11 Ara 2011 için arşiv

11
Ara
11

AKP’de büyük fire

Çankaya Köşkü ile  hükümet  arasında  gerilim  yaratan  “veto  krizi”  derinleşti.

AKP’den  74  retçi  oylamaya  katılmadı.

İktidar  grubu  darmadağın !
CumhurbaŞkanI Gül ile Başbakan Erdoğan’ı karşı karşıya getiren şike yasası, ayrışmanın boyutlarını da ortaya koydu. Grup Başkanvekillerinin “İmzamızın arkasındayız, tek yürek olacağız” yollu sert açıklamaları tamamen lafta kaldı ve AKP’den 74 vekil, oylamaya katılmadı.

WSJ :  AKP’de  anlaşmazlık
İktİdar partisinde ortaya çıkan büyük çatlak, Amerikan basınında da yer buldu. ABD’nin çok satan gazetesi Wall Street Journal (WSJ), Gül’ün veto ettiği ve şike cezalarını indiren kanunun, AKP’de anlaşmazlık yarattığına dikkat çekerek, “Şike yasası iktidar partisini karıştırdı” diye yazdı.

Şike  oylamasında  iktidar  74  fire  verdi
Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın arasını açan vetolu şike yasası değişiklik yapılmadan Meclis’e geçerken AKP’li 74 retçi oylamaya katılmadı
Haber: Ceyhun Bozkurt/Yeniçağ
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan arasında kriz çıkaran vetolu şike yasası AKP’nin dörtte birini alıp götürdü. TBMM Genel Kurulu’nda önceki gece saat 22.00’de başlayan ve dün sabah 0.4.54’te sona eren görüşmelere retçi 74 AKP’li katılmadı. Toplam 291 milletvekilinin hazır bulunduğu oylama sonunda yasa 284 oyla kabul edilirken, aralarında Afyon AKP Milletvekili Halil Ürün’ün de bulunduğu 6 milletvekili ret oyu kullandı. Trabzon AKP Milletvekili Aydın Bıyıklıoğlu çekimser kalırken, vetoyu desteklemesinden sadece bir gün sonra çark eden Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı da evet oyu verdi.

15  CHP’li  ‘evet’  dedi
Yasanın oylamasına 326 AKP’li milletvekilinden 252’si katıldı Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Salih Kapusuz, Haluk İpek, Ömer Çelik, Veysel Eroğlu ve Necati Çetinkaya, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın da aralarında bulunduğu 74 milletvekili katılmadı. Yasaya destek veren CHP’nin 135 milletvekilinden oylamaya sadece 15’i katıldı. 120 kişi Meclis’e gelmezken, katılmayanların arasında CHP Genel Başkanı kemal Kılıçdaroğlu’nun da bulunması dikkat çekti. Oy kullanan 15 vekilinin tamamı evet oyu verdi. MHP Genel Başkanı Devlet bahçeli de oylamaya katılmadı.MHP’nin 52 milletvekilinden 32’si genel kurula gelmezken, katılanların 20 milletvekiliniden 19’u evet biri de ret oyu kullandı. BDP’nin 29 milletvekilinden 25’i oylamaya katılmadı. BDP’nin Hakkari Milletvekili Adil Kurt, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Mardin Milletvekili Erol Dora ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan yasaya hayır oyu kullandı. KADEP Genel Başkanı Şerafettin Elçi de oylamaya katılmayan isimler arasında olurken, bağımsız 6 milletvekilinin tamamı görüşmelere katılmadı.

Arınç’ı  bekliyorlar
Ret oyun veren Halil Ürün ile oylamaya katılmayan diğer retçi AKP’liler, Endonezya’da bulunan Bülent Arınç’ın dönmesini bekliyor. Cumhurbaşkanı Gül’ün veto kararını destekleyen ve “Ben Erdoğan’a biat etmedim” diyerek Başbakan’a bayrak açan Bülent Arınç, Endonezya’dan dönüşünde değerlendirme yapacağını duyurmuştu.

WSJ :  Şike  yasası  AKP’yi  karıştırdı
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Yasa’nın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından veto edilmesi ancak TBMM Genel Kurulu’nda aynen kabul edilip yeniden Cumhurbaşkanlığı’na gönderilmesi yabancı medyada “AKP’de anlaşmazlık” yorumlarına neden oldu. ABD’nin çok satan gazetesi Wall Street Journal (WSJ), Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından veto edilen şike cezalarını indiren kanunun, iktidar partisi AKP’de anlaşmazlık yarattığına dikkat çekerek, şike yasasının iktidar partisini karıştırdığını yazdı. Haberde, tartışmanın Türkiye’nin “karizmatik” Başbakanı Erdoğan’ın geçirdiği ameliyat sonrası evindeyken gerçekleştiği belirtilerek, “Erdoğan’ın yokluğunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, sporda yozlaşma ve şiddetten korumak için yapılan yasama paketi kararını veto etti” ifadelerini kullandı. Gazeteye göre, siyasi analistler, AKP’nin disiplini sağlamak için başbakanın gücü, liderliğine olan güven ve popülaritesinde merkezileştiğini ve bu olayın merkezileşme düzeyinin altını çizdiğini söylüyor.

http://www.ilk-kursun.com/haber/89486

11
Ara
11

Amerikan Emperyalizminin İsrail – Rusya Arasında Oluşturduğu Çatlak

2011  Mayıs’ında  Şam’da  Dmitry  Medvedev  ve  Suriye  Başkanı  Beşar  Esad’ın  biraraya  gelmesi  Ortadoğu’daki  dengeler  adına  oldukça  önemli  bir  başlangıç  olmuştur.

Bu  görüşme  Ortadoğu’da  gelişecek  cephelere  ait  önemli  ipuçlarını  elinde  bulundurmaktadır.

