Temmuz 2012 için arşiv

30
Tem
12

AKıN VAR GÜNEŞE AKıN… 6 AĞUSTOS 2012

“Ey   Türk   Gençliği..!!!”

Tam  18  ay  oldu…

Tam  18  aydır;  sadece  Silivri  ve  Hasdal  zulümhânelerinde  esir  tutulan  subaylarımıza  değil,  hukuk  çerçevesinde  ve  adâletli  bir  yargılama  sürecine  de  hasretiz…

Hukuk  dışı  ve  adâlet  duygumuzu  oluk  oluk  kanatan  yargılama  süreçlerinin,  yalnızca  (sözde)  “Balyoz”  duruşmalarına  özgü  olmadığının  elbette  bilincindeyiz.

Bununla birlikte; çeşitli adlar altında kurulan tuzaklar ve bunların kapsamında açılan davalarda, yargılanmakta olanların mensup bulunduğu camialar, dava sürecinde, az ya da çok, mensuplarına sahip çıktılar. Sözgelimi; (sözde) Ergenekon ya da (sözde) OdaTV davaları kapsamında yargılanmakta olan aydınlara aydınlar, gazetecilere gazeteciler sahip çıktılar. Az sayıda olsa da yaşanan tahliye süreçleri gösteriyor ki; bu sahip çıkışla, belli bir mesafe de katetmeyi başardılar.

Bu alanda en ileri örnek ise, bildiğiniz üzere, (sözde) “Şike” davasında yaşandı. Fenerbahçe camiası, dava kapsamında tutuklu olarak yargılanan, gerek başkanlarına, gerekse yöneticilerine öyle bir sahip çıktı ve bu sahip çıkışla öyle bir kamuoyu oluşturdu ki; sonuçta, tahliyelere ve tutuksuz yargılama sürecine gelindi.

Öte yandan; (sözde) Balyoz davası kapsamında yargılanmakta olan subaylarımızdan birinin (ki, bu subayımız aynı zamanda bir Güneydoğu gazisidir) eşi, geçtiğimiz günlerde, “Türk Halkına Açık Mektup” yazarak, şöyle haykırdı: “Yıllarca eşimin evimize tek parça dönmesi için, dünyaya getirdiğim iki çocuğumun babasız kalmaması için dua ettim. Eşim, altı ayda bir hafta gibi sürelerle evine gelebildi. Çocuklarımı yalnız büyüttüm. Sizler ve çocuklarınız rahat uyuyun diye biz hasretlik çektik, hep sabrettik. Yine de mutluyduk. Sonra tutuklandı eşim. Yaklaşık iki senedir, yine ayrıyız. (……)Sürekli askerler tutuklanıyor. Neler olup bittiğini hiç merak ettiniz mi? Sizin için ölümü göze alan insanlar, gönlünüzde taht kuramamış mıydı, Fenerbahçe kadar?”

İşte bu haykırış; 6 Ağustos 2012 günü yapılacak olan (sözde) Balyoz davası duruşmasında Türk Milleti’nin yanımızda olması ve bize destek vermesi için yaptığımız dâvetin özünü oluşturmaktadır. Çünkü; (sözde) Balyoz davasında, asıl hedef, sahteliği defalarca kanıtlanmış delillere dayanılarak yargılanmakta olan Subaylarımız’ın şahsında, Türk Milleti’nin gözbebeği olan Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Yargılanmakta olan TSK mensuplarının ait olduğu camia ise, Türk Milleti ve elbette Türk Gençliği’dir.

Bu çerçevede; ATATÜRK’ün “Gençliğe Hitabe”de “Ey Türk Gençliği!” diye hitabettiği Türk Gençliği’nin saygın bir yansıması olduğuna yürekten inandığımız sizleri; 6 Ağustos 2012 Pazartesi günü, saat 08:00’den itibaren bizimle olmanızı gönülden diliyor ve (sözde) Balyoz davasında yargılanmakta olan Subaylarımız’a, sahipsiz olmadıklarını, aksine, Türk Milleti’nin ve özellikle Türk Gençliği’nin, bu hukuksuzluğa ve adâletsizliğe göz yummayacağını birlikte, elele, omuz omuza göstereceğimize inanıyoruz.

Sevgi,   Saygı   ve   Güven   Duygularımızla…

Vardiya   Bizde   –   “Silivri’ye   Akın   Ediyoruz”   Etkinliği   Düzenleme   Grubu.

http://www.ilk-kursun.com/haber/112959

30
Tem
12

Kıvırmakta Sınır Tanımayan Tatlısu “Vatansever”lere..!!!

27
Tem
12

— TUZAK –

Bu   Kadar   Kolay   Mıydı ?

AKP  Adaleti   Hizbullahçı  canavarlarını  bıraktı.

Bırakıldıktan  sonra  öğrendik  ki,  insanları  domuz  bağı  ile  öldüren,  diri  diri  toprağa  gömen  canavarlara  hapiste  bilgisayar  ve  internet  imkânı  da  sağlanmış.

O  katiller  işlerine  nerede  devam  ediyor  bilmiyoruz  ama  büyük  ihtimal  Suriye’ye  geçtiler.

AKP  yargısı  din  söylemli  katilleri  sıra  ile  bırakmaya  başladı.

Üçüncü Yargı  Paketi  kapsamında  9  Ekim  1978  yılında  7 TİP’li  öğrenciyi  öldüren  Bahçelievler  Katliamı  hükümlülerinin  de  serbest  bırakılması  büyük  bir  yankı  yarattı.

Bu  konuda  hemen  yazmak  yerine  yazılanları  okumayı  tercih  ettim.

Sol  kesim  “katiller  bırakıldı”  diye  çığlık  atarken,  sağ  kesim  solcular  tarafından  öldürülen  ülkücülerin  isimlerini  sayıp  dökmeye  başladı.

Bu  kadar  kolay  mı  dedim ?

12  Eylül  öncesi  düştüğümüz  tuzağa  gene  mi  düşeceğiz.

AKP’yi yöneten güçler iyi bir toplum mühendisliği yürüterek gömülen baltaları çıkarttırmaya çalışıyor.

Öncü  olması  gereken  kişiler  yazdıkları  ve  söyledikleri  ile  bu  adî  tuzağa  halkı  da  düşürüyor.

Hep  yazdım.

2006  yılında  “12  Eylül  Bir  Milât  Mı ?”  diye  yazdığımda,  daha  12 Eylül’ü  konuşan  bile  yoktu.

Tayyipgiller  Evren’e  saygılarını  sunmakla  meşguldü.

O  zamandan  beri  diyorum  ki :

Evet, sağcı-solcu gençler kullanıldı ama onlar bu vatanı ölecek kadar çok sevme imtihanından geçtiler. Öldüler, işkence gördüler, işlerinden atıldılar, damgalandılar ama her şeyi vatanları için yaptığını sandılar.  Samimi idiler.

Basın,  siyasiler,  güvenlik  güçleri  ve  istihbarat  onların  her  şeyi  vatan  için  yaptıklarına  inanmaları  için  her  şeyi  yaptı.

O  yüzden  bir  suç  işlendi  ise,  gene  en  masumları  “bilerek  yabancı  istihbaratlara  çalışanlar  hariç” bu  gençlerdi.

O  yüzden  diyorum ki ;

12  Eylül  darbesi  12  Eylül  günü  asıl  suçluları  korumaya  aldı.

Asıl  darbeyi  13  Eylül’den  itibaren  bu  ülkenin  çocuklarına  yaptı.

O  vatanını  seven  yürekli  gençler  bertaraf  edilirken,  dini  kullanan  Evren  takımı  “ulusalcı-milliyetçi  olmayı  şeytanlık  sayan”,  “seccademi  serdiğim  yer  vatanımdır”  diyen  vatansız,  kimliksiz  bademlerin  yetişip  kök  salmasının  önünü  açtı.

Ülkenin  düşürüldüğü  bu  bataklığı  gören  vatanseverler;  “günümüz  sağ-sol  diye  kavga  etme  günü değildir.  Artık  iki  kesim  var :  Vatanseverler  ile  vatan  hainleri”  demeye  başlamıştı.

İşte  bu  durum  karanlık  odakları  rahatsız  etti.

Geçmiş   yazılarımdan   birinde   yazdığım   gibi :

“Emperyalizm”   şeytanının   en   büyük   korkusu ;  

Türkiye’de   sağ  ve  sol   olarak,  her   iki   kesimin  

birleşerek   emperyalizme   ve   ihanet   şebekelerine  

karşı   ortak   savaşmalarıydı.

 

Karanlık  güçler  bütün  başarılarını  namertlik  üzerine  kurmuşlardır.

Bölecekler,  birbirine  düşman  edecekler.

Sonra  geride  kalan  dağınık  ve  güçsüz  ekibi  yutuverecekler.

Kurtuluş savaşındaki yenilgilerinden ders çıkaran dünya yamyamları bu sefer hiçbir olasılığı göz ardı etmek istemiyor.

Ortaya çıkabilecek direnç noktalarını kırmak için projeler üretirken; kendi solcusunu, kendi milliyetçisini, kendi merkez sağını da oluşturuyor.

Yıllarca “mason kadrolardan” kendi Atatürkçülerini yarattıkları gibi… Bu fason ve de mason Atatürkçülerin Atatürk  ile halk arasına nasıl duvarlar ördüğünü hep birlikte gördük.

Karanlık güçler şimdi kendi milliyetçilerini yaratmaya çalışıyor. Erdoğan ve BDP üzerinden Kürt-Türk çatışması planı yapanlar; BDP’ye Kürtçülük yapma görevi verirken, Erdoğan’ı milli söylemleri ile Türk tarafına oturtmaya çalışıyor.

