Çok üretken bir yazar olmadığım için eleştiriler alıyorum ; haftada en az
bir yazı yazmalıymışım gibi..!
Aslında günde üç yazı da yazarım, beş de yazarım ama içimden gelmiyor; zîrâ söylenmesi gerekenleri defalarca söyledik yazdık..
Söylenmedik bir şey kaldı mı ?
Hadi kaldı diyelim ; bugünkü ortam için söylenecek ne var Allah aşkına..!
Alenî bir şekilde ülke bölünmeye gidiyor, ‘T.C’ ibaresi birer – birer tabelalardan kaldırılıyor, ırz düşmanı, bebek katili bir haysiyetsiz muhatap alınıyor, ne kadar arsız varsa ‘adam’ sıfatı verilerek halkın kafasını karıştırmak için ‘son ütücü’ görevine getiriliyor !
Adam kayırmacılık, partizanlık, onursuzluk, kaçakçılık, din istismarı, ordu düşmanlığı geçer akçe kılınmış.. neresinden tutsan elinde kalıyor !..
Halk öyle bir ümitsizliğe düşmüş durumda ki; sokaktan geçen ‘öküz’ yanlışlıkla veya bazı hesaplar peşinde ‘Atatürk’ dese, ‘yaşa – varol’ sesleriyle yeri göğü inletiyor !
Neden ?
Çaresiz çünkü.. yıllardır ‘senden bir şey olmaz’, ‘Türkün aklı sonradan gelir’, ‘bu milletten bir b.. olmaz’ teraneleriyle beyni tecavüze uğramış ve zevk alması sağlanmıştır; zaten bugünkü durumun müsebbibi de o ‘zevk’ alma duygusunun ‘güdü’ haline gelmesi olmuştur!..
Tarihinden habersiz, insanlığından habersiz; her türlü melâneti kendisine yamayan, kendisini beğenmeyen ve hatta kendinden utanan bir millet yaratıldı!
Ölümlü bir trafik kazası olur, haberi okuyan ya da olayı gören hemen şu cümleyi kurar ; ‘biz akıllanmayız aga ; burası Türkiye !’’
Oysa dünya ülkeleri arasında, en az ölümlü trafik kazası olan ülkelerden biri Türkiye’dir !..
Nüfus oranına göre, Rusya en başta yer almaktadır!..
Ama öğretilmiş çaresizlik ve kişinin kendinden veya ait olduğu toplumdan utanma duygusu öyle bir noktaya gelmiştir ki; kişi, yaşadığı toplumda ve yakın çevresinde ve de kendisinde övgüye değer hiçbir durumu gerçekçi bulmaz ve de inanmaz!
Olumsuzlukları dışa vurarak, içinde bulunduğu kompleksi böyle aştığını sanır; işte bu düşünce ve irâde, yıllarca süren psikolojik harbin neticesinde ortaya çıkmış ve özellikle medyada hakim olmuştur.. sonuçlarını bugün çok rahatlıkla görüyor ve yaşıyoruz..
Suç oranı en düşük ülkelerden biri yine Türkiye’dir !
Kişi kendisinden ve de toplumdan o derecede şüphecidir ki; emin olunuz şu an bu cümleyi okuyan çokları, söylediklerime inanmayacak ve imkânları ölçüsünde bunun yanlış bir bilgi olduğunu kanıtlama çabası içine gireceklerdir!
Ama boşa uğraşmasınlar; çünkü bunca düşmanım varken, her türlü iftirayı atarlarken, henüz; şurada şunu yanlış söylemişsin ya da yanlış yazmışsın diyenine rastlamadım, rastlamam da!
Neden !.. çünkü, yazmış olmak için yazmıyorum da ondan !
Doğru bilgi; çürütülemez!.. kimseye koz vermem !..
Ha şunu da söyleyeyim ; dünyada en az tatil yapan ülkelerden biri de Türkiye’dir!..
Şaşırdınız değil mi !
