Kasım 2013 için arşiv
İÇİMİZDELER..!!!
Tamam — AKePe gidicidir…
Tamam da, YA SONRASI..??!!!!!
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
YOK ASLINDA BİRBİRİMİZDEN FARKIMIZ…
HEPİMİZ “SİSTEM”İN PARÇALARIYIZ…
SADECE KULLANIM TARİHLERİMİZ FARKLIDIR…
ONU DA BİZİ(M) SEÇ(M)ENLER BELİRL(EYEM)İYOR…
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Eeeee, kendini üç kuruşa satan böyle menfaatçi seçmen olursa ,
tabii ki toptan sürünürüz…
Siz bakmayın herkesin “çocuklarının geleceğini düşündüğü için çalışıp didiniyor”
havalarına…
Memleketin geleceği aydınlık olmadan çocukların geleceği mi olur..!!!
Bu yüzden memleketin geleceğinden kaygılı olan insanlarımızın güçbirliği
yapmaları artık kesinlikle kaçınılmazdır…
Zavallı mevcudiyetlerin sürdürüldüğü şu nafile yaşamlarda kişisel çıkarlarından
başka hiçbir şeyin umurunda olmayanlara lânet olsun..!!!
Onların yüzünden “böyle göte — böyle yarrak düzeni” adlı kısır döngüde
düzülmeye devam ediyoruz…
“Süt ne ise, kaymak da odur” aksiyomunun tezahürüdür bu…
Orada burada yığınla makale ve kitap dolusu yazılarla veya televizyonda
saatlerce kafa sikmeyle memleketimizde olup biteni ‘anlata(maya)bilme’nin özü
( bu ülkede sürekli olumlu hiçbir şeyin olamayışının sebebi ) budur…
Bu kadar basit..!!!
* * * * * * * * * * * * * *
NOT : Türk Milleti’nden değil de sömürgen gâvurdan icazet alanın, almışın
ve alacak olanın ALAYININ AMK..!!!!!!!!!!!!
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Serter, Cumhuriyet dönemi öğretmen maaşlarıyla günümüzdeki öğretmen
maaşlarını karşılaştırdı.
CHP İstanbul Milletvekili Prof. Nur Serter’in çalışmasına göre, öğretmenler 1930 yılında maaşları ile 24 adet cumhuriyet altını alabilirken, 2012 yılında bu sayı 2.49’ a düştü.
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 38 adet tüp alabilen bir öğretmen, 2012 yılında 22 adet tüp alabiliyor.
Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda öğretmenler maaşları ile 36bin adet simit alabilirken, iktidarın onuncu yılında bu sayı 2835’e geriliyor.
Serter’in öğretmenlerle ilgili verileri şöyle :
Öğretmenlerin ek ders ücretleri ve sosyal yardımları :
– 0-6 yaş arası çocuğu olan eğitim çalışanları 35.79 TL çocuk yardımı almaktadır.
– 6 yaşından büyük çocuğu olan eğitim çalışanları 17.90 TL çocuk yardımı almaktadır.
– Eşi çalışmayan eğitim çalışanları 152.77 TL eş yardımı almaktadır.
– Öğretmenler girdikleri dersin 15 saatini maaş karşılığı vermektedir. Haftada 30 saat derse giren bir sınıf öğretmeni ayda 60 saat ek ders ücreti almaktadır. Ders ücretinin saat ücreti 7.95 TL’dir. 30 saat derse giren bir öğretmen ayda 477,00 TL ek ders ücreti alır.
-Bu ücreti branş öğretmenlerinin çoğu 15 saat derse girdiği için alamazlar. Öğretmenlerin çoğu ayda ortalama 150-200 TL arasında ekders ücreti alır.
– Bir gün sağlık ya da mazeret izni alan öğretmenin bir haftalık ek dersinin yarısı kesilir. (7 saatlik ders ücreti kesilir) Bir gün hastalık izni karşılığında 55,65 TL kesinti yapılmaktadır.
-Bir günlük kar tatilinde 55,66 TL, iki günlük, kar vb. tatillerde 119,25 TL kesinti yapılmaktadır.
