Karadeniz’e sırtlarında Pontus Rum haritaları çizilmiş tişörtlerle gelen ve Pontus Rum İmparatorluğu özlemi çeken 2-3 bin Rum Sümela Manastırı’nda AKP hükümetinin verdiği izinle 88 yıl aradan sonra ayin gerçekleştirmişti.
|
|
Babalar gibi satanlar
Oktay Ekşi’ye kızıyor
Hürriyet gazetesi Başyazarı Oktay Ekşi’nin iki ay önce “Anası dahil her şeyi satmayı aklına koyan bir zihniyet” diye biten makalesi tüm AKP hükümetinin, Başbakan dahil, bakanlarını ve milletvekillerini can evinden vurdu.
Yarası olan gocunur misali hop oturup hop kaldırdı.
Tabii ki Oktay Ekşi’nin bu sözlerini, kime söylerse söylesin, ağır bir söz olması itibariyle gerçekleri ifade etse de kabul etmek kolay değildir.
Anne gibi, eş gibi, aile gibi, namus gibi çok önem verdiğimiz kutsal değerlerle hakaret edildiğinde hepimiz karşı çıkarız.
Hatta Başbakanın söylediği gibi bunlarla mücadele etmeyiz, belki de savaşırız.
Başbakanın yapacağı bu savaş nasıl bir savaş olacaksa bilemiyoruz.
Ancak bu fiziksel şiddeti içeren bir savaş mı olur, güvelik güçlerinin Oktay Ekşi’yi karakola çağırıp “sen Başbakana ve annesine küfretmişsin, hakaret etmişsin, gel bakalım” deyip sorguya çekilmesi mi olur yoksa hukuki bir savaş mı olur zamanla anlayacağız.
Bence Oktay Ekşi’nin bu sözleri vatan dahil her şeyi satma zihniyetinin tartışması ve önemli bir yaraya parmak basması nedeniyle bizler için uyarıcı olmuştur.
Bu ülkenin sadece Cumhuriyetin 79 – 80 yıllık gayretleri, kazanımları ve birikimleri
olan şirketlerin kuruluşların ve stratejik alanların değil, artık vatanın elinde kalan
ne varsa yabancılara satılması gibi bir acı gerçeği bize tekrar hatırlattığı için
Oktay Ekşi’ye teşekkür etmemiz gerekir.
Şimdi özelleştirme adı altında yabancılara satılan şirket, liman, havaalanı, köprü, otoyollar, toprak, elektrik ne varsa onların hikayesine geçelim.
Bu iş ilk olarak ciddi biçimde Turgut Özal döneminde başladı.
Özal bunu ilk defa Boğaz Köprüsü’nün özelleştirilmesi adı altında hisselerini yandaşlarına ve destekçilerine satmakla başladı. Sonra Türkiye Elektrik Kurumu’nun dağıtım ve satışını Aktaş gibi şirketlere satarak devam etti. Devletin elinde bululan Sümerbank, Etibank, Emlakbank gibi bankaları elden çıkararak sürdürdü. Daha sonra Demirel, Çiller, Mesut Yılmaz döneminde bazı özelleştirmeler yapılsa da hiçbir zaman devletin stratejik kurumları elden çıkarılmadı.
Ancak AKP ve Recep Tayyip Erdoğan hükümeti döneminde 2002’den 2010’a kadar Türkiye’nin en önemli stratejik birikimleri ve can damarları olan haberleşme, elektrik, enerji, TEKEL, ulaşım ve bankacılık dahil temel kuruluşları üç-beş yıllık kârına elden çıkarıldı. Zamanın Maliye Bakanının sözüyle “babalar gibi” satıldı. Ve Başbakan o zamanlar bu özelleştirme sırasında ülkenin değerlerini satıyorsunuz dendiği zaman buna karşı çıkmadı ve “evet, ben ülkemi pazarlıyorum” diyerek açık seçik beyan etti.
