Zor bir yerel seçim dönemeci geride kaldı…
“Bize oy vermezseniz hizmet alamazsınız”
“Al dolabı ver oyu”
“ 2 kg bulgur 2 oy”
Zor bir yerel seçim dönemeci geride kaldı…
“Bize oy vermezseniz hizmet alamazsınız”
“Al dolabı ver oyu”
“ 2 kg bulgur 2 oy”
Seçmen, yerel seçimde şu uyarıyı yaptı:
Seçmen 8 puan eksilterek AKP’ye ’Ekonomik krize, Deniz Feneri gibi yolsuzluklara ve kutuplaşmaya dikkat et’ uyarısı yaptı.
Akp’nin seçim hilesi deşifre olunca Halk Büyükçekmece’de ayaklandı…
İşte ayrıntılar ;
AKP, iktidara geldiğinden bu yana Türkiye’de Şeriat tartışmaları hararetlendi. Özellikle son dönemde Türkiye bir Şeriat devletine mi doğru gidiyor sorusu herkesin aklında yer etmeye başladı.
Çoğunluğun Türkiye’de yaşanan gelişmeleri bu şekilde yorumlamasını bir kenara bırakacak olursak, bir kısım insan açısından ise durum o kadar da “abartılacak” kadar kötü değildir. Ne yazık ki, bu yorumu getiren çevreler genel olarak kendini Atatürkçü veya ulusalcı olarak tanımlamaktadır. İşte böylesi bir tartışma ortamında bugünkü yaşanan gelişmeleri değerlendirmek ve ileriye dönük bir öngörü de bulunabilmek için biraz tarihimizi incelememiz gerekmektedir.
Tarihimiz ilerici hareketlerle dolu olduğu kadar gerici ayaklanmalara da sahne olmuştur. Bu ayaklanmalardan en çok ses getireni ise 31 Mart ayaklanmasıdır. Osmanlı Devleti’nin yıkılış döneminde gerçekleşen bu ayaklanma devleti bir hayli uğraştırmıştır. Ayaklanmanın gerçekleştiği tarih olan 13 Nisan 1909’dan önceki son döneme baktığımızda ayaklanmanın adım adım nasıl hazırlandığını net olarak görebiliriz.
31 Mart (Rumi takvime göre) vakası İkinci Abdülhamit’in otuz üç yıl süren istibdat döneminin ardından İkinci Meşrutiyetin ilan edilmesinden kısa bir süre sonra gerçekleşmiştir. Meclisi süresiz kapatan, kendisine muhalif paşaları sürgüne gönderen ve topluma baskı uygulayan İkinci Abdülhamit’e tepki Jön Türklerden ve İttihat ve Terakki Cemiyetinden gelmiştir. İki hareketin birleşerek Abdülhamit’e Kanuni Esasi adında yeni bir anayasayı kabul ettirmeleri ile Meşrutiyet devrine geçilmiş oldu.
Meşrutiyet fikri ile yola çıkan gerek Jön Türklerin gerekse İttihat ve Terakki hareketinin bağımsız bir devlet kurma gibi bir fikri yoktur. Sadece kahredici bir istibdada karşı “hürriyet” parolası ile yola çıkmışlardır. Ancak bu hürriyet arzusu yabancı bir devletin yönetime müdahale etmesini engelleyecek yönde olmayacaktır.
Osmanlı Devleti’nin yıkılmadan önceki son döneminin siyasi durumu böyleyken, uzun zamandır Osmanlı’yı parçalamaya çalışan yabancı devletlerin, özellikle İngiltere’nin hazırlıkları hızlanmaktadır. İngiltere, Rusya ile birlikte itilaf cephesini kurmuştur bile. Ancak her emperyaliste düşen Osmanlı toprakları farklı olduğu için herkes kendi cephesini güçlendirmek için faaliyet yürütmektedir.
İngiltere, on dokuzuncu yüzyılın sonuna doğru güçlenmiştir ve yirminci yüzyılın başında emperyalist güçler arasında en kuvvetlisidir ancak yetmemektedir. Güçlenen İngiltere, Osmanlı Devleti üzerine gözlerini dikmiş her an bir kıvılcım ateşi beklemektedir.
