Haziran 2015 için arşiv

25
Haz
15

TÜRK — AMERİKAN İLİŞKİLERİ (2)

İstiklâl  Harbinde  Türk  Amerikan  İlişkileri  :  ( 1919 — 1922 )

RİYAKAR  DOSTLUKDizi yazımızın ilkinde Osmanlı-Amerikan ilişkilerine değinmiş, 1795-1919 yılları arasında iki devletin ekonomik, askeri ve siyasi ilişkilerini irdelemiştik.

Birinci paylaşım savaşında her ne kadar Osmanlı ve ABD birbirine resmen savaş ilan etmemiş olsalar da fiilen harp etmişlerdir. ABD’nin Osmanlı’ya resmen savaş ilan etmemesinde çok ince bir ayrıntı vardır aslında; misyoner okulları vasıtası ile Protestanlaştırdığı ve Anadolu’da maşası olacak Ermeniler ile misyonerlerinin başına bir akıbet gelmesini istememesi! Sadece ABD vatandaşı olup Osmanlı Devletine geri gelen Ermeni sayısı 70 bin kişidir ki, ABD’nin neden böyle davrandığını açıklamaya yeterlidir. [1] ABD çok sinsi bir şekilde hareket etmiş, Osmanlı’ya doğrudan harp ilan etmemesine rağmen Çanakkale muharebelerinde itilaf devletlerine mühimmat ve lojistik destek sağlamıştır!

Ne   kadar   “garip”   değil   mi ?

Yüz   yıl   önceki   Amerikan   politikası   bugün   aynı   coğrafyada   aynı   şekilde   devam  

etmektedir !

Osmanlı 30 Ekim 1918 de Limni adasının Mondros limanında Agamemnon zırhlısında ateşkesi imzalarken Türk Milleti tarihinin en zor dönemecine girmiş bulunuyordu.

Ateşkesin hemen arkasından ortaya çıkan durumda Türk Milleti tam bir yol ayrımına gelmişti.

Ya sessizce kaderine boyun eğecek; bu coğrafyadan silinip gidecek,  ya da küllerinden tekrar doğacaktı!

Çünkü mevcut durum üçüncü bir yolu imkânsız kılmaktaydı.

Türkün son ve ebedi başbuğu Gazi Mustafa Kemal yanındaki birkaç maceracı  [!]  Türk subayı ve münevveri ile beraber Türk Milli Kurtuluş Harbinin ilk fitilini ateşlerken Türk Milletinin varlığı için sözüm ona İstanbul aydınları[!] kurtuluşu işgalcilerin ve onların işbirlikçilerinin insafında görmekteydiler.

Bir kısmı tamamıyla İngiliz idaresine girmeyi savunurken, bir kısmı Amerikan mandacılığını savunmaktaydı.

Oysa Türk milletinin kendi iradesinin haricindeki her türlü idare şekli bu milletin hem yapısına aykırı, hem de kendi yok oluşunun nedeniydi!

Hoş  mandasına  girilmek  istenenlerin  de  derdi  bu  değil  miydi ?

Türkleri  Anadolu  coğrafyasından  söküp  atmak,  Asya’nın  steplerine  sürmek  değimliydi ? [2]

18 Ocak 1919 da açılan ve fasılalarla devam eden Paris Barış Konferansında İngiliz Başbakanı Llyod George Amerika Birleşik Devletlerinin Osmanlı üzerinde manda üstlenmesi gerektiği konusunda bir teklif ortaya atar.

Diğer devletlerinde konuyu desteklemeleri, ardından boğazların ve Ermenistan konusunun da aynı teklifin içine katılması ABD başkanının hem kafasını karıştıracak, hem de yıllardır hayali olan Doğu Anadolu’da Ermenistan kurulması için bir fırsat olacaktır. Oysa Llyod George’un amacı çok farklıdır; hem Bolşevik devriminin önüne set çekmek, hem de güneydeki sömürgelerinin petrol yataklarını Amerikan mandası vasıtasıyla koruma altına almak istemektedir!

