, hem de yarım kalmış işlerin bitirilmesine… YARALI HALDE BIRAKMAK DOĞRU DEĞİLDİR. NE SÖYLEMEK İSTEDİĞİMİ SİZ İYİ ANLADINIZ, GÖZLERİMİN İÇİNE BAKARSANIZ DAHA İYİ ANLARSINIZ.”

Bu, “yaralı olarak bırakmanın doğru olmadığı” şey, acaba ne?
Ben Sayın Arınç’ın gözlerine uzun uzun baktım ama; şifreyi çözemedim!

Açıklarsa sevinirim!

*****

GÜNÜN  SORUSU

Sorum; sandıklardaki oyların doğru sayılıp, ilçe ve il seçim kurullarına doğru iletilmesi için çok sayıda sandık gözlemcisi görevlendireceklerini söyleyen muhalefet partilerinin yetkililerine:

Sandık dışında başvurulabilecek hileleri önlemek için ne yapmayı düşünüyorsunuz ?

Mustafa MUTLU

http://www.ilk-kursun.com/2011/05/mevcut-secim-sistemi-%E2%80%98oy-ticareti%E2%80%99ne-olanak-taniyor-mu/

Facebook’ta Paylaş   Twitter’da Paylaş  FriendFeed’de Paylaş

4 Yorum
Yorum bırakın »

  1. ramo 31 Mayıs 2011 09:33 :YARALI HALDE BIRAKMAK DOĞRU DEĞİLDİR. NE SÖYLEMEK İSTEDİĞİMİ SİZ İYİ ANLADINIZ, GÖZLERİMİN İÇİNE BAKARSANIZ DAHA İYİ ANLARSINIZ.”
    şifre
    BİTİR İŞİNİ!…
  2. h.sahin 31 Mayıs 2011 09:34 :Hesap  ortada.  10 milyon  fazla  secmen  ve  17 milyon  yedek  basilmis  oy  pusulasi. Her ne pahasina olursa olsun  sandiktan  cikmak  zorunda  olan  bir parti. Normal klasik partiler gibi muhalefete cekilip gelecek secimlere hazirlanmak gibi bir secenegi yok. Yolsuzluk,yargi disayni,bitirilmemek üzere kurulmus “darbe”davasi, anormal sartlarda dahi bu da olur mu dedirtecek tutuklatmalar.
    Bu yapilanlar hep  iktidarda  kalmak  zorunda  birakiyor  hükümeti.
    Neden secmen sayisi yüksek tutuluyor?  Cesitli nedenleri olabilir. Benim aklima gelen: Ola ki tüm secmenler oy kullandi.  Yukari da bahsedilen tezgahta yani vatandasin mühürlenerek eline verilen oyla cöpe atilmasi gereken oy ayni anda sandiga girerek sayilma riski vardir.  O zaman kullanilan -gecerli gecersiz- oy sayisi secmen sayisini gecebilir. YSK  niye  susuyor?  Referandum  sonuclari  sandik  sandik  hala  niye  aciklanmadi ?
  3. Eralp 31 Mayıs 2011 13:03 :Deniz Feneri, KPSS, YGS vb. Yani,yaptıkları yapacaklarının teminatıdır…
  4. FB.li Yörük neco 31 Mayıs 2011 19:59 :Bunların  olduğu  yerde  her  türlü üç kağıt  ve  hilecilik  var…Olsun  bakalım, nereye  kadar ?.
    KESER  DÖNER  SAP  DÖNER
    GÜN  GELİR  HESAP  DÖNER
    BULANIK  SULAR  DURULUR
    BİRGÜN  HESAP  SORULUR.
31
May
11

KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK — AKP YOLCUDUR…

Türkiye  Cumhuriyeti  karanlık  bir  dönemden  geçmektedir  bugün.

Hem  de  zifiri  karanlık…

Yer  karanlık,  gök  karanlık…

Kapkara  bulutlar  kaplamış  sevgili  yurdumuzun  ufuklarını…

Karanlık düşünceli insanlar, karanlık ilişkiler, karanlık bir yönetim…

Hırsızlık, talan, korku, baskı, şiddet, hapishane, gizli ve yalancı tanıklar, sahte belgeler, planlar, tertipler, yandaş basın…

Orduya, yargıya yapılan saldırılar…

Ortalık toz duman !

Göz gözü görmüyor.

Vatanın  yiğit  evlatları  dört  duvar  arasına  atılmış.

Şeyhler,  dervişler,  müritler,  meczuplar  işbaşında…

Mustafa Kemal Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz…” demişti.

Oldu.

Beyinleri, yürekleri kara, kapkara insanlar, yeniden iktidarı almaya, kara şeriat düzeninin anayasasını hazırlamaya çalışıyorlar.

Atılan gerici ve bölücü adımları yaşama geçirebilmek; yargıyı, orduyu kapıkulu haline getirebilmek için; açılımların, saçılımların alt yapısını, üst yapısını oluşturuyorlar.

Libya’da, Irak’ta, Suriye’de Afganistan’da yapılan dış müdahalelerin ülkemizde de gerçekleşebilmesi için ortam hazırlıyorlar.

İşleri güçleri “sahte din tacirliği”, insanları aldatmak; ulusalcılarla, orduyla, yargıyla, 1923 Devrimi ile hesaplaşmak…

Cumhuriyet tarihinin hiçbir dönemimde bu kadar çok yalan söylenmedi, bu kadar çok sahtekârlık yapılmadı. Bu kadar çok, düzmece, uyduruk belge hazırlanmadı. Türk ordusu bu kadar çok hırpalanmadı, aşağılanmadı ve bu kadar çok komutanını esir vermedi…

Vatan toprakları Yağma Hasan’ın böreği gibi, kapış kapış gidiyor. Kapanın elinde kalıyor. Ege’de, Akdeniz’de, Güneydoğu’da arazi, arsa sahibi olabilmek için yabancılar kuyruğa girmiş.

Ege’de iki adamız göz göre göre Yunanlılar tarafından işgal edildi.

Kimsede çıt yok.

Ne bir ses ne bir nefes…

Karşı çıkan yok.

Bırakın karşı çıkmayı, ordu yıllık tatbikatlarını yapamaz duruma düşürüldü.

Komutanlar içeride.

Okumaya devam edin ‘KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK — AKP YOLCUDUR…’

31
May
11

12 Haziran Seçimlerine Doğru Genel Görünüm…

Kanla, irfanla, devrimle kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ana kırılma noktalarını şöyle sıralayabiliriz.

10 Kasım 1938 Mustafa Kemal Atatürk’ün Hakk’a yürümesi, İngiltere, Fransa ve ABD ile 1939’da imzalanan ticaret ve işbirliği anlaşmaları, 1949 NATO’ya giriş müracaatı…

1952 yılında Mehmet’imin canı pahasına NATO’ya girilmesi…

27 Mayıs 1960 Devrimi kırılmaları gidermek amacıyla yapılsa da kısa zamanda etkisiz hale getirilmiştir.

Ancak, 27 Mayıs Devrimi’nin en büyük kazanımı olan 1961 Anayasası için 1960’lı yılların ikinci yarısından başlayarak “Türkiye’ye bol geldiği” ifade edilmiş ve 12 Mart 1971 muhtıra vitrinli darbe ile 1961 Anayasa’sı delinmiştir.

1977  yılından  bir  görüntü…

Yer,   Park Otel   Taksim – İstanbul

Yapılacak  açık  oturumun  konuşmacılarından  biri  Erol Manisalı’dır.

Diğer  konuşmacıyı  Manisalı  Hoca  şöyle  tanımlar :

Kısa  boylu,  şişman,  gözlüklü,  kırpık  bıyıklı  biri…

DPT’de  mühendismiş…

Turgut Özal

Daha sonra 24 Ocak kararlarının mimarı olacak, 12 Eylül Amerikancı darbesinin Başbakan Yardımcı ve 1983’den sonra ise ANAP Genel Başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı seçilecektir.

“Anayasa’yı bir kere delmekle bir şey olmaz…”, “federasyonu tartışalım…” diyen Sam Amca’nın gözde adamı,  tonton (!) bir zattır.

1977’de  Turgut Özal’ın  savunduğu  ekonomi  politikaları  24 Ocak 1980  Kararları  ile 

başlayarak  ve  12 Eylül 1980  darbesinden  sonra  sürdürülen,  Türkiye’yi  uluslararası 

sermayeye  teslim  ederek  ülkeyi  açık  pazara  dönüştüren  bir  açılımdır.

Bu  politikalara,  “Bunlar  ancak  demokrasinin, 

sendikaların,  demokratik  kitle  örgütlerinin  olmadığı 

ülkelerde  uygulanabilir”  diye  itiraz  eden 

Erol  Manisalı’ya  Özal’ın  yanıtı  “Bunlar  olacaktır.!!!” 

söylemidir.

Emperyalizmin matruşka bebeklerine benzeyen gelmiş ve geçmiş iktidarlar zaman, zaman Türkiye adına, ulusal çıkarlar adına uygulamalar yapmak isteseler de izlenen ana eksen Batı’ya teslimiyetten öteye geçememiş ve “Büyük Abi” buna asla izin vermemiştir.

ABD’nin BOP gereğince dışarıdan patlatılan 2001 ekonomik krizi, Kemal Derviş’in dolar yeşili ellerine teslim edilen ülke ekonomisi ve Irak’ın ABD tarafından işgaline destek vermeyeceğini söyleyen DSP, ANAP, MHP koalisyonu dâhili ve harici gayretlerle çökertilmiş ve Türkiye 2002’de erken seçime gitmek zorunda bırakılmıştır.

İşte bu noktada siyaset sahnesine yeni bir aktör çıkarılmıştır AKP…

Hem genel kurulunu bile yapamayan taze bir partidir.

