25 Haz 2011 için arşiv

25
Haz
11

TÜRK ORDUSU TÜRK MİLLETİ’NE BİR AÇıKLAMA BORÇLUDUR…

Millet   ordusunun,   ordu   da   milletinin   halinden   anlamalıdır.

Biri   diğerinin   hali   nicedir,   bilmelidir.

Her iki tarafta da hal ve gidiş nedir, bilinmeli ki sahip çıkılsın hem millete hem orduya, ordu-millet dediğimiz budur, anladığımız budur…

Türk Ordusu asimetrik psikolojik harekât yoluyla saldırıya uğruyor, görüyoruz ve bunu biliyoruz…

Bir takım medya unsurları haksız ve hukuksuz bir biçimde ve de acımasızca ordumuza saldırıyor, ama hükümetten ses yok, sanki Türk Ordusu Türk Hükümeti’nin ordusu değil…

Medya akıl almaz manşetlerle ordumuzu aşağılamaya çalışıyor, farkındayız her şeyin…

Ordumuz ise medya karşısında savunmasız kalıyor, bunu da görüyoruz çünkü hukuk işlemiyor, AKP siyasetini eleştirirseniz hukuk işliyor ama söz konusu “Türk Ordusu” olunca hukuk işlemiyor, bu da açık…

Türk Ordusu sanki Uganda ordusuymuş gibi, işine geldiğinde medyaya, medya patronlarına hatta halka yönelik baskılarını yapan bir Başbakan, söz konusu Türk Ordusu olduğunda sessiz kalıyor, tıpkı kuzuların sessizliği gibi, ordumuzu “etkisizleştirme ve itibarsızlaştırma” operasyonlarına ses çıkarmıyor…

Peki ya Cumhurbaşkanı ?

Ya Adalet ve İçişleri Bakanları, peki ya RTÜK ?

Peki ya sendikalar, üniversiteler, medya sivil toplum örgütleri, gazeteciler birliği, onlardan da hiç ses yok…

Ordumuz saldırı altında ve kendini koruyacak savunma mekanizmalarından yoksun, Ordumuz “TBMM Ordusu” ama ardında Meclis yok, Cumhurbaşkanı “SÖZÜM ONA BAŞKOMUTAN” ama “GIKI ÇIKMIYOR”… Başbakan derseniz sanki ordumuza yönelik saldırıların bir parçası gibi hareket ediyor, ordumuz yalnız kaldı, görüyoruz, biliyoruz ve ordumuzun içine düşürülmek istenildiği durumu anlıyoruz.

Bizim bildiğimiz ve inandığımız şudur; ordumuz ne Uganda ordusudur ne de Kenya ordusu, ne de Tanzanya ordusu, bu ordu Türk Milleti’nin ordusudur! Şu sıralar sıkça Tanzanya’ya, Kenya’ya, Uganda’ya gidenler, sakın orası ile Türk Ordusu’nu ve Türk Milleti’ni birbirine karıştırmasın! Türk Ordusu bizim ordumuzdur, ona yönelik “etkisizleştirme ve itibarsızlaştırma” operasyonlarının farkındayız, biliyoruz bu işi yapanları ve arkasında duranları…

Peki ya ordumuz, Ordumuz da, “biz Türk Milleti ne haldeyiz”,   halimizi biliyor mu, milletimiz ne halde, bizi anlıyor mu ?

Birlikte  bakalım  ve  görelim…

Okumaya devam edin ‘TÜRK ORDUSU TÜRK MİLLETİ’NE BİR AÇıKLAMA BORÇLUDUR…’

25
Haz
11

PARTİLERİ VE LİDERLERİ TAKıM TUTAR GİBİ TUTMAK, NE PARTİYE NE DE TÜRKİYE’YE YARAR GETİRİR…

Sol,  1950’den  bu  yana  iktidar  yüzü  görmedi.

Ülkemiz, 1950’den bu yana, emperyalizmle işbirliği yapan sağcı, tutucu hükümetler tarafından yönetildi.

Bir  arpa  boyu  yol  alamadık.

AKP ise  9 yıllık  iktidarı  döneminde  uyguladığı  iç  ve  dış  politikalarla  gelmiş geçmiş  tüm sağcı  yönetimlere  rahmet  okuttu.

Ulusal  zenginliklerimiz,  birikimlerimiz,  kültür  değerlerimiz  talan  edildi.

Yağmalandı.

Yabancılara  peşkeş  çekildi.

Yarı bağımlılıktan tam bağımlılığa geçtik. Ülke bölünme yolunda hızla ilerliyor şimdi…

Peki, Niçin bu durumlara düştük ?