Wilson beklediği fırsatın doğduğuna inanmaktadır ve bunun için Amerikan kamuoyunun hazırlanması gerekmektedir. Bu sebeple Yakındoğu’daki mandalar konusunu incelemek üzere “King Crane Komisyonu” adı verilen heyeti bu bölgeye gönderir. Bu heyet ABD delegasyonundan Henry Churchill King ve Charles Richard Crane’den oluşmaktadır. [3] Haziran 1919’da İstanbul’a gelen ve “Türkiye Mandaları Komisyonu Amerika Şubesi” olarak tanımlanan bu komisyon, bazı Türk yetkililerle de  görüşerek, hazırladıkları raporu Wilson’a ve müttefiklerine sunmuşlardır. Komisyonun verdiği raporda kısaca özetlemek gerekirse; Kilikya, Ermeni mandasına bırakılacak toprakların dışında kalmalı, Anadolu’ya dahil edilmelidir. Anadolu’dan ayrı, manda altında bir İstanbul Hükümeti kurulmalıdır. Anadolu için ayrı bir manda düşünülmelidir. Yunanlara Anadolu’da toprak verilmelidir. İstanbul, Anadolu ve Ermeni hükümetleri, aynı manda altında toplanmalıdır. ABD, söz konusu yerlerde manda yönetimini kabul etmelidir. [4]

Görüldüğü gibi ABD’nin ve onun Profesör başkanı Wilson’un Türk milletine karşı niyetleri hiçte dostane değildir!

Bu komisyonun hazırladığı rapor İngiliz ve Fransızlar arasındaki anlaşmazlık nedeniyle dikkate alınmayacak ve üç yıl sonra kamuoyuna açıklanacaktır.

Gazi Mustafa Kemal Samsuna çıktıktan sonra ABD başkanı Woodrow Wilson özel temsilcisi General James Gutrihe Harbord başkanlığında bir başka  çalışma grubunu Anadolu’ya gönderiyordu. Asıl amacı Anadolu’da kurulacak bir Ermeni devleti ile Filistin’de oluşturulacak Yahudi devletinin fizibilite raporunu hazırlamak olan bu grubun yaptığı çalışmalar ayrıntılı olarak Wilson’a sunuluyor, bu şartlarda Anadolu’da bir Ermeni devletinin kurulmasının zor olduğu belirtiliyordu! [5] Buna rağmen ABD başkanı Woodrow Wilson doğu Anadolu’da kurulacak bir Ermenistan sevdasından vazgeçemiyordu! Bütün bunların ardından ABD senatosunun Versay anlaşmasını ve Milletler Cemiyeti Paktını 19 Kasım 1919 da ret etmesi Amerikan Mandasının daha başlamadan hayal olması anlamına geliyordu.

Amerikan yönetimi her ne kadar manda konusunda Senatoyu ikna edememişse de, 15 Mayıs 1919 da İzmir’e çıkan Yunan işgal gücüne İngiliz ve Fransız gemileri ile birlikte USS Arizona muhribi ile birlikte 3 Amerikan savaş gemisi eskortluk ediyordu![6]

Sevrés Anlaşması; (Amerikan senatosu red etmiş olmasına karşın) Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınır mevzusunu ABD başkanı Wilson’u hakem tayin  etmiş, Wilson hazırladığı Türk Ermeni sınırını Milletler Cemiyetine Kasım 1920 itibariyle sunduğu sırada  Kazım Karabekir Paşa emrindeki Türk Kolordusu  Ermenistan’a giriyor, Ermenistan’da duruma hakim olan  Bolşevik Ermenilerle Aralık 1920 de Gümrü Antlaşması imzalanıyordu. Bu suretle, Wilson’ın “Ermenistan sınırları” haritası tam bir fiyasko haline geliyordu ve bu sebepten de İngiltere, Wilson’dan bu haritanın açıklanmamasını istemiştir.

Wilson’ın “Ermenistan Macerası” da bu şekilde sonuçlanıyordu.

 

ABD Türk Kurtuluş Savaşında doğrudan müdahil olmamasına rağmen Ermeni ve Rum çetecileri lojistik olarak desteklemekten geri durmuyordu. Görünende Amerikan ticaret kolonizasyonunu koruma amaçlı olarak hem İstanbul’da, hem de Trabzon ve Samsun limanlarında Amerikan donanmasına ait gemiler bulunduruluyordu.

Amerika Osmanlı’dan ve dolayısı ile Anadolu’dan kendi namına toprak istememişti ama, geniş ticari imkanlar, yıllar boyu kurduğu misyoner okulları ve bizzat kendisinin ortaya çıkarıp Osmanlı’nın ve dolayısıyla TBMM’nin başına dert ettiği Ermeniler yüzünden Anadolu coğrafyasından kopamıyordu.[7] Aralık 1918 de diplomat Lewis Heck İstanbul’daki Amerikan diplomatik misyonuna  atanıyor, ardından Amiral Mark Lambert Bristol Amerikan Yüksek Komiseri  [High Commissioner]  olarak 24 Ocak 1919 da İstanbul’a geliyor, 28 Ocak 1919 da forsunu çektiği Scorpion yatı Dolmabahçenin karşısına demirliyordu![8]

Amerikalılar, müttefikleri TBMM orduları ile savaşırken, Anadolu ile ticaret yapmanın yollarını arıyorlardı.