Hem de CFR’nin isim babalığı yaptığı, tüzüğüne memorandumdan maddeler almayı becerebilen bir partidir  bu  AKP…

Okumaya devam edin ’12 Haziran Seçimlerine Doğru Genel Görünüm…’

31
May
11

BUGÜN TÜM TÜRKİYE HASDAL, TÜM TÜRKİYE SİLİVRİ’DİR..!!!

Bakmayın balkonunuzda oturup çayınızı, kahvenizi yudumladığınıza…

Aldanmayın gökyüzünde parlayan güneşe..

Pencerelerinizde demir parmaklıklar, ellerinizde kelepçe de olmayabilir… Kanmayın..

Öperek, okşayarak çocuklarınızı okula gönderdiğinizi mi sanıyorsunuz?

Kanmayın  şanlı  bayrağımızın  dalgalanmasına…

Kapınızı açıp, evinden dışarı çıktığınızı mı zannediyorsunuz ?

Hayır, aldanıyorsunuz…

Her evin kapısındaki kocaman kilidi görmüyor musunuz ?

Ve sen “YETMEZ AMA EVET” diyen özgürlükçü insan hakları savunucusu (!)…

Bileğine geçirilen kilidin farkında değil misin ?

“Ordu  sivilleştirilmeli”  denen  aymaz,  savunma  gücün  yok  edildi.

Bunu  anlayamayacak  kadar  beynin  kefenlendi  mi ?

Sen  AB’ci,  Amerikancı  işbirlikçi;   kullanılma  süren  dolmak  üzere…

“Deliğe   süpürülecek”sin..!!!

Farkında   değil   misin..?!!!

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyenler, emperyalizmin çok başlı yılanı zehirini damarlarına akıtıyor, esir alıyor, öldürüyor sizi…

Hissedemiyor musunuz ?

Ve siz alaca karanlık aydınları, Türk Milletine tepeden bakan zavallılar…

Her  türlü  hürriyetiniz,  hatta  Türk  Ordusuna  küfretme  özgürlüğünüz  bile  elinizden  alındı..

Mutlu  musunuz ?

Okumaya devam edin ‘BUGÜN TÜM TÜRKİYE HASDAL, TÜM TÜRKİYE SİLİVRİ’DİR..!!!’

31
May
11

Org. Balanlı’nın tutuklanması Antalya’da protesto edilecek..!!!

Harp  Akademileri  Komutanı  Org. Bilgin Balanlı’nın  tutuklanması  üzerine  vatandaşlar  ayağa  kalktı…

Terörist  bölücübaşını  Türkiye’ye  getiren  ekipte  yer  alan  ve  adı  efsane  komutana  çıkan  E.Albay  Atilla Uğur’u  aday  gösteren  Antalya  Cumhuriyet  Güçbirliği  tarafından  büyük  bir  protesto  eylemi  düzenleniyor..

Etkinliğe  binlerce  Antalyalı’nın  katılımı  bekleniyor…

Basın  Açıklamasının  Yapılacağı  Yer  ve  Saat :

Tarihi :  31  Mayıs  2011   Salı

Saat :  14.00

Yer :  Subay  Orduevi  önü  –  Antalya

Tel :  0.242  243 12 50

Facebook’ta Paylaş   Twitter’da Paylaş  FriendFeed’de Paylaş

http://www.ilk-kursun.com/2011/05/org-balanli-tutuklandi-antalyada-buyuk-protesto/ 

31
May
11

GENERAL MİLNE’DEN DE BETER..!!!

TARİH :  17 Şubat  1919

YER :  Türkiye

İngiliz Karadeniz Orduları Komutanı General Milne, 17 Şubat 1919 tarihinde Türkiye’den İngiliz Hükümeti’ne gönderdiği bir raporda şöyle övünmüştü :
“9. Ordu  Komutanı  Yakup Şevki’yi  attırdım. Yardımcısı  Ali Rıfat Bey’i  yakalattım. Batum  Tümen  Komutanı  Mürsel Bey’i  tutuklattım…”

* * * * * * * * * * * * * * * * *

TARİH :  30 Mayıs  2011

YER  :   Türkiye

Ajanslara  şöyle  bir  haber  düştü :
“Hava  Harp  Okulu  Komutanı  Orgeneral  Bilgin  Balanlı ,  Balyoz  Darbe  Planları  kapsamındaki  soruşturma  nedeniyle  tutuklandı.  Balanlı  Orgeneral  düzeyinde  tutuklananan  ilk  muvazzaf  komutan  oldu.”

Şimdi  acaba  kimler,  General  Milne  gibi  övünüyordur  dersiniz ?

Tarih  gerçekten  de  tekerrürden  ibaretmiş !…

KÜÇÜCÜK”  Bir  Hatırlatma :  Bir  zamanlar  Türk  komutanları  tutuklatmakla  övünen 

General  Milne,  sonunda  kaybetmiş  ve  siktirolup  gitmişti..!!!!!

ONA   GÖRE…

Sinan MEYDAN
İLK KURŞUN

30 Mayıs 2011

http://www.sinanmeydancom.tr.gg/

Yeni Sitesi
www.sinanmeydan.com.tr

31
May
11

Kılıçdaroğlu’ndan TSK’ya çağrı : Yargı sürecini bekleyelim, eğer bir usulsüzlük varsa, herkes yargılanmalı

CHP  lideri  Kılıçdaroğlu,  Orgeneral  Balanlı’nın  tutuklanması  hakkında  konuştu.

NTV canlı yayınına katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Orgeneral Bilgin Balan’ın tutuklanmasıyla ilgili olarak TSK’ya çağrı yaptı. Siyasi otoritenin “mağdur”u oynamak istediğine vurgu yapan Kılıçdaroğlu, “TSK’dan rica ediyorum, lütfen yargı sürecini bekleyin, AKP’nin eline koz vermeyin” dedi.

CHP Genel Başkan, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Ergenekon Davası ile ilgili olarak “ben bu davanın savcısıyım” sözlerini hatırlattı ve davanın muhalefete yönelik bir baskı operasyonu haline geldiğini söyledi.

Kılıçdaroğlu, yargı sürecini bekleyeceklerini söyledi. Balan hakkında henüz iddia edilen suçu bilmediklerini söyleyen Kılıçdaroğlu, “eğer bir usulsüzlük varsa, herkes yargılanmalı” dedi. “Ancak bu yargılamanın kamuoyu vicdanı” ile çelişmemesi gerektiğine işaret eden Kılıçdaroğlu, “biz örneğin Genelkurmay Başkanı’nın Milli Savuma Komisyonu’na bilgi vermesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi.

http://www.ilk-kursun.com/2011/05/kilicdaroglu-tskya-cagriyargi-surecini-bekleyelimeger-bir-usulsuzluk-varsa-herkes-yargilanmali/

Facebook’ta Paylaş   Twitter’da Paylaş  FriendFeed’de Paylaş

4 Yorum
Yorum bırakın »

  1. bozkurt 30 Mayıs 2011 21:11 :komediye bak
    varmi CHP nin tavri ……..
    sen birak baskasini sen ne diyon
    CHP li üyeler ordusuna sahip cikmali- tutsaklar derhal serbest birakilsin demeli
    parti yönetimi belediyelere yapilan saldirilari da izliyor
    hacli savasina evet diyerek partiye vurduklari hancerde yerinde duruyor
    CHP liler kurumlarina sahip cikmali
  2. seyide 30 Mayıs 2011 21:24 :Neden ordu ile bu kadar uğraşılıyor?Ordunun yok edilmesi ile buyrun gelin istediğiniz toprakları alın mı diyeceğiz?Zaten satılan topraklar gizleniyor.Dün Teğmen Çelebi bugün Balanlı.Yarın Koşaner mi?Önce ki genelkurmay başkanları çok büyük hatalar yaptınız.İlk önce ordunun başına geçirilen çuvalı kabul edip onurumuzu çiğnettiniz.Şimdi de istenilen askeri birer birer teslim ediyorsunuz.Türkiye işgale hazırlanıyor.
  3. TEKİN 30 Mayıs 2011 21:37 :du bakali ne olcak.hükümete sorarsın konu yargıda..muhalefete sorarsın yargı sürecini bekliyeceğiz.uyanın artık uyuyanlar..her türk vatandaşı gibi benimde yorumum kim suçluysa yargılansın(deniz feneri sanıkları(2 senedir dava açılmadı)27 nisan muhtırasını ben yazdım diyen şahıs…..evet kim suçluysa yargılansın ama hangi yargıda..çifte standart uygulayan yargıdamı adil bir yargıdamı..artın iş zıvanadan çıkmıştır….tatbikat yapamıyacak hale gelen orduya bu yapılanları anlamamak için insanın aptal olması lazım….senelerce tsk da üst düzeyde görev yapan şerefli türk subaylarını kaçacak veya delilleri karatacak diye tutukluyanlar(ve arkasındaki görünmeyen güçler veya şahıslar)….bu hükümetin yeni çıkardığı kanunlarla maddi tazminat ödemekten kurtuldunuz ama gerçek er geç ortaya çıkacaktır.o zaman kaçacak delik arayın…aya veya marsa kaçamıyacağınıza göre nerde olursanız olun hesabını vereceksiniz….artı HABUR hukukunun da hesabını vereceksiniz…….
  4. Özhan Kaçmaz 30 Mayıs 2011 21:41 :TERÖRİSTLERE  TUNCELİ’DE  AF  DİYEN  GANDİ’YE  BAK  HELE…
31
May
11

BİNNAZ TOPRAK VE CHP’nin DEMOKRASİ RAPORU

Yıl  2008
Prof Dr. Binnaz TOPRAK Nuriye AKMAN’IN sorularını yanıtlıyor.
CHP  AYAĞINI  DENK  ALMALI
Nuriye Akman ;CHP`ye mesaj yok mu ?
Binnaz Toprak: “CHP`ye oy veren kitle orduya daha mesafeli duruyor. Yani Ordunun siyasete karışmasına, darbe yapmasına sıcak bakmıyor. Halbuki CHP`nin son zamanlardaki tavrı tabanının tersine bir politika çizmeye başladı. CHP yönetiminde olsam; `Bize oy verenler ordunun ülke yönetmesini desteklemiyor, ayağımızı denk alalım` derim