Hülya KARABAĞLI
Çocukları Vermeyin…
“En az üç” olunca, birer buçuk çocuk düşüyordu…
“En az dört” iyi oldu…
İkisi cemaate, ikisi imama…
“Dershaneler” tartışmasının özetidir bu…
Çocuklarımızı paylaşamıyorlar…
Cemaat ile imam her konuda anlaştılar aslında :
Askeri bitirmekte…
Yargıyı halletmekte…
Eğitimi dinselleştirmekte…
Üniversiteyi sindirmekte…
Türkiye’yi bölmekte…
Cumhuriyeti yıkmakta…
Sorun çıkmadı…
Ama sıra “dershanelere” gelince hır çıktı…
Neden ?..
*
Çünkü bu; Türkiye’nin kimin elinde kalacağının savaşıdır…
*
Cemaat; Nurcudur…
İktidar; Nakşibendi…
Açıp bakın; ezeli rekabettir…
Nakşibendiler; dershaneler aracılığı ile yetiştirilen Hoca Efendi’nin Nurcu ordusunu artık kesmek istiyor…
Cemaat; devleti ele geçiren Nurcu kadroları yetiştirme olanağını vermek istemiyor…
Size dershaneler kavgasının en kısa anlatımı…
*
İşte bu yüzden…
Vuruşuyorlar…
*
Rant kavgası değildir bu, o paraya hiç de ihtiyaçları yok…
Paylaşamadıkları Türkiye’dir…
Cumhuriyeti yıkmakta anlaştılar ama…
Kalanı kimin olacak, anlaşamıyorlar…
*
İstedikleri , geleceğin Türkiyesi çocuklardır…
*
Her şeyimizi aldılar…
Mahkemenin hukukundan, derenin suyuna…
Marşımızdan Andımız’a…
Bayramlarımızdan ağaçlarımıza kadar…
Sesimizi…
Soluğumuzu…
*
Çocukları da istiyorlar…
Vermeyin..!!!
Bekir COŞKUN
Cumhuriyet
Kürdistan…
El ele oturdular…
Bu parmaklarını öbürünün parmaklarına geçirdi…
Öbürü de parmaklarını bunun parmaklarına doladı…
Dolayınca…
Diğeri bacak arasından elini sokup öbürünün tek ayağını kucağına aldı…
Bir süre öyle, üç ayak aşağıda bir ayak yukarıda oturdular…
★
Diyarbakır’daki “barış sürecini” anlatıyoruz…
★
Ağlama kısmı…
“Ah diyorum ah… O da (Ahmet Kaya) burada olsaydı ah…” dediğinde törenin ağlama kısmına geçildi…
Durup dururken ağlamakta üç iddialı isim oradaydı:
İbrahim Tatlıses…
Bülent Arınç…
Emine Erdoğan…
Bülent Arınç ilk “fırt” ile önde başladı… Emine Hanım ona eşlik ederken… İbrahim Tatlıses iki “fırt” bir büyük mendil ile öne geçti…
★
Medya…
Diyarbakır’a giden gazetecinin basının işlevi konusunda yapacağı iki iş vardır:
Bir; poşu bulup dolamak…
İki; mendil bulup oynamak…
Gazetelerde daha çok elinde mendil, oynayan gazetecileri görmeniz hiç de rastlantı değildir… Uçaktan elinde mendil, oynaya oynaya inenler var…
Mesleki açıdan haber atlatmak değilse bile, halay atlatmak diyelim…
★
Başbakan’ın “Kürdistan” gezisinde protokol ve medya karşılaşırlar tabii ki zaman zaman…
Protokoldekiler birbirlerini kucağa aldıkları için, yuvarlana yuvarlana Kale Kapısı istikametinden gelirken…
Medya mendil ile oynaya oynaya Dağkapı yönüne gitmektedir…
★
Ne oldu diyor hâlâ Diyarbakır’da…
“Kürdistan” ilan edildi…
Devletin dilinden…
Daha ne olsun ?..
Onlar anladılar, konuklarını ‘‘Kürdistan’a hoş geldiniz” diyerek karşıladılar, haritasını bile yayımladılar da…
Sen niye anlamıyorsun?..
★
Anlamayan salak kaldı mı ?..
★
Nasıl anlatılır daha ?..
Hâlâ anlamayan varsa…
İzninizle…
Biraz oynayıp geleyim…
Bekir COŞKUN
Cumhuriyet
AKP PKK’ya Katıldı (!)..