Öyleki bu dönemde Anadolu’da bulunan en kolay ticaret malları hep Amerikan menşeli mallardı![9]

Burada ister istemez aklımıza meşhur bir tanımlama gelmekte; İngiltere’nin dostları yoktur, İngiltere’nin düşmanları da yoktur; İngiltere’nin çıkarları vardır!

Tam  Amerika  Birleşik  Devletlerine  uyar  bir  söz !

ABD ekonomik çıkarlarını koruma adı altında Türk karasularından donanmasını eksik etmiyordu.

Özellikle Pontus Rumlarına yaptıkları yardımlar had safhaya ulaştığı için  TBMM hükümeti 1920 yılı sonlarında, siyasi faaliyetlerde bulunduğu iddiasıyla Amerikan Yakındogu Yardım Kurumu Komisyon Baskanı Albay J. F.Combs’u Samsun’da tutuklatmıştır. Tabii bu durum ABD ve onun İstanbul’da bulunan yüksek komiseri Amiral Bristol’ü rahatsız etmekte ve TBMM hükümeti protesto edilmektedir. [10]

1921 yılında göreve gelen Cumhuriyetçi partiden Warren Gamaliel Harding,  Monreo Doktrinine sadık kalınacağını açıklar.ABD birden tekrar eski kabuğuna çekilmiştir. ABD’nin bu tutumu İngiltere Hükümetini çok rahatsız etmesine rağmen yapacak bir şeyi olmadığı gibi, Yunanlılarla Anadolu macerasında yalnız kalmak Büyük Britanya İmparatorluğunun sonunu da getirmektedir. Çok ilginçtir, İngiliz Başbakanı David Lloyd George göre  Büyük Britanya İmparatorluğunun geleceği ABD’nin Manda yönetimini kabul etmesine bağlıdır, çünkü Anadolu’nun kaybedilmesi üzerinde güneş batmayan imparatorluğun sonu demektir!

İnişli çıkışlı bir seyir izlemesine karşın İstiklal Harbimiz boyunca ABD ile TBMM arasındaki ilişkiler karşılıklı çıkar çerçevesinde seyretmiştir.

Yani ABD;  Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile doğrudan diplomatik ilişkileri en alt seviyede tutarken, ticari ilişkilerini daima geliştirme yoluna gitmiştir.

Doğrudan yada dolaylı olarak desteklediği Pontusçu Rumlar ile ayrılıkçı  Ermenileri el altından desteklerken TBMM hükümeti ile dengeli bir siyaset gütmüştür.

Çünkü  ABD  için  asıl  öncelik,  Amerikalı  tüccarların  kazancıdır  ki ;  bu  gün  bile  aynı  siyasetini  dünyanın  her  yerinde  devam  ettirmektedir !

Yeri  gelmişken  burada  bahsetmeden  geçemeyeceğim  bir  husus  vardır ki ;  Samsun  ve  Trabzon  şehirlerinin  Amerikan  Donanmasına  bağlı  gemilerce  bombardımanı  mevzusudur :

            7 Haziran 1922  tarihinde  Yunan  “Averoff ” ve  “Kılkış ”  zırhlıları,  panter  sınıfı  iki  muhrip,  iki  yardımcı  kruvazör  ve  dört  küçük  mayın  tarayıcı  gemisinden  oluşan  filo  Samsun  kentine  saldırır.

Okumaya devam edin ‘TÜRK — AMERİKAN İLİŞKİLERİ (2)’

17
Haz
15

ŞÜPHE..!!!

DOĞRU SÖZE NE DENİR

“Akıllı   insan,   bilinçli   bir   şüphe   içinde   devamlı   

doğruyu   ararken,  

meraksız   cahil,   küstahça   daima   kendi   bildiğinin  

doğruluğundan   emindir…”


şüpheŞüphe..     duyulması  en  zor  içses..!    

duyulduğunda  devamlılığı  olan,  gittikçe  artan  ritmiyle  kemirgene  dönüşen  bir  kavram..     duygu  ya  da..

Gerçeğin hemen başucunda bekler..    kendi amacını örter bazen, aradığı gerçeğin üzerinden geçer, hem aklı oyalar.. hem saklı tutar içinde doğru-yanlış ne varsa..

Şüphe ile başlar bilim..   en yaman inançların içindedir, kendisiyle kandırır çoğu zaman, çoğu zaman amacın önüne geçer.. gerçeğe ulaşmanın en temel  yöntemidir, öyle yaman bir çelişki yaratır ki; tam da bu dediğiniz anda yeniler kendisini, hedef şaşırtır çoğu zaman..