Şöyle ki bu görüşme SSCB’ nin çöküşünden yaklaşık 20 yıl sonra Moskova’nın eski müttefikleri ile ilişkilerini yeniden canlandırma sürecinin başlangıç noktasıdır.

Bu  görüşme,  aynı  zamanda  Ortadoğu’nun  eski  bir  aktörünün  yeniden  sahneye çıktığının  işaretidir.

İsrail,  Rusya-Suriye  ilişkisinden  oldukça  rahatsız.

İsrail, geçmişte de özellikle 2006 da ki ikinci Lübnan savaşı sırasında Hizbullah militanlarının Rusya yapımı silahlar kullandığını iddia etmekte.

Netenyahu’nun geçmişe ait söylemlerinden biri şu şekilde: Geçmişte de Rusya birtakım füzeleri Suriye’ye devretmiş, bu füzeler ardından Suriye aracılığıyla Hizbullah’a aktarılmış ve ardından İsrail savunma güçlerine karşı kullanılmıştır. Ayrıca Suriye’nin Çin’den satın aldığı C-802 gemi-karşıtı füzeleri daha sonra İsrail destroyerlerine karşı Hizbullah tarafından kullanılmıştır.”

Netenyahu, Rusya-Suriye ilişkisinin başlamasından itibaren Vladimir Putin’i defalarca arayarak Oniks P-800 süpersonik gemi hedefli güdümlü nükleer füzelerinin dağıtımını durdurmasını istemiştir.

İsrail’e ait Haaretz gazetesi bu füzelerin Akdeniz’deki İsrail donanmasına ait gemiler için ciddi bir risk oluşturduğunu söylemekte. Makaleye göre, Netenyahu, Putin’le defalarca telefon görüşmesi yaparak, İsrail’in sürece ait endişesini ve üzüntüsünü bildirmiştir. Netenyahu aynı zamanda Lübnan’da güçlü bir askeri ve politik yapılanma olan Hizbullah’ın eline bu füzelerin geçmesi halinde engellenemeyecek olaylar olabileceğini vurgulamıştır.

İsrail’in Suriye’ye silah satışına dair diğer bir üst seviyede görüşme ise 5 Eylül’de İsrail savunma bakanı Ehud Barak ile Rus savunma bakanı Anatoly Serdyukov arasında Moskova’da gerçekleşmiştir. Bu İsrail ve Rusya savunma bakanları arasındaki ilk görüşme olmuştur.

Tüm üst seviyedeki görüşmelere rağmen silah satışıyla ilgili hiç bir sonuç alınamamıştır ve Rusya silah satışına devam etmektedir. Netenyahu’nun sürece ait endişesi 300 milyon dolar değerinde 72 süpersonik füzenin Suriye kıyılarını korumak amaçlı teslimatı sonrası had safhaya çıkmıştır.. Bilindiği üzere Rusya’dan yapılan bir açıklama geçtiğimiz hafta içinde 300 km ötedeki hedefe ulaşabilen P-800 Yakhnot füzelerinin Suriye’ye teslimatı gerçekleştirildiğini ve bu füzelerin Suriye kıyılarına yerleştirildiğini bildirmişti. Bu füzeler aynı zamanda 200 kg savaş başlığı taşıdığı da ek bilgiler arasında idi.

Okumaya devam edin ‘Amerikan Emperyalizminin İsrail – Rusya Arasında Oluşturduğu Çatlak’

11
Ara
11

Tolstoy yaşasaydı ve Türk olsaydı, kesin Silivri’deydi !

Dünyaca  ünlü  yazar  Lev  Nikolayeviç  Tolstoy,  “Karamazov  Kardeşler”  ile  “Suç  ve  Ceza” yı  yazan  Dostoyevski  ile  birlikte;  dünyanın  en  iyi  iki  romancısından  biri  olarak  gösterilir.

“Sefiller’in  yazarı  Hugo…

“Don  Kişot”un  yazarı  Cervantes…

“Yüz  Yıllık  Yalnızlık”ın  yazarı  Marquez…

“Çanlar  Kimin  İçin  Çalıyor”un  yazarı  Hemingway…

“Ve  Ölü  Canlar”ın  yazarı  Gogol,  bu  iki  ismi  izler.

“Anna Karenina” ve “Diriliş”in de yazarı olan Tolstoy’un en iyi romanı ise tartışmasız bir şekilde “Savaş ve Barış“tır.

***

Yazar “Savaş ve Barış”ta, 1800’lü yılların başında Çarlık Rusyası ile Fransa arasında çıkan savaşları…

Ve  zenginlerin  savaşa  rağmen  yaşadıkları  şatafatlı  hayatı,  aşkları  anlatır.

Romanın  kahramanlarının  adlarını  da  vereyim:

Piyer, Andre, Nikola, Nataşa, Sonya, Mari, Elen, Liza, Denisof, Dolokof…

Gördüğünüz gibi Deniz, Mahir, Hüseyin, Ulaş, Yusuf, Sinan falan değil !

Olayın geçtiği yerler ise Lisi-Gori, Moskova ve St. Petersburg…

Bunların Türkiye’ye en yakını bile binlerce kilometre uzaklıkta…

Ve okumayanlar tarafından her ne kadar siyasi gibi algılansa da bu kitap aslında bir aşk, hırs, iyilik, kötülük, düşmanlık ve entrika romanıdır.

***

Buraya kadar sıraladığım bilgilerin arasına sıkıştırdığım bizden bazı isimler kafanızı karıştırdı değil mi?

Ve birçoğunuz yine benim ruh sağlığım konusunda endişeye kapıldınız, “Bu adam neler saçmalıyor böyle” diyorsunuz…

Haklısınız!