Yıl 2011; Binnaz TOPRAK parti yönetiminde ( Hiç kimse bu Mrs LİBERAL’in CHP ye girmesini beklemiyordu bilakis AKP çizgisinde olduğu düşünülüyordu. Kadına malum olmuş yönetime girdi)

Mayıs 2001  CHP  demokrasi  Raporunu  açıklıyor

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) “Eşit Yurttaş Özgür Toplum” başlığını verdiği “Demokrasi” raporunu açıkladı. “Özgürlükçü demokrasi” temasına dayandırılan raporda, asker üzerinde daha fazla denetim ve 27 Nisan e-muhtırasının soruşturulması talep ediliyor.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul’da sabah kahvaltısında buluştuğu gazetecilerle partisinin ‘Demokrasi Raporu’nu paylaştı.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Sencer Ayata ile raporun hazırlanmasında görev üstlenen Dr. Mehmet Karlı, çalışma konusunda gazetecilere kısa birer sunuş da yaptılar. CHP’nin raporu, özgürlükçü demokrasi vaadiyle başlıyor. Raporda, “yargı yürütmenin emrine sokuldu”, “devlet partileşti” yorumları yer alıyor. “Özgürlükçü demokrasi” temasına dayandırılan raporda, “klasik demokrasi”nin azınlıkta kalanların korunması ile eşit ve devredilmez haklara doğru evriminin altı çizildikten sonra kapsamlı bir AKP eleştirisi de yapılıyor.

27 NİSAN  SORUŞTURULSUN,  ASKER  DAHA  SIKI  DENETİM  ALTINA  ALINSIN.
Demokrasi raponun önemli başlıklarından biri asker-sivil ilişkisine yönelik. CHP askeri darbelere, silahlı kuvvetlerin siyasete karışmasına karşı olduğunu bildiriyor. 27 Nisan E-muhtırasının hukuki yollardan soruşturulması talep ediliyor. Ayrıca, askeri yargının görev alanının daraltılması, askeri yüksek idare mahkemesinin görevlerinin danıştaya bırakılması öngörülüyor. CHP, Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmasına da sıcak bakıyor. Raporda, meclisin silahlı kuvvetler üzerindeki yetkisinin artırılması önerisi de var. Genelkurmay Başkanı’nın belirli aralıklarla Milli Savunma Komisyonu’na, MİT Müsteşarı ve Emniyet Genel Müdürü’nün de ihtisas komisyonlarına bilgi vermesi gerektiği vurgulanıyor.

ANLAŞILIYOR  Kİ,
Binnaz  rüzgarı  ciddi  esiyor  CHP’de
İleride  Anayasa  değişikliği  için  Ergun ÖZBUDUN’la  TESEV  arkadaşı  Binnaz  masaya  oturduklarında
UZLAŞACAKLAR MI ?
KAVGA  MI  EDECEKLER
?
Düşünmek  bile  istemiyorum.
Bu  konuda  endişe  duyan  arkadaşların
ve  CHP’lilerin  kırmızı  çizgiler  için  mücadele  edeceğine  inanıyorum.
Ama  bazılarının  TSK’yı  koruduğunu  sanıp
Böyle  olumsuzluklar  yaşanırken  susmaları
Anlaşılır   değil.

Ömer ÖZTÜRKMEN

http://www.ilk-kursun.com/2011/05/binnaz-toprak-ve-chpnin-demokrasi-raporu/

31
May
11

Hukuk Görevini Yapmalı

Şu  sıralarda  Silivri’de  görülmekte  olan  bir  “dava”  var :

BALYOZ

Ergenekon’un diğer davaları da geride bırakacak şiddetle sürüyor.

Tam da 27 Mayıs Devrimi’nin 51. yılında olup bitenlerin neyi hedeflediğini açıklamakta zorluk çekenlere ipuçları verecek biçimde ciddi gelişmelerin  habercisi oluyor.

Doğu Perinçek, cezaevinde yaşamının geçmişte kalan 11 yılına, günler, aylar ve yıllara yeni duraklamalarını eklerken, hapishanede disiplin cezaları almakta.

Eşiyle görüştürülmüyor, belki de seçim sonucuna dek görüştürülmeyecek!

Çünkü Perinçek İzmir 2. bölge’den aday!

Oysa seçilme  yeteneği bulunan her yurttaş, sakıncalı değilse ve mahkeme kaydına geçmiş bir cezası da yoksa, vatandaş olarak aday olabiliyor.

Ancak onun henüz cezası yasalarda yer almamış bir suçu var: “Tüm bu olup bitenler TSK’yı etkisiz duruma getirmek içindir” demişti, tekraralamaya da devam ediyor.

Doğrusu haklı da çıkmıyor mu?

Yaşamının 11 yılını çocuklarından, eşinden, ailesinden uzakta ve demir parmaklıklar ardında geçirmek kolay değildir.

İçi kan ağlarken durmadan vatanın bağımsızlık şarkılarını gülen neşeli bir yüzle söylemenin zorluğunu, o anları yaşayanlar bilir.

Çetin Doğan Paşa, son içeri alınışında şöyle diyordu: “Ben asla darbeci olmadım. Ben Atatürk devrimcisiyim.”

Onun eşi ise “vardiya nöbeti”nde.

Çetin Paşa’nın iddia edilen suçu, kendi uçaklarını kendi camilerini bombalatmak!

Bir Türk subayına isnat edilemeyecek en büyük suç !

Oysa Çetin Doğan’ın en son görevi İstanbul’u düşmana karşı korumak olan 1.Ordu Komutanlığı.

Ya zamanında komutanı yanlış seçim yapmışlar, orgenerali o göreve YAŞ kararı ile Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın onayıyla atamışlar ya da bu işte bilmediğimiz bir ihanet şebekesinin parmağı var !

Ve bir albay savcılara ifade veriyor.

Okumaya devam edin ‘Hukuk Görevini Yapmalı’

30
May
11

27 MAYıS DEVRİMİ’Nİ ALGıLAMAK

Bu  ülkenin  en  büyük  sorunu  riyakârlıktır…

Doğru  tektir  ama,  herkes  doğruyu  söyle(ye)miyor…

Bazılarını  konuşturmazlar,  birçoğunun  da  vicdanları 

satılmıştır…

Götünden veya menfaatlerinin zedelenmseinden  korkup 

susanlar da, zaten insan olma  şerefinden  yoksundurlar.

Menderes’in  işlediği  suçlardan  dolayı;  bu  sürüsü  bol

“Menderesseverler”  bir  de  onu,  çok  istedikleri  ŞERİAT 

usulünce  yargılanıp  ne ceza  alabileceğini  düşünsünler.

Yoksa  o  (bir  davada  vakt-i  zamanın  padişahının 

kolunun  kesilmek  istenilmesi  misalinde)  çok  övünerek 

anlattıkları “HUKUK  ÜSTÜNLÜĞÜ”  sadece  zihinsel  uyutma 

masalı  olarak  kalacaktır…

———————————————————————————————————————————–

Adnan Menderes üzerinden kefen siyaseti yapmayı alışkanlık haline getiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Aydın’da düzenlediği mitingde şunları söyledi: “Demokrasi mücadelesi adına 27 Mayıs’ı asla unutmayacağız ve unutturmayacağız. Biz Adnan Menderes gibi beyaz gömleğimizi giyerek çıktık. Biz, milletin yoluna vatanımızın yoluna canımızı koyarak çıktık.”

27 Mayıs’ın Türkiye’nin demokrasi tarihine kara bir leke olduğunu öne süren başbakan, Menderes’in milletin inançlarına sahip çıktığını, ezanı yeniden aslına çevirdiğini belirterek; “Menderes, CHP zulmüne karşı çıktı. Tahriklere, yolsuzluklara, yasaklara, seçkinci bürokrasiye ve üstünlerin hukukuna da karşı çıktı” demiştir.

Uğur Mumcu’nun “bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz” sözünü özellikle başbakanın çok iyi bilmesi gerekmektedir.

Üstünlerin hukukuna karşı çıkan Menderes, Meclis Tahkikat Komisyonu’nu ne için kurmuştu ?

Yasaklara karşı olan Menderes, basına ağır sansür uygularken, gazetecileri hapse atarken, örgütlenme ve düşünme özgürlüğünü kısıtlarken Başbakan Erdoğan kaç yaşındaydı ?

Yolsuzluklara karşı olan Menderes, örtülü ödenekten harcamalar yaparken, ülkede vurgun, talan, yolsuzluk varken, kendi bakanına aldığı komisyonlar için “bay %10” denirken ne yapıyordu ?

Tahriklere karşı çıkan Menderes, 6-7 Eylül 1955 olaylarındaki tahriklerin baş suçlusu değil miydi ?

İsmet İnönü’ye karşı Kayseri, Uşak ve Topkapı’da yapılan saldırıların suçluları kimlerdi ?

TBMM’nin onayı olmadan Kore’ye emperyalist ABD’nin çıkarı için asker yollayanlar, Vatan Cephesi kurarak, halkı birbirine düşüren “demokrasi yıldızı” nerede görülmüştür ?

Ezanı yeniden aslına çevirerek, milletin inançlarına sahip çıktığını söylemek, Atatürk’ün devrimlerinden intikam almaktır, Türk insanına yapılan bir hakarettir. İbadetin Türkçe olmasından korkanların asıl amacı, yıllardır halkı Arapça ile uyuttukları için, gerçeklerin öğrenilmesini engellemektir.

Henüz  tam  olgunluğa  erişmemiş  beyinler,  ya  yanlış 

bir  algıyla  ya  da  bilinçli  ve  kasıtlı  olarak  27 Mayıs 

hakkında  yalan  ve  eksik  bilgiler  vermektedirler.

