22 Eki 2011 için arşiv

22
Eki
11

ATATÜRK GENÇLİĞİ NEREDE..?!!!

“Allahüekber” ve “Ya Allah” naralarıyla meydanlarda toplanan ve yurdun her köşesinde yürüyüşler yapan gençlerimizi, “Atatürk’ün Gençliği” olarak nitelendirebilmek mümkün müdür?..

Bir kere, “allahüekber” bizim dilimizde bile var olmayan bir sözcüktür.

Bizler, her geçen gün onlarca insanımızın canına mal olan terör olayları karşısındaki tepkimizi, “allahüekber” sözcüğüyle mi dile getirmeliydik?..

Atatürk’ümüz ülkemizin geleceğini gençlere emanet ederken, acaba gençlerimizin Arap dilindeki sözcükleri dillendirerek mi bu emanete sahip çıkmasını isterdi?..

Atatürk gençliği büyük bir suskunluk içinde….

Sanki terör olayları sonucunda yaşamlarını yitirenler onlardan biri değilmişcesine…

Ben bu suskunluğunun nedeninin, büyük ölçüde gençlerimizi yetiştirmekle yükümlü olan ailelerinde ve öğretmenlerinde aranması gerekir düşüncesindeyim.

Aileler ve öğretmenler, gençlerimize acaba Atatürk’ümüzü tanıtmada ve o büyük insanın düşüncelerini benimsettirmede yeterli çaba harcamakta mı?

Ben bu soruyu, üzülerek, olumsuz olarak yanıtlayacağım.

Bu konuda özellikle ortaöğretimdeki öğretmenlere ve üniversitelerdeki öğretim üyelerine büyük görevler düşmekte.

Peki, öğretmenler ve öğretim üyeleri, Atatürk’ü öğrencilerine tanıtmada ve benimsettirmede gerekli bilinçle hareket etmekte mi?..

Geçen yılların birinde “Cumhuriyet”te yayımlanan bir yazımda, üniversitelerdeki öğretim üyelerinin çoğunlukla derslerinde Atatürk’ten söz etmediklerini belirtince, bazı meslekdaşlarımın öfkeli tepkileriyle karşılaşmıştım.

Peki, şimdi bana öfke gösteren bu arkadaşlara soruyorum: Sizler Atatürk’ü yeterince gençlerimize tanıtıp o büyük insanı onlara sevdirtebilseydiniz, şu günlerde meydanlara ve sokaklara çıkan ortaöğretim ve üniversite gençlerimiz tepkilerini “allahüekber” diyerek mi ortaya koyardı ?..

1980 darbesinin ertesinde iktidara gelen hükümetler, başta Turgut Özal’ın liderliğindeki hükümet olmak üzere, Türk gençliğini suskun ve a-politik (politikadan uzak) bir kitleye dönüştürmede başarılı olmuştur. Gençliğimizin artık bu suskunluktan sıyrılıp, Atatürk’ümüzün istemiş olduğu gibi, ülkenin bugününe ve geleceğine sahip çıkma zamanı gelmemiş midir?..

Biz, Atatürkçü aydınlar bunu isterken, gençliğimizin sokaklara dökülüp kan dökerek Atatürk’e sahip çıkmasını tabiidir ki istemiyoruz.

Bizim istediğimiz, gençliğimizin Atatürk’ün düşüncelerini benimseyip o düşüncelere sahip çıkarak, ülkemizin geleceğinde rol üstlenmeye kendisini hazırlamasıdır.

Gençlik, hepimizin çok iyi bildiği gibi, yaşamlarımızda heyecanların doruk düzeyinde yaşandığı bir dönemdir.

Okumaya devam edin ‘ATATÜRK GENÇLİĞİ NEREDE..?!!!’

22
Eki
11

Ahmet Taner KIŞLALI’yı Anamamanın Verdiği Üzüntü

Dün teröre kurban verilişinin 12. yılında Prof. Dr. Ahmat Taner KIŞLALI‘yı anmak için Abant İzzet Baysal Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Topluluğu olarak bir özel program hazırladık.