Niçin uygarlık, özgürlük, insan hakları sıralamasında hep sonlardan birinciyiz ?

Niçin yıllarca sömürüldük, ezildik, baskı altında yaşadık.

Koyun sürüsü gibi güdüldük ?

Niçin birileri sırtımızdan milyarları kazanıp, bu dünyada cenneti yaşarken, halkın büyük bir çoğunluğu sefalet, açlık, yoksulluk içerisinde cehennemi yaşıyor ?

Yoksa bu ulusun yapısında, mayasında, genlerinde mi vardır tutuculuk, sağcılık, duyarsızlık ?

Yoksa bu ülkenin insanları çile çekmekten, aldatılmaktan, sömürülmekten zevk mi alıyor ?

Şunu önce, açık ve net olarak belirtelim: Suçlu halk değildir. Suçlu insanlarımız değildir. Suçlu partilerdir. Suçlu, gereği gibi halka öncülük yapamayan politik kadrolardır. Suçlu, halkı afyonlayan Amerikan ve İsrail uşağı medyadır.

Bugüne değin, sol, bir türlü halkla buluşamadı. Halkı yanına çekemedi. Onunla kaynaşamadı. Sorunları onun anlayacağı dilden, elle tutulur, gözle görülür uygulamalarla anlatamadı. İşçilerden, köylülerden, kısaca emekçilerden ve emekçi eylemlerinden genellikle uzak durdu.

Bu nedenle halka güven veremedi. Güven sağlayamadı. Görüşlerine katılalım ya da katılmayalım, ilk kez, sol bir partiyi iktidar olma yoluna sokan, milyonları peşinden sürükleyen lider Bülent Ecevit ‘ti. Burada onun siyasal görüşlerinden çok halka yakınlaşma, halkla bütünleşme yanını ön plana çıkarmak istiyorum.

Günümüzde ise partiler, parti başkanları ülkenin ihtiyacına göre politik bir çizgi izlemiyorlar. Belirli bir programları yok. Bir gün önce söyledikleri, bir gün sonra söyledikleri ile çelişiyor. Belirli bir hedefleri yok.

Sanki iktidar olmaya niyetleri de yok. Onlar muhalefeti daha çok sevdiler. Çünkü muhalefette sorun yok. Sorunlara çözüm bulmak yok. Uygulama yok. Sorumluluk yok.

Milletvekilliği maaşı da işliyor. Rahat, huzurlu hayat sürmek dururken sıkıntıya ne gerek var…”

Biraz  önce  “Suçlu  halk  değil”  demiştim.

Bu  doğru.

Bu  doğru  ama  yapılan  yanlışların,  ihanetlerin,  karşı  devrimci  eylemlerin  “hesabının”  sorulmaması  da  bağışlanamaz  bir  suçtur.

Bunu  da  vurgulamadan  geçmeyelim.

Okumaya devam edin ‘PARTİLERİ VE LİDERLERİ TAKıM TUTAR GİBİ TUTMAK, NE PARTİYE NE DE TÜRKİYE’YE YARAR GETİRİR…’

25
Haz
11

MAHKEMEDE 2-1 İSTİKRARı VE MİLLETLE OYNAMAK

Çarşambanın  geleceği  perşembeden  belli  idi.
Başbakan  RTE,  seçim  öncesi  sinyali  göndermişti.
– Tutuklu adaylar seçilseler bile meclise gönderilmeyebilirler.

Kelimesi kelimesine aynı olmayabilir,ancak anlamı tam da böyle olan bir sinyaldi.
Kime  mi ?
Bilmem.   Söyleyen bilir.

Seçimler  bitti.
Önce YSK, ardından da 13′üncü Ağır Ceza Mahkemesi kararları ile ortalık toz duman oldu.

YSK,   Hatip DİCLE’nin  vekilliğini  düşürdü.
Kararın yasaya uygunluğu, zamanlama hatası olup olmadığı, AKP lehine bir işlem yapıldığı tartışılıyor.
Tartışmalardan haklı-haksız bulmak yerine “TAM OTURMAMIŞ, BOŞLUKLAR BIRAKILMIŞ HUKUK ve BUNDAN NEMALANANLAR ile HUKUK ANLAYIŞI SAKAT HUKUKÇULARIN VARLIĞI” sonucuna ulaşmak doğru olur gibi geliyor bana.