Çünkü ortada gerçekten büyük bir saçmalık var…

Ama…  Bu  kez  saçmalayan  ben  değilim;  ne  yazık  ki  bu  ülkenin  bazı  hukuk  adamları !

Olayı  hâlâ  duymadıysanız,  özetle  anlatayım:

***

13 Mart’ta  Türk  Tabipleri  Birliği  tarafından  Sıhhiye  Meydanı’nda  tamamen  yasal  bir  miting  düzenlenmiş…

Bu  mitingde  bazı  gençler  de  bir  üst  geçide  12  Eylül  döneminde  yapılan  idamları  protesto  eden  bir  bez  afiş  asmış…

Okumaya devam edin ‘Tolstoy yaşasaydı ve Türk olsaydı, kesin Silivri’deydi !’

11
Ara
11

TBMM tarihinde bir ilk

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce’nin ‘’İktidarı eleştirdiği’’ için dokunulmazlığı kaldırılarak, yargılanması isteniyor. Pamukova Cumhuriyet Savcılığının fezlekesi dün TBMM’ye gönderildi.

TBMM tarihinde ilk kez bir muhalefet milletvekili, ‘’İktidarı eleştirdiği için’’ dokunulmazlığı kaldırılarak yargılanması isteniyor. Dün TBMM’ye gelen savcılık fezlekesinde, CHP Grup Başkanvekili ve Yalova milletvekili Muharrem İnce’nin iktidarı eleştiren konuşma yaptığı ve bu sırada da trafik akışını engellediği öne sürülüyor.

Sakarya’nın Pamukova Cumhuriyet Savcılığınca hazırlanan fezlekede, Pamukova Emniyet Müdürlüğünün tutanağına da yer veriliyor ve İnce’nin milletvekili olduğu için dokunulmazlığının kaldırılarak, seçim kanununa muhalefetten yargılanması isteniyor.   Fezlekede  şöyle  deniliyor :

‘’25/05/2011 tarihinde, saat 13.45 sıralarında CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, ilçemiz Cumhuriyet Meydanı’nda, daha önceden izin alınmaksızın, yanında CHP ilçe yöneticileri ve Sakarya milletvekili adaylarıyla birlikte saat 14.15′e kadar meydanda ve çevrede toplanan halkla iktidarın icraatlarını eleştirmek suretiyle, mikrofondan propaganda yaptığı sırada, meydanda minibüslerinin trafiği olumsuz yönde etkilediği, trafik akışını engellediği, konuşmacı olarak sadece Muharrem İnce’nin konuşma yaptığı, konuşmasının iktidarı eleştirir nitelikte olduğu tespit edilmiştir.”

KILIÇDAROĞLU  DA  ELEŞTİRDİ
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da bütçe görüşmelerinde bı konuyu dile getirerek ‘’Dünyanın hangi ülkesinde iktidar eleştirildi diye bir milletvekili hakkında fezleke düzenlenir? Yargıçlar sesleniyorum. Bana dünyada bir örnek göstersinler’’ demişti.

Muharrem İnce hakkındaki fezleke, TBMM Anayasa Adalet Karma Komisyonuna gönderildi. İnce, ‘’Genel seçim öncesi Sakarya’nın Pamukova ilçesine gittim. Orada esnafı gezerken, vatandaşa doğaçlama bir şekilde hitap ettim. İktidarın icraatlarını eleştirdim. Hakkımda fezleke hazırlayan ve dokunulmazlığımın kaldırılmasını isteyen savcıyı kutluyorum. Muhalefet yaptığımı, iktidarı eleştirdiğimi tutanağa yazmış. Ben ne yapacaktım? İktidara yağcılık mı yapacaktım? ‘’ dedi.

http://www.ilk-kursun.com/haber/89468

11
Ara
11

“TÜRK ORDUSU’NUN TASFİYESİ VE ERGENEKON TERTİBİ” KONULU KONFERANSA DAVET

11
Ara
11

Milli Eğitim Bakanlığı ve Barolar Şirketleşiyor

Bakanlığın yeni müdürlerinin işletmecilikten gelmelerine dikkat çeken Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk, 2 Aralık 2011 tarihli yazısında Bazı kararlar sanki bakanlığın dışındaki bir kadro tarafından alınıyor, uygulamaya konuluyor diyerek, bu tuhaf duruma bir soru işareti koydu.

(bkz.  www.ilk-kursun.com/haber/88595)

Bakanlığın dışındaki o kadroyu çok anlattım. Eğitim piyasası kurma göreviyle yetkilendirilmiş, 2006 yılında 5544 sayılı yasayla kurulmuş, ana okulundan üniversiteye kadar bütün örgün ve yaygın eğitim kurumlarını yeniden yapılandırmakla görevli, MEB yerine ikame dilmiş, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı, içinde on yabancı uyruklu uzman bulunan, SGK ve İş-Kur ile birlikte çalışan, Mesleki Yeterlilik Kurumu adında bir kurumdur sözü edilen kadro

Hatta, bilgi edinme hakkımı kullanarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına elektronik mektupla sordum, bir ay sonra her ne kadar 2006 yılında kurulan kurumumuzda ilgili yasaya göre on yabancı uyruklu uzman kadrosu açılmışsa da, kurumumuzda yabancı uyruklu uzman çalışmamaktadır diyen bir cevap aldım. Tabii ki bu cevaba inanmadım.

Eğitimin piyasaya devredilmesinde MEB’na verilen koordinatörlük işlevi adım adım tamamlanıyor. Yeni görevlerin tamamı o nedenle işletmeci mantığıyla geldi. Hatta, bakanın bizzat kendisi eğitim kökenli değildir. Dinçer’in, Ben eğitim enstitüsü mezunlarıyla çalışmak istemiyorum demesi ondandır.