Bu programın amacı; önceden hazırlamış olduğumuz KIŞLALI maskeleriyle Aktivite Merkezinde kitap okuyarak, üniversite gençlerinin ilgisini çekmek ve bu sebeble teröre karşı olduğumuzu göstermekti.

Fakat Rektörlük Makamından gerekli izini bir türlü alamadık.

Slogansız, alkışsız, protestosuz, her türlü taşkınlıktan uzak olan bu kitap okuma eylemimiz için bize Pembe Salon yer gösterildi.

çalışmamızın amacının bir salon etkinliği olmadığını açıklamamıza rağmen, hatta bunun bir bilinçlendirme ve teröre karşı duyarlılığımızı gösteren bir etkinlik olduğunu söylesek de, zihniyetlerindeki koyu düşünceler yüzünden, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Bahar tarafından hakaretlere, tehditlere maruz kaldık ve Rektörlük binasından güvenlik görevlileri eşliğiyle uzaklaştırıldık.

Tehdit ve hakaretlere boyun eğmeyen Atatürkçü Düşünce Topluluğumuz üniversite güvenliği ve sivil polislerin baskısı altında etkinliğini planladığı yerde çoşkulu bir kalabalıkta gerçekleştirememiştir. Bu tehditler yüzünden, sindirilen ve korkutulan bir çok arkadaşımız eğitim hayatlarının tehlikeye girmesinden, disiplin cezası alamktan ya da uzaklaştırma almaktan korkarak etkinliğimize gölge düşürülmüştür.

 Mustafa  TEMİR

AİBÜ  ADT  BAŞKANI

http://www.ilk-kursun.com/haber/85028

22
Eki
11

Kaddafi’ye üzüldüm

KADDAFİ  öldürüldü.
Aynen  Saddam  gibi.  Ölüsü  bile  çirkinleştirilerek.
Saddam çukurda saklanmıştı, Kaddafi de pis su borusunda saklanmış.
İnanırsan.
Yersen.
Ölüsünü  bile  itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar,  besbelli.
Saddam’a zerre üzülmemiştim.  Daha doğrusu umursamamıştım.
Kendi halkını da öldüren, eziyet eden bir zalimdi.
Halkının ona olan öfkesinin de temeli vardı, haklı tarafı çoktu.
Kaddafi  ise  hiç  ama  hiç  öyle  değil.
Benim, sizin, pek çok kişinin Kaddafi’den nefret etmek nedenleri olabilir, ama onu tekmeleyerek, linç ederek öldüren Libyalıların yok.
Kaddafi  hiçbir  zaman  halkına  ettiği  eziyetlerle  anılmadı.
Bir  kabile  ülkesi  olan  Libya’yı  geliştirmek,  kalkındırmak  için  çok  uğraştı.
Onca  müteahhit  Libya’da  yıllarca  ne  yaptı  zannediyorsunuz !
Deliydi,  manyaktı,  psikopattı  ama  halkına  düşman  değildi.
Batı’ya  düşman  gibi  davranıyordu  ama  halkına  değil.
Zaten  bu  yönde  bir  iddia  da  yoktu  hakkında.
Bugün onu öldürtenler, dün çadırını saraylarının bahçesine kurduruyorlardı.
Sarkozy çadırına gidip önünde eğiliyordu.
İngiliz başbakanları da öyle.
Berlusconi’ye “bunga bunga”yı öğreten, beraber bunga bunga yapan da oydu.
Sonra birden düşman ilan ettiler adamı.
Ve Libya içinde buldukları bir grup muhalifi kullanarak, aralarına kendi lejyonerlerini sokarak ülkede olmayan bir isyan çıkardılar.
Hiç yanılmayın. Libya’daki bir halk ayaklanması falan değildi. Arap Baharı falan da değildi.
Dışarıdan bir parmakla Kaddafi’nin altı oyuldu.
Dün Kaddafi’nin çadırında eğilenler, Kaddafi’yi devirmek için Libya’daki birkaç aşireti örgütlediler.
Sonunda adamı sokaklarda paralattılar.
Bu Libya için büyük bir utançtır.
Batılı sömürgecilerin çıkarları doğrultusunda hareket edip kendi vatandaşlarını bir sokak köpeği gibi öldürdüler.
Bu tip ölümler, cinayetler, linçler Ortadoğu, daha doğrusu Arap kültürünün bir parçası.
Irak’tan Mısır’a, Libya’ya her tarafta ne ilk bu ne de son.
Belki  de  bu  ölümlerin  lanetinden.
Hiçbir  zaman  adam  olamıyorlar.
Onca  petrole,  onca  paraya  rağmen.

http://www.fatihaltayli.com.tr/content.cfm?content_id=7768

22
Eki
11

Bekleyin, artık Türk konuşacak..!!!