Tencere (ler) kiiim, kapak (lar) kim, AMK..?!!!
BOP Eşbaşkanı “dolaylı” destek verdiği PKK’ya 16 Kasım 2013
günü Diyarbakır’da resmen katıldı.
Yasama, yürütme, yargı bu katılımı onayladı.
Kolluk güçleri biat etti.
Katılımcıları koruyup kolladı.
İsveç’te verdiği bir konserde terörist başı Öcalan’ı “özgürlük savaşçısı” diye överken, Türkiye’yi “terörist devlet” ilan eden Şivan Perver, peşmerge kıyafetiyle konser verdi.
Perver ile Erdoğan’ın aynı düşünceyi paylaştığı Cumartesi günü ispatlandı.
Erdoğan gizlice Yunanistan’a giderek Perver’in nikah şahitliğini de yapmıştı.
Bebek katili yargılandığı süreçte İbrahim Tatlıses’in kendilerine yardım ettiğini söylemişti.
Yardımları karşılığında Tatlıses otobüsleri Doğu’ya seferlerini rahatça yapmıştı.
Tatlıses Şivan ile düet yaptı(!)..
Recep’in düet arkadaşı ise kendisiyle gurur duydukları Barzani idi…
Tencere – kapak.
Çok yakıştılar birbirlerine…
Küresel çetenin memurlar…
İkisi de çok zengin(!)..
İkisi de Kürtleri İsrail’e pazarlıyor.
Kerkük, Telafer’de yaşanan Türk katliamları Anadolu Türkleri için planlanıyor.
16 Kasım 2013 tarihinde kadim Türk şehri Diyarbekir’de küresel fahişelerin Büyük İsrail filmi oynandı.
Türk Ordusunun NATO(CİA) tarafından fişlenen subayları ile Genel Kurmay Başkanı terörist olarak damgalanırken, bebek katili “özgürlük savaşçısı” oluverdi(!)…
Özgürlük savaşçısı öyle mi ?
Kırk hovardası olan bir fahişeyi bakire diye pazarlayın (!)..
Uyuşturucu baronu, tecavüzcü bebek katili…
BOP Eşbaşkanı 2004 yılında Diyarbakır’ı BOP’un yıldızı ilan etmişti.
Öcalan’ın yakalanıp içeri tıkılmasından sonra PKK geriledi. Türk Ordusu’na yenilen PKK’ya hayat öpücüğü lazımdı. PKK’nın Türk Ordusu ile savaşarak kazanamayacağını anlayan küresel eşkıya, siyasi piyonuyla PKK’ya hayat öpücüğü verdi. Moral verdi. Güç verdi.
Türk Ordusuna ilk kumpas Şemdinli’de kuruldu.
9 Kasım 2005′te Hakkari ili Şemdinli ilçesinde PKK’lı Seferi Yılmaz’a ait Umut Kitapevinin bombalandığında bölgeye giden Erdoğan ilk önce Seferi Yılmaz’ı ziyaret etti.
PKK’nın talebi doğrultusunda Vali’yi görevden aldı.
Türk askeri ile PKK’yı eşitleyen sözler söyledi.
2005 yılında ; “Kürdistan’ı Erdoğan’a kurduracaklar”
diye yazdığımda, bana epey gülen olmuştu.
Daha kırmızı çizgiler silinmemişti.
Barzani’nin tanımı “postal yalayıcısıydı(!)..
Oysa niyet belliydi :
Ergün Poyraz’ın kitaplarında açıkladığı AKePe’nin
devşirme kurmayları köklerine hizmet edecekti.
Nil’den Fırat’a “Büyük İsrail” ve Kurtuluş Savaşıyla kesintiye uğrayan
“Büyük Ermenistan’ı kurma” projesi…
Bu proje içinde Kürtler yok.
Kürtler bu gerçekle karşılaştıklarında, Filistin’in kaderini paylaşmaktan başka
seçenekleri kalmayacak.
Güneydoğu’da yaşayan insanlar için gerçekten bir
şey yapılmak istenseydi eğer :
1 – Toprak reformu yapılır, insanlar ağanın marabası, kölesi olmaktan
kurtarılırdı.