Devlet Bahçeli ülkücülerin enerjisini söndürüp etkisiz kılma görevini başarı ile sürdürdü. Bir ateşi söndürmek istediğinizde üzerine kül örter veya saç kaparsınız. Bahçeli ülkücülerin o dinamik enerjilerini söndürmek için kül, saç gibi görev yaptı. Şimdi tam zamanı diye düşünülmüş olmalı ki, Bahçelievler hükümlüleri üzerinden Erdoğan’a sempati kazandırılıyor. Unutmayın, Erdoğan seçim öncesinde Oskarlık bir oyun sergileyerek ülkücü Mustafa Pehlivan ve sol görüşlü Erdal Eren’in idam edilmelerine göz yaşı dökmüştü(!)..

Oysa milli görüşten yetişenler ülkücülüğü, milliyetçiliği kavmiyetçilik olarak görür ve yollarını şeytanın yolu olarak tarif eder. Yani ülkücülere “şeytan” derler.

Kısacası ;   yeni   oynanan   bu   oyunun   amacı   sol   ve   sağcıları   bu   tahliyeler  

üzerinden   kapıştırmak,   hem   de   Erdoğan’a   milli   bir   misyon   yüklemektir.

Hele   Kürt – Türk   çatıştırmasını   bir   başarsınlar.

Sonra   da   yedek   lastik  konumundaki   Kılıçdaroğlu’nu   iktidar   yapıp   Kürt – Türk  

çatışmasından   geriye   kalanları   da   Alevi – Sünni   çatışmasıyla   yok   edecekler.

Plan  bu..!!!

Hâlâ   bu   tuzaklara   nasıl   düşüyorsunuz..?!!!

7  TİP’li  öğrencinin  neden öldürüldüğünü geçmiş yazılarımdan ikisinde yazdım.

Serdar Alten ODTÜ’nin öğrenci başkanlığına adaydı.

Solun elinde olan ODTÜ’ne 400 kadar sağcı öğrenci alınmıyordu.

Serdar Alten;

 “-Başkan seçilirsem sağcı öğrenciler de okula girecek. Biz silahlı eylem değil, fikir mücadelesi yapmayı savunuyoruz.”  

Diyordu.

Oysa  o  sırada  ODTÜ  öğrenci  başkanlığını  elinde  tutan  sol  grubun  bir  kesimi  İngiliz  İstihbaratı’nın  kontrolünde  idi  ve  İngilizler  ülkemizde  kaos  istiyordu.

Muhsin  Yazıcıoğlu’nun  ekibinde  olan  ülkücüler  bu  gençleri  ortadan  kaldırmak  için  taşeron  olarak  kullanıldı.

Aklı  başında  olan  birileri  sağcılar  da  okula  girecek,  biz  silahlı  eylem  yapmayacağız,  fikir  mücadelesi  yapacağız”  diyen  öğrenciyi  öldürür  mü ?

Yabancı  istihbaratlar  yönlendirirse  öldürür.

Öyle  de  oldu.

Olan  7  gencimize  ve  yüreği  yanan  ailelere  oldu.

 

Aynı  odaklar  Ağca’yı  da  kullandı.

Dünyanın sahibi olma iddiasında olan şeytanlar “yeni dünya düzeni” için uygun olan şimdiki Papayı istiyordu. Müslüman coğrafya üzerindeki plan çok eski olmalı ki; Türk vatandaşı, Müslüman ve milliyetçi kimlikli bir kişi üzerinden hem istemedikleri Papadan kurtulacaklar, hem Müslüman coğrafyaya operasyon için Hristiyan alemini ikna edecekler, ulus devletleri yıkmak için de “milliyetçiliği” günah keçisi ilan edeceklerdi.

Eğer Papayı öldürme planı gerçekleşseydi, 11 Eylül ikiz kuleler oyununa lüzum kalmayacaktı. Papanın ölümü 11 Eylül’’ün şartlarını oluşturacaktı.

Bütün bu gerçekler ortada iken; öldürülen ülkücü ve solcuların listesini yeniden çıkarmak kimin işine yarayacak ?

Küresel şeytanların oyunu ile öldürülen bütün gençlerimiz için inanın yüreğim yanıyor.

Serdar  Alten  ve  arkadaşlarını  da,  Dursun  Önkuzu’yu da  rahmetle  anıyor,  gençliklerinin  baharında  kara  toprağa  girmelerine  üzülüyorum.

İşkence  gören,  öldürülen,  hayatları  kararan  bütün  gençlerimiz  ve  aileleri  için  üzülüyorum.

Artık  yaralarımızı  saralım.

Kaybettiğimiz  arkadaşlarımızı  rahmetle  analım.

Aynı  tuzaklara  yeniden  düşmeyelim.

Ülke  elden  gidiyor.

Erdoğan  üzerinden  belli  projeler  yürüten  güçlere  tekrar  malzeme  olmayalım.

Hani  hepimiz  Atatürkçüyüz  ya ?

O  zaman  Atatürk  rehberimiz  olmalı,  değil  mi.

Sizlere Atatürk’ün ölen Anzaklar için söylediği sözleri hatırlatırım:
“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçikle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen Analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlâtlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat
uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

 

Bizler  bu  koca  yürekli,  asil  kurtarıcıyı,  Atamızı  rehber  edindiğimizi  söyleyip,  ondan  sonra  da  birbirimiz  sevip  kucaklayamıyorsak,  bir  şeyleri  yanlış  anlıyoruz  demektir.

Ey  ülkücüler;  sizler  din  hassasiyeti  olan  insanlarsınız.

O  zaman  size  dinimizin  buyruğunu  hatırlatayım :

“Mümin  aynı  konuda  iki  defa  aldanmaz.”

Ayrıca  dinin  akılcı  tarafı  vardır.

Bilim  Allah’ın(c.c.)  sıfatıdır.

Olaylara  bilimsel  temelde  bakmak  lâzım.

Ey  solcular ;  sizler  akıl  ve  bilimi,  araştırmayı  ön  planda  tuttuğunuzu  söylersiniz.  

Bu  mudur  bilimsel  bakış ?

Her  iki  tarafa  da  birkaç  sözüm  var :

Ağca  gibi  karanlık  dünya  odaklarının  maymunu  olmuş  birine  sahip  çıkmak  kendi  davanıza  saygısızlıktır.

Sol  kesim  farklı  mı ?

Kürtçülük yapan “Almanya’da konuşmaları ile sabit”, bir ideal için değil, lümpen bir kabadayı olduğu için Yumurtalık Hakimi Sefa Mutlu’yu öldürdükten sonra hapisten kaçıp Fransa’ya yerleşen Yılmaz Güney’i yıllardır kahraman yaptınız.

Eski  eşi  Nebahat  Çehre  Güney’in  başına  elma  koyarak  nişan  aldığını  söylüyor.

Bu  çarpık  kafa  mı  sizin  kahramanınız ?

 Hiç  o  hakimin  eşi,  çocuklarının  yaşadığı  acı  sizi  üzmüyor  mu ?

Ve  her  şeyden  önce  o  hakimin  yaşam  hakkının  elinden  alındığı  aklınıza  gelmiyor  mu ?

 

Artık  herkesi  samimi  olmaya  davet  ediyorum.

“Benim  katilim  iyidir”  demeyi  bırakın.

Hesap  soracaksanız  eğer  birbirinizden  değil,  asıl  azmettiricilerinizden  hesap  sorun.

Mesela  sol  kesimi  azmettiren,  dün  olduğu  gibi  bu  gün  de  küresel  şeytanlara  uşaklık  edenlerden  sorun  hesabı.

Hasan Cemal’le  başlayın  mesela.

Sonra  Cumhuriyet  Gazetesi’nde  kök  salıp  bu  ülkeye  küfreden  Kürtçü-Ermenici  yazarlardan…

Kalemlerinden  salyalar  akıtarak  elinizdeki  tetiğe  bastıranların  yakasından  tutun.

Cengiz  Çandarlar,   Ertuğrul  Özkökler,    Barlaslar…

Aile  boyu  tosuncuk  Altanlar…

Onlar  beyaz  Türklerdi  ama  “solcu  olmak  onlar  için  modern  ve  ilerici  olmak”  anlamına  geldiğinden;  Anadolu’nun  fakir,  temiz,  samimi  gençlerinin  hayatları  üzerine  oynadılar.

Bakın ;  eski  sahte  solcu,  şimdinin  liboş  yandaş  solcuları  hiç  zarar  gördü  mü ?

Onca  gencin  hayatı  üzerinden  solculuk  adına  yazılar,  kitaplar  yazarak  paralarına  para  katmadılar  mı ?

Hesap  soracaksanız  eğer,  yazdıkları  yazılar  ile  sizlere  ölüm  listesi  gönderip  katil  yapan  ve  bir  kurşuna  hedef  olmanızda  sorumluluğu  bulunan  azmettiricilerinizin  yakasına  yapışın.

Sağ  kesime  gelince :

Dünün milliyetçisi, günümüzün yandaşı Taha Akyol… Ülkücülerin gazetesi olan Hergün Gazetesi’nin yayın yönetmeni idi. Gazetenin o zamanki yayınlarını bulun. Kimleri hedef göstermiş. Anadolu’nun fakir ama vatan-millet diyen çocuklarının elindeki kaç silahı ateşlemiş? Onca gencimiz hayatını kaybederken Taha Akyol o hayatlar üzerinden yazar olmuş, şöhret olmuş. Kendi oğlu Mustafa Akyol Amerikan burslarıyla devşirilmiş. Siz din din derken Taha Akyol’un oğlu misyonerliği savunuyor. Daha da ötesi bir televizyon programında; “Anadolu’da yeterince Müslüman var, biraz da Hristiyan olsunlar” diyebilecek kadar şuursuzlaşabiliyor.