Saygı Öztürk’ün soru işaretli bıraktığı kadro orada, Kavaklıdere’de SGK, İş-Kur, MYK binalarında, yan yana mavi-beyaz bayraklı üç binada harıl harıl eğitimi şirketleştiriyorlar. www.myk.gov.tr adresinden girilerek bugüne kadar neler yaptıklarına bakılabilir. Sertifikalı kurs nasıl işletilir, nasıl açılır, başvurusu nereye yapılır, 3 ayda ne kadar bilgi verilir, sertifikaların akreditasyonu nasıl yapılır, vs. eğitimler için açtıkları seminerler orada görülebilir.

Açtıkları kursun eğitim seminerleri için para alıyorlar. Açılan her kursta onlara biz maaş ve gelir kaynağı yaratıyoruz. (Bkz.5544 sayılı yasa, Kurumun Gelirleri maddesi)

Örneğin, şu anda İstanbul’da bazı baroların da katıldığı toplantıda İş-Kur ve MYK’dan onaylı arabulucu hukukçu sertifikası semineri var. Hukukçu (kadılık!) kursları nasıl açılır, bunun eğitimi veriliyor. Bu seminere işadamları (işletmeciler) ve bazı barolar davet edildi. Çünkü barolara, sus payı, pastadan pay düşecek şekilde paralı hukuk kursları açtırılacak. Yani, barolar hukukçu sertifikası veren şirketlere dönüşecek.

İstanbul Barosu başkanı ve avukatlar o seminer toplantısını bizzat içeri girerek protesto ettiler. Fakat, doğru hedefi gösteremediler. Bu semineri veren MYK adlı merkezi göstermeleri gerekirdi. Oysa aylar önce İstanbul Barosu’na MYK hakkında bilgi vermiştim.

Diyecekleri  şuydu :

-Hukuk  fakültelerine  alternatif  kurslar  açılamaz!

-Hukuk eğitimi piyasaya devredilemez! Sömürgeci eğitim şirketlerine hayır!

-Fakülte yerine 3 aylık kurslarda hukuk öğrenilemez!

-Hukuk Eğitimini piyasaya veren 5544 sayılı yasa kaldırılsın, MYK kapansın!

-Türkiye  bir  hukuk  devletidir,  Türkiye  şirketler  devleti  olamaz !

Adım adım, Hukuk fakülteleri ve Siyasal Bilgiler fakülteleri piyasaya atılarak berhava ediliyor. Sadrazam Hüseyin Avni Doğan Paşa’nın kurduğu Mülkiye Mektebi (1859) tarihe karışacak. İngilizlerin oyuncağı Abdülmecit’e rağmen kurulmuştur. Mülkiye’nin kuruluş amacı Osmanlı bürokrasisini gayri müslim tasallutundan kurtarmaktı. Mülkiye marşındakiey vatan gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz onu anlatır. Mustafa Kemal, onun yolunda yürümüş bir Doğan Bey’dir!

Bugün Mülkiye Mektebinin kuruluş amacı ortadan kalkmış olmalı ki hukuk eğitimi 1859 öncesine döndürülebiliyor. Abdülmecit kutlamaları ile Mülkiye’nin berhava edilmesinin zamanlaması tesadüf değildir. Alternatif panellerle Hüseyin Avni Doğan Paşa anılmalıdır. Osmanlı’ya Sevr’i hazırlayanlar onun adından bile korkardı, bize de onu yaşatmak düşer.

Saygı Öztürk’ün adı geçen yazısında en önemli saptaması şudur:

Büyük  kadro  harekatıyla  eğitimin  hafızası  yok  ediliyor,  bir  dönem  kapatılıyor.”

Çünkü artık şirketlere para kazandıran, paran kadar eğitim sistemi geliyor. Bakınız, patır patır Eğitim Sağlık Turizm (EST) şirketleri, Spor Sağlık Turizm (SST) şirketleri kuruluyor.

MEB içerisinde yeni kurulan Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü bu görevle kurulmuştur; MYK ve İş-Kur ile birlikte çalışmaktadır. Açılacak olan sertifikalı kurslar buraya bağlanacaktır.

Eğitim Bakanlığı artık şirketlerin koordinatörü haline getirilmiştir. MEB, doğrudan MYK’nın emrindedir ve kararlar orada alınmaktadır.

Saygı  Öztürk’e,  barolara  ve  halkımıza  arz  ederim.   10.12.2011

Mahiye  MORGÜL

http://www.ilk-kursun.com/haber/89434

11
Ara
11

EMPERYALİZM, MALTA SÜRGÜNLERİ VE ERGENEKON…

(Sevgili  okuyucularım,  bu  kez  biraz  uzunca  bir  makale  yazdım.   Özellikle , “Bu  milletten  ne  köy  ne  kasaba  olur.   Öldük,  bittik,  mahvolduk…”   diyenlerin  bu  yazıyı  başından  sonuna  dek  okumalarını  hoş  görülerine  sığınarak,  rica  ediyorum. Osmanlının  son  dönemlerindeki  yargı,  yargıç  ve  politikacıların  günümüzdekilerle  benzerliklerini,  nasıl  bir  ihanet  içinde  olduklarını  ve  “Çılgın  Türklerin”  bu  ateş  çemberinden  nasıl  çıktıklarını  onurla  göreceklerdir…)

1923  Devrimi  ve  Kemalist  Cumhuriyet  yoğun  bir  saldırı  ile  karşı  karşıyadır  bugün.

Ülkemiz  ABD,  AB  ve  yerli  uşakları  tarafından  kuşatılmıştır.

Birliğimiz,  bütünlüğümüz,  üniter  yapımız  yok  edilmek  istenmektedir.

Sevr  gündemdedir.