İkinci Meşrutiyetin açtığı “hürriyet” ortamında basına uygulanan sansür de kalkmıştır. Yaşanılan özgürlük ortamı önüne gelenin bir gazete çıkarmasını sağlamıştır ve gazeteler arasında cepheleşme oluşmaya başlamıştır. Cepheleşme genelde İttihat ve Terakki’nin yanında olanlar ve ona karşı muhaliflerden oluşmuştur.
İttihat ve Terakki’nin yanında olanlar, “Tanin”, “Şurayı Ümmet” olmakla birlikte, karşı olanlar ise “Serbesti”, “Yeni Gazete”, Murat Bey’in (muhaliflerden) yayınladığı “Mizan”, yine büyük tiraj yapan ve 31 Mart’ta rol oynayan Ahrar Partisi’nin sözcüsü kabul edilen “İkdam”, ve yine başka bir muhalif olan “Volkan” adlı gazetedir.
Birkaç gazete toplumda yaşanacak olaylar hakkında yönlendirici konumdadır. Günümüzde gerici basının yaşanan şiddet olaylarındaki payı büyüktür. En son Danıştay saldırısında Vakit gazetesinin açık hedef göstermesi hâlâ hafızalardadır. Bugün yaşananlar o gün de farklı değildir aslında. Dönemin öne çıkan gazeteleri arasında “İkdam” ve “Volkan” 31 Mart ayaklanmasında doğrudan rol oynamıştır.
Ertuğrul ve Fatih’e ne oldu?
Bu sıra faşizmin etkisiyle dönüşen dönüşene…
Aydın Doğan’a kesilen vergi cezasının ardından haciz işlemlerinin başlamasıyla birlikte dönüşüm geçirenlerden birisi, cebindeki Fatiha suresi yüklü ipoduyla her an birilerinin ruhuna “El-Fatiha” denebilir diye hazırlıklı dolaşan Ertuğrul Özkök’tü.
Mahir ve arkadaşları Ünye Radar Üssü’nde görevli İngilizleri kaçırıp Kızıldere köyüne geldiklerinde, Ulaş Bardakçı İstanbul’da, Sinan Cemgil ve arkadaşları Nurhak’ta çoktan katledilmişti. Diğer taraftan da Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan sonunun idam olacağı belli bir mahkeme sürecindeydiler.
Bekle bizi…
AKP nihayet düşüyor!
29 Mart seçim sonuçları açıklanırken televizyon programlarında izlediğimiz AKP’lilerin morali oldukça bozuktu. Büyük medyada ise büyük bir sevinç hakimdi.
Tarihe Kızıldere katliamı olarak geçen 30 Mart 1972’de 12 Mart cuntası tarafından ülkenin ilerici güçlerine karşı girişilen en kanlı operasyonlardan birinde yaşamını yitiren Mahir Çayan ve 9 arkadaşı anılıyor.
Ergenekon Davası’nda esrarlı olan hiçbir şey yoktu; her şey bütün açıklığıyla ortadaydı. Bu gerçek, İkinci İddianame’den sonra artık kimsenin inkâr edemeyeceği kadar çıplaktır. Bu dava, ABD ve AB’nin, AKP iktidarı aracılığıyla Atatürk Devrimi’ni yıkma ve Türkiye’yi parçalama davasıdır.
Okumaya devam edin ‘Ergenekon = Yapılan Darbelerin Değil Yapılmayan “Darbelerin” Yargılanması’
tekstilde umutsuz durum.
bir işsiz kezzap içti.
bir milyon çocuk okuldan mahrum.
kara yara mardin’e geçti.
grev yapan işçiler yakalandı.
