19
Kas
09

AKP’nin dış politika ekseni : ABD sözcülüğü


 

Tayyip eskiden Şaron’la görüşürdü. Şimdi Ahmedinejad’la görüşüyor. Değişen bir şey mi var? Tabii ki yok. Tayyip , dün Şaron’a giderken taşıdığı kimliği İran’a giderken de bırakmadı: Amerikancılık..

İç  politikada  ABD’ye  bağımlı  AKP

dış  politikada  göz  boyuyor

Bir yandan Kürt açılımı, bir yandan Ermeni açılımı derken, dış politikada da önemli gelişmeler yaşanmaya başladı. Ve Şeriatçı “yandaş medya” yaygarayı kopardı: “Türkiye yüzünü Doğuya dönüyor.”

Gerçekte neler olduğunu anlatmadan önce bir iki hatırlatma yapalım.

Türkiye gibi “bağımlı” ülkeler dış politika tercihlerini kendileri belirlemez. Zaten “bağımlılığın” göstergelerinden biridir bu. Ama bağımlı yapının önemli iki göstergesi daha vardır. Ekonomi ve iç politika.

Türkiye’de de AKP iktidarı ilginç bir taktik izliyor. Ekonomi ve iç politikada atılan her Amerikancı adım sonrası sözde bir “bağımsız dış politika” adımıyla şov yapılıyor. Anlayacağınız AKP tribünlere oynuyor.

Ekonomisi bu kadar dışa bağımlı, iç politikada tamamen Obama’nın direktifleriyle hareket eden bir iktidarın dış politikada bağımsız olması mümkün değildir.

Öyleyse AKP niye İsrail’e çatıyor? Niye İran’a kadar gidip destek oluyor? Niye Tayyip ve Gül ardı ardına açıklamalarla Batıya kafa tutuyor?

Bunun nedenini anlamak için 25 Ekim’e dönmek gerekir. 25 Ekim 2009 Türk milletinin AKP’nin Kürt açılımına karşı tepkilerini gösterdiği, Türkiye’nin dört bir yanında ayağa kalktığı bir gün olmuştu. Üstelik hiçbir partinin örgütlemediği tamamen kendiliğinden eylemlerle…

Bu AKP açısından sıkıntılı bir durum. Kürt açılımı görüşmeleri sırasında Arınç da şu yorumu yapmadı mı: “Bu iktidarı risk atacak bir proje olarak görülse bile bu ülke için buna ihtiyacımız var. Neye mal olursa olsun.”

Anlayacağınız AKP, bırakın Türkiye’nin çıkarlarını, kendi parti çıkarlarını bile düşünebilecek bir durumda değil. ABD’nin direktiflerini “neye mal olursa olsun” uygulamak zorunda.

ABD,  AKP’yi  mi  devirecek

“AKP Batıya kafa tutmaya başladı” propagandası iki koldan birden yürüyor. Birinci kol tabii ki yandaş medya. Böylece Kürt ve Ermeni açılımları nedeniyle tepki duymaya başlayan AKP tabanının ağzına bir parmak bal çalmış oluyor.

Bu yayın çizgisi anlaşılabilir bir şey. Ancak ilginç olan diğer kol. Türkiye’de AKP’ye muhalif olmasıyla tanınan çevrelerin tümü de AKP’nin İsrail ve ABD’yle arasının bozulduğu yorumları yapmaya başladı. Ve bunu sevinç çığlıklarıyla dile getiriyorlar.

Onların derdi de ortada. ABD ve İsrail AKP’nin ipini çeksin de Türkiye AKP’den kurtulsun!

Böylece ortaya şöyle bir manzara çıkıyor, yandaşından muhalifine bütün Türk basını AKP?ile Batı dünyasının bir problem yaşadığından bahsediyor. Televizyonlara bakıyoruz, Gül bir İran’da bir Pakistan’da. Tayyip bir İsrail’e kafa tutuyor, bir AB’ye rest çekiyor.

Peki olabilir mi gerçekten? Obama’nın TBMM’de dikte ettiği tüm açılımları bir bir uygulayan AKP, dış politikada Batıya kafa tutabilir mi?

AKP  İran’da  ABD’nin  sözcüsü

Örneğin Gül ve Tayyip’in İran ziyaretlerini ele alalım.

ABD’nin ilk saldırı hedefinin İran olduğunu sokaktaki çocuk bile biliyor. İran’ın Chavez başta olmak üzere ABD karşıtı ülkelerle kurmaya başladığı ilişkiler de ortada.