Ordu, yargı, tüm ulusumuz ateş altındadır.

Vatanımız  ateş  altındadır.

Bugüne değin ulusalcılara, ulusal düşünceye, Atatürk devrimlerine bu denli pervasızca, açıktan dil uzatılmadı. Bu denli yüksek perdeden sövülüp sayılmadı. Bağımsızlık düşüncesi bu denli aşağılanmadı.

Adalet, hukuk siyasallaştırılmıştır günümüzde. Bu ülkeye yıllarca hizmet etmiş generaller, politikacılar, sendikacılar, yazarlar çizerler ruh hastalarının, eski PKK’lı katillerin tanıklığı ile 25 kuruşluk CD’lerle dört duvar arasına atılmakta, çile çekmektedirler.

Bu haksızlıklara, yasa dışı uygulamalara karşı çıkan, direnen yargıçlara, savcılara, mahkemelere, basına, yurtseverlere ise çeşitli yıldırma, sindirme, korkutma yöntemleri uygulanmaktadır.

Yasama, yürütme, yargı erklerini tekeline alan AKP iktidarı, Türkiye’yi dilediği gibi yönetme sevdasına düşmüştür.

Dinci faşizm kol gezmektedir… İşbirlikçi, taraf basın “Mütareke Basını”na dönüşmüştür. Emperyalizmin ve zalimlerin sözcüsü durumundadır bugün. Giderek daha da saldırganlaşmaktadır.

Bütün bu baskıcı uygulamalar, programlar Amerika’nın yeryüzüne egemen olma ve ülkelerin enerji kaynaklarını talan etme planının bir parçasıdır. Ortadoğu haritası ve Türkiye yeniden biçimlendirilmeye çalışılmaktadır. Bin yıldır bir arada yaşayan insanların arasına etnik, dinsel düşmanlık tohumları ekilerek, uluslar yapay ayrılıklar temelinde bölünmek istenmektedir. Bütün bu sinsi, karanlık planlar “özgürlük, demokrasi” perdesinin arkasına sığınılarak yapılmaktadır.

ABD’nin hedefinde ulus devletler vardır. Çünkü ulus devlet demek bağımsızlık demektir. Ülke çıkarlarını korumak demektir. Ulus devletlerin parçalanıp, devletçiklere dönüşmesi Amerika’nın dış politikasının temelini oluşturmaktadır. Uluslar parçalanmalı, etnik, dinsel, cemaatler temelinde yeniden düzenlenmelidir.

Bu amaçla ilk girişim Irak’ta gerçekleştirilmiştir. Sıra Türkiye, İran ve Suriye’dedir.

Şu günlerde, ekonomik krizle boğuşan ve çöküntüye giden ABD’nin elini çabuk tutması gerekiyor. Çin, Hindistan, Rusya, Latin Amerika gibi ülkeler daha da güçlenip dünya politikasına ağırlığını koymadan ve Avrasya birliği gerçekleşmeden Ortadoğu teslim alınmalıdır. Ondan sonrası kolay. Arkası çorap söküğü gibi gelecektir nasıl olsa!… Asya’nın merkezine, kalbine doğru bir yürüyüş… Kafkasların işgali ve yenidünya imparatorluğu…

Bu bir Amerikan rüyasıdır. Bu bir dünya egemenliği savaşımıdır. ABD’nin sömürgeciliğini sürdürmesi, Amerikan rüyasının gerçekleşmesi bu savaşımın kazanılmasına bağlıdır.

BOP  PLANI  HAYATA  GEÇİRİLMEYE  ÇALIŞILMAKTADIR

Amerika ve yerli uşaklarının ülkemizde istedikleri gibi at oynatıp, saltanatlarını sürdürebilmeleri için Türkiye’nin de Irak ve Yugoslavya gibi parçalanması gerekmektedir.

Okumaya devam edin ‘EMPERYALİZM, MALTA SÜRGÜNLERİ VE ERGENEKON…’

11
Ara
11

Yar saçların lüle lüle

Yar  saçların  lüle  lüle

Saç kestirmek suç oldu…

Ve,  aslına  bakarsanız,  böyle  olacağı  belliydi.

İlk  saç’ılımı  başbakanımız  yapmıştı.

Taaa  2006  “Ekim”  ayında,  Ertuğrul  Özkök’le  sohbet  ederken,  saç  “ekim”ine  hoşgörüyle  baktığını,  desteklediğini  söylemişti.

Bilahare,   Özkök  de  saç  ektirdi.

Ayşenur Aslan’ın medya mevzuları programında detayları anlatmış, “banyo yaparken, elimi başıma attığımda biraz saç gelsin istiyorum” demişti.

Medyamızda  durum…   Kel’di.

(Yılmaz kovulacakmış tartışmasını alevlendirmemek için, Özkök’ün yerine geçen yayın yönetmenimin Berber’oğlu olması ve saçının olmaması meselesine hiç girmeyeyim…)

Başbakanımızın saç’ılımıyla birlikte, siyasette adeta “ekim devrimi” yaşandı. Mebus olmak isteyen, saç ektirmeye koştu. Estetikçi Profesör Erol Kışlaoğlu, seçimler öncesinde saç ektiren siyasi sayısında patlama olduğunu söyledi.

Ki, tam o günlerde, bi estetik merkezinin açılışına katılan AKP mebusu Mevlüt Akgün “nazar etme ne olur, ektir, senin de olur sloganıyla yola çıktık”larını ifade etti. Saç ektirerek siyasette çığır açtığını belirten Akgün, kendisi gibi saç ektiren 5-6 mebus arkadaşı olduğuna dikkat çekerek, “bahar yağmurları geldi, saçlarımızın doğal suyla beslenip büyümesini bekliyoruz ama, kafa önemli tabii, benimki mesela, verimli kafa” dedi.