PKK’nın Çukurca’da giriştiği terör saldırısında 25 askerimiz şehit oldu. Türk milleti bir kez daha ayağa kalktı.

Saldırının ertesi günü Türkiye “tek bayrak”tı!

Tek dil “Şehitler ölmez vatan bölünmez”di!

Millet, ruhuyla bir bütündü ve bütünlüğüyle birleşmişti, çünkü vatan tekti!

Teröristler aramızdan 25 canı kopartırken, canımızdan değerli varlığımız olan vatanımızı bize hatırlatmışlardı.

Her gün üç-beş şehit vererek alıştırıldığımız bu ‘kan uykusu’ndan uyanmak için böylesine büyük bir kayıp vermemiz elbette gerekmemeliydi.

Bu da büyük Türk milletinin bir zaafıydı.

Susmak, beklemek, sabretmek.

Ama görüldüğü gibi, günü gelince birden bire patlamak.

Bir volkan gibi dökmek içini toprağa.

Ve inanılmaz bir bilinç berraklığı. Ve müthiş bir hazırlık.

Kaybedilen dünün ve bugünün hesabının görüleceği, defterlerin dürüleceği, günün hazırlığında bir millet.

Ellişerli, yüzerli gruplar meydanlara dökülüyor kendiliğinden.

Bayrağı alan sokağa koşuyor ve haykırıyor.

Türkiyemizin dört bir yanı, şehirleri, kasabaları, semtleri, birbirinden habersiz, milyonlarca insanın bir karınca kalabalığıyla ve azmiyle o büyük patlayışı hazırlamakta.

Ertesi gün gruplar azalıyor, kalabalıklar çoğalıyor.

Anlıyorsunuz ki, büyük gün geldiğinde, evinde oturan tek bir Türk kalmayacak.

Sabır diyorsunuz. Bekle diyorsunuz. Gelecek güne hazırlan.

Bilinç müthiş. Halkın şaşmaz bilinci bu.

Sokağa dökülen insanların iki hedefi var.

Birincisi PKK’nın taşeronu BDP’nin binaları.

İkincisi BDP’nin Meclis’teki milletvekilleri.

İnsanlar şehrinde BDP istemiyor. BDP’liler binalarını boşaltıp saklanıyor. Polis BDP’nin boş binalarını koruyor.

Halkın sloganı hedefi daraltıyor: Meclis’te terörist istemiyoruz!

Şimdi, safların keskinleşmesini ve netleşmesini yaşıyoruz.

Türkiye al bayrağa bürünüp, yasını tutarken…

Diyarbakır’da, Siirt’te, Şırnak’ta, Hakkari’de hele hele Çukurca’da, bambaşka bir ruhsuzluk hakim.

Bayrak yok, yas yok. Her yerde yürüyüş var orada yok!

Her terörist cenazesine binlerle katılan “Kardeşimiz  Kürtler” nedense ortalıkta yok !

Soru   basit :     Bu  mu  kardeşlik ?

Cevabı  daha  da  basit :   Ne bekliyordun ki ?

Evet, bugüne kadar bir efsaneye dönüşen bu kardeşliği en son ne zaman, nerede gördük diye soruyor koca bir millet kendine.

Cevabı  şehit  polisimiz  Bülent  Emen,   facebook’ta  17 Ekim’de  şehit  edilmeden  önceki  son  mesajında  veriyor  millete :

Vergi  vermezsin,  yardım  alırsın.  

Fatura  ödemezsin,  bizden  keserler.  

Cahilim  dersin,  öğretmeni  şehit  edersin.