BALBAY ve HABERAL ile ilgili karar ise iki yıldır aynı skorla biten maç serisinin devamıydı.
AKP sloganına uygun olarak İSTİKRAR SÜRDÜ.
Her karar aşamasında tutukluluğu yeğleyen iki hakim gene aynı görüşü savundu.
Bu kez grekçelerinde EŞİTLİK, STATÜYE GÖRE KARAR VERMEMEK, MİLLETVEKİLİ SEÇİLMENİN TUTUKLULUK HALİNİ ORTADAN KALDIRMASININ YASAL DAYANAKSIZLIĞI, MAHKEMELERİN GÜVENİLİRLİĞİ gibi anlamlı ifadeler de yer aldı.
Her bir gerekçeye ERGENEKON ve BALYOZ ‘daki hukuksuzluklar ile yanıt vermek olası. Onu hukukçulara bırakalım.
Sadece BALYOZ davasında çok ilgimi çeken bir oluşumu anımsatayım yeter.
ESKİŞEHİR’de bulunan belgelerle ilgili olarak şüpheli avukatı ” Bu belgelerde imza yok. Bunlar dijital olarak üretilmiş.Yasal olarak kanıt sayamazsınız” diyor. İlgili yargıcımızın yanıtı tarihi mahiyette;” Bu durumda yasal kanıt aranır mı? Bu çok önemli bir iddia” diyor ve tutuklama kararı alıyor.
Kararı önceden verince gerekçe sorun olmuyor yani..

Oyun açıktır.
Başbakan sinyali vermiştir.
Anayasa değişikliği için sayı yetersizdir. Eli güçlendirecek, pazarlıkta kullanılacak koz/kozlar bulunmalıdır.
Her üç partinin de tutuklu vekilleri vardır. Onlar üzerinden sıkıştırma yapma olanağı doğmuştur.

Mahkemeler; YSK ‘nın milletvekili seçilme yeterliliğinde sorun görmediği, milletin de oyları ile mecliste görmek istediğini belirttiği vekillerin TBMM’ne gitmesini uygun bulmadılar.
Yani; bu adamlar vekil olur ama meclise gidemezler.
Nasıl olur bu vekillik?
Hücrede oturarak olur.
Hastahanede yatarak olur.
Mektupla, UZAKTAN VEKİLLİK YÖNTEMİ ile de olabilir.
Canlı görüntüye gereksinim olursa, teknolojik olanaklar gelişti, YERİNDEN CANLI AKTARIM sistemi çalıştırılabilir.

Yasalarımız HEM SEÇİLİR/ HEM SAYILMAZ diyor..
Yargıçlarımız SEÇİLDİ AMA SAYILMAZ diyor.

Başbakan’ın sinyali şekilleniyor.
B.Arınç; 2002 ‘deki örneği anımsatıyor.
M.A.Şahin; Anayasa ve yasalarda değişiklik yapılabileceğini söylüyor.
M.A.Birand; Öcalan’a ev hapsi, genel af, ana dilde eğitim, ikili vatandaşlık kabul edilmeli, PKK ve ÖCALAN’ı anlamalıyız, TSK ile terörü bitiremeyiz
diye yazıyor.
Genelkurmay eski Başkanı ÖZKÖK, Genelkurmay Başkanı’nı ziyaret ediyor.

Yapılanlarla söylenenleri yan yana getirince Milletin oyu ile milletin vekili ile oyun oynandığı görülüyor.
Demokrasi araçtır zaten birileri için.
İleri demokrasi olunca araç da son model olur, işte şimdiki gibi.

Oynun  kuralı  ve  hedefi  açıktır ;

– Bizim  istediğimiz  Anayasa’ya  destek  verin,  sizin  vekillerinizi 

de  meclise  taşıyalım.  PKK  ve  APO  ile  diğer  tutukluları  da 

affedelim.  Terör  biter,  benim  Kürt  kardeşimin  istekleri  de 

yerine  getirilir,   İYİ  ŞEYLER  OLUR…

Haydi  hayırlısı.

Tepkiler  dağ  gibi  olunca  bakalım  oyun  nasıl  sürdürülecek.

Naci  BEŞTEPE

http://www.ilk-kursun.com/2011/06/mahkemede-2-1-istikrari-ve-milletle-oynamak/

25
Haz
11

Cam Gözlüler, Gözleri Cam (Oy ben öleceğim, aklımı yiyeceğim, delirip gideceğim)‏

Cam  gözlülerin gözüyle  bakıyoruz  biz  artık. Gözlerimiz  cam.

Evvelsi gün, eli kanlılar, memleketimizin bakımsız bırakılan, taş toprak yollarına yine mayın döşediler.