2 – Doğu ve Güneydoğu’daki devletin kurduğu et balık gibi fabrikalar
kapatılarak işsizlik körüklenmezdi.
3 – Pervin Buldan gibi uyuşturucu ticareti ile ünlü bir ailenin ferdinin Kürtler
için siyaset yapması ciddiye alınmazdı.
4 – Ahmet Türk gibi bir ağa, devletle halkın arasına giren, Güneydoğu’daki
problemlerin sorumlularından biri sorun çözüyorum komedisiyle ortaya
çıkamazdı.
5 – BDP takımı ve AKPKK’nın Güneydoğu’da kadınlara uygulanan töre
cinayetleri hakkında konuştuklarını gördünüz mü? Küçücük kızların 70’lik
sapkınlara eş diye pazarlanmasına sesleri çıktı mı ?
6 – Aşiret – tarikat – ağa sistemine tek laf ettiler mi ?
Etmezler.
Çünkü bu sistemden besleniyorlar.
AKePe siyaseti aslında niyetini hiç saklamadı.
Belli ki devletin belli kademelerinde bir ortaklık kurulmuştu.
O ortaklığı saklamak adına ;
“Bilmiyorum, görmedim, duymadım” ihanet oyunu oynandı. Muhalefet ve belli kurumlar tıp(sessizlik) oyunu oynayarak, tepki enerjisi arttığında ise gaz alma görevi yaparak ihanete ortaklık ettiler.
Erdoğan ve danışmanları….
Erdoğan ve yakın kurmayları…
Hilmi Özkök, Aytaç Yalman, Yaşar Bükanıt, Necdet Özel vb…
Hakan Fidan ve ekibi,
Fetullah terör örgütü,
Y-CHP’nin yeni kurmayları…
Şehitlikler kalksın diyen TESEV üyesi Kılıçdaroğlu…
Ülkücü gençliği pasifize eden, MHP’yi şişeye tıkıp TIPA görevi yapan Bahçeli..
Cumartesi gün Diyarbekir’de, kadim Türk yurdunda küresel fahişelerce oynanan Türk’e meydan okuma oyunundan sorumludur !!.
UNUTMA..!!!
Bir de vatan parçalanırken ortadan yok olanlar var.
Ahmet Necdet Sezer…
Hani şu Ecevit’e kitap fırlatıp krize neden olan Cumhurbaşkanı… İkiz (bölünme) yasaları onaylayan şahıs.
Hırsız olmadığı için yere göğe konamayan zat (!)…
Millet kendisini gelebilecek en yüksek yere getirmiş…
Atatürk’ün makamına oturtmuş.
Bu ülkeden en az payı aldığı halde ülkeyi savunmak için hayatını kaybeden, esir olan insanların olduğu bir ülkede adeta yok olan şahıs…
Kendisini adeta unutturması kimseyi düşündürmüyor mu ?
“Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diyen Mesut Yılmaz nerede ?
Gören var mı ?
Tansu zaten Erdoğan’ın danışmanı…
Mehmet Ağar…
PKK’ya “dağdan düz ovaya inip siyaset yapsınlar” diyen şahıs…
Erdoğan’ın iz düşümü olan SarıGül de Tayyipçilik oynuyor.
Fetullah Terör Örgütüne güzellemeler yapıyor.
Bu Gül’ler nedense bana hep “HAÇ ve Gül Kardeşliği, tapınak şövalyeleri” figürlerini hatırlatıyor.
Umudunu seçimlere bağlayanlar; Cumartesi gün Diyarbekir’de Türk Milletine meydan okundu.
“Muhalefet” gerçekten muhalefet olsaydı,
ülkemiz bugünkü noktaya kesinlikle gelmezdi…
Bundan sonraki yazımda bu konuyu daha detaylı işleyeceğim.
16 Kasım 2013 günü AKP Diyarbekir’de Barzani eşliğinde PKK’ya katıldı…
Bu katılımı kutlamak için PKK’lı Şivan Perver ile Abraham(!) Tatlıses düet yaptı.
Muhalefet arazi oldu…
TBMM ve Ankara işgal altındadır..!!!
İşgal altında kalan bir milletin kendini savunma
hakkı vardır..!!!
#diren dershane
Biraz da John Benjamin TOŞŞAK geçelim, AMK..!!!