Hastayım  dersin,  doktoru  şehit edersin.

Yolumuz  yok  dersin,  mühendisi  şehit  edersin.

Asfaltı  kazar,  mayınla  patlatırsın.

Sıkıntın  varsa,  gel  uzlaşalım,  kardeşçe  yaşayalım  dersin,  olmaz  bu  topraklar  bizim  diye  iddia  edersin.

Biz  bu  toprakları  kanla  aldık,  kanla  veririz  deriz,  savaşalım  deriz,  pis  faşist  dersin.

Arkamızı  döndüğümüzde  pusu  kurarsın.

Bıktık   kardeş   ayaklarından,    Allah  düşmanın  bile  şereflisini  versin.”

Şehidin  değil,  dediklerinin  önünde  eğilme  zamanı !

Ve  hemen  ertesinde  yetmişlik  bir  Türk  babasının  şaşmaz  doğrusu.

Oğlu  Yunus  Yılmaz’ın  şehit  haberini  aldığında  babasının  acı  haykırışı :

Okumaya devam edin ‘Bekleyin, artık Türk konuşacak..!!!’

22
Eki
11

BAŞBAKAN MEDYAYı TOPLADı, SHOW VE SKYTURK TV PROGRAMLARıMıZı İPTAL ETTİ…

Biz medyadan para almıyoruz, bilgi ve tecrübemizi halkımıza anlatmak ve bizim yaşadıklarımızdan ülkemizi yönetenler ders alsın için ekranlara çıkıyoruz…

Dileğimiz o ki, bitsin artık bu terör, ülkemizi iyi yönetilsin ve bu terör bitsin…

Biz ekranlara çıkabilmek için aramıyoruz kimseyi, ekran yöneticileri davet ederse gidiyoruz ve her daveti de kanal adı seçmeksizin kabul ediyoruz.

İşte Samanyolu, işte kanal 7, işte kanal 24 ve diğerleri…

Davet etsinler bilgili olduğumuz konularda, hemen gideriz, ne biliyorsak doğrusunu anlatırız, alnımız açık, yüzümüz paktır bizim…

19 Ekim günü Çukurca konuşlu askeri birliğe saldırdı teröristler, 24 şehidimiz var… Yaralılardan biri daha şehit oldu, 25…

Aynı bölgede mayın patlaması, bir şehit daha 26… Sabahın erken saatlerinde haberdar olduk, yüreğimiz daraldı, ülkemizi yönetenlere karşı büyük öfke duyduk, çünkü AKP siyaseti aldığı karar ve yaptığı uygulamalarla teröre güç kazandırıyordu…

Şehidimizin sorumlusuydu hükümetimiz…

Biz bu acı duygular içerisinde iken Show TV yetkilileri aradı, ısrarla davet ettiler, kabul ettik. Ali Kırca ile Ana Haber, süre nereden baksanız yarım saat…

Çok izlenen televizyon kanallarından biri olduğu için, biz de sesimizi size duyurmak istediğimiz için koşa koşa gittik.

Planlanan program şuydu: Önce ana habere çıkacak, ardından SKY TÜRK 21.30 haber programı süresi, yaklaşık iki saat.

Ertesi gün de Siyaset Meydanı…

Plan bu, program bu, bize söylenen bu idi…

Bakın neler oldu sonrasında…

İlk aksilik ana haberde başladı, Ali Kırca ile pek konuşamadık, derdimizi size anlatamadık, söylenenin aksine bize ayrılan çok kısa sürede ve kısa cümlelerle 26 şehidi size nasıl anlatabilirdik ki…

Hadi dedik bu ana haber, Sky Türk’te anlatırız, deyip çıktık programa…

AKP’li bir vekil programa katıldı, uzun uzun anlattı düşündüklerini, program yöneticisi hiç kesmedi bile sözünü, dinledi, hepimiz dinledik…

Sıra bize geldi, soru sordular, anlatacağız cevabı sizlere ama her cümlede başka soru ile karşılaştık, her konuda başka bir konu ile araya girildi ve biz bir türlü derdimizi yine size anlatamadık…