Esiri olursanız hep uzağında kalırsınız gerçeğin.. kullanmasını bilirseniz, en yakın mesafedir, önünüze serilir en saklı gerçek..

İşte  o  zaman,  inanılması  en  zor  seçenek  çıkar  karşınıza..    gerçek !. Şüphe, sizi ona yaklaştırır..   yaklaştıkça endişe musallat olur beyninize.. daha yaklaşırsınız, daha yaklaşırsınız, büyür şüphe.. bir anda küçülürsünüz korkuya dönüşür şüphe; artık gerçeğin kıyısındasınızdır.. ve şüphe yerini kolaylıkla terk eder,  yalın gerçek karşınızdadır, inanasınız gelmez.. yalan doldurur şüpheden arta kalan boşluğu..

Çünkü  gerçek,  inanılması  en  zor  seçenektir !..

Bu  yüzdendir  kalabalıkların  bin  yıllık  aldanmışlığı..  ve  bu  sebeptendir;  doğruların  yalnızlığı..

Hiçbir  gerçek,  şüphe  duyulmadan  açığa  çıkmaz..    ancak;  hiçbir  şüphe,  gerçeğin  kabulü  için  yeterli  değildir;  çünkü  gerçek,  şüphe  götürmez..

Toplumlar  gerçeği  söyleyenleri  sevmez..   şüphe yaratılır bir şeydir, seçicilikte kullanılır ve toplumları manipüle etmek için bir araca dönüştürülebilir.. bu sebepten şüpheden gerçeğe ulaştığını sanan toplumlar ya da bireyler.. kolaylıkla gerçeğin çok uzağında kalabilir.. hem de ellerinde gerçeğin var-olduğu zannı yaratılarak..

Günümüzden bir örnek vermek gerekirse, ‘seçim /sandık’ ilişkisi çok yerinde olur..  kalabalıklar ikna olur, gerçek linç edilir ve bireyler ‘vatandaşlık görevi’ yapmış olmanın huzuruyla sisteme hizmet ettirilir.. işte burada kaybolan şüphedir..

Şüphe önce yaratılır..  sonra hastalık sınıfına sokulur ve sorgulamayan toplumlar.. ya da hep karşıyı sorgulayan tek tipçilik doğru kabul olunur!..  yani şüphenin varlığı gerçeğe giden yolu açarken, yaklaştıkça endişe ve korkuya dönüşen hali  topluma sunulur.. işte bu da yığınların yanılgısını doğurur kendi içinde. .

Yani “A” partisinin liderini sorgulayanlar, sıra kendi parti liderlerine geldiğinde şüphe duymaktan imtina ederler..ve az önce yanı-başında duran şüphe, bir anda ortadan kaybolur..

Başkalarının gerçeğini sorgulayanlar,  sıra kendi gerçeklerine geldiğinde susarlar.. kabul etmek istemezler.. işte bu da toplumda sıralı nöbet değişimini sağlar, iktidarlar bu dengeyi korumak için yer değiştirilir.. toplum ya da kişi bu değişimi kendi seçimleriyle ilgili sanır ve tavrını öyle belirler..

Oysa sistem..  ve sahipleri;  kendi yarattıkları şüphe üzerinden, olması gereken şüpheyi ortadan kaldırırlar.. çünkü şüphe de en az gerçek kadar tehlikeli ve sakıncalıdır.. sorgulama isteğini kamçılar, toplumun ya da kişinin kendi yanılgılarıyla yüzleşmesini sağlar.. işte bu yüzleşme zor da olsa gerçeğin kabulüne yol açar ve bu yol insanlığa uzar gider..

Bu sebepten toplumsal mekanizmada liderlerin sorgulanması ya da şüpheyle karşılanması kabul görmez.. günümüzden bir örnek vermek gerekirse, parti disiplin kurumları bu işin menbaı sayılırlar.. şüphe içerde bastırılır, başı ezilir ve topluma ulaşamadan üzeri örtülür.. ve bu iş yine şüphe yaratılarak yapılır.. yani şüphe gerçeğe giden yolu açmak için araç ise, gerçeğin üzerini örtmek için de ayrıca kullanılır.. ama bu gerçek şüphe değil, yaratılan şüphedir..

İşte yaratılan şüpheye günümüzden en güzel örnek  ‘işid’  terörüdür!..   ve pkk  terörü..