27 Mayıs 1960  hareketinin  en  büyük  kazanımı  olan 

1961 Anayasası’nı  görmezden  gelerek,  sürekli 

saldırıda  bulunan  beyinler,  havadaki  oksijenin  bile

değerini  resmen  inkâr  etmiş  gibiler…

Amacı “Atatürk Devrimleri’ni yeniden yaşama geçirmek ve demokrasiyi tekrar sağlamak” olan 27 Mayıs 1960 Devrimi, getirdiği dinamizm sayesinde ülkenin kısa sürede ilerlemesini sağlamıştır.

1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlük ortamı içinde yer alan kurumlar, toplumun siyasal, ekinsel, düşünsel ve ekonomik açıdan gelişmesinin önünü açmıştır.

Okumaya devam edin ’27 MAYıS DEVRİMİ’Nİ ALGıLAMAK’

30
May
11

Ak Parti, Y-CHP, MHP… BDP – PKK ile hangisi kanka ?!

Seçimler  yaklaştı  liderler  dilin  kemiğini  iyice  kırıyorlar !..

Ortaya atılan  hipotezlere  bakıp  hüküm  vermek  bizi  aşıyor !..

Mesela  bu  PKK  uzantısı  BDP  ile  “derin ilişki”  içerisinde  olan  “öteki parti”  hangisi !!?

Türk  siyasetinde  PKK – BDP,  iyi  malzeme !..

Siyasetin  neresine  dalarsan  dal,  BDP  ile  kafa  kafaya  geliyorsun..

Doğrusu şu ki “İmralı” , sandığın bir kenarına mührünü vurmuş durumda..

Apo, artık her seçimde arkadan dolanıp puanı kapıyor..

Baraj altı yapısı ile baraj maraj dinlemeden oyun kuruyor…

Buna fırsat tanıyan ne ?!

AB korkusundan bacakları titreyen teslimiyetçi sistem efendileri !..

“Saltanatıma dokunulmasın da bir derebeylik de oluversin!!” anlayışı..

Bu çerçevede yürünen siyasi yolda madem PKK-BDP penceresi iyi iş yapıyor, sistemin partileri de bunu kullanıyor!?!

Nasıl?..

Birbirlerini BDP, dolayısı ile Apo-PKK ile işbirlikçi olarak itham ederek!..

Bunu şu sıra en yoğun kullanan Başbakan Erdoğan..

Erdoğan’a göre, Y-CHP, MHP ve BDP tek yumurta üçüzü!..

Şöyle diyor..
“..Üç kafadar bir bilinmeze doğru gidiyorlar, bunlara tek yumurta ikizleri demiştim, meğer tek yumurta üçüzleriymiş.”
Ve de durum şöyleymiş..!

“BDP, sırtını CHP’ye, terör örgütüne dayamış şımarıklık yapıyor. CHP’nin Hakkari mitinginde bir tane Türk Bayrağı yoktu. Çünkü orada toplanan 2 bin, 2 bin 500 kişi BDP’liydi, onların eline Türk Bayrağı tutuşturamazsın, onların Türk Bayrağı ile sorunları var. Onlar daha belediyelerin kapısına bile Türk Bayrağı asalım mı asmayalım mı buna bile karar veremediler..”
İşte bunu söylediği zaman da kendisine “Sayın Apo!!” diye başlayıp Habur’a uzanan, Ankara’da kapalı kapılar ardındaki buluşmalar da soruluyor..
“Apo ile görüşme” itirafı da..

Bir yanda “Apo ile dolaylı görüşen Ak Parti” , beri yanda, PKK uzantısı BDP’nin mitinglerinde, alanı dolduran PKK ve güdümündekilerin “TBMM’yi basarız, Tayyip’i asarız!!” diye slogan atmaları!.. Gel çık işin içinden!.. Başbakan’a göre Y-CHP ve BDP, Apo onayı ile kol koladır.. Başbakan MHP’yi de bu koalisyona katıyor!.. Başbakan’ın, “BDP-MHP” işbirliğinden bahsetmesi hem mantıksız hem de olanaksız.. Yani MHP’nin “Ak Parti’yi birlikte devirelim, sizin özerkliği biz kabul ederiz” yaklaşımı olabilir mi hiç?!.
Bildiğimiz şu..
“Y-CHP ve MHP’yi BDP ile kanka olmakla suçlayan Erdoğan, takiye yapıyor ve BDP’nin asıl kankası kendisi” şeklinde de bir değerlendirme mevcut..
Üstelik, “asıl kanka Ak Parti-BDPdir” değerlendirmesini yapanlar “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, anayasa değişikliği için BDP ile el sıkıştığını” öne sürüyorlar.. Bu Yeni Anayasada “Türk Milleti” ve “Atatürk” sözleri bulunmaması konusunda anlaşıldığı, Apo’nun isteği doğrultusunda Anayasaya “Kürt Halkı” ibaresinin yazılacağı belirtiliyor… Arkasından da kanun ve yönetmelikler Anayasa’ya uygun hale getirilerek “Türk” adı her yerden silinecek.

Ak Parti-BDP kankalığını daha ileri götürüp değerlendirenlerin bir söylediği de şu.. “Seçimlerden sonra gerekirse, Ak Parti-BDP Koalisyon Hükümeti bile söz konusudur!..”

Bu uç değerlendirme de Leyla Zana’nın açıklamalarından hareketle yapılıyor..

Leyla Zana’nın “Biz hükümete ortak olmak istiyoruz” açıklaması olmuştu..

24 Mayıs’ta Hazro’nun Çitlibahçe Köyü’nde seçim çalışmalarını yürüten Zana, “Süreç artık önderliğimizin aramızda olması sürecidir. Gerillalarımızı artık aramızda, kendi içimizde görme sürecidir.

Biz hükümete ortak olmak istiyoruz. Kabul ediyorlarsa birlikte yaşamaya varız.

Kabul etmiyorlarsa kendimiz bunları yaratacağız. Gün gelecek Öcalan kendi halkının arasında, bu halkın çocuklarına öğretmen olacak, o günlerin yakın olacağına inanıyorum” demişti..

Seçim  meydanlarında  PKK’nın  taleplerine  taviz  verilmeyeceğini  tekrarlayan 

Erdoğan’ın,  seçimden  sonra  bu  sözlerinin  üzerine  yatması  olabilir  mi !?

Demirel   ne   demişti ?!..

“Dün   dündür !..”

Behiç KILIÇ

http://www.ilk-kursun.com/2011/05/ak-parti-y-chp-mhp-bdp-pkk-ile-hangisi-kanka/

30
May
11

CHP’nin gerçek seçim sloganı : PKK rahat bir nefes alacak..!!!

Kılıçdaroğlu’na  PKK  desteği !



Kılıçdaroğlu, kaset komplosuyla gelir gelmez ilk sözü Apo’nun affına evet diyecekleri oldu. Geçtiğimiz haftaki Hakkari mitinginde ise Tayyip’in bile vaadetmeye cesaret edemediği özerklik talebiyle çıktı karşımıza. Hakkari mitinginin bir özelliği daha vardı. PKK’lılar tarafından doldurulan kalabalıkta hiç kimsenin elinde Türk bayrağı yoktu.

Genel başkanlık koltuğuna oturduktan hemen sonra PKK’lı teröristlere “genel af”tan bahseden, anadilde eğitim ve Kürtçe yayın başta olmak üzere pek çok PKK talebinin savunuculuğuna soyunan Kemal Kılıçdaroğlu, seçime sayılı günler kala Kürtçülük gazına iyiden iyiye basmış durumda.

Hâl böyle olunca da Tayyip Erdoğan’ın kepenk kapatılarak karşılandığı Doğu ve Güneydoğu illerinde Kemal Kılıçdaroğlu, PKK’nın örgütlediği büyük kalabalıklara hitap ederek adeta gövde gösterisi yaptı.

CHP’nin eski lideri Deniz Baykal’ın iki yıl önce yumurtalı ve taşlı saldırılarla karşılaşıp, ancak bir avuç CHP’liye, o da polis korumasında seslenebildiği Van’da da durum farklı değildi. Kılıçdaroğlu, Yeni CHP’nin genel başkanı olarak Baykal’dan iki yıl sonra gittiği Van’da davul zurna eşliğinde ve kitlesel bir katılımla karşılandı.

Kılıçdaroğlu’na yönelik bu ilginin ve açık desteğin sebebi nedir peki?

Ne değişti?

CHP’nin bu bölgelerde büyük bir oy patlaması yapması zaten mümkün değil. Nitekim Kılıçdaroğlu da bu gerçeği itiraf etmek zorunda kalıyor:

“Mitinge gelenlerin hepsinin bize oy vermesini beklememeliyiz” diyor.

BDP’nin resmi olarak miting katılımını örgütlediğini açıklaması da düşünülürse toplanan kalabalıklar zaten PKK’nın kalabalığı.

Nitekim çeşitli basın yayın organları PKK mitingine katılanların CHP mitinglerinde hazır kıta olarak bulunduklarını fotoğraf ve kamera kayıtlarıyla belgelediler.

Dolayısıyla CHP’ye yönelik bu ilginin sebeplerini CHP’nin bölgede güçlenmesinden çok Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık koltuğuna oturduktan sonra açıkladığı Kürt politikasında aramak gerek.

CHP’nin PKK’yı bu denli memnun eden yeni Kürt politikası CHP’ye yönelik PKK desteğinin de başlıca sebebi.

Kılıçdaroğlu’nun Tunceli, Van, Bitlis ve Hakkari mitinglerinde söylediklerinden sonra PKK’nın bütün gövdesiyle Kılıçdaroğlu’nun arkasında yer alması da bu açıdan bakıldığında hiç şaşırtıcı değil.

PKK ve CHP arasındaki iyi niyet gösterileri zaten uzunca bir süredir herkesin gözü önünde cereyan ediyordu.