Bu adamlar ülkücülerin canları, kanları üzerinden şöhret oldular. Bu gün öğreniyoruz ki, Taha Akyol’un dedesi Boğazlıyan Kaymakamı aleyhinde şahitlik yaparak idam edilmesinde etkili olmuş. Ve Taha Akyol bir kitabında o dedesi ile gurur duyduğunu yazıyor(!). Demekki dedesini onaylıyor.

Tercüman gazetesi… Nazlı Ilıcak, Rauf Tamer… Güneri Cıvaoğlu… Bakın bakalım, onlar oturdukları yumuşak koltuklardan kaç solcuyu size hedef göstermiş ?

Siz birbirinizi bırakın, sizi birbirinize kırdırıp, kanlarınız-canlarınız üzerinden şöhret olup paraya para demeyen tetikçilerinizden hesap sorun. Onlar sizlerin canı-kanı-hayatınız üzerinden yazar oldular. Şöhret oldular. O zaman hayatlarımızı pazarlıyorlardı, artık hedef büyülttüler, şimdi bütün bir ülkeyi pazarlıyorlar.

Mağdurun  akıllısı  diğer  mağdurdan  hesap  sormaz !!

Mağdur  edenlerden  hesap  sorar.

Bunu  başardığınız  gün  bu  karanlık  OYUNU  DA  BOZACAKSINIZ !!.

Unutmayın,  güç  birlikten  geçer.

Sizler gene farklılıklarınızı koruyun. Çünkü teklik kısırlıktır. Tek olan satın alınırsa alternatif çözüm üretilemez. Oysa milli olan, vatan paydasında birleşen farklılıklar birbirini denetler, hatalarını gösterir, öğrenmeye mecbur kılar.

Farklı   kalın,   milli   kalın !.

VATAN’dan  büyük  payda  yoktur.

Bağımsızlık  şuuru  en  büyük  KAMÇIDIR.

Bu  değerlere sahip çıkın.

Kinle,  geçmiş  hesaplarıyla  birbirinizi  kamçılamayın.

“VATAN  ve  bağımsızlığımız  tehlikede,  ne  duruyorsun”  diye  vurun  kamçıyı  ki,  her  birinizin  şuuru  uyansın,  direniş  ŞAHA  kalksın.

İşte  o  zaman  karanlık  odakların  oyununu  bozarsınız.

Okumaya devam edin ‘— TUZAK –’

26
Tem
12

Evdeki Bulgurdan Olmak…


Darısı   bizim   başımıza…

( Halkımızın   dediği   gibi  —  Böyle   göte   böyle   yarrrak…)

Bu   kadar   basit…

Adı önemli değil, yetkin bir ABD’linin gazetemizde yayımlanan söyleşisinde, iktidarlarımızı, çerçevesini anlayamadığım nedenlerle, sanırım izledikleri dış politikada kendilerinin çizdiği sınırları aşmaları bağlantılı, tehdit içeren bir üslupla şu keskin cümlelerle uyarıyordu: “Suriye yolunun kapanması ile Ortadoğu, Arap dünyası, İslam ülkeleri ile ticari bağlantılarınız, yollarınız kapandı…”

AKP iktidarlarında yapısal çok önemli zaaflarına karşın piyasalar düzeni üzerinden ekonominin büyümesinde sihirli anahtarın, ABD’nin Irak işgali sonrası yaşanan ekonomik-ticari gelişmelerin payı tartışılmaz. İşgal süecinde kayıt dışı gelen önemli paranın kaynağı üzerine, hiç açıklama yapılmadığını kimi sorumlu ekonomistlerin uyarılarından biliyorum. En yakın bölge olarak işgal bağlantılı artan tüketim ürünlerinde Türkiye’nin resmi payı da büyük oldu. Merkezi Irak yönetimi ile daha sonra bozulan ilişkiler sürecinde Kuzey Irak Kürdistan yönetimi ile sıcak siyasi ilişkilerle atbaşı ticari ilişkiler imdada yetişti. Esad yönetimi ile ortak kabine oluşturacak boyutta dostane ilişkiler ise en kısa ticari yol olarak, Suriye potansiyelinin çok ötesinde, Ortadoğu’nun bütününe, İslam dünyasına açılan bir gelişmeyi getirdi.

Yıllardır gelgitlerde büyüyen Güneydoğu ticaret ve sanayisinin odağında iç piyasanın çok küçük kaldığı bilgisine ek olarak, gelişen yatırım ve şirketlerde Ortadoğu ülkeleri ortaklar bağlantılarının öne çıktığını dinleyip duruyorduk. Sonra Suriye krizinin patlaması ile yaşanan kriz boyutunun, işlerin olumsuz tersine dönmesinin yakınmalarını ancak duyar olduk. Son bir-iki günün haberlerinde ise katlanan öfke, SOS çığlıkları var. Artık ekmek kavgası uğruna ticari ilişkileri sürdürmek isteyenler için çok derin bir krizin dehşetini bile ikinci plana atan can güvenliği tehdidi var. Üstelik sadece TC vatandaşlarının canlarını koruma adına kapıların kapanması ile ilgili bir durum değil. Değişen sınır komşuları olgusu ile gündeme gelen tehdidin çok farklı boyutları var…

Hâlâ haritalar üzerinde Türkiye’nin en uzun sınır komşusu olarak Suriye görünüyor olsa da, Irak-Suriye hattında çok daha uzun bir sınırın artık, ABD, şimdilerde Barzani liderliğinde Kuzey Irak Kürdistan yönetimi, uzun süreçte Irak-Suriye ayakları ile Arap Kürtlerini birleştirecek, Güney Kürdistan yönetimleri, şimdilik resmen olmasa da fiilen gündemde. İşte Güneydoğu’da yatırım yapmış iş dünyası temsilcilerini kamuoyuna açık konuşmasalar da kaygılandıran, öngörülmemiş bu yepyeni tablo, olgu… Kürt kökenliler duygusal nedenlerle bir yanları ile sevinseler de, işadamı refleksleri ile çok ciddi kaygı içindeler. Türkiye için yıllar içinde oluşmuş çok anlamlı ticari olanakların kolay kolay geri dönüşü olamayacağı gerçeğini onlar da görüyorlar. Irk-mezhep eksenli kanlı çatışmaların, iç savaşların uzun soluklu, yıllarca bitmeyecek yangın alanlarının, yangın olmayan bölgelere de geçişi kapadığını görüyorlar.

***

İlk öfkeleri, yetkin ABD’linin aylar önce apaçık yaptığı tehdidi göremeyen, kendilerini uzun soluklu bir Ortadoğu-Arap-İslam dünyası sıcak ticari ilişkilerine inandırmış, buna göre yönlendirmiş, heveslendirmiş, eski Osmanlı’yı canlandırma, İslam dünyasına liderlik üzerinden düşlere yönlendirmiş iktidarlarına.. “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmanın” siyasal sorumluluğunun iktidara ait olduğu gerçeğini anımsatarak, Irak iç savaşı ile tırmanan ancak Suriye krizi ile patlak veren sorunlarına seyirci kalmakla suçladıkları, genelde destekledikleri Erdoğan iktidarını bugünlerde çok öfkeli eleştiriyorlar…

Bilmem dikkatinizi çekti mi? Çok uzakta olan ancak yatırımlarında pay sahibi olduğumuz Libya savaşı ile de iş dünyamız vurulmuştu. Dudak uçurtan rakamlarla yatırımlar, alacaklar ortada kalmıştı. Hükümetin, bugünün Libya iktidarına NATO şemsiyesinde verdiği büyük desteğin de gücü ile aylardır sürdürdüğü pazarlıklar sonucu gelinebilen nokta, uzlaşma şöyle: Libya’da yatırım yapmış, üretim karşılığı hak edilmiş alacakları kalmış şirketler, kanıtlamaları, yeniden yatırım yapıp, üretime geçmeleri koşulu ile hak edilmiş eski alacaklarının yarı yarıya varabilecek rakamlarını alabilecekler…

İş dünyasının esneklik yeteneği ile bu anlamlı kayıplarının önemli bölümünü, vergiden dönüş, işçi haklarının üstüne oturma, yeni yatırımlara kayışta teşviklerle karşılama şansları var. İktidarlarımızın stratejik ortak düşleri ile düştükleri Ortadoğu tuzağında, Suriye’de istenen iktidar değişikliğine, Esad iktidarının devrilip Sünni egemenliğinde iktidar oluşması olgusuna öncülük yapma atağında, yeni sınır komşuları ile karşı karşıya kalmamıza hizmet etmiş olmalarının sonuçları sanılandan çok daha ağır tehditleri içinde barındırıyor.

Okumaya devam edin ‘Evdeki Bulgurdan Olmak…’

26
Tem
12

AKP – BDP – CHP Özerklikte anlaştılar… BU KADAR BASİT..!!!

BDP’nin  talebi  olan  ve  özerlikliği  dayatan  Avrupa  Yerel  Yönetimler  Şartı’ndaki  çekinceleri  kaldırmayı  planlayan  AKP  lideri  Erdoğan’a  CHP’den  destek  geldi.

Genel  Başkan  Kemal  Kılıçdaroğlu,  “Başbakan  Yerel  Yönetimler  Özerlik  Şartı’ndaki  çekinceleri  kaldırırsa  benim  bir  projemi  daha  uygulamış  olacak”  dedi.  (!!!!!!!!!!!!!!)

Özerklikte   AKP – CHP   anlaşması !