Her ikisinin arkasında da ‘sistem’ durmakta..   ancak bir-biriyle savaşan bu sakıncalı ve hastalıklı yapılar toplumun bir kesimi tarafından özgürlük savaşçısı.. ki bu savı savunanlar ‘göya’ sistemin de en karşısında yer aldıklarını iddia edenlerdir!.. diğerleri ise ‘göya’ eleştiren medyanın büyüttüğü ve karşı konulamaz güç diye lanse ettiği karanlığın çukuruna düşenlerdir!..

İşid’i  Müslüman  bir  örgüt  sananlar  açısından  ters  şüphe  geçerlidir !  

Çünkü ters şüphe, gerçeğin karşısındaki en büyük tehlikedir!.. pkk ve türevleri için de aynı tespit geçerlidir!..

İşid ve benzerlerini sanki kendiliğinden ortaya çıkmışlar algısıyla kabul edenler, zaten sistemin işleyişinde yer alanlardır.. ki bu güruh tüm dünyada ‘yarı aydın’ dediğimiz kitledir!.. eğitimli ve bir o kadar da cahil olan bu kesim, halkla da arasına duvar örmekte ve kendilerini korunaklı sitelerinde çok güvende hissetmektedirler.. oysa en büyük yanılgı içinde olan bu gruptur!. çok kitap okumaları onları kurtarmayacak.. çünkü, sistemin kitaplarından beslendikleri ‘şüphe’sine kapılmayacak kadar akıllı saymaktadırlar kendilerini..  oysa sistem, çok yakında kişisel gelişim adı altında pek çok safsatayı şüpheye yer bırakmadan onların çocuklarının zihnine de işleyecektir!. kişiler.. bireyler gelişecek ve toplumsal yalnızlığın önü açılacaktır..

Güçlü birey diye topluma sunulan model, ‘egoist’ yapılanmanın toplumsal yardımlaşma mekanizmasına soktuğu ajan-provokatördür.. büyük şirketlerde önlerine konulan ‘hedef’e kitlenen ve ancak sonuçlarının toplumda yaratacağı yıkıcı etkiyi hesaplayamayan.. hafta sonları çevreciliği gibi sosyal aktivitelerle egolarını tatmin eden.. ve ancak sistemin  en etkili elemanı durumundayken, kariyer planlamalarıyla önce aileden.. sonra da toplumdan uzaklaşan kalabalıklar yığınıdır! bu bilgili ve çoğu zaman entelektüel kalabalık..  hiç bir zaman toplum olabilme özelliği göstermez; çünkü ‘bireyselcilik’ tuzağı içersinde yüzyılın yalnızlığına esir edildiklerinin farkında değildirler.. durumdan şüphe etmezler…

Pahalı  okulların  sırrı  budur !.

Gerçek ve şüpheden uzak ve ancak her şeyi bildiğinden emin nesiller.. oysa gerçek, o kadar uzak ki onlara, sonsuza..

İnsan!.   çoluğuyla çocuğuyla baş-kaldırmadığı sürece; sistem;  yalan bir şüphe üzerinden savaşlarını sürdürecek  (11 eylül)..  ve gerçeğin acımasızlığı üzerine tezler üreterek, yalan bir refah üzerinden (abd) şeytanın kostümlerini pazarlamaya devam edecektir.. moda dünyası dedikleri, cinsiyetsiz bir neslin hayaline açılan kapıdır!.. bu dinsel ya da tinsel bir endişe değil, çoğu zaman yine din ile üzeri örtülen paradoks bir durumdur..

Yaratılan  orta-üst  tabaka  şüphe  etmez.. kaderine  terk-edilen  alt  tabaka  olan  biteni  anlayamaz.. ve  sistem  bu  çarpıştırma  üzerinden  ilerler..

Bu  inanan  ya  da  inanmayan  mevzu  değildir!..  sistem  bu  detaya  girmez !.

Tehlike   altında   olan..

GEZEGENDİR..!!!    

hedef   Orta-Doğu  değil,   GEZEGENDİR..

İklimler..   yiyecekler..    atmosfer..    kaynaklar..    dünya   bir   şeye   hazırlanıyor   ve  

bu   “hazır”lık   kesinlikle   İNSAN   için   değil..

Şüphe,   aklın   derinliklerinde   yatan   gerçeğin   çığlığıdır..

Lütfen   şüphe   edin..  

ve  çocuklarınıza  bu  şüpheyi  aktarın..

ÇÜNKÜ :

Okumaya devam edin ‘ŞÜPHE..!!!’

13
Haz
15

TÜRK — AMERİKAN İLİŞKİLERİ (1)

Kudret  HARMANDA

türk - amerikan  ilşkileri - 1 -

       1795 — 1919  Osmanlı  Amerikan  İlişkileri 

ÜI  WANT  YOUlkemiz  bir  seçim  daha  geçirdi.