Diyarbakır’da PKK’lı terörist cenazelerini bahane ederek yapılan kepenk kapatma eylemine CHP Diyarbakır İl Başkanlığının katılması, CHP-PKK arasındaki bu işbirliğinin önemli bir göstergesiydi.

Nitekim CHP genel başkan yardımcıları Sena Kaleli ve Sezgin Tanrıkulu’nun kepek kapatma eylemlerini “halkın kendi iradesi ile yapılmış eylemler” olarak göstermesi ve Kılıçdaroğlu’nun da bu eylemlere destek veren açıklamaları da bu “kepenk kardeşliği” görüntüsünün hemen arkasından geldi. Yıllardır PKK’nın değişmeyen eylemlerinden birisi olan kepenk kapatmalar CHP lideri ve yardımcıları tarafından “halkın kararına saygılıyız” denilerek açıkça desteklendi.

Ve ilginçtir; tek bir CHP örgütünden ve tek bir CHP’liden bugüne kadar eleştirel bir tek söz bile gelmedi!

Demek ki, CHP’deki Kürtçüleşme sanıldığından da hızlı ilerliyor.

Kılıçdaroğlu  Kürtlere  özerklik  vaadetti

Kılıçdaroğlu’nun Hakkari mitingi ise taşların yerine oturduğu ve CHP-PKK işbirliğinin ayyuka çıktığı bir miting oldu.

Kılıçdaroğlu seçim barajının düşürülmesinden tutun da faili meçhul cinayetlere kadar pek çok konuda PKK söylemlerini aratmayan açıklamalarının yanı sıra KCK tutuklusu PKK’lı belediye başkanı ve siyasilere de açıkça destek verdi:

“Demokrasi varsa herkes için var. Belediye başkanlarını kelepçeleyip, fotoğrafını çekip medyaya servis edeceksin! Sabahın köründe evlerin basıldığı düzene son vereceğiz.”

KCK davasının avukatlığına soyunan Kılıçdaroğlu, davanın savcısını ziyaret edip PKK’lılara yönelik operasyonları eleştirmekten de geri kalmadı.

Tayyip’in Hakkari’de yaptığı “Artık Kürt sorunu yoktur, Kürt vatandaşlarımızın sorunları vardır” açıklamasını eleştiren Kılıçdaroğlu miting alanını dolduran PKK’lılara üç kez “Böyle bir sorun var mı?” diye sorup “Ankara’da Recep Hakkarililerin sesinden duymuş olur” diyerek “Kürt sorunu vardır” vecizesini de Tayyip’in elinden almış oldu.

Ancak Kılıçdaroğlu’nun Hakkari’deki en önemli açıklaması hiç şüphesiz Kürtlere özerklik vaadiydi.

Avrupa ülkelerinde kabul edilen özerklik şartlarını aynen kabul edeceklerini söyleyen Kılıçdaroğlu Kürt açılımının mimarı Tayyip’in bile cesaret edemediği özerklik vaadiyle Kürtçülük yarışında Tayyip’i çok gerilerde bırakmış oldu. Kılıçdaroğlu’nun önümüzdeki dönemdeki misyonu da böylelikle daha netleşti.

Apo’nun İmralı’dan Tayyip’e gönderdiği “Sen çözemezsen Kılıçdaroğlu çözer” mesajının kerameti de ortaya çıkmış oldu böylece.

Hakkari’de PKK’lılara seslenen Kılıçdaroğlu’nun “Bedeli ne olursa olsun bu ülkeye barışı getireceğim. Çatışmayı bitireceğiz” sözü Apo’nun bu mesajının Kılıçdaroğlu tarafından alındığının kanıtıydı adeta.

Tek  bir  Türk  bayrağı  dahi  olmayan  CHP  mitingi

Hakkari mitinginden akıllarda kalan önemli bir nokta da on binlerce kişinin hınca hınç doldurduğu miting alanında tek bir Türk bayrağının, tek bir Atatürk posterinin olmayışıydı.

Hadi diyelim ki mitinge katılanların tamamına yakını PKK destekçileriydi ve bunların Türk bayrağı ve Atatürk’e alerjileri var. Peki ama CHP il ve ilçe örgütlerinin de aklına gelmemiş miydi koskoca miting alanında tek bir Türk bayrağı ve Atatürk posteri açmak.

Diyarbakır’da PKK’lılarla birlikte kepenk kapatan CHP’lilerden sonra Hakkari’de Türk bayrağı taşımaktan kaçınan CHP’liler ne yazık ki artık kimseyi şaşırtmıyor. Çünkü CHP’nin doğu ve Güneydoğu teşkilatlarının tümü Gürsel Tekin’in marifetiyle PKK yandaşlarına devredilmiş durumda. Elbette bu Kürtçüleşme sadece bu bölgelerle sınırlı değil. CHP tepeden tabana bir Kürtçü dönüşümün içinde kimlik değiştiriyor.

Hakkari’deki manzara aslında Yeni CHP’de Atatürkçülüğün tasfiye edildiğinin, Yeni CHP’nin PKK çizgisinde bir partiye dönüştürüldüğünün somut göstergelerinden birisiydi.

Elbette gören gözler, duyan kulaklar için. Yoksa CHP’yi hâlâ Atatürk’ün partisi zannedip bu açık dönüşümü görmezden gelmeyi ve devekuşunu oynamayı sürdürenlerin sayısı da az değil.

Genel başkanlık koltuğuna oturduğu günden beridir Atatürk adını ağzına almaktan özenle kaçınan, bir türlü “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyemeyen Kılıçdaroğlu ise bu eleştirilere nazire yaparcasına, Kürtçe pankartlarla karşılandığı memleketi Tunceli’de “Dersimli olmaktan gurur duyuyorum” demiş.

Atatürk’ün Dersim isyanını bastırdıktan sonra buraya Tunceli adını vermesine inat kendisini Dersimli olarak tanıtan ve Kürtçe pankartlarla karşılanmaktan son derece memnun birinin başında bulunduğu bir partiden hangi aklı başında insan hâlâ Atatürk’ün partisi olarak bahsedebilir!

Kılıçdaroğlu’nun Yeni CHP’si neresinden tutsanız dökülüyor !

Kılıçdaroğlu :  BOP’un  yeni  eşbaşkanı



Diyarbakır’da PKK’lı terörist cenazelerini bahane ederek yapılan kepenk kapatma eylemine CHP Diyarbakır İl Başkanlığının katılması, CHP-PKK arasındaki bu işbirliğinin önemli bir göstergesiydi (üstte). Genel başkanlık koltuğuna oturduğu günden beridir Atatürk adını ağzına almaktan özenle kaçınan, bir türlü “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyemeyen Kılıçdaroğlu ise bu eleştirilere nazire yaparcasına, Kürtçe pankartlarla karşılandığı memleketi Tunceli’de “Dersimli olmaktan gurur duyuyorum” demiş. Yukarıdaki resimde Kılıçdaroğlu�nun Tunceli’deki Kürtçe bilboardlarını görüyorsunuz.

Baykal’a yönelik kaset komplosunun hemen arkasından Kılıçdaroğlu genel başkanlık koltuğunu devraldığında TÜRKSOLU sayfalarında bu süreci “CHP’de PKK darbesi” olarak adlandırmış ve Kılıçdaroğlu için “Amerika’nın ve PKK’nın adayı” demiştik

Gerçekten de Kılıçdaroğlu bir küresel proje olarak ve “Gandi Kemal” imajıyla CHP’nin başına getirilmişti.

Kimler tarafından ve ne amaçla CHP’ye genel başkan yapıldığı şimdi herhalde çok daha net görülebiliyor.

CHP genel başkanlığı koltuğunda birinci yılını dolduran Kılıçadaroğlu her söylemi ve eylemiyle adeta TÜRKSOLU’nu haklı çıkarmak için çırpınıyor.

Kılıçdaroğlu’nun seçimlere günler kala Kürt meselesiyle ilgili yaptığı bu açıklamalarsa elbette boşuna değil.

Kılıçdaroğlu bütün eylem ve söylemleriyle BOP’un yeni eşbaşkanı olduğu mesajını vermektedir aslında.

Tayyip Erdoğan’ı her fırsatta BOP eşbaşkanı olarak suçlayan Atatürkçülerimiz bakalım BOP’un yeni eşbaşkanı Kılıçdaroğlu’na da aynı sert eleştirilerle karşı çıkabilecekler mi?

“Tayyip gitsin, Kılıçdaroğlu gelsin de, ne olursa olsun” diyenler ABD’nin Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’yi bölme, üniter, lâik ve ulus devlet yapısını ortadan kaldırarak Türkiye’yi bir federasyona dönüştürme projesinin taşeronu olduğunu görebilecekler mi?

“Başbakan Kılıçdaroğlu” sloganları eşliğinde Atatürkçü bir iktidar rüyasına dalıp Kılıçdaroğlu tehlikesini görmezden gelen CHP’liler, Kılıçdaroğlu’nun “Türkiye Cumhuriyeti”nin değil ancak “Türk-Kürt Federal Cumhuriyeti”nin başbakanı olabileceğinin acaba farkındalar mı?

ABD’nin  seçim  planı : 

CHP — BDP  koalisyonu

MHP’ye yönelik kaset olayı da içinde olmak üzere pek çok operasyonla ABD Türk siyasetini yeniden dizayn etmektedir.

Burada ise ABD’nin esas oğlanları değişmiştir.

Amerikancı Tayyip’in son günlerde birden en keskin Amerikan karşıtı olması, Kılıçdaroğlu’nun ise Amerikancılıkta sınır tanımayan tavrı ve Kürtlere özerklik vaadi bu görev değişikliğinin kanıtıdır.

Yükselen milliyetçiliği büyük bir tehlike olarak gören ABD MHP’yi Meclis dışına atarak ve CHP’yi bir Kürt partisi durumuna sokarak Türkiye’deki ulusalcı yükselişin sonunu getirmek istemektedir.