AKP’nin hazırladığı Yerel Yönetimler Çalışma Komisyonunun raporu Türkiye’yi eyaletlere bölmeyi ve yönetimleri yerel idareye bırakmayı planlıyor. Hazırlanan rapora birçok kesimden tepki yağarken, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “Başbakan Yerel Yönetimler Özerlik Şartı’ndaki çekinceleri kaldırırsa benim bir projemi daha uygulamış olacak” açıklamasında bulundu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın ise “AKP samimiyse çekinceler konusunda biz bu teklife dünden hazırız. Çekinceler kaldırılsın, yerel yönetimler güçlendirilsin. Buna varız” açıklaması yaptı. Bu gelişmelere MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’dan sert tepki geldi. Vural, “Yeni CHP artık Cumhuriyetin temel kuruluş felsefesini savunan bir parti değil. BDP istiyor, AKP hazırlıyor, CHP onaylıyor” dedi. Vural sözlerini şöyle devam etti: “CHP, AKP ve BDP üçlüsünün işleri. Bu doğrudan doğruya demokratik özerklik denilen bir anlayışı üniter devlet yapısından uzaklaştıran bir anlayışı yerine getirmek isteyen bir parti. Özerklik konusunda BDP ve AKP zaten aynı eksendeydi şimdi bunlara yeni CHP’de dahil oldu. CHP artık direncini kaybetmiş bir partidir. Oynanan senaryoların uygulayıcısı haline gelmiştir. Bu yeni CHP aslında klasik bir sol AKP olarak halka kabul ettirmek isteyen bir parti olarak kendisine verilen görevleri yerine getiriyor. Bu anlayış bu yaklaşım tarzı milli egemenlikten uzaklaştıran bir tarzdır. Yerel yönetimlerle ilgili getirilen iller bazındaki sistem zaten Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılayan bir sistem. Yeni sistem ise yerel yönetimleri güçlendirme amacı taşımadığı gibi Türkiye’nin sistemine de aykırı. Bu siyasal bir projedir. Bu siyasal projenin amacı da yerel yönetimleri güçlendirme adı altında egemenliğin ve gücün paylaşılması projesidir. CHP, AKP politikalarına paratoner olmaktan öteye geçememektedir. BDP istiyor, AKP hazırlıyor, CHP onaylıyor.”

Ne  getiriyor ?

Avrupa Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı’nda, “Yerel idarelerin güçlendirilmesi, özerkliklerinin savunulması, yerinden yönetim ve demokrasi ilkelerine dayanan bir Avrupa’nın kurulmasının temel koşuludur” deniliyor. Bu çerçevede, yerel yönetimlerin özerkliğinin sağlanması hedefleniyor. Ancak bu Türkiye’nin parçalanmasının önünü açacağı gerekçesiyle tepki çekiyor.

http://www.ilk-kursun.com/haber/112497

25
Tem
12

Türkiye Ateşle Oynuyor

İmambakır  ÜKÜŞ   yazdı : 

Suriye’deki   bütün   “terör”   eylemlerinin   arkasında   

Türkiye   ve    ABD   var”

Türkiye  Ateşle  Oynuyor

AKP,  Savaş suçu  işliyor…

ABD,  Savaş  sucu  işliyor…

Türkiye ve ABD, Suriye’deki bütün “terör” eylemlerinin arkasında var…

Ortadoğu’da bütün gerici-diktatörlükler Suriye’deki “terör”ü destekliyor…

***

Suriye’de  bombalar  patlıyor…

Bakanlar  üst  düzey  yetkililer  ölüyor…

Onlarca  sivil  yurttaş  ölüyor…

Dünyanın  bütün  “barış  sever”lerinden  “ses”  yok…

“İnsan  hakları”  şampiyonluğunda  kimseye  sıra  vermeyen  Avrupa’dan  “ses”  yok…

Avrupa’nın  pek  “insan sever”  sosyal  demokratlarından  “ses”  yok…

Türkiye’den  ses  yok…

***

Suriye’de  yaşanan  patlamalar  “terör”  değil…

Hükümet  binalarına  yapılan  “canlı  bomba”  eylemleri  “terör”  değil…

Peki,  terör  ne ?

***

Dünyanın  en  büyük  “terör”  örgütü  ABD’dir…

Dün  Irak  ve  Libya’da,  bugün  Suriye’de…

Irak’ta bugün kör terör eylemlerinde ölen insan sayısı 117…

Her gün onlarca insan şiddet eylemlerinin kurbanı…

Libya,  tümüyle  “Şeriat”a  teslim  edildi…

Sırada  Suriye  var…

***

ABD’nin Irak’ı işgal etme gerekçelerinden birisi “Kimya imha silahları”ydı bir diğeri de “El-Kaide”nin varlığıydı…
Bugün Suriye’de “El-Kaide” ve ABD el ele…

Birçok “şiddet” eylemleri arkasında “El-Kaide” var…

Çeşitli örgütler eliyle yürütülen tüm eylemlerin arkasında ABD var…

***

ABD’nin gönüllü taşeronu olmaya çok istekli olan Türkiye, ateşle oynadığının farkında değil…

Suriye sınırında oluşturulan “sığınma kampları” daha çok Suriye’de “şiddet” eylemlerini örgütleyenlerin kampları durumunda…

El-Kaide ve diğer “İslami” terör örgütleri sınırda etkin hale geldi…

Daha dün, bir “sınır kamp”ında silahlı eylem yapan “paralı askerler” çok sayıda kişiyi rehin aldı…

Rehinler içinde bir de polis vardı…

Yakında, bu örgütlerin egemenliğinin yaratacağı sorunları hep beraber yaşayacağız…

Giderek “denetimsiz” bölgeler oluşacak ve bunların yaratacağı sorunları Türkiye taşıyamayacaktır…

***

Suriye “bataklığı”na adım adım gömülen AKP için yolun sonu görünüyor…

Irak’ın işgali senaryosunun iktidar yaptığı AKP, Suriye senaryosunun kurbanı olacaktır…

Emperyalizmin Suriye’yi işgal etme ve Suriye’yi bölme planı, Türkiye’yi ateşle imtihan edecektir…

***

İsrail ve Türkiye’nin Suriye işgal etme planını birlikte hayata geçirmeye çalıştığı kimsenin gözünden kaçmıyor…

İsrail,  Türkiye  ve  ABD’nin  Suriye  işgali  senaryosu  tutmayacaktır…

Bundan  zararlı  çıkacak  olan  Türkiye’dir…

Suriye  hükümetinin  yıkılmasını  en  çok  isteyen  İsrail,  

neden   kendi   topraklarını   bu   savaşa   açmıyor…

Ama   İsrail’in   kabul   etmediğini,   Türkiye   (daha 

doğrusu —  bizi  “yöneten”   götveren   pezevenkler)  

“hemen”   kabul   ettiler…

Suriye’de  iç  savaş  çıkarmaya  çalışan  bu  çeteler,  Türkiye’nin  başına  belâ  olacaktır…

Ona   göre…

Yakında  hep  birlikte  göreceğiz…

İmambakır  ÜKÜŞ

istanbulgercegi.com

http://www.ilk-kursun.com/haber/112426

25
Tem
12

“USTA”LıK HAYALİ BÖLÜNMÜŞ TÜRKİYE..!!!

AKP’nin  tasarladığı  “yerel   yönetimler  reformu”  projesi,  istinaf  mahkemeleri,  kalkınma  ajansları  yoluyla  alt  yapısı  hazırlanan  eyalet  sistemine  geçiş  olarak  değerlendirildi.

Merkezi   idareye   tırpan

AKP’li Nihat Zeybekçi, Mustafa Kemal Şerbetçioğlu, Mustafa Bilici, Osman Kahveci ve Aydın Bıyıklıoğlu’nun imzasını taşıyan tasarıya göre, merkezi idarenin yetkileri belediye başkanlarına devredilecek, valiler pasifleştirilecek.

Federasyona   hazırlık

Tasarıyı değerlendiren CHP’li milletvekilleri Gürkut Acar ve Dilek Akagün’e göre, “Oslo’da mutabakata varılan konular hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bu PKK’nın dolayısıyla ABD’nin istediği federasyonun alt yapısıdır…”

Çok   tehlikeli   bir   plan

MHP Milletvekili Oktay Öztürk’ün değerlendirmesi ise şöyle oldu: Bunların davası başkanlık sistemi üzerinden eyaletleşmeyi tamamlamak. Akıllarınca bölücülük meselesini böyle çözmek istiyorlar. Tehlikeli plan Türkiye’yi parçalar…

Sinsi   projeyi   adım  adım   takip   ettik

Mütareke yıllarında Ahrar Fırkasını kuran ve “ademi merkeziyetçilik” sistemini savunan İngiliz ajanı Prens Sebahattin’in hayali, İslami hassasiyetlere sahip AKP’de hayat buluyor! İktidar, sistemin alt yapısını parça parça hazırlarken konuyu yakından tekip eden Yeniçağ, gelişmeleri okuyucusuna duyurdu…

Bölünmüş  Türkiye  için  bir  adım  daha  atılıyor !

Başkanlık ve yarı başkanlık sistemi tartışmaları arasında AKP, “Yerel yönetimler reformu” adı altında Türkiye’yi eyaletlere bölecek bir çalışmaya imza attı.