Hayırlı  olsun.

Halkın  oyları  her  ne  kadar  sayısal  olarak    tam  tecelli  etmese  de  söylenecek  çok  bir  şey  yok.

Artık  bundan  sonraki  günlere  bakmak  gerekiyor.

Seçimin sonuçlanmasından, daha doğrusu kesin sonuçlar bile alınmadan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jeff Rathke, yeni kurulacak hükümetle yakın işbirliğini sürdürecekleri mesajını verdi.

Hadi  Bismillâh..!!!!!!!!  

Daha  sonuçlar  kesinleşmeden  sözcü  der  ki ;  

“ABD  yeni seçilmiş parlamento ve gelecek hükümetle çalışmayı sabırsızlıkla bekliyor. Dost ve NATO müttefiki olarak yakın siyasi, ekonomik ve güvenlik işbirliğine yönelik taahhütlerimiz sürüyor.” 

Bu  ne  demektir  diye  soranlara  şunu  hatırlatmakta  yarar  görüyorum;  

ABD Türkiye’de kim iktidar olursa olsun, kim hükümet kurarsa kursun, “Bizimle  çalışmak  zorundadır.”  demekte !

Tıpkı  1946  sonrası  kurulan  hükümetler,   tıpkı  1960  darbesini  yapanlar   ve   1980 yılında  “Demokrasiyi  Koruma”  görevini  ifa  edenler  gibi…

Peki  hiç  merak  ettiniz  mi,  nereden  gelir  bu  Amerika’nın  Türkiye  aşkı ?

Pek çok hükümetler değişmesine, pek çok demokrasi sektelerine rağmen neden Amerika Birleşik Devletleri Türkiye’den vazgeçemez ?

Bu  tutkulu  aşkın  nedeni  nedir ?

Hiç  düşündünüz  mü ?

Sizlere dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım efendim.

ABD  4 Temmuz 1776’da bağımsızlığını ilan ettikten sonra daima kendi iç işleri ile uğraşmış, kıta Amerikasında genişlemenin yollarını aramıştır. Bu nedenle başka bir  devletin iç işlerine bırakın karışmayı, kendi iç karışıklıkları nedeniyle epey zor günler geçirmiştir Birleşik Devletler. ABD Avrupa ile ticari ilişkilere büyük önem vermektedir. Bu nedenle ABD için Akdeniz hayati öneme haizdir. Çünkü dünya ticareti için Akdeniz vazgeçilmez bir yerdir ve ABD ihraç malları olan Mısır ve Tuzlanmış Balık gibi ürünlerin en önemli alıcıları Akdeniz ülkeleridir.

1795 yılında Akdeniz’de dolaşan iki Amerikan ticaret gemisi Cezayir Dayısı (Cezayir Beylerbeyi) tarafından müsadere edilince ABD Cezayir Beylerbeyliği ile anlaşma imzalamak zorunda kalır. ABD tarihinde tek olan bu anlaşmanın en önemli tarafı; Birleşik Devletler hükümetinin Osmanlının bir eyaletine 20 yıl boyunca  her yıl 12 bin altın yada bunun karşılığı malzeme vermek suretiyle vergi vermesidir. (1)

 

1823 yılında ABD başkanı James Monroe meşhur Monroe Doktrinini ilan eder. Bu doktrin  ile ABD “Amerika Amerikalılarındır” mantığı ile hiç bir Avrupa ülkesinin siyasal kararlarına karışmayacağını (non intervention), ve Kabuğuna çekilme (isolation) ilkesi gereği hiç bir çatışmada taraf olmayacağını beyan eder. Bu doktrin sadece Avrupa’yı ilgilendirmemektedir. Aynı zamanda o günün Osmanlı İmparatorluğunu da yakından alakadar etmektedir.

Osmanlı ve ABD arasındaki ilişkiler ABD’nin talebi olmasına rağmen belli bir süre İngiliz konsoloslukları vasıtasıyla devam etmiştir. Ancak 1811 yılında İzmir vilayetinde kurulan ve başkanlığını David Offley’in yaptığı Amerikan Ticaret Evi sanki bir konsolosluk gibi faaliyet göstermiş, Offley 1811 yılında ABD tarafından Osmanlı ülkesine Ticaret temsilcisi sıfatı ile atanmış ve bir konsolosun yaptığı tüm işleri yapmıştır. Offley’in resmi görevi Osmanlı devleti tarafından 1823 yılında tanınmıştır.