Şeriatçı basının iddia ettiği gibi AKP, ABD’ye bile kafa tutup İran’la ilişkilerini geliştiriyorsa, o zaman Chavez’i de beklememiz gerekir Türkiye’ye.

Madem Tayyip ABD’ye kafa tutuyor ve Türkiye’nin çıkarları ABD’yle çatıştığında Türkiye tarafında durmaktan çekinmiyor, buyursun Chavez’i de davet etsin Türkiye’ye.

Ya da kendi gitsin Venezüella’ya.

Yapar mı?

Yapamaz tabii ki.

Peki İran’a niye gidiyor?

AKP’nin amacını doğru tespit etmek lazım.

ABD’nin İran aleyhindeki en büyük söylemini bir hatırlayalım: Nükleer santralleri uluslararası denetime açması ve gizlice nükleer silah üretmeye bir son vermesi.

Obama da Hillary de İran’ı bu konuda defalarca uyardı. Aksi takdirde saldırı tehdidinde bulundu

Ama işin ilginci, “yandaş medya”nın İran’a giderek Batıya kafa tuttuğunu iddia ettiği Gül de birebir aynı şeyleri söylüyor:

“Türkiye nükleer silahlara karşı. Komşumda da bölgemde de istemem. İran’ı da uyarıyoruz. Nükleerle oynamak tehlikelidir. İran Atom Enerjisi Ajansı’nın üyesi. Tam bir şeffaflık içinde ajansın denetimlerine açık olmalı. Bu konuda kuşkular var. İran bu kuşkuları gidermeli.”

Şu açıklamanın Amerikancı mıdır, yoksa ABD’ye kafa tutan İran yanlısı mıdır Allah aşkına!

Üstelik Gül, İran’ı Irak’ın sonunu yaşamakla tehdit ediyor:

“Irak’ta da nükleer silah yoktu, kimyasal silah da yoktu. Ama Saddam nükleer silah varmış pozu verdi. Bunu bilmiyor muydu Irak’ı vuranlar. Biliyorlardı. Ama onlar da oynadılar. Kendilerine mazeret çıkardılar. Onun için nükleerle oynamak tehlikelidir.”

Anlayacağınız Gül’ün amacı aslında İran’a destek değil, ABD’nin tehditlerini iletmekten başka bir şey değil.

Halbuki, İran taraftarıysan, Batıya kafa tutuyorsan, söylemen gereken şey çok açık: “İran da nükleer silahlara sahip olabilir. Bundan doğal bir şey olamaz. İran nükleer tesisleri denetime açmak zorunda değildir.”

Ama Gül böyle demiyor, şu şekilde tehdit ediyor: “Nükleer tesisleri araştırmaya açın. Yoksa ABD sizi vurur.”

Dikkat edin, ABD ne hakla İran’ı vurabilir demiyor. ABD’nin istediklerini yapın yoksa sonunuz Saddam gibi olur diyor.

Bu mu bağımsızlıkçılık? Bu mu ABD’ye kafa tutma?

Peki ya  Pakistan ?

Tayyip’in Pakistan ziyareti de Türkiye’nin “yeni eksen” oluşturduğu tartışmalarını katmerlendirdi.

Peki gerçekte öyle mi?

İran ve Pakistan’la aynı dönemde görüşmüş olmak bile AKP’nin dış politika ekseninin aslında ne kadar Amerikancı olduğunu göstermek için yeterli.

Pakistan, nükleer silahlara sahip olan tek Müslüman ülke. Bu ülkede iktidarın Amerikan karşıtlarına geçmesi, Pakistan’ın elindeki nükleer teknolojiyi İran ya da Filistin’le paylaşması ABD’nin en büyük korkusu.

Pakistan’ın hali hazırdaki Cumhurbaşkanı Zerdari Amerikancı. Ve son günlerde zor bir dönemden geçiyor. Pakistan’daki Amerikan karşıtı hareketler gittikçe güçleniyor. Taliban’ın Afganistan’da ABD’ye karşı kazandığı yeni zaferler Pakistan’daki bu Amerikan karşıtı havanın artmasını sağlıyor.

O kadar ki, geçtiğimiz günlerde, Hillary Clinton’un Pakistan ziyareti sırasında yapılan bir canlı bomba eyleminde 100’den fazla kişi hayatını yitirmişti.