“Demokrasi tıraşı”mızla ilgili bu çarpıcı açıklama üzerine, “tıraştırmacı” gazeteciler devreye girdi, 5-6 filan değil, en az 30-35 mebus arkadaşın saç ektirdiği tespit edildi.
Hatta… Saç ekimi uzmanı Melike Paeffgen “parlamenterler İstanbul’a gidip gelirken memleket meseleleri aksamasın diye, neredeyse TBMM’de oda açacağız” dedi.
Böylece… Böyle başa böyle tarak’ı biliyorduk, böyle memlekete böyle memleket meselesi’ni ilk kez öğrenmiş olduk yani.

İlla hepsi saç ektirmiyordu tabii… Başka yöntemler de vardı. Kafasına yumurta atılan AKP mebusu Burhan Kuzu “Yumurtadan sonra saçım çıktı, gerçi zaten evde kafama yumurta sürüyordum” dedi.

Şırak… Egemen Bağış’ın saçı çıktı!
Yumurtadan mı acaba demeye kalmadan…
Muharrem İnce “kıllık” yaptı, “kafasına saç ektirmek yerine, aklına demokrasi filizi ektirmesini tavsiye ediyorum” dedi.

TBMM berberinde işler kesatlaşmıştı… Muhalefet saç’ını kestiriyordu ama, iktidar saç uzattığı için yevmiye çıkmıyordu. Bülent Arınç tarafından işe alınan TBMM berberi Mümtaz, durumdan vazife çıkarmaya kalktı, bari “kıl”ları ayıklayayım dedi. Ağdayı ısıtıyor, mebuslarımızın kulak memesine yapıştırıyor, caarrt diye söküyordu. Gel gör ki… AKP mebusu Cahit Bağcı’ya yapıştırdı, bi çekti, deriyi söktü aldı iyi mi… “Kulak koptu” bağrışmaları oldu. “TBMM berberine telekulak yerleştirmişler, Mümtaz yanlışlıkla kabloyu söktü” dedikoduları çıktı. Neticede, Mümtaz’a uyarı cezası verildi, değil saç’a, kıl’a bile dokunmaması tembihlendi.

Meclis çatısı altındaki bu illegal faaliyet nedeniyle, saç ufak ufak suç kapsamına alınmaya başlandı. Olay yerini inceleyen AKP mebusu Ayhan Üstün, bazı CHP mebuslarının Ergenekoncu olduğunu söyledi. Üç koltuk yanda saçını kestiren CHP eski mebusu Mahmut Işık, “siz yokken, biz bu koltuklarda saçımızı kestiriyorduk” diye bağırdı. Kavgayı, eski başbakan Mesut Yılmaz tarafından işe alınan, Mesut Yılmaz’ın küçük oğlu Hasan’ın berberi Ahmet ayırdı.

Bu  hadise,  bardağı  taşıran  damlaydı.
TBMM  berberinin  tarifesine  okkalı  zam  yapıldı,  saç  kestirmek  3 liradan  5 liraya  çıkarıldı…   Ki,  kimse  saçını  kestirmesin.

Açıkça  görüldüğü  gibi…
Perşembenin  gelişi  çarşambadan  belliydi.
Eskiden,  saçı  uzun  aklı  kısa’ydı.
Bundan  böyle,  saçı  kısa,  suçu  uzun.

Yılmaz  ÖZDİL

http://yilmazozdil.net/yar-saclarin-lule-lule.html#more-5136

11
Ara
11

404 SARıGÜL

Alman Sosyal Demokrat Partisi kongresine katılan Sarıgül, “ Ben bundan sonra birleştiren, bütünleştiren, yapıştıran olacağım, bize de yakışan budur” dedi…

Çok ilginç bir adamdır Sarıgül. İzninizle geçenlerde yaşadığım bir olayı size aktarmak istiyorum;
Bir yakınımın nikahı için Şişli Evlendirme Dairesine gittik. Davetli olduğum nikahtan evvelki nikah törenini Başkan Sarıgül gerçekleştiriyordu. İstanbul Valisinin eşi nikah şahidi idi. Evlenecek çiftin ailelerinin AKP’li oldukları salondaki bayanların tamamının “sıkmabaşlı” olmasından anlaşılıyordu.
Bulunduğu ortama uymada “bukalemun” denen yaratıklara taş çıkartacak kadar usta olan Sarıgül konuşmasında şunları söylüyordu;
“Evlatlarım, size tavsiyem şudur. Bayram tatillerinizde gezmeye gitmeyin. Sabah erken kalkın, camiye gidin, namazınızı huşu içinde kılın. Aile büyüklerinizi ziyaret edin. Ellerini öpün, hayır dualarını alın. İnançlı- itikatlı gençler olun…”
Konuşan Şişli Belediye Başkanı değil de, sanki Şişli Müftüsü idi !…
Sıra davetli olduğumuz nikaha geldi. Nikah törenini beyaz saçlı, Başkan Yardımcısı yönetti. O kişi konuşmasını yaparken, Başkan Sarıgül’ün mesajını ilettiğini söyleyerek; “Lâik Cumhuriyete inanan, Atatürkçü gençler yetiştirin. Türkiye’nin aydınlık yüzü olun” dedi…

Tam bir komedi. Omurgasızlık- nabza göre şerbet- ortama uygun davranış- fikirsizlik- ilkesizlik- yalakalık…
Bu sırnaşık davranışlarıyla politikacılar sadece bir zaman için “popülaritelerini” arttırabilirler. Bu şekilde davranan politikacıların aldandıkları yer, popülarite sınırlarını ancak Bülent Ersoy’un ki kadar arttırabilecekleridir.