“dershaneler kapatılmasın” diye gösteri yapan gençlere polis gül suyu ile müdahale ediyor…
ayrıca gülsuyu çıkışında pilavlı sohbet yok – kesin bilgidir – yayalım…
“mesele dershaneler değil, sen hâlâ anlamadın” diye tivitler havada uçuşuyor…
ayrıca meyhanede seccade , takke ve tesbih bulunmuş…
mekân sahibi “burada kesinlikle namaz kılınmadı” diye açıklama yapmış..
ASLINDA…
21. Yüzyılın Köle Pazarı…
Gerçek tektir…
Ve işte size gerçek gündemin ta kendisi…
Tamam mı lan, “gündem”inizi siktiğimin gâvurun
işbirlikçi dölleri..?!!!
Şu “gündem” tezgâhına ( bilmeyerek veya daha
doğrusu, “sistem”in stepneleri olmalarından dolayı
bilerek ve isteyerek ) “gelen” muhalefetin de
taaaa AMK..!!!
21. Yüzyılın köle pazarı Türkiye’de kuruldu.
Küresel elitin Türkiye satış bayii konumunda olan AKP siyaseti Türk Halkını
köleleştirdi, farkında mısınız ?
Nevval Kavcar’ın Ortadoğu Gazetesinde yayınlanan “Yabancı ortağı olmayan bir tek turşucular kaldı” başlıklı yazısı, Türk Milleti’ne ekonomiden el çektirildiğini gösteren acı bir tespittir.
Anlatılan ihanet buz dağının sadece bir yüzüdür.
İkinci yüzü ise;
Türk Milletinin bu yabancı şirketlere köle yapılmasıdır.
Bu nasıl mı yapıldı ?
İşçiler sendikasızlaştırıldı.
İşçi ile işveren arasına taşeron yerleştirildi.
İş güvenliği olmayan, sendikası olmayan köle işçiler, yabancı şirketlere ucuz işgücü sağlayan köle işçiler durumuna getirildi.
Satılan KİT’ler, işletmeler ve bankalarda çalışanların durumu köle işçilerin durumundan hiç farklı değildir.
Bankada bir memursanız(yerli banka kalmadı sayılır), sizi performans zinciri ile boğarlar. Her ay önünüze bir hedef konur. “Bu ay şu kadar müşteri getir” denir. Görev yaptığınız” il-ilçe-belde” için “artık doyuma ulaştı, yeni müşteri bulamıyoruz” deme gibi bir lüksünüz yoktur. Hedefi yakalayacak müşteri bulamadıysanız, her ay sonunda yapılan toplantılarda aşağılanır, kırbacın yerine küçümseyen sözlerle dövülürsünüz.
Bayram, yeni yıl demeden çalışırsınız.
Fazla çalışma (mesai) ücretinizin üzerine yatarlar.
Ayrıca halkın iyi bildiği o eski maaşlar da artık verilmemektedir.
Çalışan köleye “İşine gelirse” deniyor.
Nasıl olsa iş bekleyen yüzlerce köle adayı var(!)..
Emekli olan bir banka müdürü ile yaptığım konuşmada müdür ;
“Bankalarda artık müşteriyi memnun etme odaklı hizmet anlayışı bitti. Müşteri getir. Posası çıkana kadar kullan, at. Sonra yeni müşteri bul anlayışı geçerli hale geldi.”
Anlayacağınız bankalar sadece yabancı şirketlere satılmadı.
Bankalara ucuz işgücü imkanı da sağlandı.
Banka sahibi köleleştirdiği personeliyle Türk Halkının iliği, kemiğine kadar sömürdü.
AKePe siyaseti gerekli düzenlemeleri yapmayarak
bankaların izlediği acımasız sömürüye resmen
alenî destek sağladı.
Ve ondan sonra arsız pişkinliğiyle faiz lobisine
“posta koydu”…
Bankalar 2012 yılından durup dururken en kârlı kuruluşlar olarak çıkmadı.
Bankalar Türk halkını sömüren acımasız bir TEFECİ kimliğine büründü.
Banka terörü…
Türk adıyla birlikte satılan Telekom satılmadan önce açılan Telekom Bayilerini adeta sağmal inek gibi kullanıyor.