İnanın kızmadım, dedim önümüzde daha bir buçuk saat var, nasıl olsa söz bize düşer ve anlatırız…

Ama bu da olmadı, 23.15’te bitecek olan program, 22.30’da bitti, bitirildi…

Üzüldüm…

Dedim, yarın Siyaset Meydanı var, artık orada anlatırız bildiklerimizi…

Ertesi sabah, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan medya yöneticileri ile toplantı yapacak dediler, içimize bir kuşku düştü, neden, diye…

Öğleden sonra toplantı bitti, ardından Show Tv bizi aradı, programdan çıkarıldınız dediler…

Daha çok üzüldüm…

Aldık çantamızı elimize, tutuk dönüş yolunu Ankara’nın…

SKY Türk tekrar aradı, “Pazar günü özel bir programımız var, lütfen ona katılın”, dediler.

İçimden dedim, “her halde yaptıkları hatayı anladılar, bunun için çağırıyorlar”.

Olur, dedim ve Pazar programı için hazırlık yapmaya başladık.

Ertesi bir gün bir telefon daha; “programı iptal etmek zorunda kaldık, özür dileriz”…

Bizi devletimiz yetiştirdi, askeri okullar hariç yurt dışında yüksek okul, Türkiye’de yüksek lisans, hepsi güvenlik üzerine…

Bir de diplomatik görev Paris’te, yine güvenlik üzerine…

Bizi devletimiz ve milletimiz yetiştirdi, yetim hakkı, kul hakkıyla, önemli görevler verdi… 10 yıl dağlar, hudut, terör ve kaçakla mücadele, on yıl, kolay değil…

Altı yıl gece uyku yok, dört yıl nerdeyse evimizi gitmemişiz biz, bu terörle mücadele için…

Boşa yaşamadık biz, boşa sekiz kitap yazmadık biz, her bir satırı yaşanmış, kolay değil…

Bakınız şimdi ekranlara, hayatında hudutta görev yapmamış ya da hiç hududu görmemiş uzmanlar ekranlarda…

Hayatında hiç Doğu ve Güneydoğu’ya gitmemiş, gittiyse de otelde konaklamış, toplantılara katılmış, özellikle de PKK’nın toplantılarına, halk nedir bilmeyen, köy nedir, dağ nedir bilmeyenler ekranlarda…

PKK  siyasetçilerinin  hepsi  ekranlarda…

AKP  topyekûn  ekranlarda…

Hepsi ağız birliği etmişçesine şunu söylüyor: “AKP yeni anayasa yapacak, ülkemizi dünyanın en güçlü ülkesi yapacak ama PKK bunu engellemeye çalışıyor…  PKK’nın ardında Suriye var, İran var…   Ne yaparlarsa yapsınlar AKP yolundan dönmeyecek”…

Hepsi  yalan,  PKK’nın  ardında  İran  ve  Suriye değil,  ABD-AB-İsrail  var,  bu  bir…

PKK yeni anayasa çalışmalarını engellemeye değil, AKP’nin bir an önce Bizans anayasası yapması için zemin hazırlıyor bu eylemleriyle, yani AKP-PKK siyaseti at başı gidiyor…

Arap ülkelerinin içişlerine karışan Türkiye, güçlü bir ülke değil, yalnız bir ülke oluyor, çünkü gün gelecek bu Arapların hepsi Türkiye’yi karşısına alacak…

Başbakan  boşuna  toplantı  yapmamış  medya  yöneticileriyle,  demek  ki  AKP’nin  PKK  ile  birlikte  kurduğu  tuzakları  halkımızın  görmesini  istemiyorlar…

Okumaya devam edin ‘BAŞBAKAN MEDYAYı TOPLADı, SHOW VE SKYTURK TV PROGRAMLARıMıZı İPTAL ETTİ…’

22
Eki
11

Şehitlerimize ve Muammer Kaddafi’ye Ağlarken

Menfaatlerinden  başka  ilâhları  olmayan  tüm  güdümlü  “medya”  patronları,  işsizlik 

ve  parasızlık  korkuları  ALLAH  korkusundan  kat  kat  fazla  olan  götveren  medya 

mensupları ;   adı   konmamış   bir   OMERTA   ile   göt   korkusundan   susan   gazeteci, 

televizyoncu  veya her ne sikim türdense  yaratıkları  gördüğünüz  yerde  linç edemesiniz 

bile,   en   azından   yüzlerine   tükürün..!!!