Sözün özü, Sarıgül gibiler Bülent Hanım kadar popüler olabilirler ama, her hangi bir “Siyasi İdeoloji” için birleştiricilik yapamazlar, çünkü bu konuda söz söyleyecek kişilerin öncelikle kendilerinin fikirleri olması gerekir…

Sağlık  ve  başarı  dileklerimle…    06 Aralık 2011

Rifat  SERDAROĞLU

http://www.ilk-kursun.com/haber/89360

11
Ara
11

İşte Bekir Coşkun’u ağlatan mektup

Sen  Ağlama…

Müyesser  Yıldız’dan  mektup  aldım :

“Merhaba  Bekir  Coşkun…

Yıllarca  çantamda  şeker  taşıdım,  bir  gün  seninle  karşılaşınca  vermek  için…

9  aydır  Silivri’deyim.   Burada  çantam  yok,  şekerim de…

Ama  mektubun  var   işte…

‘Ergenekon’  çuvalın a atılıp,  Silivri’ye  tıkılan  tek  kadın  gazeteci,  tek  anne  olarak,  kadın  ruhunu  en  iyi  anlayan   insanla  dertleşmek  istedim…

O  kadar…

Yıllar önce, galiba Duygu Asena’yı kaybedince yazmıştınız ‘Kadın gidince’ diye… Çok şükür Silivri’de henüz ölmedim ama ‘kadın evden gidince’ neler olduğunu diri diri yaşıyorum. Erkek hapse tıkılınca aile zorluk çeker, korkar, üzülür, ağlar… Ama neticede o evin düzeni, çocukların düzeni bozulmaz, baca tüter… Temizlik yapılır, yemek pişer, çocuk okula gider…

Ya evin kadını hapse atılırsa ne olur?

Yıllarını emniyet teşkilatına vermiş, 1’inci sınıf emniyet müdürü olmuş bir koca, sabahın 6’sında 21 yıllık karısının ‘terörist’ olduğunu öğrenince ne hisseder, ne yapar?..

Annesini en yakın dostu, arkadaşı bellemiş bir çocuk, birden onsuz kalınca ne olur?..

(…….)

Burada 7 gün değil, tek bir gün var yaşanan…

Çarşamba…

6 gün bekliyorsun, zaman duruyor geçmiyor…

Sonra çarşamba oluyor, ailen, sevdiklerin geliyor… 3 hafta, camın arkasında 45 dakika telefonla konuşuyorsun… Ayda bir de açık görüş var…

Yani sarılıyorsun…

Sonra, zaman yeniden donuyor…

İşte bu kadar…

Silivri’den kucak dolusu sevgi, saygı ve selamlarla…”

*

Öbürleri gibi hakkında mahkûmiyet bulunmayan, sadece “tutuklu” olan Müyesser Yıldız’ın mektubu böyle…

Ne  diyebilirim  ki  Sevgili  Müyesser ?..

Artık  kimse  bu  ülkede  adalet  beklemiyor…

Bitti…

Bundan sonra da bu yargının -kendi hukuksuzluğunu onaylayıp da- adalet dağıtacağına inanan yok…

Tüm  bunlara  seyirci  kalan  insanlığın  vicdanı  ağlasın…

Sen  ağlama…

Bekir  COŞKUN

http://www.ilk-kursun.com/haber/89383

11
Ara
11

Türk-İş AKP’nin güdümünden çıkacak mı ?

Türk-İş’in 21.Olağan Genel Kurulu devam ediyor. Başkanlık için yarışan ekiplerin listeleri belli olurken, Sendikal Güç Birliği Platformu delegeleri yaptıkları konuşmalarla mevcut yönetimi topa tuttu.

Açıklanan listelere göre mevcut Türk-İş yönetiminin listesi şu isimlerden oluşacak: Genel Başkan: Tes-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, Genel Sekreter: Türk Metal Genel Başkanı Pevrul Kavlak, Genel Mali Sekreter: Demiryol-İş Sendikası Genel Başkanı Ergun Atalay, Genel Eğitim Sekreterliği: Yol-İş Genel Başkanı Ramazan Ağar, Genel Teşkilat Sekreterliği: TEKSİF Genel Başkanı Nazmi Irgat.

Sendikal Güç Birliği Platformunun listesi ise şöyle: Genel Başkan: Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın Genel Sekreter: Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin, Genel Mali Sekreter: Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Ercan İpekçi, Genel Eğitim Sekreterliği: Kristal-İş Genel Başkanı Bilal Çetintaş, Genel Teşkilat Sekreterliği: Deri-İş Genel Başkanı Musa Servi.

Genel Kurul’da SGBP üyesi delegelerin mevcut yönetime yönelik eleştirileri devam etti.

‘KİMİN  DÜDÜĞÜNÜ  ÖTTÜRDÜĞÜN  ÖNEMLİ’

Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in Genel Kurul açılışında “Benim babam da inşaat işçisiydi” sözlerine, “Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan, herkes işçi çocuğu oldu. Kekliği keklikle avlarlar. Biz bu oyuna gelmeyeceğiz. Kimin oğlu olduğu değil, kimin kayığına binip, kimin düdüğünü öttürdüğü beni ilgilendiriyor. Sen ABD’nin gönderdiği bir virüssün” diye konuştu.

Türk-İş yönetiminin Trakya’daki, Karadeniz’deki, doğudaki sendikaların yolunu bile bilmediğini belirten Ayçin, “Onlar da Başbakanın yaptığı gibi Türk-İş’i Ankara’dan yönetmeye çalışıyor. Türk-İş Ankara’dan değil sokaktan yönetilmelidir” dedi. Türk-İş yönetimini, konfederasyonu AKP’nin arka bahçesi yapmakla suçlayan Ayçin, “AKP Malatya’ya kurulan füze rampasıdır. Kıdem tazminatı, ulusal istihdam stratejisi, bölgesel asgari ücret de o füzenin üstündedir” diye konuştu.