Haber :  Refika  KARABACAK
Başkanlık ve yarı başkanlık sistemi tartışmaları arasında AKP, “Yerel yönetimler reformu” adı altında Türkiye’yi eyaletlere bölecek bir çalışmaya imza attı. AKP’liler tarafından hazırlanan yerel yönetimlerde reform paketinde kritik öneriler arasında il genel meclisi ve ilçe belediyelerinin kaldırılması ve her ilin sadece tek bir belediye başkanı ve tek bir yerel meclisle temsil edilmesi yer aldı. Denizli Milletvekili Nihat Zeybekçi, Bursa Milletvekili Mustafa Kemal Şerbetçioğlu, Van Milletvekili Mustafa Bilici, Karabük Milletvekili Osman Kahveci, Trabzon Milletvekili Aydın Bıyıklıoğlu’nun imzasını taşıyan çalışmada şunları yer verildi: “Yerel meclislerin, sınırları kanunla belirlenmek şartıyla vergi ve harç koyma yetkileri olmalı. İçişleri bakanının görevden alma yetkisinin kaldırılarak bu yetkinin mahkeme ve seçimlerle yerel halkın iradesine bırakılması gereklidir. İçişleri Bakanlığı’ndan, emniyet ve jandarma birimlerini ayırarak bir İç Güvenlik Bakanlığı oluşturulması ve İçişleri Bakanlığı’nın doğrudan ve yalnızca yerel yönetimlerle ilişkilendirilmesi gerekmektedir. Bir yerel yönetim bakanlığı veya başbakanlığa bağlı bir müsteşarlık kurulmalıdır.”

Çizmeyi  aştı

YENİÇAĞ’a tasarıyı değerlendiren CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar, “Başkanlık sisteminin alt yapısını oluşturmaya çalışıyorlar” dedi. Acar, “Bir fiskeyle dağılabilecek eyalet yapısı kurmak istiyorlar. Gözümüzün önündeki ülkelerden ders almalıyız. Irak’ı parçaladılar, Suriye parçalanıyor. Şimdi bu sistem Türkiye’de dağılabilecek gevşek idari yapı demektir. Bu filmi Yugoslavya’da gördük. Bu eyalet sistemi ile Türkiye Cumhuriyeti, cumhuriyet olmaktan çıkar. İsminin TC olması hiçbir şey ifade etmez. Çünkü devlet yapısı bozulmuş olur. Türkiye Federal Devleti olur” ifadelerini kullandı. CHP’li Acar sözlerini şöyle sürdürdü: “Böylesine bir uygulama gündeme geldiği andan itibaren biz mücadelemizi ederiz, sadece mücadele etmekle kalmayıp halkı da bilgilendirmek lazım, tüm Türkiye’yi ayağa kaldırmak lazım. Bu durumu anlatmak için ev ev, kapı kapı gezeriz anlatırız. Böyle bir öneriye hem mecliste hem halkın içinde tepkimi gösteririm. AKP artık çizmeyi aşmıştır. Şımarıklık içine girmiştir. Boyundan büyük işlerle uğraşmaktadır. Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan Mustafa Kemal Atatürk’ün dehasını yenecek dehaya sahip değildir. Aklını başına toplamalı. Bu gidiş gidiş değildir. ABD de kadiri mutlak değildir.


“Federalizm”e  giden yolun  taşları  parça  parça  döşendi

YENİÇAĞ, gelişmeleri sürekli olarak gündeme taşıyarak ülkede çılgın bir dönüşümün yaşandığına dikkat çekmeye devam ediyor. İşte AKP’nin yeni anayasa ile hayat bulacağı ve 2. cumhuriyetin önünü açacak o düzenlemeler:
11 Aralık 2004: Eyaletin temeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından 11 Aralık 2004 tarihinde katıldığı bir televizyon programında atıldı. Erdoğan, Türkiye’nin eyaletlere bölünebileceğini ilk kez burada açıkladı.
12 Haziran 2006: AKP’nin ABD’ye verdiği eyaletleşme taahhüdünün ilk harcı Diyarbakır’da atıldı ve finansmanını AB’nin sağladığı Bölge İstinaf Mahkemesi’nin yapımına başlandı.
23 Kasım 2006: Avrupa Birliği’nin dayattığı federalizm, Kalkınma Ajanslarıyla devreye girdi. Avrupa’nın, Osmanlı’ya dayattığı federalizm, AKP tarafından “Kalkınma Ajansları” adı altında uygulamaya konuldu, Türkiye, bölgelere bölündü.
31 Mart 2007: Hükümet kurulurken ABD’ye vermiş olduğu memorandumdaki eyaletleşme sözünün önemli bir aşaması gerçekleştirildi. Memorandumda Erdoğan’a küreselleşmenin şehir devletleri demek olduğu kendisinin de bu yönde hareket etmesi halinde destekleneceği belirtiliyordu.
7 Eylül 2007: AKP, Amerika’nın dayatması, Avrupa’nın parasıyla bölge istinaf mahkemeleri için “9 eyalet” merkezini seçti. İstanbul, Ankara, İzmir, Kayseri, Konya, Samsun, Adana, Erzurum ve Diyarbakır’da kurulması planlanan istinaf mahkemeleri ABD’yi örnek alan merhum Cumhurbaşkanı TUrgut Özal’ın hayalini kurduğu, ancak gerçekleştirmeye fırsat bulamadağı “9 eyalet” merkeziyle birebir örtüşüyordu.
10 Aralık 2010: Adalet Bakanı Sadullah Ergin, müsteşar, genel müdürler ve daire başkanları ile birlikte ABD’ye gitti. ABD’li bir bakanlık yetkilisi, Türk yetkililerin Amerikan eyalet ve federal sistemini incelediklerini ima etti.
11 Temmuz 2012: Eyalet merkezi olarak da adlandırılan 15 bölge kuruldu, bu bölgelerin 11’inde 13 Bölgesel Ağır ceza Mahkemesi kurarak yargı ayağını da tamamladı.

Amaç  bölücülüğe  yumuşak  geçiş

MHP Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk, AKP’nin yerel yönetimlerle ilgili yaptığı çalışmanın, Türkiye’nin bölünmesi yolunda bir adım olduğunu söyledi. Öztürk şunları kaydetti: “Bunların derdi davası Başkanlık Sistemi, ardından eyalet sistemini hayata geçirmek böylelikle bölücülük meselesini yumuşak bir geçişle çözmek istiyorlar. Birçok yönden tehlikeli. Ayrıca bu plan bize ait değil. Amerika nasıl Almanya’yı eyaletlere parçaladı. Aynen Türkiye’ye de bunu yapmak istiyor. Zaten ucu görünmeye başladı. Suriye’de de bir tampon bölge oluşturuldu. Şimdi Türkiye’ye de bu ayrım yapılacak ama her ülkeye aynı teknikte yapmıyorlar, kullandıkları metot farklı. Bu Türkiye’nin bölünmesi demektir. Atatürk yıllar önce bu durumu fark etmiş bir liderdir. Bunların aklı Mustafa Kemal’in aklının önsözüne yetmez. O gelecek yüzyılları görerek bir karar almıştır. Şimdi AKP yeniden hem de başkalarının dayatması ve akıl hocalığıyla Türkiye’yi böyle bir handikap içine sokmaya çalışıyorlar. Biz buna en baştan karşıyız. Her zeminde ülkenin yararına olmayan bu uygulamaların üzerine gidilecektir.”

Son  hazırlıkları  yapıyorlar

CHP  Uşak  Milletvekili  Dilek  Akagün  Yılmaz  Oslo görüşmelerinde görüşülen konuların  hayata  geçirilmeye  çalışıldığını  belirtti.

Okumaya devam edin ‘“USTA”LıK HAYALİ BÖLÜNMÜŞ TÜRKİYE..!!!’

24
Tem
12

Lozan’ı imzalamayan ABD ikiyüzlü kalleştir ve bu tarihsel gerçeği ulusumuzdan saklayanlar da haindir..!!!

ISPARTA  ULUSAL   GÜÇBİRLİĞİ  —  “LOZAN  2012” —

ORTAK   BASIN   AÇIKLAMASI

24 Temmuz 1923 ‘te imzalanmış olan Lozan Antlaşması Türk ulusunun varlığının ve kimliğinin çetin bir kurtuluş savaşı sonunda saldırgan, yayılmacı batı tarafından tanındığı, aynı zamanda tüm mazlum milletlerin kurtuluşu yönünde atılmış ilk ve önemli bir adımdır.

Türk  ulusunun  ölüm  fermanı  Sevr,  doğum  belgesi  ise  Lozan’dır.

Bu  anlamda  Batı’nın  Türkiye’yi  parçalamak  ve  Türkleri  Anadolu’dan  atmak  için 

BOP  adı  altında  yeni  bir  saldırı  başlattığı  günümüzde  Lozan,  Batı  için  öncelikle 

hesaplaşılması  gereken  bir  anlaşma  olarak  önlerinde  durmaktadır.

Yaşadığımız   şu   günlerde   ise,   Batı’nın   Lozan’la   hesaplaşmasında   sona   gelinmiştir.

Artık   Lozan   hükümlerinin   zayıflatılması,   etkisizleştirilmesi   dönemi   geride  

kalmış,   Lozan   hükümlerinin   toptan   tartışmaya   açıldığı   ve   kaldırılacağı   döneme  

girilmiştir.

24  Temmuz  1923’te  Sevr,  emperyalistlerin  tüm  direnme  çabalarına  karşın  yırtıldı  ve  Lozan  Anlaşması  imzalandı.

Lozan, Türk ulus devletinin zafer ve kuruluş belgesi olarak tarihe geçerken, Emperyalizm ve uşakları açısındansa o gün gururlarının en ağır şekilde kırıldığı gün oldu.

Ve yedikleri bu tokadı asla unutmadılar…

İşte 2012 Türkiye’sinde yaşanan kavga ve oynanan oyunların tümünün ardındaki basit gerçek budur.

Lozan yaşayacak mı yoksa Sevr hortlayacak mı?