ABD,   AKP’yi   defterden   silmiştir.

MHP  baraj  altına  sürülmek  istenmektedir.

CHP ve BDP ise açıkça desteklenmektedir.

Kim bilir daha düne kadar açıkça telaffuz edilen CHP – BDP ittifakı bir bakmışsınız seçimden hemen sonra bir CHP – BDP koalisyonuna olarak ortaya çıkmış !

MHP’nin dışarıda bırakıldığı bir Meclis aritmetiğinde bu hiç de uzak bir ihtimal değildir.

Bunun önündeki tek engel şimdilik CHP’nin böyle bir ittifakı kuracak sayıda milletvekili çıkartma ihtimalinin az olmasıdır.

Ancak yeni Meclis tablosunda CHP ve BDP arasındaki somut işbirliğini izlemeye şimdiden hazır olmalıyız.

Okumaya devam edin ‘CHP’nin gerçek seçim sloganı : PKK rahat bir nefes alacak..!!!’

30
May
11

“Yeni CHP, 2002’nin AK Parti’sini andırıyor”

Hürriyet  gazetesi  yazarın  Ahmet Hakan  yazdı :

GÜNLERDEN  pazar…   Sabahın  9’u…

Yer :   Daha çok AK Parti’nin derin isimlerinin tercih ettiği Levent’teki Mövenpick Oteli’nin bir toplantı odası.
Pazar sabahları geç kalmaya alışmış medyanın anlı şanlı isimleri, mahmurluklarını üzerlerinden atamamış durumdalar.
Şöyle bir bakıyorum ortama: Bütün ağır toplar orada.

Algıda seçicilik faktörü devreye giriyor:
Fehmi Koru’yu görüyorum, Mehmet Barlas’ı görüyorum, hatta Taraf’tan Ayhan Aktar’ı bile görüyorum.
Üçüyle de yaptığım ağır kalem kavgasının harareti tam dinmemiş.
Gidip bir “merhaba” desem mi diye düşünüyorum ama biraz cesaretsizlik, biraz da kahrolası gurur engelliyor beni.
* * *
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu “Bu işi pazar sabahı saat 9’da yapmak istemezdik ama sağ olsun Sencer Hoca bizi sıkı çalıştırıyor” diye bir latifeyle açıyor konuyu…
Konu: Demokrasi, özgürlükler, insan hakları…
Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere söz alan CHP’liler, ağızlarını her açtıklarında “özgürlük” diyorlar.
– “Özgürlükçü demokrasi” kavramının altını çiziyorlar.
– Türk ordusunun sivil denetime açılacağını söylüyorlar.
– TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin değiştirileceğini vurguluyorlar.
– Sivilleşme vaadinde bulunuyorlar.
– İşkenceye son diyorlar.
– Tutukluluğun cezaya dönüşmesine itiraz ediyorlar.
– Gösteri hakkına sahip çıkıyorlar.
– İfade özgürlüğünden dem vuruyorlar.
– Özel hayatın gizliliğinin korunacağını belirtiyorlar.
– “Kürt sorunu” konusunda eksiklikler barındırsa da önemli açılımlar getiriyorlar.

Kısacası…

“Eski CHP”den duymaya hiç de alışık olmadığımız hususları “Yeni CHP”den dinliyoruz.

* * *
Toplantının sonunda ağzımdan şu iki cümle çıktı: “Bu CHP, 2002’nin AK Parti’sine ne kadar da benziyor. Sadece söylenenlerle değil, söylenirken taşınan heyecanla da 2002’nin AK Parti’sini andırıyor.”

http://www.ilk-kursun.com/2011/05/yeni-chp-2002%E2%80%99nin-ak-parti%E2%80%99sini-andiriyor/

30
May
11

Türk jeostratejisi ekseninde bilimsel Türkçülük

Türk  politik  bütünleşme  süreci

Bu yazımızda Türk tarihinin 2 bin yıllık kesintisiz gelişme ve gerileme dönemleriyle devam eden bir süreç olduğunu ele alacağız.

Türk uluslaşmasında bütünleşme Hunlar döneminde başlamış, Hunların parçalanmasından sonra Akhunlar, Juan-Juanlar, Avarlar gibi alt devletlerin çıkmasıyla sürmüştür.

Daha sonra Göktürk Kağanlığı ile yeniden bir Türk politik uluslaşma süreci başlamış, bu dönemin gerilemesıyle batıda Hazarlar, Bulgarlar, doğuda Uygurlar, Karluklar gibi devletler ortaya çıkmıştır.

Ondan sonraki dönemde İran, Doğu Roma ve Anadolu Türkler tarafından ele geçirilmiş, bundan sonraki dönemde tekrar Tatar tarihsel devrimi dediğimiz, aslında Türk kabilelerinin yeniden bir Türk politik bütünleşmesi sürecine girdiği, Altınordu, İlhanlılar, Çağatay ulusu süreçleri biçiminde günümüze kadar gelmiştir.

Bu devamlılığını görmek zorunludur.

Bu devamlılık günümüzde Sovyet Devrimi sonrası ulusal ve sınıfsal mücadelenin birlikteliği, yani Galiyev’ın deyişiyle “ulusal devrim ile sınıfsal devrimin içiçe oluşu” biçiminde Orta Asya’daki Türk topluluklarını kabileciliğe karşı birleştirdi ve Mustafa Kemal’in emperyalizmden kopma çizgisini takip etti. Türkiye, İran ve Afganistan’daki antiemperyalist, anti-İngiliz çabalar ve bu bölgedeki kopuşma dünya ve Türk devriminin tarihinde önemli bir şafak oluşturdu.

Fakat 20’lerden sonraki dönemde Türkler tarih boyunca büyük politik birlikler kurduktan sonra Türkistan, Bozkır ve İdil-Ural olarak kuzeyde, Türkiye, İran ve Afganıstan olarak güneyde tarihsel bütünlüğün parçalanması sürecini yaşamıştır.

Bu genel ilerleme içinde baktığımız zaman, 21. yüzyılda Türk jeostratejik alanında Türkiye, Anadolu, İran, Türkistan, Afganistan cephesinin bütünleşebilmesi için, kuzeyde İdil-Ural, Kazakistan, Harzem ve Altay bölgesinin bu bütünlük içinde yer alması gerekir.

Bu aynı zamanda dünya emperyalizmine karşı ana ekseni oluşturacak yeni bir politika anlamına gelir. Tarihsel olarak bu süreci net bir şekilde koyamazsak geleceğe bakabilme şansımızı da sınırlarız.

Günübirlik bakışlarla AB’ye entegre olmayı Mustafa Kemal’in çağdaşlaşma projesinin devamı olarak gören sapmayla aynı şekilde geçmişte SB’nin uydusu olma anlayışının dışına çıkamayan bir anlayışla Rus uyduluğunu, Avrasya ile işbirliği yapmayı, gündeme getirmek ve ABD ile birlikte görünme gibi tezlere tavizsiz şekilde karşı durmanın tarihsel bir zorunluluk olduğu günümüzde daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Bu anlamda bakıldığında Türk tarihinin, Avrasya’daki coğrafi bölgede Türk devletlerinin oluşumu, bunların bir araya gelişi ve uluslaşmasının tarihi olduğunu görürüz.

Uluslaşmayı 20. yüzyılda burjuvazinin önderliğinde oluşmuş bir yapı olarak görmek tarihi tamamen çarpıtmaktan ibarettir.

Aynı şekilde Stalin’in milli meseleye ilişkin tezleri de farksızdır.

Türk Jeostratejik Alanı

(Haritayı büyütmek için üzerine tıklayınız)
Türk jeostratejik alanı: Türklerin erken-devletlerinin yer aldığı doğu batı uzanımlı Avrasya bozkır alanı.

Oysa bu olguya etnolojik olarak karşı çıkan anlayışlar da etnilere bölme çabasını Türkçülük adına yaparak yanlışa düşmektedirler.

Süper etnoslar çıkararak Rus etnosunun Türkler, Ruslar ve Slavlardan oluşmuş yeni bir etnos olduğunu savunan Gumilyev’in Türkçü sanılan tezleri, aslında Brejnev’in “Sovyet insanı” terimini “Rus süper etnosu”na dönüştüren, Avrasyacı ve Rusya’nın egemenliğini savunan tezlerin dayanağı haline gelmiştir.

Oysa Avrasyacılıktan gerçek bir Türk-Sovyet ittifakı kastediliyorsa; Sultan Galiyev ve Lenin arasındaki ittifak ve Türkler, Ruslar ve Tatarlar arasında eşit ve samimi bir birliğe dayanan dönem katledilmiştir ve Rus şovenizmi bu dönemi aşmıştır.

Türk  Birliği  emperyalizme  karşı 

olmaktır

Bu tarihi ana halkayı yakaladığımızda İran, Turan, Türkistan ve bütün Türk coğrafyasında kesintisiz olarak iki bin yıl süren bir Türkleşme süreci yaşandığını görürüz.

Bu süreç içinde kuvvetli Türkleşmenin politik olarak geliştiği dönemde Tacikler, Farslar ve bazı Fars kökenli Kırmanç, Zaza kabileleri de Türkleşme olgusu içinde yer almış ve Türk kimliği içinde bütünleşmiştir.

Ama uluslaşmanın gevşemesi döneminde giderek içinden etnilerin ayrıldığı, hele günümüzde etnik, cemaatsal kopmanın bütünleşmeci tezlere karşı kullanıldığı ve uluslaşmanın engellendiği bir sürece dönüşmüştür.

Son AB metinlerinde Kürtlerin ve Alevilerın azınlıklar arasında gösterilmesi tarih tezimizin önemini de artırmaktadır.

İki bin yıl süren tarih sürecinde Türkleşme olgusu buradaki etnileri bir ulusal yapı içinde bütünleştirerek tarihsel bir yapı oluşturmuştur.

