17 Oca 2013 için arşiv
TÜRK TARİHİ – 4
BU KARANLIK GÜNLERDE MİLLETİN İÇİNİ DAHA ÇOK KARARTANLARIN
TÜKÜRÜLESİ SURATLARINA TOKAT NİYETİNE BU YAZIYI SUNUYORUM…
ŞİMDİKİ ÇAPULCULAR DA YAYGARAYLA BİR YERE VARILAMAYACAĞINI ÇOOOK
İYİ BİLYORLAR AMA, GÖTÜ KİRAYA VERMİŞLER Bİ KERE…
YAYILMACI GÂVURUN ONLARIN KARA KAŞINA VE GÖZÜNE HAYRAN OLMADIĞINI
ER GEÇ ANLAYACAKLAR…
ANLAYACAKLAR, AMMAAAA ……………………
Türk tarihi açısından daha işin başında bulunmaktayız.
Eğer, Atatürk’ün kurmuş olduğu Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi kurumlar kuruluş amacı doğrultusunda çalışmalarını bu güne kadar sürdürebilmiş olsalardı, şimdilerde yolun başında değil, belki ortalarında olurduk.
Bugün de çok geç kalmış sayılmayız.
Sadece kendi gerçek izlerimize ulaşmak için çaba göstermemiz gerekiyor.
Bunu başarabilmenin birinci şartı da, dünyaya, insanlara ve olaylara Türk
gözüyle bakmaktır.
Başkaları tarafından bize verilen gözlüklerle dünyaya, insanlara ve olaylara
bakarsak gerçekleri göremeyiz.
Bir düşünsenize, “atlı kültür, atlı kültür” diye dayatılan şey sonunda Türklerin
bütün hayatı imiş gibi konuşulmaya başlandı.
Tamam atı biz ehlileştirdik, atlı bir hayatla iç içeyiz, savaşta ve barışta at
binmede üstümüze yok.
Ama insaf yani, hepsi bu kadar mı ?
Bu sakat mantığa göre şimdi ;
-Orhun abidelerini atalarımız at sırtında mı yazdı ?
-Ya da bir ara dinlenmek için mola verilen su başında taşları görünce, dayanamayıp kılıçlarının burnuyla çentikler atarak mı yazdılar ?
-Altın elbiseli adam adı verilen muhteşem altın zırhı (ki dünyada bir eşine, benzerine rastlanmadı bu güne kadar) at sırtında uzun bir yola giderken mi yaptılar ?
– Bir vuruşta bir atı ikiye bölen, çifte su verilmiş o dehşetli Türk kılıçlarını
at sırtına örs koyup da yollarda mı yaptılar ?
O çeliği at sırtında mı geliştirdiler ?
-Pazırık kurganından çıkan o harika Türk halısını, atların arasına ip gerip, boşluğa tezgâh kurarak mı dokudu Türk kızları ?
– Kurdukları sayısı belirsiz Türk Devletlerinde kullandıkları ve bizim yeni yeni tanıştığımız Türk altın ve gümüş sikkelerini darphane yerine, kayalık bir zeminde giderken, atların ayakları altına attıkları altın ve gümüş parçalarını at nallarıyla ezerek mi kestiler ?
Para kestikleri kalıpları da at sırtında çakı ile mi oydular ?
-Tanrı dağlarından Turfan’a kadar, çölün altında bir ağ gibi örülen ve uzunluğu 5000 metreyi, derinliği yer yer 110 metreyi bulan su kanallarını köstebeklere mi kazdırdılar ?
Hem at sırtında yaşayan insanların bu kadar uzaktaki suyu getirmek için kanala, tünele ne ihtiyacı var ?
Gider atlarını orada sular gelirlerdi.
Öyle değil mi ?
-Başka hiçbir yere bakmaya gerek yok.
Tek başına Tac Mahal’i niçin yaptılar acaba ?
Atlarıyla sadece oradan geçiyorlardı nasıl olsa !
Yoksa kendileri yapmadı, yaptırmadı da bir talan sırasında Çin’den ganimet olarak alıp at sırtında oraya mı taşıdılar ?
– Hindistan’ı, Güney Azerbaycan’ı (İran’ı), bütün Asya’yı süsleyen Turkuaz kubbeleri, muhteşem mabetleri, kılıçlarıyla atların sırtında ayağa kalkıp gökten mi indirdiler ?
– Nankör Arap zihniyetinin yıktığı Beytullah bekçisi, kartal yuvası Ecyad kalesini bedeviler mi yapmıştı oraya ?
– Farabi, İbni Sina, Ali Kuşçu, Yusuf Has Hacip, Kaşgarlı Mahmut, Biruni ve binlerce Türk dehası ve dahisi, bütün eserlerini ve araştırmalarını atlı gece yürüyüşlerinde oluşan sessizlikten yararlanarak mı yazdılar ?
Bu soruları sayfalar dolusu, ciltler dolusu
sormak mümkündür.
Burada sorulan ve sorulabilecek her soru, Türk Milletinin bütün tarihini at
sırtına bağlayarak, atalarımızı çapulla, talanla geçinen, yerleşik bir
medeniyetleri olmayan ilkel bir topluluk seviyesinde göstermeye çalışanlara
vurulan bir tokattır.
Bu tokadı hak edenler, sadece kendi ulusal çıkarları gereği Türk Milletini
aşağılamayı kendine meslek edinen yabancılar değildir.
Aynı zamanda yıllar boyu, kendi nesline, kendi milletini küçük göstermek için
çaba sarf eden, küçük beyinlilerdir.
Bunların adları ne olursa olsun, sonuç değişmez.
O kuru mantıkları ile tuttukları yol Türk Milletine hizmet etmemiştir, etmemektedir.
Tarihçilik, engin ve dehşetli bir uzak görüşlülükle M.Ö. 12.000 – 60.000 yılları arasından başlayarak tarihte Türk izleri aramaktır.
Türk tarihini Malazgirt zaferinden başlatanlar, tekrar Malazgirt önlerine geldiklerinde, (gidişat oraya doğrudur) buharlaşır giderler.
Kısacası, Türk kültürü atlı bir kültürdür.
At, Türkün hayatında önemli bir yere sahiptir.
Ama Türklerin medeniyetlerini atla sınırlamak çok büyük bir haksızlıktır.
Bu yazı tarihimizde utanılacak hiçbir şeyin olmadığının en açık ispatıdır.
Bu gururlanmak değildir, bazı şeylerin ispatıdır.
Türk gururlanmaz, kendine yakışanı yapar, diğerleri hasetlik çeker sadece.
Son Yorumlar