Ancak ABD, Pakistan’daki etkisini kaybetmek niyetinde değil. Bu yüzden son bir aydır pek çok üst düzey Amerikalı yetkili bu ülkeye peş peşe ziyaretler yaptı. Bunlardan biri bahsettiğimiz gibi Dışişleri Bakanı Hillary’ydi. Diğerleri ise Irak işgalinden tanıdığımız General Petreaus ve 2004 Başkanlık seçimlerinde Bush’un karşısında Demokratların adayı olan John Kerry.

Türkiye’den de Genel Kurmay Başkanı Başbuğ geçtiğimiz haftalarda Pakistan’a bir ziyaret gerçekleştirmişti.

Bu açıdan, Tayyip’in Pakistan gezisinin amacını ortaya koymak zor değil. Hele hele şu açıklamasından sonra: “Terör ve aşırılıkla mücadelede yalnız değilsiniz.”

Tayyip’in “Terör” ve “aşırılık”tan kastı Pakistan açısından Amerikan karşıtı dinci örgütler ve Taliban. Tabii Türkiye’de bunun muadili PKK falan değil. Biliyorsunuz, AKP’li savcılara göre Ergenekon da bir terör örgütü. Sanırız Tayyip burada Ergenekon tertibini kastediyor. Yoksa Türkiye’de PKK “terör”üne karşı ya da bölücü düşüncenin “aşırılığı”na karşı bir mücadele verildiği falan yok.

Anlayacağınız Tayyip, Pakistan’daki Amerikancı iktidara destek verme amacında. Yani öyle, ABD’ye kafa tutan bağımsızlıkçı bir duruş falan yok!

Zaten kendi ülke sınırları içinde bütün Amerikan karşıtlarını hapse atan bir iktidarın dünya çapında Amerikan karşıtı bir poza bürünmesi pek olası değil…

Sudan  Devle t Başkanı  El-Beşir,   Şeriatçı olduğu için destekleniyor

İslam Konferans Örgütü’nün toplantısı için Türkiye’ye gelmesi beklenen Sudan Devlet Başkanı El-Beşir, yoğun eleştirilerin ardından gelmekten vazgeçti.

Ve Tayyip, El-Beşir’e destek çıktı:

“Darfur’da soykırım tespiti yapmadık”

Neymiş efendim, Sudan’a gittiğinde yaptığı incelemelerde Darfur’da soykırıma ilişkin herhangi bir kanıtla karşılaşmamış.

Tabii El-Beşir de cesetleri yıllarca saklayacaktı; Tayyip geldiğinde görsün diye!

Ancak mesele burada El-Beşir’in soykırımcı olup olmadığı değil. Mesele, Tayyip’in El-Beşir’e neden destek çıktığı.

Örneğin, Tayyip, El-Beşir’i soykırım suçlamasıyla yargılamaya hazırlanan Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne bir tepki göstermiyor. Halbuki, UCM’de görülecek Sudan davası Türkiye’yi de son derece yakından ilgilendiriyor. Tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşmiş bir etnik boğazlaşma yaşandığı için El-Beşir’in UCM tarafından cezalandırılması kaçınılmaz. Dünya çapında kimsenin tepki göstermeyeceği bir sonuç olacağı için El-Beşir sanık oluyor.

Ancak, El-Beşir davası bir başlangıç olacak. Peşi sıra, UCM, emperyalizmin direnen bağımsızlıkçı lider ve ülkeleri yargıladığı bir silaha dönüşecek. Tabii bu ülkeler arasında Türkiye de var. Ermeni meselesinin, hatta sözde Pontus soykırımının ve Kıbrıs Barış Harekatı’nın da UCM gündemine getireleceğinden emin olabilirsiniz. Tabii bir de PKK’yla mücadele eden komutanların…

Tayyip gerçekten de Türkiye’yi düşünüyorsa, Fethullahçı basının iddia ettiği gibi dış politikada bir “Türkiye ekseni” kurmaya niyetliyse, öncelikle UCM gibi bir mahkemenin varlığına karşı çıkmalıdır.

Ancak bunu yapmıyor, günü kurtaran beylik laflarla El-Beşir’e sahip çıkıyor. Ama bu sahip çıkmanın temel nedeni El-Beşir’in emperyalist yargının tehdidi altında olması falan değil. Şeriatçı bir lider olduğu için el üstünde tutuluyor.