Çünkü yıllardır gazetelerden, televizyonlardan ‘bizim kadar tatil yapan başka ülke yok !
Bizim kadar tembel başka millet yok’ cümleleriyle beyniniz dumûra uğratıldı da ondan !
Bunları bilmek, kabullenmek; olumsuzlukları sineye çekelim, ‘aman canım ne var bunda’ demek değildir!
İnsan kendisini de eleştirmeli ve hatta en acımasız eleştiriyi kendisine yapmalıdır; ancak bu; tüm melânetleri yüklenmek demek değildir!
Bunun bir ayarı olmalı; kişi başkalarına haksızlık yapmamalı ve lakin kendisine de, milletine de…
İyiliğin ve de kötülüğün ırkı, milliyeti, ulusu yoktur; iyilik ve kötülük insana ait bir sıfattır ve o şekilde kullanılmalıdır!
Mesela bugün Amerika Birleşik Devletleri insanlığa karşı işlenen suçların sahibi ise; bu, Amerikan halkının külliyen ‘kötü’den taraf olduğunu ispat etmez!
Tıpkı bugün ülkemizde insanlığa karşı işlenen suçlara gönüllü destek veren AKP hükümetinin Türk Halkını temsil etmediği gibi..
Yanı buradaki temel davranış şekli ‘âdil’ olmakla ilgilidir!
Kişi karşısındakine âdil olduğu gibi, kendisine de aynı şansı tanımalıdır!..
İşte yıllardır yapılan beyin yıkama operasyonlarıyla Türk Halkı üzerinde etkili kılınan ve de gün itibariyle sonuç alınan en büyük yıkım projesinin başarısı buradadır; kendisinden ve milletinden utanan insanlar topluluğu!
Ve ilginçtir; bu insanların pek çoğu, kendilerini Atatürkçü olarak tanımlamaktadır!
İşte operasyonun kendi içinde planladığı ve yakaladığı en büyük başarı budur!..
Her zaman ve her şekilde halkı ile gurur duyduğunu belirten, ‘bu halk olmasaydı ben bir şey başaramazdım’ diyen bir ‘Atatürk’! ve her fırsatta kendi halkının inancıyla dalga geçen, onu küçümseyen, beğenmeyen ve ne hikmetse Atatürkçü oldukları savıyla toplumda itibâr gören insanlar topluluğu!..
İşte yaratılan bu ‘paradoks’, bugünkü durumun sonucunu oluşturmuştur!..
Bu paradoksla ilgili en azından ben, sekiz cilt kitap yazabilirim, diğerlerini siz düşünün!..
Eskiden var olan sınıf ayrımcılığı bugünler itibariyle şekil değiştirmiş, adına ‘kariyer’ denen bir aldatmaca etrafında deli danalar gibi dönen insanlar topluluğu yaratılmıştır.
Toplumlar sahte sorunlar ile oyalanırken; katil ile mağdur yakınları aynı cenazede saf tutar hale getirilmiştir.
Bugünden bir örnek vermek gerekirse, Suriye olayları tam da bu cümlemize örnek teşkil etmektedir.
Paralı katiller sürüsüne ‘Müslüman mücâhit’ süsü veren ‘batı’ ve arkasında ‘Yahudi mistisizmi!’ insanlığın aklı ile adeta dalga geçmekte, vicdanların sınırlarını zorlamaktadırlar!..
Daha net bir örnek vermek gerekirse; büyük Müslüman lider(!) diye dayatılan Gülen efendi, İslam dünyası ile kıyasıya savaşa girmiş olan ABD’de korunmakta, beslenmekte…
Bu ortaklığın insanlığa ‘iyi niyet’ göstergesi olarak sunuluyor olması da ayrıca düşünülmesi gereken bir husustur!
Ve kendilerini Müslüman diye tanımlayan büyük bir çoğunluğun bu ayrıntıyı görmezden gelmesi ise!..
işte bu da, vahâmetin geldiği son nokta olarak önümüzde durmaktadır!..
