11
Oca
11

HUKUK MU DEDİNİZ.??!!!!!

31 Mayıs 2007 tarihinde yapılan anayasa değişikliği ile, milletvekili seçim dönemi beş yıldan dört yıla indirilmişti, ancak TBMM Başkanı’nın görev süresinin beş yıldan dört yıla indirilmesi unutulmuştu.

TBMM Başkanı’nın görev süresini düzenleyen anayasanın 94. maddesinin üçüncü fıkrası, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk oylamasında değiştirilerek, bu durum düzeltilmiştir.

Yapılan bu değişik, son yıllarda uzlaşmaya dayanmadan, yeterli araştırma ve inceleme yapmadan, acele olarak yapılan anayasa ve yasa değişikliklerinin nasıl bir yasama süreci ile yapıldığını ortaya koyması yönünden güzel bir örnektir.
Bu örnekte olduğu gibi, 3 Aralık 2004 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası’nın ‘tutukluluk süreleri’ ile ilgili 102. maddesi de, sadece “kabul edenler, etmeyenler” dışında hiçbir ciddi görüşme yapılmadan kabul edilmiştir.

Benzer şekilde 4 Aralık 2004 tarihinde aynı yasanın ‘görev ve yargı çevresinin belirlenmesi’ ile ilgili 250. maddesi, ‘soruşturma’ ile ilgili 251. maddesi ve ‘kovuşturma’ ile ilgili 252. maddesi görüşülmüştür. 252. maddede özel görevli mahkemelerle ilgili olarak, AKP milletvekillerince örgütlü suçlarda duruşmanın kısa sürede bitirilememesi gerekçe gösterilerek, tutuklamaların iki kat uygulanması yolunda önerge verilmiştir. Verilen bu önerge üzerinde, ne önergeyi veren milletvekilleri, ne de muhalefet partileri milletvekilleri herhangi bir konuşma yapmamışlardır. Önce önerge, ardından da madde oylanarak kabul edilmiştir.

251. madde üzerine söz alan AKP Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut, bu yasanın Türk hukuk tarihinde çok önemli bir yeri olacağına ve gelecek elli yıla, yüz yıla hükmedeceğine inandığını söylemiştir.

CHP Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ise, özel görevli mahkemelerle ilgili tüm düzenlemelere karşı olduklarını ifade etmiştir.

TBMM tutanaklarındaki iktidar ve muhalefet partilerinin konuşmalarının hepsi bu kadardır.

Özetlenen bu süreç, tutuklamalarla ilgili ve bir temel yasa ile ilgili yasama çalışmasının ne kadar sağlıksız ve ciddiyetten uzak yapıldığının açık bir göstergesidir.

Bugün yargının büyük sorunlarla boğuşmasında, bu sağlıksız ve ciddiyetten uzak iradenin katkısı çok büyüktür.

Ceza Muhakemesi Yasası’nın henüz yürürlüğe girmeyen 250. maddesi ve yargılama yapmaya başlamamış olan özel görevli mahkemelerdeki örgütlü suçlarla ilgili yargılamaların uzun süreceği gerekçesiyle, tutuklamalarla ilgili sürenin iki katına çıkarılması, bu mahkemeleri, kaldırılan Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin (DGM) konumuna getirmiştir.

Kısaca bu mahkemeler, tabela değişikliği yapılarak, kaldırılan DGM’lerin yerini almıştır.

Yasa maddesi, istinaf mahkemelerinin kuruluşunun beklenmesi için 1 Nisan 2008 tarihine ertelendi.

Ancak o günden bugüne kadar kâğıt üstünde kurulu olan istinaf mahkemeleri hiç yaşama geçmedi.

Ardından da tutukluluk süresine ilişkin maddenin yürürlük tarihi 31 Aralık 2010 olarak belirlendi.

Siyasi iktidar tam altı yıldır 102. madde ile, toplum vicdanını rahatsız eden ve bugünkü dramatik tabloya neden olan sonuçları engelleyecek, tahliyelerin dengeli bir biçimsellik içinde uygulanmasını sağlayacak tek bir adım atmamıştır.


Davaları Yargıtay tarafından onanmamış ya da mahkemelerde karara bağlanmamış binlerce tutuklunun tahliyelerinin gerçekleşeceğini, toplumun dışladığı suçlardan yatanların, ömür boyu hapisle yargılananların tahliyelerini önceden hesaplaması gereken siyasi iktidar, altı yıl sonra başımıza gelecekleri bile bile sessizliğini ve tepkisizliğini sürdürmüştür.

Öcalan davasında ayrı bir mahkemede hızlı yargılama süreci yapılmış, Ergenekon davalarında ayrı bir mahkeme oluşturulmuştur.

Ancak sürecin bu noktaya geleceğinin bilinmesine karşın, Hizbullah davasında ayrı bir mahkeme oluşturulmamıştır. Sürecin uzamasına ve Hizbullah davasındaki tahliyelere, siyasi iktidar açıkça göz yummuştur ve bu süreçten doğrudan sorumludur.

Siyasi iktidar, tutukluluk süresiyle ilgili olarak eleştirdiği Yargıtay’ın yükünü hafifletmeye dönük hiçbir adım atmamıştır.

Yargıtay Başkanı yeni daireler kurulmasını ve üyeler atanmasını hükümete önermiştir ama sonuç alınamamıştır.

Yargıtay’da bekleyen dosya sayısı 2005 yılında 725 bin iken, 2010 yılında 1 milyon 870 bine ulaşmıştır.

Tahliyeleriyle tartışma yaratan Hizbullah dosyasının beş yıl Adli Tıp’ta bekletildiği de göz önüne alınmalıdır.

Bu yaşananların ardından fırsattan yararlanmak isteyen siyasi iktidar, Yargıtay’da, daire kurma yoluna gitmek istemektedir.

Bu fırsatçılıkla Yargıtay yeniden yapılandırılacaktır.

12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk oylaması sonucunda Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun bünyesini, üye sayısını arttırarak değiştiren siyasi iktidar, şimdi yarattıkları fırsatla Yargıtay’da da bünye değişikliği yapmaya hazırlanmaktadır.

Bu yaşananlar sırasında Adalet Bakanı, Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) üzerinden inceledikleri dosyalarda tahliyelerin en çok bin kişiyi bulacağını ifade etmiştir.

Adalet Bakanı, UYAP üzerinden tüm yargılama ve soruşturmaları izleyebildiklerini de böylece açıkça itiraf etmiştir.

UYAP, Adalet Bakanlığı’nın yargı üzerindeki telekulağıdır, telegözüdür.

Bu durumun tüm davalar yanında, gizli soruşturmalar için bile geçerli olması, demokrasi adına son derece ürkütücüdür.

Ülkemize ileri demokrasi getirdiğini savunan siyasi iktidar, yargıya müdahalelerden uzak durmalı ve yargıyı rahat bırakmalıdır.

Hukukun bittiği yerde, demokrasinin olması mümkün değildir..

Suay KARAMAN / Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri


0 Yanıt to “HUKUK MU DEDİNİZ.??!!!!!”



  1. Yorum Yapın

Yorum bırakın


İstatistikler

  • 2.406.610 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Ocak 2011
P S Ç P C C P
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930
31  

En fazla oylananlar