Günümüz Türkiye’sindeki tüm siyasi mevzilenme bu temel kıstasla tanımlanabilir: Bir yanda Sevrciler, Avrupa birlikçiler ve Büyük Ortadoğu projesi Eş başkanları, NATO’cular, diğer yanda Kuvayı Milliyeciler, Tam Bağımsızlıktan yana olan Lozancılar.

Bilindiği gibi, başını ABD’nin çektiği Batı emperyalizminin ürünü olan “BOP”, Türkiye ve İran’ı da içine alan “Ortadoğu’da 22 ülkenin yeniden düzenlenmesi, dolayısıyla bölgedeki ülkelerin sınırlarının yeniden çizilmesi projesinin adıdır. BOP Türk milletinin Atatürk’ün önderliğinde verdiği Kurtuluş Savaşı’yla yırtıp tarihin çöp tenekesine attığı SEVR Projesi’nin 90 yıl sonra yeniden Türk milletinin önüne getirilmesi için planlanmış bir oyundur…

Bugün de başında Kukla bir Başkan’ın olduğu, illerinde AB kontrol memurlarının bulunduğu, ekonomisi ve siyaseti ABD kontrolünde, özerk Kürdistan’dan oluşan bölünmüş bir Türkiye tasarlanmaktadır.

O günlerde “din, iman, hilafet” diyerek emperyalizmle kol kola giren işbirlikçiler, bugünlerde de yine “din, iman, hilafet” diyerek emperyalizmle kol kola girmiştir.

O günlerde İngilizler, sözde Ermeni soykırımından sorumlu tuttukları “eski İttihatçıları” ve işgallere direniş gösteren “ulusalcı asker-sivilleri” tutuklatmışlardır. Damat Ferit iktidara gelir gelmez İstanbul’da adeta bir “İttihatçı avı” başlatmıştır. Eski bakanlar, birçok subaylar, eski İttihat ve Terakkiciler, hatta İttihat ve Terakki’ye bağlı olmamakla birlikte “ulusalcı” olarak tanınanlar da tutuklanmıştır. Kısa sürede tutuklanan asker-sivil ulusalcıların sayısı 200’ü aşmıştır. Satılmış Mütareke basını da tutuklamalara alkış tutmuş; Alemdar, Sabah, Söz gazeteleri tutuklamaların daha da artırılmasını istemiştir.

Zamanın İçişleri Bakanı Ali Kemal, 26 Haziran 1919’da yayınladığı bir genelgeyle, “valilerin, komutanların verdikleri emirlere uymamasını, uyanların şiddetle cezalandırılacağını” bildirmiştir. İşbirlikçiler, o gün olduğu gibi bugün de ulusalcı asker ve sivillerin ortadan kaldırılmasını, tutuklanmasını istiyorlar.

O gün tutuklanan asker-sivil ulusalcılar Bekirağa Zindanları’na tıkılırken, bugün tutuklanan asker-sivil ulusalcılar Silivri Zindanları’na tıkılıyorlar…

İşbirlikçiler, o gün olduğu gibi bugünde yabancıların isteklerine uygun hareket ediyorlar. Ve işbirlikçiler o gün olduğu gibi bugün de en çok ORDUDAN rahatsız oluyorlar.

O günün, Alemdar, Söz, Sabah gazetelerinin ORDU KARŞITI yazılarını bugünün Taraf, Zaman, Vakit, Yeni Şafak, Sabah gazetelerinde görüyoruz.

BOP Projesi kapsamında devreye sokulan ERGENEKON, BALYOZ, VB. OPERASYONLARLA Türk Silahlı Kuvvetleri Sindirilmesi ve etkisizleştirilmesi, böylece Türkiye Cumhuriyeti’ni iç ve dış düşmanlarına karşı koruyup kollama görevini yerine getiremeyecek denli güçsüzleştirilmesi amaçlanıyor.

Adı, unvanı, makamı ve rütbesi ne olursa olsun, her kim ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gücü, yetkisi ve etkisinin azaltılmasını ister, biliniz ki o kişi bizden değildir! O kişi, AB’nin NATO’nun BOP ’un piyonu, Sevr’in yandaşı, Lozan’ın karşıtıdır.

Son günlerde, en yetkili makamlar sık sık “Özel ordu”dan söz etmeye başladı. Herkesin merakla, “Askerlik kalkıyor mu? Özel ordu da ne ola ki?” diye birbirine sorduğu bu günlerde, “Vahdettin’in de bir zamanlar “özel ordular” kurduğunu unutmayalım.

1923 de Lozan’la bağımsızlığını ve özgürlüğünü tüm dünyaya ilan eden, 1936’da Montreux ile Boğazlarda yabancı denetimine son veren bir Türkiye, ‘Tanzimat kafalı,devşirilmiş’ yöneticiler eliyle vatan topraklarını, bir zamanlar savaştığı batılı ülkelerin emrine tahsis ediyor! Ve her gelen yönetim açılan yolda hızla yürüyor. Türkiye’nin hukukunu savunmak bir yana, Türkiye’yi Hukuk’tan temizlemek için elinden geleni yapıyor.

Yapılan, yapılmaya çalışılan “Yeni Anayasa” Türkiye’nin Vesayet altına alınmasının hukuksal yazılımı, yasal kılıfıdır. Yeni Anayasa Türk halkının emperyalistler tarafından ordusuzlaştırılma ve devletsizleştirilmesidir.

Ulusal Egemenliğimizin Kâbe’si TBMM eliyle, ulusal egemenliğimiz küresel çeteye peşkeş çekiliyor. Bu nedenle bu bir “Manda Anayasası”dır, Lozan’ın reddi, Sevr hukukunun kabulüdür.

Açıkçası Türk ulus devleti savaş alanlarında kurulmuştu. Sınırlarımızı çizen de şehit olan Türk evladının kanından başka bir şey değildi. Lozan, yarattığımız bu fiili durumun onayı oldu. Bu nedenle emperyalist için de Şeriatçı için de, Kürtçü için de Rumcu için de temel saldırı noktası Lozan’dır. Lozan’ın ruhu ortadan kalkarsa bu karanlık güçlerin tümü rahat nefes alacak…

Yedi Düvel’e meydan okunan Lozan Barış Anlaşması, bugün hala ABD ve kimi batı ülkeleri tarafından kabul edilmiyor. Lozan’ı imzalamayan ABD kalleştir, ikiyüzlüdür; bu tarihsel gerçeği halktan, ulusumuzdan saklayanlar da hain değil de nedir?

Türkiye örtülü işgal altında. Yabancı uzmanlar Türkiye’yi perde Gerisinde yönetirken, ön planda olan sözde yönetici gözükenler; din iman, cami, biat, dindarlık, kindarlık, ahlak kalkınma, “demokratikleşme”, “değişim” ,“özgürlük” kavramları altında toplumu uyutuyor, uyuşturuyor. İşbirlikçiler, haçlı ittifak içinde Müslümanların kardeş kavgasında, işgalde, vahşette yıkımda rol alıyor.

Bu oyunu oynayanlar, “Demokratikleşme” “değişim” “özgürlük” aldatmacasıyla oynamaktadırlar. ABD’nin “Irak’a yönelik saldırıları” da, hatırlanacağı gibi, “Irak’ı özgürleştirme”, ” Demokratikleştirme” aldatmacasıyla meşrulaştırılmıştı. Şimdi aynı oyun Suriye üzerinde oynanmaktadır. Suriye’den sonra sıra Türkiye’dedir.

Özellikle, az gelişmiş, aydınlanmasını tamamlamamış, eğitim düzeyi geri toplumlarda Demokratikleşme kavramı, emperyalizmin TRUVA ATI’dır. Günümüzün en büyük emperyalist gücü ABD, “böl, parçala, yönet” stratejisini “Demokrasi” kılıfı altında gizlemektedir.

Türkiye’de son zamanlardaki DEMOKRASİ ve DEĞİŞİM aldatmacasının altında SEVR PROJESİ vardır! Lozan’ın yıkımı vardır. Bu nedenle;

Lozan’ı savunmak Türkiye’yi savunmaktır. Lozan’ı Savunmak Tam bağımsızlığı, ulusal egemenliği, hukukun üstünlüğünü, laik demokratik Türkiye Cumhuriyetini savunmaktır.

BOP eşbaşkanlarının, Avrupa Birliği, NATO muhiplerinin, ABD’yi “stratejik ortak” olarak görenlerin bu gün geldikleri yer ihanet bataklığıdır. Onlar, Lozan’ı parçalama, geçersiz kılma, ulus devleti tasfiye etme projesinin baş aktörleri, Truva Atları dır. Onlar Sevr’i savunan Vahdettinlerin, Damat Feritlerin, Ali Kemallerin, Şeyh Saitlerin günümüzdeki sözcüleridir..

Gün, ağlama, şikâyet etme, izleme günü değildir. Gün, eylemli olarak harekete geçme günüdür. Bakın Gazi Mustafa Kemal Atatürk bizlere sesleniyor. “Kurtuluş için, bağımsızlık için eninde sonunda düşmanla, bütün varlığımızla vuruşarak onu yenmekten başka karar ve çare yoktur ve olamaz.

“Ordu ile savaş ile inat ile bu işin içinden çıkılamaz biçimindeki kaynağı dışarıda bulunan öğütlere uymakla bir vatan, bir ulus bağımsızlığı kurtarılamaz. Emperyalistlerin pençesine düşen bir kuş gibi yavaş, sefil bir ölüme mahkûm olmaktansa babalarımızın oğlu sıfatıyla vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ederiz.”

Lozan Antlaşmasının Türkiye Cumhuriyetinin temeli olduğu gerçeğinden hareketle, ömürlerini bu ülke ve bu ulus için engin hizmetlerle geçiren; büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk ile gerçek devlet adamı İsmet İnönü’nün saygın anılarında, Anadolu İhtilalinin adı sanı bilinmez kahramanlarını, bu gün vatan savunması yolunda şehit düşen askerlerimizi saygı ile anarak sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz. Onlar değil biz kazanacağız. Yolumuz, yolunuz açık olsun.