Bu ‘paradoksu’ kendisine dahi açıklayamayanların ‘Müslüman’ lık yaptığı savına inanmak ahmaklıktan öteye geçememektir! ki günümüzde büyük kalabalıkları oluşturanlar bu düşünceye sahip kimselerdir..
Bu tablonun tek bir açıklaması vardır; ‘din’ler ele geçirilmiştir!
Sizlerin inanan ya da inanmayan olmanızın bir önemi yoktur; ‘din’ insanlık tarihinin bir olgusudur, beğenin-beğenmeyin, siyaset diye topluma sunulan tüm her şeyin içinde ve hatta en önünde yer almaktadır!
Tüm dinlerde ‘Yahudi mistisizmi’ nin etkilerini görmek mümkündür; Haçlı seferleri denen olgu Hıristiyanların değil Yahudilerin kutsal mitine hizmet etmek için yapılmıştır ve günümüzde devam etmektedir!
Hıristiyanların büyük çoğunluğu bundan habersizdir!
İslam dini ise; mezhep-tarikat ilişkisi ile etki altına alınmış ve nifak bu şekilde içeriye sokulmuştur ve tıpkı Hıristiyanlarda olduğu gibi Müslümanların da çoğu bu ‘tezgah’tan habersizdir!..
Demokrasi denen sistem; görünürde halkın kendisini yönettiği bir sistem olarak ‘mükemmel’lik kıvamında sunulsa da, özü itibariyle kuralsızlığı egemen kılarak ‘sermayenin’ sınır tanımazcasına insanlığa hükmetmesine imkan tanımıştır!.. Bu paradoksu henüz insanlık aşabilmiş değildir!
Demokrasi, yazıldığı gibi okunmayan bir sistemdir; halk aslında kimseyi seçmez, seçilmişler içinden birisinde karar kılar!
Sistem her şekilde ‘sermaye’ye hizmet eder!..
İnsan hakları, çevrecilik, sendikalar, STK’lar bu sıcak yemeğin sosu olarak sunulur ve lakin sosun tarifi daima ‘sermaye’ tarafından belirlenir..
Kimin; neye, ne kadar karşı çıkacağı ve sınırları bellidir! çizgiyi aşanlar devre dışı bırakılır!lar..
Uğur Mumcu, Eşref Bitlis örnekleri ülkemiz açısında iyi birer örnektir!
Kennedy ve Malcolm X suikastları ise evrensel örnekler olarak verilebilir!..
Demokrasi denen sistem! tırnak içinde; gerçek ‘demokrat’ ları affetmez ! Etmemiştir de…
Benim demokrasi eleştirim; tarifi üzerine değil, yaşatılan üzerinedir…
Değerli bir okuyucumdan gelen bir soruya cevap vererek uzatmadan bitirelim..
Okuyucum diyor ki;
‘’ Merhaba Cem bey.. Uzun süredir okuyup araştırdığım konular var. İllümünati, haarp vs. gibi.. Bu konulara vakıf olduktan sonra Amerika ve İsrail Tröst’lüğünün dünyaya hakim olduğunun ve bizim de bu konuda bir şey yapabilmek için yeterli olamayacağımız gibi bir duyguya kapıldım. Ne de olsa artık Atatürk gibi bir lidere sahip değiliz.. Tek tuşa basarak depremler yaratabilecek güce sahip olanlarla nasıl mücadele edilebilir ? Sizin bu konudaki fikrinizi çok merak ediyorum… Saygılar…’’
İnternet yaygınlaştığından beri, doğru ve yanlış bilgi olabildiğince etrafa saçıldı; ve hatta komplo teorisyenleri bile bu durumdan rahatsız.
Çünkü eksik bilgi; düşmanı sergileyeceğim derken, her türlü oluşumu olduğundan daha tehlikeli, daha baş edilmez bir şekilde toplumun önüne sürmüş ve sıradan insanların bu oluşumlarla başa çıkamayacak kadar zavallı oldukları hissini toplumlara yaymışlardır.