7 Mayıs 1830 da  Osmanlı Devleti, ABD ile Seyr-i Sefâin ticaret antlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma ile ABD Osmanlı ülkesinde dilediği yere konsolosluk açma yetkisine kavuşmuştur. (2) Görünende iki devlet arasındaki ticari ve siyasi ilişkilerin geliştirilmesi gibi bir anlam taşıyan bu ilk anlaşma, aslında ABD’li tüccarlara “en ziyade müsaadeye mahzar millet”  (the most favored nation) statüsü vermektedir.(3) Amerikalılar bu anlaşmayı kendi lehlerine fevkalade bir şekilde kullanacaklardır. Öyle ki bir anda Osmanlı ülkesinde mantar misali Amerikalı misyoner okulları faaliyet göstermeye başlayacaktır. (4) Bu anlaşmanın arkasından ABD ile  13 Şubat 1862 tarihli Seyr-i Sefain ve Ticaret Anlaşması ve 11 Ağustos 1874’te imzalanan suçluların iadesi ve tabiiyet anlaşmaları imzalanacaktır. Osmanlı devleti imzaladığı anlaşmalar ile ABD vatandaşlarına diğer kapitülasyon hakkı tanıdığı devletlerin vatandaşlarına yaptığı ayrıcalığı aynı ile tanımıştır. Ancak burada çok ince bir ayrıntı vardır; Osmanlı devleti ABD ile yaptığı ticari iş birliği anlaşmalarında gizli bir madde ile kendisine ABD tarafından maliyetine gemi verilmesi, Amerikalı mühendislerin İstanbul Tersanesinde gemi inşa etmesi istenmektedir. Her ne kadar Amerikan senatosunda  bu madde kabul edilmemişse ve Padişah 2 inci Mahmut  çok fena kızsa da, bu madde ABD hükümeti tarafından  fiilen gayrı resmi olarak hayata geçirilmiştir. (5)

Amerika ve Osmanlı Devleti arasındaki en önemli problem sadece  Amerikaya tanınan kapitülasyonlar değil, mantar misali açılan Amerikan Misyoner okulları ve bunların faaliyetleridir. 3 Kasım 1839 Gülhane Hatt-ı Şerif-i (Tanzimat fermanı) ve ardılı 18 Şubat 1856 Islâhat Hatt-ı Hümâyûn-û (Islahat fermanı) ile ABD misyonerlik faaliyetleri zirveye ulaşmıştır. Öyle  bir hal almıştır ki; 1845 yılında Osmanlı ülkesinde 34 misyoner, 12 misyoner yardımcısı, 7 okul, 135 öğrenci varken, bu rakam 1890 a gelindiğinde misyoner sayısı 177, misyoner yardımcısı 791, okul sayısı 813, öğrenci sayısı 16 bin 990 a ulaşmıştır! Ayrıca 117 kilise ve nüfusu 28667 kişilik  bir Protestan cemaati yaratmasını başarmışlardır. Osmanlı Maarif Nazırı Zühdü Paşanın yaptırdığı tahkikat sonucunda tespit edilebilen toplam 399 adet Protestan okulun büyük bir kısmı Amerikan Board adlı kuruma aitti ve bu okullardan sadece 51’inin ruhsatının bulunduğu anlaşılmıştır.(6)

Masum(!) misyoner okullarının Osmanlı ülkesindeki ayrılıkçı Ermeni ve Rumlara nasıl destek verdiği ayrı bir makale konusudur. Ancak şurası unutulmamalıdır ki; Amerikalılar Osmanlı ülkesine ellerinde çiçeklerle gelmediler! Özellikle ABD’de bulunan Ermenilerin yoğun lobi faaliyetleri neticesinde 1895 yılında ABD Senatosunda Ermeniler lehine kararlar alınmış, Osmanlı devleti alınan kararların dini nedenlerden olduğu gibi bir yanlış kanıya kapılmıştır. Oysa Amerikan misyonerleri azımsanmayacak bir Ermeni nüfusunu Protestan yapmışlar ve kişiler Ermeni nüfusun yoğun olduğu yerlerde Ermeni ulusunun bağımsızlığı için faaliyetlerine başlamışlardır.

Osmanlı – Amerikan  ilişkilerinde  1913  yılının  çok  önemli  bir  yeri  vardır.

Okumaya devam edin ‘TÜRK — AMERİKAN İLİŞKİLERİ (1)’

09
Haz
15

HİÇBİR SÖZE GEREK YOK..!!!

SEÇİMİN  SÖZDE  GALİBİ

SÖNEN  TÜRK  TARİHİ
YETMEZDEN  EVETİMSİ MAHLUKLARA  İTHAFEN

ATATÜRKTEN  ON  GÖRE

 

05
Haz
15

Ergun KANTARCI’yı kaybettik..!!!