Ulusal bütünlük sanıldığı gibi kısa bir sürede değil, primaordial bir tez olarak tarihten gelen bir yapıdır.

Ulusal bütünlüğe sahip olmak emperyalizme karşı durmak demektir.

Geçmişte uygarlık ile barbarlık arasındaki çelişki bugün Huntington’un Medeniyetler Çatışması şeklinde ele aldığı çarpıtılmış modele karşı gelmektedir.

Bugün Türkiye, İran, Afganistan, Türkistan ekseni emperyalizmin ortak sömürü alanındadır ve tarihsel olarak da Türk eksenidir.

Okumaya devam edin ‘Türk jeostratejisi ekseninde bilimsel Türkçülük’

29
May
11

ATATÜRK’ÜN ASKERLERİ

Biz,  27 Mayıs’ı  „27 Mayıs Devrimi“  adıyla  bayram  olarak  kutlayan  bir  kuşağız…
27 Mayıs 1960  sabahını  çocukluğumda  yaşadım.

Soyadı Bayar olan bir sınıf arkadaşımız vardı. Uzaktan da akrabamız olurdu. Hacer Hala’nın yeğeni: Hasan Bayar.
Sanki Celâl Bayar’la arasında ad benzerliğinden başka bir yakınlık varmış gibi o yaşta keskin bir Demokrat Parti taraftarıydı. Ailece bu yanlarıyla övünürlerdi. Kimseleri beğenmez, yukardan bakardı bizlere. Alay ederdi. Dalga geçerdi…
İlk okul yaşında çocuk dünyamızı bırakır büyüklerin kavgasına biz de girişirdik…

Cumhuriyet Halk Partili aileler mağdur edilmişlerdi o yıllar…
Evde, komşu gezmelerinde hatırlarım hep bu konu konuşulurdu. Ülkenin gidişinden, partizanlıktan, ayrımcılıktan şikâyet edilirdi.

Babalarımız da ikiye ayrılmışlardı. Partisine göre bölünmüştü insanlar.

Babam eskiden gittiği kahveye gidemiyordu artık. Şehir Kulübü de yasaktı onlara…Kasabanın eşrafının, memurlarının gittiği yerler Demokrat Partililer içindi…Öncelik, kayırma hep onlar için…

Demokrat Partiyi destekleyenlerin birden bire gelen zenginleşmeleri konuşulurdu. Kayrılmaları…Halk Partililere yukardan bakmaları…

O “demirkırat” demeleri yok muydu, uzata uzata, içimiz kabarırdı…İsyan ederdik…At şekliydi simgeleri…Çok basit, kaba bulurduk bu şekli…Demokrat sözünü de kırata çevirmişlerdi, simge resimleri yüzündendi bu söyleyiş…
Yıllar önce (1956 yılında) kasabamız bir felâket geçirmiş, bütün kasaba yanmış belediye ve hükümete muhtaç hale gelmiştik. Hükümet hak sahiplerine yeni evleri dağıtıyor, dağıtımında haksızlıklar yapıldığı söyleniyordu.. Halk partiliysen hükümetle ilgili hiç bir işin yürümüyordu…
Açıkça adam kayırılıyordu. Bizden, bizden değil! diye.

Evde konuşulan buydu…Okul bahçesinde kavgalarımız bunun içindi…
Transistörlü radyo daha çok yeni bir buluştu. Lâmbalı radyolar vardı evlerimizde. Dünya ile iletişimimizi sağlayan yeğâne araç.

Bir de dergiler girerdi evimize. Hayat mecmuası, Akbaba Dergisi, Akis, Bütün Dünya…Küçüktük, dergilerden bir şey anlamazdık ama radyoların haberlerini bu günmüş gibi hatırlıyorum…

Vatan Cephesine kaydolanlar diye uzun uzun isim listelerinin okunduğu yayınlar…

Ülkemizin  doğallığını  kaybettiği  yıllar…

Okumaya devam edin ‘ATATÜRK’ÜN ASKERLERİ’

29
May
11

TEĞMEN ÇELEBİ GELDİ

– Sizinle sevincimi paylaşmak istedim…
Telefondaki ses, heyecandan titriyordu.
Yüzünde gülücükler olduğu belli, ama ben göremiyorum.

Baba Muharrem ÇELEBİ, İstanbul’dan arıyor. Akşam geç vakit.
– Komutanım, öğrenciniz Teğmen Mehmet Ali tahliye oldu. Şimdi çıkarmaya gidiyorum..
Birden tüylerim diken diken oldu. Ne söylenir bu durumda?
– Gözünüz aydın Muharrem Bey. Çok sevindim. Geçmiş olsun. Bu günleri bir daha yaşamazsınız inşallah. Darısı diğer silah arkadaşlarımıza ve aydınlarımıza.

Teğmen ÇELEBİ’yi, Türk kamuoyu gibi ben de basına yansıyan felsefi, edebi,tarihi ve cesur savunmalarından tanıdım.
Onlara savunma demeye de dilim varmıyor. Askeri terimle SALDIRI diyeceğim ama o da hukuka uygun olmayacak.
En iyisi “TARİHİ KONUŞMALAR” diyeyim.
Çünkü o konuşmalar tarihte yerini alacak, hatta aldı bile.

İlk konuşmasının ardından HASDAL’a bir kutlama mektubu yazdım.
Benim daire başkanlığım döneminde Askeri Lise öğrencisi olduğu için öğrencim sayılırdı. Bir özellik de daha önce komutanlığını yaptığı Maltepe Askeri Lisesi mensubu idi. Aidiyet bağı bizi daha da yaklaştırdı.
Duygulanmış. Hemen yanıtını yazdı.
Mektupta bir de söz vardı;
– Burdan çıkınca ilk sizi ziyaret edeceğim…
Onu tanıyorsunuz artık, sözünü tutmaması olası mı?

Baba Muharrem Bey ile birlikte evimize geldiler.
Dört çocuk yetiştiren ve üçü hala yüksek tahsil ve uzmanlık eğitimi ile uğraşan onurlu ve aydın insan Muharrem ÇELEBİ, en az 15-20 yaşlarında eski model bir arabayla getirdi oğlunu.

İkisinin de gözlerinin içi gülüyordu.
Anne ÇELEBİ yoktu ama, ilk günkü su böreği ve karnıyarık karşılaması anılmadan geçilmedi.
34 ay sonra esaretinin bittiğine inanamıyordu sanki Teğmenim.
Her konuşmasında dikkatimi çeken vurgusu ise, kendi kurtulmuşken arkada kalan komutan ve arkadaşlarına olan üzüntüsüydü. Onları orada bırakıp çıkmak zoruna gidiyordu.
Son konuşmasında da mahkeme heyetinin yüzüne söylememiş miydi?
_ Komutanlarımla yaşayacağım her akıbet onurumdur. Çünkü onlar, bağımsızlığı yaşamın gereği sayan milletin yiğit çocuklarıdır.
_ Şimdi beni, ölüme hudut yaşamış komutanlarımın yanına, HASDAL’a gönderin. Orası, sancağını düşmanlara diktirdiğimiz ONUR KALEMİZDİR.

Teğmen ÇELEBİ, mahkemedeki hiçbir konuşmasında kendisi için bir şey talep etmedi.
Bir kez olsun tahliye istemedi.
Her seferinde tüm iddiaları çürüttü. Kendi içinde bile çelişkili iddianameyle adeta oyun oynadı.
Adalet yerini buldu sonunda ?

Acaba?
Onu, 34 ay, tutarsız bir iddianame ile, soyut suçlamalarla özgürlüğünden yoksun bırakıp sonra salmak mıdır adalet ki yerini bulsun ?

Adalet utanmıştır herhalde yaptığından.
Ya adaletsizliğe alet olanlar ?
Hele kirli tezgahın senaristleri ?

Okumaya devam edin ‘TEĞMEN ÇELEBİ GELDİ’

29
May
11

Bir Baba Olarak Çetin Doğan…

Bir  komutan…

Bir  orgeneral…

Bir  ordu  komutanı…

Bir  sanık…

Bir  yazar…

Bir  eş…

Bir  bağımsız  milletvekili  adayı…

Ve   bir   baba !

***

Çetin Doğan iki kitap yazdı.

Bir kitap da onun yargılandığı dava üzerine yazıldı.

İlk kitabı, “Ateşi ve İhaneti Gördük” 2010 yılında tam yayınlanırken Doğan hapse atıldı.

İkinci kitabı “İddianamem, Balyoz ve Gerçekler” 2011 yılında hapiste iken yazdığı kitap.

Bir de kızı Pınar Doğan ile damadı Harvard Üniversitesi’nin ünlü ekonomi profesörü Dani Rodrik’in ortak yazdıkları “Balyoz; Bir Darbe Kurgusunun Belgeleri ve Gerçekler” adlı kitap var.

Pınar Doğan ve Dani Rodrik önce bir blog yazmaya başlıyorlar Çetin Doğan ve yargılandığı dava için…

Daha sonra bu blogdaki yazılarını kitap haline getiriyorlar.

İşin ilginç yanı Dani Rodrik de, Pınar Doğan da “liberal” görüşlü akademisyenler.

Yani darbecilikle filan bir ilişkileri yok, üstelik ordudaki “AKP alerjisine” de karşı olduklarını açık açık belirtiyorlar.

Ama Çetin Doğan olayında gerçeklerin peşindeler…

Çünkü onlar “Gerçek liberal”…

Birçok döneğin ya da dincinin yaptığı gibi “liberalliği” sahte bir kimlik olarak kullanmıyorlar.

***

Çetin Doğan İstanbul 2. Bölge’den bağımsız milletvekili adayı…

Değerli meslektaşımız Tuncay Özkan’ın İstanbul 1. Bölge’den olduğu gibi…

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in İzmir 2. Bölge’den olduğu gibi.