Hukukçu Prof. Dr. Ülkü Azrak, Ergenekon soruşturmasının ikinci iddianamesinde insanlık onurunu zedeleyici yaklaşım sergilendiğine işaret ederek, “Açılacak davalarla hiçbir ilgisi olmayan konuları da iddianameye koymak bir hukukçuya yakışır hareket değildir” dedi. Azrak, iddianamenin birtakım “tahmin, faraziye ve varsayımlara” dayanan düşüncelerle hazırlanmasını da eleştirdi.
ZAMANI-günü geldiğinde ben hep bu yazıyı yazarım.
Bu yazıyı bütün okurlarım, eş-dost bilir. Vakti geldiğinde “Hazır mı?” diye sorarlar.
Kimi dostlar, “Şimdi şöyle yazacaksındır…” diye başlayıp, yazıyı eksiksiz satır satır adeta okurlar.
‘Cumhuriyet – Hafta Sonu’ndaki köşesinde karikatüristimiz Kamil Masaracı yazıyor:
“Saksağan – Mart bitse de damdaki yerimizi alsak…
Kedi – Terazi var tartı var, 2010’un da Mart’ı var…
Muhabbet Kuşu – Kesin ulan!..”
35 ülkeden 78 parti İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e özgürlük çağrısı yaptı. Meksika İşçi Partisi’nin her yıl düzenlediği Uluslararası Seminer’de, bu yıl “Doğu Perinçek’e özgürlük” çağrısı yapıldı. 19-21 Mart tarihleri arasında gerçekleşen seminere 35 ülkeden 78 parti katıldı.
Türk basınında gündem yoğunluğu ile fazla yer almadı ama “Yunanistan’da Kıbrıs paniği” yaşanıyor! Evet, yanlış okumadınız. Yunan Dışişleri Bakanı Bakoyanni, Amerikan Dışişleri Bakanı Clinton’u arayarak “Yunanistan’ın Kıbrıs’ta iki devletli bir çözümü asla kabul etmeyeceğini ve Amerika’nın Obama ziyaretinde böyle bir değişiklik sinyali vermesi halinde Türkiye’nin AB sürecini veto edeceklerini” söyledi…
Okumaya devam edin ‘Yunan bakan neden panik oldu? – Yiğit Bulut’
Kayseri 2. Hava İkmal Bakım Merkezi ve Garnizon Komutanı Tümgeneral Rıdvan Ulugüler adına hazırlanmış iki sahte emri komutanlık sistemine giren Astsubay Ali Balta’nın sorgudaki anlatımları “F tipi tezgâhın” perde arkasını açığa çıkardı. Hesap hareketleri de incelenen Balta’ya “ışık evleri yöneticilerinin” bedava televizyon ve koltuk takımı aldıkları anlaşıldı.
Ergenekon davası, artık suçlulara cezasını verme, devlet içinde çöreklenen çeteleri çökertme, demokrasi ve insan haklarını korumaktan çok öteye geçmiş duruma. Öyle ki artık yapılanlar hukukla bağdaşmıyor. Alakalı, alakasız herşey iddianame diye sunuluyor önümüze. Muhalif tüm isimler darbeci diye gözaltına alınıyor, uydurma günlükler çıkıyor ve halk artık iyice susturulmaya, sessizleştirilmeye çalışılıyor.
Ergenekon ikinci iddianamesinin tuhaf içeriği karşısında Halk,Ergenekon iddianamesinin zamanlamasına dikkat çekerek “Ekonomik Kriz” zamanına denk gelmesini manidar buldu.Halk özellikle Deniz Baykal’ı da Ergenekon karşıtı yapılmaya çalışıldığını deşifre etti.
İşte büyük medyanın gazete sitelerine gelen yorumların birkaçı ;
***
Yerel Seçimlere 5 gün kala rekabet kızışmış durumda. Adaylar bir bir seçim meydanında boy gösterirken halkın da sinirlerini zıplatmayı ihmal etmiyorlar. Sokakları kaplayan bayraklar, afişler derken bir de özel hayatınızı burnunu sokanlar da devreye girmiş durumda.
TÜRKLER HAKKINDA SÖYLENENLER
İnsanlari yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler”
Napoleon Bonaparte – Fransız İmparatoru
Son Yorumlar