KARABÜKSPOR  ESKİ  TEKNİK  DİREKTÖRÜ   ERGUN   KANTARCI   HAYATINI   KAYBETTİ

KARDEMİR  KARABÜKSPOR

Kardemir Karabükspor’un eski teknik direktörlerinden Ergun Kantarcı (69), evinde geçirdiği kalp krizi sonucu Ergun  KANTARCIhayatını kaybetti.

Kardemir Karabükspor’un yanı sıra birçok takımda teknik direktörlük görevinde bulunan Ergun Kantarcı, dün akşam saatlerinde Şirinevler Mahallesi’ndeki evinde kalp krizi geçirdi.

Yakınları tarafından Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan Kantarcı, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

Kantarcı’nın  ölümü  kenti  üzüntüye  boğdu.

Kardemir Karabükspor Kulübü, resmi internet sitesinde yayınladığı mesajda, kulübe futbolcu olarak da hizmet eden, 1985-89 yılları arasında üç sezon teknik direktörlük yapan Kantarcı’nın ailesine, yakınlarına ve futbol camiasına başsağlığı dileğinde bulundu.

http://www.karabuknethaber.com/ergun-kantarciyi-kaybettik-25706.html

03
Haz
15

Nazım HİKMET bugünleri yaşasaydı CHEMTRAILS için de kesin bir şiir döşerdi, üstelik CHEMTRAILS gerçeğinden bahsetmeyen tüm siyasetçi, akademisyen ve etkisiz “yetkili”lerin yedi sülâlesine de köküne kadar döşerdi… Yaklaşan seçimler öncesinde bildirge ve programlarında CHEMTRAILS gerçeğinden bahsetmeyen dolayısıyla buna karşı herhangi bir mücadele niyetinde olmayan tüm siyasî partilere ve kamuoyu önünde her türlü mecrada sesini duyurma imkânı olup “dilsiz şeytan”lığa yatan yavşaklara lânet olsun ..!!! Tüm bu “yerli” mallarımız “KÜRESEL ELİT” uşşaklığının hesabını sike sike verecekler..!!! — ONA GÖRE..!!! (CHEMTRAILS olgusunu ısrarla hâlâ bil(e)meyen dangalaklara ve de onları bu konuda kasten dangalak bırakanlara ithafen..!!!)

TOPUNUN  AMINA  KOYAYIM - ORROSPU  ŞEYTAN  DÖLLERİ

“Bir  kavim  kendi  durumunu  değiştirmedikce,  Allah  da  onların 

durumunu  değiştirmez..!!!”

~Ra’d  Suresi~

*     *     *     *     *

Son   günlerde   havaların   zıvanadan   çıkmasından   dolayı   “şaşıran”,   dünyadan  

bihaber   ve   başunı   kaldırıp   etrafında   olup   biteni   zerre   kadar   merak   etmeyen  

şaşkınlara   ALLAH   akıl   fikir   versin..!!!

Ve   bütün   bunların   ülkemiz   üzerindeki ;   altyapısını   CHEMTRAILS   ile   oluşturulan,  

HAARP   uygulamaları   olduğunu   gizleyen   ve   bunu   ifşa   edenlere   “paranoyak”  

yaftası   takan   tüm   insanlık   düşmanlarının   cümlesine   ALLAH   belâsını   versin..!!!  

ANLADIN  MI

CHEMTRAILS   olgusunun   atom   bombası   denemelerinden   tek   farkı,

dünyanın   insan   yaşayan   hemen   hemen   her   yerinde   uygulanmasıdır…

UTANMADAN  Bİ  DE  KEMALİST  GEÇİNEN  DANGAKALARA  İTHAFEN

CHEMTRAILS  MUHTEVİYATI

Strontium – 90

Acayipleşti  havalar,

bir  güneş,   bir  yağmur,   bir  kar.

atom  bombası  denemelerinden  diyorlar.

Strontsium 90   yağıyormuş

ota,  süte,  ete,

umuda,  hürriyete,

kapısını  çaldığımız  büyük  hasrete.

Kendi  kendimizle  yarıştayız,  gülüm.

ya  ölü  yıldızlara  hayatı  götüreceğiz,

ya  dünyamıza  inecek  ölüm…

ATOM BOMBASI DENEMELERİNİN SONUCU SR-90 ÇÖKELTİLERİNİN DÜNYA YAYILIMI

AYMAZ  ÖKÜZLERE




İstatistikler

  • 2.406.122 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Haziran 2015
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930  

En fazla oylananlar