Ne demekse uzaktan kumanda- bir uzaktan kumanda ile- mayını patlattılar. Elle bile kolayca kazılabilen, asfalt olmayan, daracık, taşlık köy yoluna bu ölüm aracı mayını  döşediler. Memleketin kentlerinin  güvenliğinden sorumlu polisimiz, polis aracıyla oradan geçerken de bu mayını patlattılar.

Biri  24 yaşında,  Gökhan Büyükarslan, diğeri 30 yaşında,  Hakan Yavuz,  iki polisimiz  bu  patlamada  can  verdi.

Öyle gözlerini kapatıp uyur gibi ölmediler. Trafik kazası geçirmediler, yataklarında hastalanıp kalmadılar…Ya ne oldu?

Bu gençler parçalandılar, gövdeleri unufak oldu. Bir futbol sahasından daha geniş bir alana dağıldı vücut parçaları, kanları, bütün organları…

Neydi suçları? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin polisi olmak. Devletinin şehirlerinin güvenliğinden sorumlu olmak…Ve de görevini yapmak!

Bu olayı öyle ya da böyle duyurdu gazeteler, televizyonlar. Ama küçücük önemsiz bir haber olarak, ama terör örgütünün gücüne bakın diyerek, art niyetli, gözdağı vererek…

Bir terör suçlusunun  meclise girip girememesine  kitlendi dün memleketin haber kanalları…televizyonları…

Bölücü parti tehdit üstüne tehdit savurdu. Neymiş, bu yollara mayın döşeyen, insanları havaya uçuran, askerimize silah çeken, köyleri basan, şehirlere bomba koyan örgütü övmekten kesinleşmiş cezası olan  bu katil savunucusunun derhal vekil edilmesi gerekiyormuş…

Bir  yanda,  bu  örgütün  canına  kıydığı   gencecik  memleket  evlâtları…

Henüz kanları soğumadı şehitlerin.

Dalda yamaçta, ağaçta  yerde, taşta toprakta kanları öylece duruyor…

Yüzlerce metre havaya savruldular, param parça oldular…

Yaşamları ellerinden alındı.

Ölümlerin en korkuncuyla can verdiler.

Görevleri başında, vatanlarına hizmet ederken öldürüldüler!

Beri yanda bu olayı görmezden gelenler…

Bu olayın ardına düşmeyenler!

Bunu yapan örgütün savunucularına dünyayı dar etmeyenler! Yüzlerine tükürecekleri yerde çözüm mecliste diyerek hainliğin, katilliğin önünü açanlar…Katil yoldaşlarının sırtını sıvazlayanlar! Hem de Atatürk Cumhuriyeti’nin  kurumlarını ele geçirerek, meclisine geçerek, oyla geçtim ben diyerek bunları yapanlar!

Gözleri cam onların. Dünyayı ellerine almış, istedikleri yeri kan, gözyaşına boğan küresel çetenin yardımcısı, bir elemanı, onlar!

En başta, küresel çete, altta bu çetenin yandaşları, daha altta kemik yalayıcı maşaları, daha da altta bok böcekleri, karasinekler, yeşil, konduğu yere kurt bırakan, ceset yiyen sinekler…

Hepsinin  gözleri  cam!

İşin  kötüsü   bir  tek  bunların  gözü  değil,  artık  çoğumuzun  gözü  cam !

Ülke insanlarının gözlerini camdan ettiler.

Cama  çevirdiler…

Gözbebeklerimizi  yediler!

Gözbebeği  olmayan  cam  gözlerle  bakıyor  millet  bu  olup  bitene.

Terör partisinin canını aldığı  Gökhan ve Murat’a  aldıran yok.

Haberlerini  ülkemizin  bilgisayar  çocukları (!)  tıklayıp  izlememişler  bile.

Üzerinde  düşünmemişler…

İçleri  yanmamış…

Dizi kahramanlarının final sahnelerine kitlenmiş Türkiye.

Haber  başlıkları  böyleydi dün,  ben  uydurmadım.