Bayiler ile yapılan sözleşmenin bir nüshası “hukuk ihlali yapılarak” bayilere verilmemiştir.
Bayiliği alabilmek için itiraz edemeyen vatandaş bırakın kazanç sağlamayı,Telekom’un elinden canını nasıl kurtaracağını bilememektedir.
Telekom bayisini kapatan vatandaşlar ise bir yıl ve daha uzun süre teminat mektubunu Telekom’dan alamadığı gibi, teminat mektubu için bankaya cebinden ödeme yapmaya devam etmektedir.
Elinde sözleşme bulunmadığı için kanuni haklarını arayamamaktadır.
Telekom’un çalışanları da performans sistemi ile çalıştırılmakta, bir kişi üç kişilik iş yapmaya zorlanmaktadır.
AK tüccarlar şimdi de “Özel İstihdam Büroları”, yani 21. Yüzyılın Özel Kölelik Bürolarını açma yasası ile kiralık işçi modelini Türkiye’ye getirmek istiyor.
Çünkü yabancı köle tüccarları öyle istiyor.
Yasa çıkarsa Nevval Kavcar’ın yazısında belirttiği yabancı şirketler Türk İşçisinin alın terini ucuza kiralayacaktır.
Güdümlü politikalarla İşsizler ordusunun oluştuğu ülkemizde işçi ekmek parası için para baronlarının gönüllü köleleri haline gelecektir.
İşçi ile işverenin arasına Özel İstihdam Büroları gireceğinden, iş arayan bireyin artık bir hükmü kalmayacaktır.
Kişinin nerede çalışacağına ve nasıl çalıştırılacağına Özel İstihdam Büroları karar verecektir.
İşçi çalıştığı iş yerinin ödediği ücreti değil, Özel İstihdam Bürosunun verdiği ücreti alacaktır.
Bu ahlaksız sistemle yaratılan aracı patronlar, işçinin alın terine ortak olacaktır.
Köle tüccarı patron emek vermediği kazançtan işveren olurken, sömürdüğü insan köle olacaktır.
“Özel İstihdam Bürosu” sektörü de diğer sektörlerde olduğu gibi yabancıların kontrolünde olacaktır.
Özel Güvenlik şirketlerinin neden kurulduğu, yabancıların bu sektörü niye ele geçirdiği artık sır olmaktan çıkıyor.
“Antalya’nın Manavgat ilçesinde Ahmetler köyünde yapımı planlanan HES projesine karşı 6 Kasım tarihinden bu yana kanyon girişinde nöbet tutan köylülere dün akşam saatlerinde yine ateş açıldı. Beyzbol sopalarıyla HES nöbeti tutan köylülere saldırdığı öne sürülen özel güvenlik elemanları kanyonu kurşun yağmuruna tuttu.” Yusuf Yavuz(12.11.2013)
Türk Halkı uyanmazsa gelecekte her yer Ahmetler köyü, her Türk Vatandaşı
Ahmetler köylüsü olacaktır.
Köle tüccarı işgalciler özel güvenlik şirketleri ile kurtarılmış alanlar kuracak,
kendi ülkesinde esir olan Türk Halkı da Somali halkının kaderini paylaşacaktır.
İşgal binbir isim altında yapıldı.
İşgal güçleri esir aldığı(banka adıyla, şirket adıyla, HES adıyla, özelleşme dalaveresiyle) insanları hızla köleleştiriyor.
Bu ahlaksız, insanlık dışı uygulama her melanet gibi din kılıfı altında millete yedirilmeye çalışılıyor.
Kiralık işçinin özgüveni olmaz.
Gelecek endişesi ile yaşayan insanın ruh sağlığı bozulur.
Birey olmaktan çıkan, kendisi hakkında karar veremeyen bir insan; vatandaşlık, yani aidiyet duygusunu kaybeder.
Operasyon öyle çok yönlü yürütülüyor ki…
Limanlar satıldı.
Sular yabancı şirketlere 49 yıllığına kiralandı.
İngiltere Prensi Charles yıllar önce gelecekte çıkacak dünya savaşının su savaşları olacağını yazmıştı.
Ülkemizde su savaşı HES adıyla başlatıldı bile.
Madenler yabancıların.
Tarım alanları büyük oranda yabancılara satıldı.
Son Yorumlar