***

Doğan’ın son kitabı “İddianamem, Balyoz ve Gerçekler” bana eşi Nilgül Doğan’ın imzasıyla geldi :

“Her  zaman  gerçeklerin  peşinde  olduğuna  inandığımız  Sn. Emre Kongar’a  sevgi ve saygılarımızla.

Çetin Doğan  adına  Nilgül Doğan,   imza,   18 Nisan 2011”

***

Kitap  çok  etkileyici…

Okumaya devam edin ‘Bir Baba Olarak Çetin Doğan…’

29
May
11

BUNLARA OY VERECEK MİSİN HALÂ..?!!!

Siyasetle ilgilenen herkes gibi günlerden beri şu anda mecliste bulunan ve seçime hazırlanan partilerin ve milletvekili adaylarının neler yaptığını, neler söylediğini irdeledim.

Ve   kararımı   verdim.

Ben   bu   partilere   ve   adaylarına   oy   vermem.

Yoksa siz, Ergenekon tertibinin savcılarına, Libya’ya asker gönderenlere oy verecek misiniz hala ?

PKK’lı teröristleri Habur Sınır Kapısı’ndan ülkemize sokanlara, o teröristlerin avukatlığını yapanlara oy verecek misiniz hala ?

Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanlarına, oğluna gemicik alanlara, kızına pırlantacı dükkanı açanlara, damadını genel müdür yapanlara oy verecek misiniz hala ?

Anayasamızın değiştirilemez maddelerini kaldırmaya kalkanlara yine Anayasamızın 66.maddesindeki TÜRK kelimesi çıkartılsın diyenlere oy verecek misiniz hala ?

Yerel yönetimlerde özerklik şartını kaldıracağız diyenlere, Tekke ve Zaviyeler yeniden açılsın diyenlere, ’Ben Atatürk ilkelerinin bekçisi değilim’ saçmalığını söyleyenlere oy verecek misiniz hala?

En az elli Fethullahçıyı partisinden aday gösterenlere, Patronlar Kulübü TÜSİAD’ın yirmi üyesini yine partisinden aday gösterenlere oy verecek misiniz hala ?

Amerikan işbirlikçilerine, Avrupa Birliği’nden beslenenlere, Sorosçulara, Haçlı ordusunu destekleyerek Libya’da Müslüman kardeşlerimizin öldürülmesine yardım edenlere yani NATO’culara oy verecek misiniz hala ?

“Paran varsa tedavi olursun”,” ananıda al git ulan”, sanat eserine “ucube” diye konuşanlara oy verecek misiniz hala ?

Bütün sınavlarda üçkağıtçılık yaparak binlerce gencimizin geleceği ile oynayanlara, teröristleri seyredenlere, öğrencilerimizi dövenlere, üreticiyi tüketenlere, çiftçiyi bitirenlere oy verecek misiniz hala ?
27 Mayıs Devriminden utanıyorum diyen genel başkanlara, evrakta sahtecilik yapan genel başkan yardımcılarına oy verecek misiniz hala ?

Tefeciye, tüfeciye, hortumcuya, dolar ve borsa vurguncularına, yabancılara toprak satanlara, vatanımızın birikimlerini özelleştirenlere, çocuklarımızı korumayanlara, kadınlarımıza eşitlik sağlamayanlara oy verecek misiniz hala ?

Okumaya devam edin ‘BUNLARA OY VERECEK MİSİN HALÂ..?!!!’

29
May
11

Fatih’in Bedduası

İstanbul’un  taşını  toprağını  gâvur  ve  ecnebiye  satıp 

savuran  ve  utanmadan  bugün  fethini  “kutlayan” 

soysuz  dinci  tüccar  pezevenklerinin  taaa  a. q. ..!!!!!

————————————————————————————————————————————

Fatih  İstanbul’u  alıp  da  alayla  Ayasofya  önüne  geldiği  zaman  derinden  derine  bir 

inilti  işitti.  Sesin  geldiği  tarafa  bakmak  için  bir  adam  gönderdi.

Sakalları  uzamış,  hali  perişan  bir  keşiş  bulup  getirdiler.  Huzura  çıkardılar.  Korktu, 

teskin  ettiler.

“Niçin  hapsedildin ?”  diye  sordular.    Keşiş  fala  baktığını  ve  kuşatma  hazırlıkları 

sırasında  Konstantin’in  kendisini  çağırıp  İstanbul’u  Türklerin  alıp  almayacağını 

bildirmek  için  remil  atmasını  söylediğini,  remilde  İstanbul’un  Türklerin  eline 

geçeceğini  söylemesi  üzerine  de  Konstantin’in  kızarak  onu  zindana  attırdığını 

hikâye  etti.  “Ve  şimdi  karşınızda  bulunuyorum,  demek  ki  falım  doğru  imiş.”  dedi.

Bunun  üzerine  Fatih  de  İstanbul’un  kendi  elinden  çıkıp  çıkmayacağına  dair  remil 

atmasını  ve  doğruyu  söylerse  ödüllendirileceğini  bildirdi.

Keşiş  remil  attı  ve  şöyle  dedi :

– İstanbul  Türklerin  elinden  harp  ve  darp  ile çıkmayacak,  lakin  öyle  bir  zaman 

gelecek  ki  emlak  ve  arazileriniz  satılacak,  bu  suretle  İstanbul  Türk  malı  olmaktan 

çıkacak.

Bu  falın  bildirdiği  sonuçtan  büyük  üzüntü  duyan 

Fatih  ellerini  kaldırarak  ‘İstanbul’da  edindiğim 

yerleri  ecnebilere  satanlar,  Allah’ın  gazabına 

uğrasınlar !’  diye  beddua  etti.”

( Süheyl  Ünver’in  “İstanbul  Risaleleri”  adlı  kitabından )

28
May
11

Sayın CUMHURBAŞKANıMıZ…

Size bu şekilde hitap ediyorum, çünkü siz yalnız KKTC halkının değil, Türkiye’nin de sevdiği, saygı duyduğu, takdir ettiği, ülkesini onurla temsil etmekle kalmayıp, Türkiye’nin de ulusal çıkarlarını korumuş bir devlet adamı olarak anılacaksınız hep.

Sizi ilk kez yolda görmüştüm… Evet yolda…

Girne’de yürüyüş yaparken yanımızdan geçmişsiniz, arkadaşım, “Yanımızdan şimdi Denktaş geçti” dedi, birisi ile hararetli konuşarak yürüyordunuz.

Tek bir koruma yoktu etrafınızda.

Koruma kalkanınız sevgi idi; sizi yüksek makamlara getiren duygu!…

Mütevazı, nüktedan, zeki, birikimli bir dava adamı olarak tanıdım sizi.

Biliyorum ki siz; birisi siz gelince ayağa kalkmadı diye O’na öfke duymak ve had bildirmeye kalkışmak yerine bunu nükte ile karşılar, size duyulan sevgiyi katlardınız.

Yapmacık bir saygıya ve korkutarak yaratılan sahte bir itibara gereksiniminiz hiç olmadı, itibarınız devletiniz ve Türkiye için yaptıklarınızdı.

Kurucular sevgi ve minnet ile, yıkıcılar da lanetle yer aldılar tarih sayfalarında. Tarih sizi devleti kurucu ve koruyucu kimliğinizle yazacak, sevgi ile var oldunuz ve hep sevgi ile anılacaksınız.

Korku üzerine kurulu iktidarların trajik sonlarını anlatan ne çok öykü var tarihte.

Ders almasını bilenlere!…

Bizler Türkiye’de her geçen gün biraz daha demokrasiden uzaklaşırken, sizin gibi devlet adamlarının dönemlerinin sizlerle kapanması endişesini yaşıyoruz.

Türkiye’nin son on yılında demokrasi adına biriktirdiklerimizin tüm kurumları içerecek şekilde harcandığına tanıklık ederken, yarına dair endişemiz giderek artıyor.

İktidardan yana taraf olmayanlar bir şekilde bertaraf oluyor.

Bir korku tünelinden geçiyor gibiyiz; herkese farklı bir bedel ödeten, yandaşları ödüllendiren normal olmayan bir süreç…

Sayın Cumhurbaşkanım;

Çok uğraştılar sizi yıldırmak için, başaramadılar…

Müzakere masalarında yıldırdıklarınız, sizi, satranç tahtasındaki en güçlü taşımızı, kendi halkınızı ikna ederek Annan Planları ile devre dışı bıraktıkları günden bu yana çözülüyoruz.

KKTC’de Annan Planları tartışmaları ile başlatılan medya destekli ikna planı Türkiye’de adeta kurumsallaştırıldı; toplumun beyni sürekli yıkanmakta.

Siyaset toplumu, toplum siyaseti dışlarken; kaset mağduru siyasetçilerle, kaset mahsulü siyasetçiler yaratıldıkça siyaset insan için olmaktan çıkıp, insanı öğütür oldu. Siyasetin kirinin insana, insanın kirinin siyasete bulaştığı bir girdabın içine çekiliyoruz.

Hepimiz “demokrasi”(!) tramvayında toplaştık. “Bu tramvay nereye gidiyor?” diye sormaya kalkışmanın bedeli çok ağır. Silivri’de bir toplama kampımız var artık… Daha kimlerin toplanacağını bilemediğimiz…

Geri vitese takılmış tramvay beyin yıkama faaliyetleri ile var hızı ile yola devam ediyor. Dümeni ele geçirenler ilerledikçe toplum geriye doğru püskürtülmekte.

Sayın Cumhurbaşkanım;

Türkiye’nin Türk dünyasının onuru oldunuz. Size teşekkür ve minnet borçluyuz.

Bu borcu kurduğunuz devleti yaşatarak, ulusal bütünlüğümüzü koruyarak ödeyebileceğimizin de farkındayız.

Okumaya devam edin ‘Sayın CUMHURBAŞKANıMıZ…’




İstatistikler

  • 2.406.134 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Mayıs 2011
P S Ç P C C P
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031  

En fazla oylananlar