‘TÜRK-İŞ’TE  FONU  SAVUNANLAR  BİLE  VAR’

Deri-İş Genel Başkanı Musa Servi de bir önceki genel kurulda Başbakan Erdoğan’ın “Gidin özel sektörde örgütlenin” sözünü eleştirdiğinde kendisine tepki gösterenlerle, direniş çadırlarında aynı kaderle yan yana geldiklerini söyledi. 260 gündür süren Kampana ve Savranoğlu direnişlerine dikkat çeken Servi, “Türk-İş yönetimine işçileri ziyaret edin, dedik. O zahmete bile katlanmadılar” dedi. Türk-İş yönetiminde kıdem tazminatının fona devrini olumlu bulanların olduğunu belirten Servi, “Kıdem tazminatının gündeme gelmesi halinde genel greve gitmek için bir çalışma var mı? Yok. Kandırma, geçiştirme dışında bir şey yok” diye konuştu.

AYI  İLE  YATAN  TIRMALANMIŞ  KALKAR

Mustafa Türkel (Tek Gıda-İş Genel Başkanı): İki bakan çıkıp burada özelleştirmeler sonucu işsiz kalanlara iş verdik, alkışlayacağınız yere yuhalıyorsunuz dedi. Eşeği önce kaybettirip sonra bulanlar onlar değilmiş gibi. Şu an burada olup kamudan gelen delegelerin yüzde 80’i bir sonraki genel kurulda burada olamayacaklar ama bakan özelleştirmelere devam edeceklerini söylerken alkışladınız, elinize sağlık. 2007’de yandaş sendika operasyonu başlattılar. Orman-İş’e Türk-İş sahip çıksaydı bugün burada olacaklardı. Yarın sıra tarıma, şekere, madenlere gelecek; siz susmaya, alkışlamaya devam edin. Biz hükümetle iyi geçinen bir sendika olalım dedik. Ayı ile yatan tırmalanmış olarak kalkar. Başbakanın uçağına binerek hata yaptık. Bedelini de ödedik. 2008 1 Mayısında ortak karar alındı. Yönetim de beni görevlendirdi. 24 Nisanda Başbakan Kumlu’yu aradı, ısrarınızdan vazgeçin dedi. Daha sonra Kumlu ile Atalay Taksim’e çıkmayalım dediler. Ama bu salonda 1 Mayısın resmi tatil olmasında bizim de payımız var dedi. Payları yok, onlar sağladılar.

BAKANI  ALKIŞLAYAN  ANLAYIŞ  DEĞİŞMELİ

Nihat Yurdakul (Belediye-İş Genel Başkanı): Türk-İş iyi yönetilmiyor, bunu Türk-İş yöneticisiyken de söyledim. Kişileri değil anlayışları, değiştirelim. Önceki gün birileri çıkıp her şeyi güllük gülistanlıkmış gibi anlattı bakanlar. Onlar anlatıyor da, burada bazıları da onları alkışlıyor. Bu alkışlayan anlayış değişmelidir. Yıllardır bu anlayışla yönetildiğimiz için bu hale geldik. Bakanlar sendikalara eşit mesafede olduklarını söylüyor ama onların valileri Hak-İş’e çalışıyor. Belediyelerde kadrolu işçileri başka kamu kurumlarına gönderip 1.5 milyon taşeron işçisini belediyelere alan zihniyet taşeron çalışma sistemini değiştiremez. Türk-İş’in yerine Hak-iş’i getirmek için sendikalara saldırıyorlar. Bu anlayış ile devam edersek bir sonraki dönem aday olacak kimseyi bulamayacağız. Biat eden, el etek öpen bir Türk-İş değil, yüzünü işçilere dönen bir Türk-İş olmalıdır.

MÜCADELEYİ  BİRLEŞTİRECEĞİZ

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Ercan İpekçi de halen cezaevlerinde tutulan 63, cezaevlerine girip tahliye olan 50 gazetecinin, halkın yani işçi sınıfının gerçekleri öğrenme hakkını kullanabilmesi için görevini yerini getirirken haklarında on binlerce dava ve soruşturma açılan bütün basın emekçilerinin, verdikleri onurlu mücadele ve gösterdikleri büyük cesaret karşısında saygıyla eğildiğini söyleyerek konuşmasına başladı.

İpekçi, sadece üyelerinin değil, yargılanan, tutuklanan, mahkum olan, dövülen, tehdit edilen, işten atılan, yıpratılan bütün basın emekçileri adına söz aldığını kaydetti.

İpekçi, “Hükümet bugüne kadar tek bir talebimizi dahi dikkate almadı. Türkiye işçi sınıfı buna sessiz mi kalacak? Türkiye işçi sınıfının, bu düzeni değiştirme misyonu yok mudur?” diye sordu.

TÜRK-İŞ  ÖZÜR  DİLEMELİ

Ölümlü maden kazalarında Türkiye’nin Çin ve Kore’nin bile önüne geçtiğine dikkat çeken Türkiye Maden-İş Genel Başkanı Nurettin Akçul da işçi sağlığı ve güvenliği yasası değişirken taleplerinin dikkate alınmasını istedi.

TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk de, Türk-İş yönetiminin TEKEL işçileri ve belediye işçileri başta olmak üzere, hak kaybına uğrayan tüm işçi ve emekçilerden özür dilemesi gerektiğini söyledi.

http://www.ilk-kursun.com/haber/89438




İstatistikler

  • 2.406.214 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Aralık 2011
P S Ç P C C P
 1234
567891011
12131415161718
19202122232425
262728293031  

En Çok Okunan Yazılarımız

En fazla oylananlar