Şimdi sırada Türkiye’nin en önemli limanları, havaalanları, köprüleri, otoyolları, barajları ve elektrik dağıtımı var. Burada şunu da hatırlatmalıyız. Bu stratejik alanlar bir Türk şirketi tarafından alınsa “yine bu değerler zengin bir Türk’ün veya ailesinin eline geçiyor. Nasıl olsa kazancı ve imkanları Türkiye’de kalıyor.” dersiniz. Ama kazın ayağı öyle değil. Bu satılan değerlerin hepsi yabancı ve Türkiye’ye tarih boyunca düşmanlık yapmış halen de yapmakta olan Yunanistan, İsrail, İngiltere ve ABD kökenli şirketlerin eline geçmiş durumda.
Şimdi gelelim bundan daha elim ve acı olan duruma: “Benim halam, teyzem de Kürt’tü” diyerek Türkiye’nin cumhurbaşkanı olmasına rağmen içindeki Türk kanını değil gönlündeki Kürt kanını bildiren Turgut Özal’a ve şimdi aynı düşünceyle yola devam eden AKP hükümetine…
Özal’dan Tayyip’e toprak satma geleneği
Biliyorsunuz Van Gölü içinde Akdamar Adası’ndaki Türk kadınlarına tecavüzle meşhur Akdamar Kilisesi var.
Özal döneminde Van Akdamar Kilisesi’ni gören villalar yapıp buraları Ermenilere satmayı düşünen Özal, yabancılara ilk toprak satışını da başlatmıştı.
Ancak Anayasa Mahkemesi o zaman yabancılara toprak satışının ülkenin geleceği ile ilgili olarak, etnik ve sosyal yapısının değişeceği kaygısıyla yasayı Anayasa’ya uygun olmadığı için iptal etmişti.
Ancak AKP hükümeti bu konuda hiç boş durmadı.
2004 yılında yabancılara toprak satışının serbest bırakılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni bir vatan olmaktan çıkarıp yabancılara satılabilen bir meta haline getirdi.
Şimdi Ege’nin ve Akdeniz’in en güzel yerleri ve emlakları sokaklarda “real estate” adı altında satılık yerine “for sale” tabelalarıyla satıldığını görebilirsiniz.
Buralara yabancılar tarafından ucuz, uygun ve ileriye yönelik ilgi o kadar fazladır ki Alanya’da Alman bayraklı Alman köyleri, Fethiye’de İngiliz bayraklı İngiliz köyleri ve siteleri, Kuşadası’nda Fransız köylerini ve sitelerini görmek mümkün.
Bunun dışında Yunanlıların Ayvalık, Çeşme, İstanbul ve Trabzon’da nasıl yer alırız buralara nasıl yerleşiriz gayretlerini de görebiliriz.
Şimdi bunları geleceği göremeyen tüm AKP yandaşlarına söylediğiniz zaman “Canım ne var bunda? Bizim Türkler de İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da toprak alıyor. Burada toprak alan yabancılar alıp da evlerine mi götürecekler? Hepsi yerinde duruyor.” diye akıllara ziyan bir açıklama yapıyorlar.
Bunlara cevap olarak ben söyleyeyim : Almanya,
Fransa ve İngiltere’de gayrimenkul satın almak,
sahibi olmak anlamına gelmiyor.
Tüm gayrimenkuller o ülkelerin vatandaşı olan kişiye belli bir süre kullanım hakkı verilmesi şeklindedir.
Aldıkları toprağın ve gayrimenkulun sahibi değiller…
Sadece belli bir süre kullanıcısıdırlar.
Bu gerçeği kasıtlı olarak gizleyen orospu çocuklarına
ve onları aval – aval mal gibi dinleyen zekâ özürlü –
lerine duyurulur…
İkincisi orada gayrimenkul alan kişilerin oturma izni ve işi bitince yerini terk edip ya da satıp gitmesi gerekir.
Okumaya devam edin ‘Ülkeyi satmak kutsal değerleri satmaktan daha mı az önemli ?’
Son Yorumlar