Kahrolmuş  milletimiz  aşk  acısı  çeken  dizi  kahramanlarına…

Onlardan  film  icabı  şakadan  kurşun  yiyip  yere  yıkılanlara…

Bunlara  vermiş  dikkatini  herkes…

Okumaya devam edin ‘Cam Gözlüler, Gözleri Cam (Oy ben öleceğim, aklımı yiyeceğim, delirip gideceğim)‏’

25
Haz
11

CHP’DE KURULTAY KESİN GİBİ… BUGÜN İTİBARİYLE 600 RESMİ İMZA…

ÖNDER SAV’A  YAKIN  KAYNAKLARDAN  ALINAN  BİLGİYE  GÖRE  BUGÜN  İTİBARİYLE  RESMİ  OLARAK  600  KURULTAY  DELEGESİNDEN  KURULTAY  İMZASI  ALINDI…

“1000′i   AŞARIZ”

KURULTAYIN  TOPLANMASI  İÇİN  BİLİNENİN  AKSİNE  651  DEĞİL,  637  İMZA  GEREKİYOR,   YARIN  GEREKLİ  RAKAMA  ULAŞILABİLİR…  BU  SAYININ  İÇİNDE  EN  SONA  BIRAKILAN  İSTANBUL,  BURSA,  İZMİR,  ADANA,  KONYA  GİBİ  BÜYÜKŞEHİRLERİN  OLMADIĞI  BELİRTİLİYOR…  EN  YÜKSEK  53  İMZAYLA  ANKARA’DAN…  GÜNEYDOĞU  VE  DOĞU  İLLERİNDE  İSE   % 80′i  AŞAN  BİR  BAŞARI  OLDUĞU  BELİRTİLİYOR…  6 TEMMUZ  TARİHİNE  KADAR  İMZALARIN  1.OOO’i  GEÇECEĞİ  BELİRTİLİYOR

http://www.ilk-kursun.com/2011/06/chpde-kurultay-kesin-gibi-bugun-itibariyle-600-resmi-imza/#more-74837

25
Haz
11

Tayyip Bey çıkamazlar dedi, çıkamadılar !

Sadece  siyasi  kişiliği  ile  değil,  hukukçu  kimliği  ile  de  tartışılmaz  şekilde  duayen  olan  Hüsamettin  Cindoruk’un,  Mehmet  Haberal  ve  Mustafa  Balbay’ın  tahliye  edilmemelerine  yorumu  aynen  şöyle :

– “Hatırlayalım,  Tayyip  Bey  kısa  bir  süre  önce  seçilirseler  de 

çıkamazlar  dedi  ve  çıkamadılar.

 Hadise  bundan  ibarettir.”

Cindoruk’un söyledikleri sadece algıdan ibaret olsa dahi tablo fevkalade dramatiktir.  Başbakan’ın Ergenekon yargısı ile bu denli özdeşleştirilmesi efsane bile olsa yeni bir vesayet rejimi değil midir ?

Keza Haberal ve Balbay kararına şerh koyan mahkeme Başkanı Köksal Şengün’ün dosyaya düştüğü şu not hukukumuzun siyasallaştığını gösteren en temel belge değil midir ?
– “Prof. Mehmet Haberal ile Mustafa Balbay’ın milletvekili seçilmeleri sonrasındaki tahliye taleplerinde 2007’de PKK davasından tutuklu iken serbest bırakılan Sabahat Tuncel emsal olarak alınmalıdır.”
Bakın bu kaydı sıradan biri düşmüyor, kararı veren üç üyeli mahkemenin en kıdemlisi söylüyor.
Ama  heyhat  sonuç  ortadadır!
PKK’lı Sabahat Tuncel zerre bir tartışma bile olmaksızın serbest bırakılırken Haberal ve Balbay tahliye edilmiyor.
Neymiş  efendim,  yurt  dışına  kaçabilirlermiş!
Yah  adam  mebus,  niye  kaçsın?
Bakın Kemal Alemdaroğlu ile Sinan Aygün de aynı davadan yargılanıyorlar; kaçtılar mı?
Bu yaşananlardan sonra Ergenekon ve Balyoz’u hukuk davası gibi görmek mümkün müdür?
Bu davalar sadece bir hesaplaşma ya da intikam da değil, büyük hedefleri olan bir projedir!
Ergenekon ve Balyoz üzerinden bölgesel hedeflere yürünüyor; hadise budur!
Traji-komik olan AKP güruhu ile kalemşörlerinin açık bir milli irade gaspı olan bu karara alkış tutmalarıdır.
Yahu bu AKP’liler değil miydi, partilerinin kapatılma davası sürecinde, 11 Anayasa Mahkemesi Üyesi milletin iradesine el koyamaz deyip vaveylalar koparan?
Şimdi üstelik 11 üye değil, sadece iki hakim milli irade tezahürüne açıktan müdahale ederken niçin susuyor ya da olayı tersinden sunuyorlar?
Okumaya devam edin ‘Tayyip Bey çıkamazlar dedi, çıkamadılar !’




İstatistikler

  • 2.406.214 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Haziran 2011
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
27282930  

En Çok Okunan Yazılarımız

En fazla oylananlar