Bu   şerrefsizler   arkadaşınız,   akrabanız   veya   kardeşiniz   olsa   bile..!!!

Yalancı   pezevenklere   inat,   bu   memleketin   çoğu   insanı   kadirşinastır…

Esas  ülkemizdeki  diktatörlüğe  gönüllü  saxo  çeken  ibneler,  ne kadar  tersini  istese  de 

bu   gerçek   değiştirilemez..!!!

O   kadar…

Aşağıdaki  yazı,   gerçek   Türk   insanının   duygularına   tercüman   olmuştur…

—————————————————————————————————————————–

Kıbrıs’ta    Türk’ün   bayrağı   yere   düştüğünde   bir   tek   sen   sahip   çıkmıştın, 

ödeşme   zamanıydı,   vurduk   seni   sırtından,   “ödeştik”   artık   Kaddafi…

“İslam”  Dünyası,   sizin   de   gözünüz   “aydın”,   düşürdünüz   Kaddafi’yi…

 Ama   yine   de   ben   sözümü   söyleyeceğim :

NATO’yu “Allah-u Ekber” diye  alkışlayan bir “Müslüman” 

olmaktansa,   Kaddafi   gibi   bir   “diktatör”   olmayı  

tercih   ederim…

O   kadar..!!!!!

31 Mart 2011’de  Libya  için  gönlümden  geçenleri ;

Tam yüz yıl önce kolumuz kanadımız kırıktı, devlet olarak elimizi uzatamadık. Bir avuç aslan gelebildi imdadına ancak. Ne talihsiz bir diyardasın ki tam yüz yıl sonra yine aynı sırtlanların koalisyonu üzerine çullandı. Talihsizliğin asıl büyüğü ise yekvücut yanında olması gereken Türkler seni sırtında bıçakladı…

Bir gün kaybedecek olsan da sen benim Son Osmanlımsın. Gerçi vuruşa vuruşa öldüğün zaman boynu bükük Arapların Eşref Senceri, Enveri, Atatürkü olacağını sen de çok iyi biliyorsun. Eminim ki aldığın güç, sırtını verdiğin ruh da tam yüzyıl önce göçebe kıyafetleri ile destanlar yazan bir avuç Osmanlının gösterdiği kahramanlıklardır.

Tarihi her zaman önce yalancılar yazar. Ama bir gün gerçek ortaya çıkacaktır. Bizler sana diktatör desek de sen halkının ikinci Ömer Muhtarısın. Dayanabilir de ayakta ölürsen bir Enver bir Atatürk olacaksın.”

diye yazmışım. Ama ne yazık ki bir sahip çıkanın olmadı tıpkı Osmanlı gibi ve bugün düşürdüler seni en sonunda. Libya şu an “Allah-u Ekber” çığlıklarıyla büyük bir sevinç içinde NATO’yu alkışlıyor.

Senin talihsiz ülkene baktıkça Nazım Hikmet’e “Ağa Camii” şiirini yazdıran Beyoğlu’ndaki o tarihi müptezellik geliyor aklıma.

Kıbrıs’ta Türk’ün bayrağı yere düştüğünde bir sen sahip çıkmıştın, ödeşme zamanıydı, vurduk seni sırtından, ödeştik artık Kaddafi…

İslam Dünyası, sizin de gözünüz aydın, düşürdünüz Kaddafi’yi… Ama yine de ben sözümü söyleyeceğim:

NATO’yu “Allah-u Ekber” diye alkışlayan bir Müslüman olmaktansa Kaddafi gibi bir diktatör olmayı tercih ederim…

 Halil  DAĞ

http://www.edebiyatgazetesi.com/2011/08/22/kaddafi-son-osmanli-halil-dag/




İstatistikler

  • 2.406.451 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Ekim 2011
P S Ç P C C P
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930
31  

En fazla oylananlar