Elbette bunun ardında ‘iyi niyet’ yattığı kuşkusuzdur; ancak iyi niyet olsa da cahilliğin ‘sır’ ları paylaşımı da; bir yerden sonra dönüp kendisini vurmasına yol açmaktadır!..
Tabi bu taktiğin arkasında psikolojik harp tekniğinin de yattığı unutulmamalıdır!
Toplumları etkisiz kılan en büyük propaganda; düşmanı olduğundan daha güçlü gösterme çabasıdır; ki bu propaganda çoğu zaman düşmanın kontrolünde yapılmaktadır.
Bundan haberi olan kişileri ‘ajan provokatör’ diye tespit etmek kolaydır, olmayanlar ise cahillikleri oranında gür sesleriyle ‘aydın-maydın’ diye kabul görme peşindedirler..
Evet bugün insanlığın karşısında yer alan güçlü bir ittifak mevcuttur ve işbirlikçileri sayesinde dünyanın tüm bölgelerinde kirli ortaklıklar kurarak ‘demokrasi’ kılıfı altında insan kanı akıtmakta bir beis görmemektedirler ve işin en acı yanı; toplumların sözde eğitimli kesimleri bu kirli ittifakın sahiplerini ‘medeni’ zannetmektedir!..
Neden eğitimli kesim dediğimi merak ediyorsanız, şöyle ki;
Bu ittifakın en önemli aracı şirketlerdir, yani temel aldıkları yapı ‘ticaret’tir ve dolayısıyla; en geri kalmış ülkeden, en ilerisine değin her yerde ‘para’-‘insan’ ilişkisi ile harmanlanmış bir ilişkiler ağı yürütmektedirler.
Bu insanlık düşmanlarının kontrol etmediği hiçbir yapı ve oluşum yoktur! Eğitim ellerine geçmiştir, paralı köleler onlara hizmet için yetiştirilmekte, seçilenler üst yönetici olarak onların çıkarları doğrultusunda görev yapmaktadırlar!
Sağlık kuruluşlarının sahipleri yine onlardır, bilim adamı altında kendi emellerine hizmet edecek ‘unvan’lı; prof, doçent vesaireler yetiştirmektedirler!
Sanat camiasının sponsorluğunu şirketleri aracılığıyla yaparlar, dolayısıyla –istisnalar hariç- genel çoğunluk ‘sözde duyarlılık’ şeklinde izin verilen ölçüde aykırı olsalar da, sistem karşıtı görünseler de; yine sahiplerine hizmet ederler!
Başta eleştirdiğimiz eleştiriyi kendime de yönelterek devam ediyorum; evet bu yapı oldukça güçlü ve temeli binlerce yıl öncesinden atılmış bir yapıdır!
Bu yapının, ‘din’ ile ilişkisi en az para ile olan ilişkisi kadar derindir ve bugüne değin ayakta kalmasının temel sebebi, belli tinsel ilişkiler ağıdır diyebiliriz!
Bu konu üzerinde nedense fazlaca durulmuyor..
Evet madde boyutunda ele alacak olursak peşinde oldukları asıl şey enerji kaynaklarıdır; bu bilinen ve herkesçe kabul gören bir olgudur!
Enerjinin peşindedirler ve lâkin enerjiden kasıt sadece petrol, doğal gaz ve su kaynakları mıdır ?
Yoksa enerjiden kasıt ‘saklı olan’ ‘enerji koridorları’ mıdır !
Cern’de ‘higgs bozonu’nu – tanrı parçacığı – bulma çabalarının arkasında yatan ‘saklı gerçek’ nedir mesela !..
Teoloji ile barışmayan bilimin bahçesinde ‘tanrı şiva’ – yokedici – heykelinin işi ne !..
Evrenin Tanrı fikrine karşı çıkanların, dünya tanrılarına ilgisi ve hoşgörüsü arkasında yatan ‘saklı gerçek’ ne !..
Okumaya devam edin ‘Anti madde ve Tanrı Şiva..!!!’
Son Yorumlar