Bilindiği gibi, Sudan Şeriatçı bir ülke. Başörtüsü takmadığı için kırbaçlanan kadınlarla ilgili haberleri sürekli okuyoruz.

El-Beşir, Türkiye’ye daha önce geldiğinde, Atatürk’ün Çankaya Köşkü’nde ağırlanan ilk Şeriatçı lider olmuştu. El-Beşir’in Tayyip’ler için anlam ve önemi işte buradan geliyor…

Kimse  merak  etmesin :  AKP’yi  biz  devireceğiz

Yandaş medyanın yaygarasına kimse inanmasın. AKP’nin Türkiye’ye yeni bir eksen belirlediği falan yok. Türkiye’nin ekseni hâlâ ABD tarafından belirleniyor. AKP, ABD’nin verdiği direktifler doğrultusunda faaliyetlerine devam ediyor.

Obama’nın TBMM’de yaptığı konuşmayı kimse unutmasın. Obama o gün ne istediyse bir bir gerçekleşiyor… Kürt açılımı başladı, Ermenistan’la anlaşıldı. Fener Rum Patrikhanesi ve Heybeliada Ruhban Okulu konusunda bile adımlar atıldı.

Üstelik tüm bunlar AKP’nin kendi tabanı da dahil bütün Türk milletinin tepkileri göze alınarak gerçekleşiyor.

İç politikada ekseni ABD tarafından belirlenen bir iktidarın dış politikada o eksenin dışına çıkmasını kimse beklemesin.

AKP günü kurtarmaya bakıyor. Söylemde AB’ye rest çekiyor, iç işlerimize karışamazlar diyor. Ama AB bugün kokorecimize bile karışmıyor mu? AB istedi diye 8 yıldır bütün kanunları alt üst eden, bir gecede 15 yasa birden çıkaran AKP değil miydi?

AKP, söylemde İsrail’e çatıyor ama İsrail’le gelmiş geçmiş en büyük ticaretleri yine AKP gerçekleştiriyor.

Söylemde yüzümüzü Doğuya döndük diyor ama İran ve Pakistan’da ABD’nin sözcülüğünden başka bir şey yapılmıyor.

Amaç ortada, tabanın gözünü boyamak. Boyamak ki, şu ABD’nin en önemli projesi olan Kürdistan uzamasın. Kürt açılımı bütün hızıyla devam etsin.

Atatürkçüye düşen görev de bu noktada ortaya çıkıyor.

Yandaş basının gazına gelip, AKP’nin Batıyla arası bozuldu, İsrail ve ABD tepkili, bunları devirecek diye beklentiye girenleri kendi hayalleriyle baş başa bırakıyoruz. Kürt açılımını tam da ABD’nin istediği hız ve fütursuzluklta devam ettiren AKP kadar hiçbir iktidar memnun edemez Batıyı.

AKP’nin devrilmesini isteyenler, artık kıblelerini ABD’den uzaklaştırmalı.

ABD’nin ve İsrail’in tepkilerine değil, sokaktaki Türk milletinin haykırışlarına bakın.

AKP’yi ABD ya da İsrail değil, Kürt ve Ermeni açılımına karşı çıkan Türk milleti devirecek.

İsrail Dışişleri Bakanı değil, Türk bayrağı elinden zorla alınan şehit anası devirecek AKP’yi…

AB Komiserleri değil, elindeki Azeri bayrağı stada sokulmayan ve çöpe atılanlar devirecek…

ABD’li stratejisyenler değil, protesto eyleminde takma bacağını çıkararak gözyaşları içinde haykıran Güneydoğu Gazisi devirecek…

Özgür Erdem


Y A Z I    H A K K I N D A K İ    G Ö R Ü Ş L E R…

Biz bu yola ba koyduk artık . Türkiye nin bolşevikleri yola devam emperyalizmi bu topraklardan atan ve ecdadımız yolumuzu aydınlatıyor.

Hasan Kabacılı, İstanbul
18 Kasım 2009


AKP devrilsin diye amerikadan hayır bekleyenlere yazıklar olsun yazara katılıyorum akpnin abdye karsı cıktıgı falan yokMusa, Kayseri
16 Kasım 200

0 Yanıt to “AKP’nin dış politika ekseni : ABD sözcülüğü”



  1. Yorum Yapın

Yorum bırakın


İstatistikler

  • 2.406.451 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Kasım 2009
P S Ç P C C P
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
30  

En fazla oylananlar