Tüm  katılımcılara  saygılar  sunuyoruz.


ISPARTA   ULUSAL   GÜÇBİRLİĞİ

1.  Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesi

2.  Cumhuriyet Halk Partisi İl /İlçe Başkanlıkları

3.  Demokratik Sol Parti İL/İlçe Başkanlığı

4.  Eğitim-İş Isparta Şubesi

5.  Alevi Kültür Dern. Isparta Şubesi

6.  İşçi Partisi Isparta İL/İlçe Başkanlığı

7.  Türkiye Emekli Astsubaylar Dern. Isparta Şubesi

8.  Türkiye Gençlik Birliği Isparta Şubesi

9.  Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Dern. Isparta Şubesi

http://www.ilk-kursun.com/haber/112352

23
Tem
12

AKP BAŞARDı (!)…

Suriye   Devlet   gücü   Güneyimizden   çekildi.

PKK   boş   bırakılan   alana   yerleşti.

 AKP   GENE   “BAŞARDı” (!!!)..

Barzani’yi mamur etmekle kalmadılar, Barzani’ye devlet başkanı muamelesi yaparak petrol anlaşması bile yaptılar.

AKP iktidarda tutulmasının diyetini ABD’ye ödüyor.

AKP teröristleri destekleyerek Esad’ın Suriye’nin Kuzeyinden çekilmesinde etkili oldu. Peki Esad çekilince oraya kim geldi? PKK. AKP kime çalışıyormuş anladınız mı?

BOP eş başkanı BOP’nin gerçekleşmesi için her türlü fedakarlıkta bulunuyor(!)..

AKP Kürdistan’ı kurma çalışmalarını azimle sürdürüyor. Aslında Kürdistan yanılsaması ile Büyük İsrail’i kurmak için canla-başla savaşıyor.

Zannedersiniz ki, Türkiye’yi üst olarak kullanan ikinci İsrail Devleti’nin “KURUCU BAŞKAN VE PARLEMENTERLERİ…”

21.12. 2006  tarihinde  yazdığım”  Gizli  Süreç  PKK’lılaşmak  Mı?…  Kimin  Eli  İle.. ???”  başlıklı  yazımı  yeniden  yayınlıyorum :

Gizli   Süreç   PKK’lılaşmak   Mı ?…   Kimin  Eli  İle..???   21.12.2006 

Türkiye’de çok garip şeyler oluyor. Gizli gizli PKK’lılaşma süreci yaşıyoruz farkında mısınız? Aslında gizli değil açıktan yaşıyoruz ama; “duyma, görme, yazma’” taktiği ile sessizce ilerliyorlar.

DTP  düz  ovaya  indi (.!!) 

Bunlar zaten yıllardır düz ovada idiler ama düz ova onları şimdilik federasyon, sonrası için “Büyük Yahudi Kürdistan Devleti” emellerinden vazgeçirmedi. Kandildekiler de düz ovaya inerse, hiç şüpheniz olmasın ki hep birlikte ‘’biji Apo’’sloganları ile Ankara’ya yürüyeceklerdir.

Ankara, Cumhuriyetin başkenti… Cumhuriyetle hesaplaşmanın bir yolu da bu olsa gerek.? Ve ben şu dizeleri mırıldanıyorum sessizce:
Ankara, Ankara…Güzel Ankara..
Seni görmek ister her bahtı kara..
Sarmadıkça yurdumu al bayraklara..
Yatmam bu topraklara
Yatmam bu topraklara..!

Bu ülke hep askeri darbeyi bilir. Şimdi yaşadıklarımız sivil darbe değil mi sizce? Büyük Kürdistan projesi Pentagon’da çizilmedi mi? Peki hangi sağlıklı akıl haritayı çizenlerin eline PKK problemini çözme yetkisi verir? Üstelik bu adam Yugoslavya bölünmeden önce orada da böyle bir görev yapmışsa.(!).. Aynı adam bir uçak şirketinin de ortağı ise ve uçak pazarlıyorsa.(!)? Hani durup dururken Türkiye ABD’den savaş uçağı almaya kalktı ya??

Alanya’da olanları geçmiş bir yazımda yazmıştım. Sahiller hızla PKK’lılaştırılıyor. Kimse sakın PKK’yı Kürt ile karıştırmasın. Benim söylediğim buralara tamamı ile PKK’lıların yerleştirildiği. Sistemli, hesaplı, bilinçli, geleceğe yönelik çalışılıyor. Hem kara para aklıyorlar, hem de turizm hikayesi ile pis işlerini yürütüyorlar. Kimsenin sesi çıkmıyor.(1*)

Okullarda ki olaylar sağ-sol çatışması gibi gösteriliyor. Basın zaten bunu bilerek yapıyor. Oysa bu çatışmalar PKK’lı gençler ile milli duyarlılığı olan gençler arasında yaşanıyor. Sol-sağ çatışması denerek hem PKK eylemleri gözden kaçırılıyor, hem de ülke duyarlılığı olan gençler karalanıyor. 

Üniversite sınavları kendi bölgesinde yapılıyor. Bu sınavlar ile ilgili korkunç bir iddia var. Sadece bu hükümet döneminde değil, uzun süredir yapıldığı iddia ediliyor. Bu sınavlarda Güneydoğu illerinde sınav sorularının çözüldüğü iddiası var. Okulları anarşik ortama sürüklemek için okul seçildiği de iddia ediliyor. Çankaya Üniversitesi’nden gençlerle konuştuk. ‘’Diyarbakır’da PKK sempatizanı veya PKK’lı gençlere özellikle Çankaya Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi gibi üniversitelere girmeleri yönünde telkin var. Amaçları okullarımızı provoke edip anarşi yaratmak’’ diyorlar.

Diyarbakır Belediyesi’nin resmi sitesi var. Bu site Kürtçe yayın yapıyor. Baydemir zaten kendi krallığını, pardon kendi belediyesini kurmuş durumda. Unutanlara hatırlatalım:

Baydemir’in karısı bebek katili ,Öcalan’ın avukatıdır.

Ülkede tuhaf şeyler oluyor. Ahmet Ertegün’ün ölümü ile Özbekler Tekkesi gündeme oturdu. Hani tekke ve zaviyeler kapatılmıştı?? Akşam gazetesinde Orya Eğin bu konuyu yazıyor. Özbekler tekkesi kurtuluş savaşı sırasında İngilizler’e bilgi aktarmış. (Ertegün Ne kadar Türk’tü?) yazısından bir not: “ İngiliz belgelerine göre Özbekler Tekkesi’nden Şeyh Süleyman Efendi konuk olarak dergaha gelen kişilerden topladığı istihbaratı İngiliz Büyükelçisi Henry Layard’a para karşılığında veriyordu.”
Bu günkü ‘’Bu Kodları Çözmemiz Lazım’’ adlı yazısında ise Özbekler Tekkesi Şeyhi Ata Efendi’nin 22.dereceden Mason olduğu ve çok gizli bir örgüt olan İlluminati örgütüne üye olduğunu yazıyor. Ve yazının bir paragrafında: “Özbekler Tekkesiyle AKP ilişkisini dünkü yazımda vurgulamıştım. Tekke’ye gömülen Ahmet Ertegün’ün yakın arkadaşları Ömer Çelik ve Egemen Bağış. Türkiye bağlantısıysa Cüneyd Zapsu’’…
Türkiye’de tuhaf şeyler oluyor. Özbek tekkesi, İngiliz bağlantıları… Şeyh Sait’in torunları… İngiliz dostu bir başvekil ve Dışişleri Bakanı Gül… Türkiye’yi ovada işgal projeleri sinsi bir şekilde sürdürülüyor. Çünkü PKK para kaynaklarını bile Türkiye üzerinden rahatça sürdürüyor ve kimse bu akışı engellemiyor.

Gelelim  en  can  alıcı  soruya :

DTP  ‘’biji  Apo’’  sloganları  ile  yürüdü.

“YARGITAY  BAŞSAVCISI’’  nerede ??

Terörü övmek bu ülkede serbest mi bırakıldı??

Barolar Birliği nerede?

Türkiye bu kadar mı sahipsiz??(2*)
Buradan suç duyurusu yapıyorum ama DTP için değil, görevini yapmayan yargıyı yargıya şikayet ediyorum.

İçinizde ‘’bu Cumhuriyetin yargıçları’’ yok mudur?

Hepiniz dumura mı uğradınız?

Yetkinizi kullanmamak da bir suç değil midir?

Yoksa bilmediğimiz gizli anlaşmalar var da, çoktan ‘’federasyon haritaları’’ Türkiye eşliğinde çizilip kabul mü edildi ?

Tuhaf  şeyler  oluyor  dostlar,   tuhaf  şeyler..

Bu  bir  ölüm  sessizliği..!!!

DAĞ   BAŞINI   DUMAN   ALMIŞ

Dağ  başını  duman  almış

Okumaya devam edin ‘AKP BAŞARDı (!)…’

22
Tem
12

SİZİN NEYİNİZ DOĞRU..?!!!

İşin  içinde  AKP + İSRAİL + ABD  olunca  söylenen  hiçbir  şeye  kesinlikle    inanmayacaksın.

Hele  Erdoğan  ne  derse  tam  tersini  düşünmek  lâzımdır.

Bu  güne  kadar  ne söyledi  ise  ya  kendi  tersini  yaptı,  ya  da  tersi  çıktı.

Suriye’de düşen uçakta en iyi yetişmiş iki pilotumuzu kaybettik.

Uçağımızın  yazılımla  düşürüldüğü  iddia  ediliyor.

(Strateji uzmanları, İsrail tarafından modernizasyonu yapılan uçağın yüklenen bir yazılım vasıtasıyla düşürülerek, Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesinin sağlanmasının amaçlanmış olabileceğini gündeme getirdi.

Strateji uzmanı Emekli Yarbay Yakup Evirgen ‘Yazılım içine konulan gizli bir döngü ile bilinen işletme prosedürlerinin dışında bir hareket yapmasını sağlamak mümkündür. Yazılımla kendi kendisini infilak ihtimali söz konusu’ dedi. Yazılım uzmanı Önder Aydoğdu’da ‘Uzaktan bir sinyal gönderme yolu ile uçaklara müdahale edilebilir. Teknik olarak bu mümkündür’ şeklinde konuştu.

Bilgisayar  sistemi  bozulabilir

Uluslararası strateji uzmanı Prof. Dr. Çağrı Erhan ise   İsrail ve ya Amerikalılar bilgisayar sistemini bozarak uçağı düşürmüş olabilir. Bu mümkündür. Düşürülen bu uçakta karakutu vardır elbet’ dedi.) Kaynak: Muhalif gazete

ABD  şeytanları  Asya’dan  Fas’a  kadar  olan  coğrafyada  Üçüncü  Paylaşım  Savaşını  gerçekleştirebilmek  için  ABD’de  ikiz  kuleleri  vurdu.

Afganistan’ın  uyuşturucusu,  Irak  petrolleri,  kurulacak  İkinci İsrail Devleti,  ele  geçecek  yer  altı  kaynakları  ve  el  konacak  su  kaynakları  yanında  ikiz  kule  ve  birkaç  bin  insanın  lâfı  mı  olur  değil  mi (!)?.

Hem  nüfus  azalır.

Zaten dünya nüfusunu beşte bire düşürmeyi planlamıyorlar mı ?

İşe  New  York’tan  başlamanın  ne  sakıncası  olabilir ?

Kaz  gelecek  yerden  tavuk  esirgenir  mi  hiç (!)?..

AKP+ABD+İSRAİL  birlikteliği  tam  bir  şeytan  üçgeni  oluşturdu.

Küresel  şeytanlar  planlıyor.

ABD’nin  gücünü  kullanıyor.

AKP  ayakçılık  yapıyor.

Şeytanın  ateşine  ateş  taşıyor.

BOP  eş  başkanının  Ortadoğu’da  üç  temel  görevi  var:

1-Yahudi Kürt Devleti’ni kurarak “vaat edilen topraklar” hedefini gerçekleştirmek. Nedenini Ergün Poyraz’ın kitaplarında bulabilirsiniz.

AKP durup dururken CFR’nin gönderdiği programı parti programı haline getirmedi. CFR “Council of Foreign Relations”,  yani “Dış İlişkiler Komitesi”dir. Gizli Dünya Devleti’nin en önemli organlarından biridir.

AKP ülkemize küresel şeytanlar tarafından sokulmuş bir Turuva atı olarak görev yapıyor.

2- Müslüman coğrafyanın parçalanmasında ÖNCÜ İŞGAL GÜCÜ gibi görev yaparak işgal önündeki engelleri kaldırmak.

3- 1. Dünya savaşı ile başlatılan ve başarılamayan “Türk Milleti’ni Anadolu’da imha etme” planını yeniden uygulamaya koyanların işini içeriden kolaylaştırmak. Önlerini açmak.

Kıbrıs’ı ver kurtul, Ege’de 3 adamızı Yunanistan’a sessiz sedasız devret. Rum Pontus hayallerini yeniden canlandır ve güncelle…

İstanbul’u Türklükten ve İslam’dan arındırarak 1453 Fetih öncesi Bizans eserleri ile tanıtmaya kalk. Lozan’ı delerek Rum Ortadoks Patrikhanesi’ne Vatikan usulü bir özerklik kazandırma çalışmaları yap…

Davut’un  oğlunun  “Ermenistan’ı ihya  edecektik”  itirafı…

(AKP’nin bir futbol maçıyla başlattığı Ermeni açılımında imzalanan ama özenle kamuoyundan gizlenen protokollerin içeriğini Bakan Davutoğlu ifşa etti:  “Küçük bir bölgeden çekileceklerdi.  Biz de sınırı açıp Erivan’ı Erbil gibi ihya edecektik.  Protokoller  hâlâ  masada!..” Kaynak: Yeniçağ gazetesi)

İtirafı…

Kürt  Yahudisi  Barzani  ile  ortak  sürdürülen  siyonist  projeler  AKP’nin  görevini  açık  olarak  ortaya  koyuyor.

Davutoğlu  Erbil’i  ihya ettiklerini itiraf ederken aslında Kürdistan’ı kurma görevi yaptıklarını da itiraf etmiş oluyor.

Suriye parçalanarak istenilen Kürdistan Devleti’nin 2. Parçası da koparılmış olacak.

Anlaşılan  bu  projeler  gerçekleşsin  diye  uçağımız  düşürülmüş.

Suriye’ye  saldırmak  için  bahane  yaratacaklar  ya ?

Önceki  yazımda  “biz aslında  Ankara’dan  Vurulduk  Tayyip Bey”  diye yazmıştım.

Yazı  soğumadan  maalesef  Ankara’dan  vurulduğumuz  doğrulandı.

Erdoğan  bu  cinayetten  SORUMLUDUR !

Çok  bağırıyor  olması  “zamanında  kendinin  de  söylediği gibi”  suçlu  olduğunun  ispatıdır.

Suç  bastırmak  diye  işte  buna  denir.

Eğer suçlu olmasa devlet adamı gibi davranır, Suriye uçağımızı düşürdü” diyerek Suriye Devleti’ne psikolojik üstünlük kazandırmazdı.

Kriminal inceleme sonuç raporlarına göre hareket ederdi.

Oysa Erdoğan iki pilotumuzun canları üzerinden tezgahlanan dümene sarılarak Suriye’ye karşı savaş tamtamları çalıyor ama Türk Milleti’ni ikna edemiyor.

Erdoğan  Suriye’ye  düşmanlığını  ilân  ederek  aslında  İsrail’e  çalışıyor.

Nasıl  mı ?

Suriye  parçalanırsa  Türkiye + İran + Irak + Suriye’den  koparılacak  toprak  parçasında  bir  Yahudi – Kürt  Devleti  kurulacak.

İsrail  bayrağında  bulunan  iki  çizgi  “Nil’den  Fırat’a” ,  vaat  edilen  topraklar  hayalini  Erdoğan  vasıtası  ile  gerçekleştirecek.

Ya  da  gerçekleştirebileceğini   sanıyor (!)..

Ortadoğu  Alevi,  Sünni  çatışmaları  ile  bitmeyen  savaşlara  sürüklenecek.

İsrail  rahat  edecektir.

Suriye parçalanınca Filistin İsrail karşısında savunmasız kalacaktır.

Yıllardır  Filistin  edebiyatı  yapan  Erdoğan;  Kaddafi,  Suriye,  Azerbaycan,  Irak  Türkmenleri,  Rahmetli  Denktaş’ı  BOP  adına  sattığı  gibi  Filistin’i  de  satıyor.

 

AKP’liler   “karadul”  gibi  kime  değseler  felâket  getiriyorlar.

Ne  hikmetse  katillere,  canilere,  Türk  düşmanlarına  da  güç  kazandırmak  için  her  desteği  veriyorlar.

Barzani,  El Beşir,  Sarkisyan,  Öcalan  misali…

2006  yılından  beri  AKP  öncü  işgal  gücüdür,   Kürdistan’ı  AKP  kuruyor  diye  yazıyorum.

Ne  yazık  ki  doğru  çıktı.

Muhalefet  zaten  yedek  oyuncu  durumundadır.

Pas  alıp  pas  atarak  meclis   spordan   geçinip   gidiyorlar.

 

Türkiye’nin   parçalanma   sürecinde   MİLLİ   olduğunu   söyleyen   hiçbir   vekilin  

her   şey   NORMALMİŞ   gibi   halkı   kandırırcasına   mecliste   oturma   lüksü   yoktur!!.  

İstifa   ederek   Sine-i   Millete   dönmeleri   gerekir..!!!

 
Kato  Dağı’nda  düzenlenen  operasyonda  ŞEHİT  olan  27  yaşındaki  Gaziantepli  Uzman  Çavuş  Cevdet  Deniz  ÖZDEMİR’in,  sosyal  paylaşım  sitesindeki  son  sözleri   “Biz  Aslında  Ankara’dan  Vurulduk  Tayyip Bey”  başlıklı  yazımı  doğruluyor.

Şehidimiz ;

“Susuşumuz merminin namluda duruşu gibidir. Benim ödediğim vergilerle lüks arabalarla gezip, ‘benim ölmeme göz kapatıp, öldürmeme izin vermeyen zevatlar’ artık uyanın. Sen rahat uyuyasın diye sırtımda 40 kilo yük, aklımda vatanım dağlarda geziyorum… “ Kaynak: Hürriyet Gazetesi

Şehidimiz sayfasında Mehmetçiğin PKK’ya nasıl hedef yapıldığını açıklamış oluyor.

Yazımda  belirtmiştim.

PKK  saldırıyor,  asker  siniyor.

Karşılık  vermek  için  izin  isteniyor.

Mehmetçiklerin  şehit  olmasında  bizzat  AKP’nin  eli  vardır.

Okumaya devam edin ‘SİZİN NEYİNİZ DOĞRU..?!!!’




İstatistikler

  • 2.406.135 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Temmuz 2012
P S Ç P C C P
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031  

En fazla oylananlar