11 Şub 2012 için arşiv

11
Şub
12

Yolun Sonudur Ustaaaa..!!!

 

Bilgisizdiniz  ama  bilginizden  milyon  kere  büyük  güç  istediniz.

Yoksuldunuz  ama  Karun  olmak  istediniz.

Müslüman’ım  dediniz  ama  ABD  konsolosunun  dediği  gibi  Allah’a  hiç  güvenmediniz.

Güvenmediğiniz  için  kendi  ülkenizde(!)  işgal  komutanı  gibi  koruma  ordusuyla  gezdiniz.

Dinin  içine  eden  İmam  Hatiplerden  birinde  okuduğunuz  için  hitabet  kısmından  mezun  olup,  hakikat  kısmından  görünen  o  ki  kaytardınız.

İlla  baş  olacaktınız,  oldunuz  da…

Ama  sadece  sizi  alkışlayanları  kucaklarken,  çoğunluğu  (ne  kadar  biz  çoğunluğuz  deseniz  de  hülle  ile  bile  %55  %45 ‘den  büyüktür)  düşman  görüp  karşınıza  aldınız.  (ZATEN  HİLESİZ  HURDASIZ  GERÇEK  ÇOĞUNLUK  OLSAYDINIZ,  NE  ABD,  NE  AB,  HİÇ  AMA  HİÇ  KİMSEYİ  SİKLEMEZDİNİZ  ZATEN…   BU  KADAR  BASİT..!!!)

Bu  deli  hırs  70  milyon insana  9  yıldır  bir delinin  günlüğünü  okutuyor.

Başkentte   düdükle   başlattığınız   deli   tramvayına ;  

liboşu,   ırkçısı,   hırsızı,    ajanı,   devletle   kan  davası 

olanı,   kincileri,   haçı  koynunda   gezeni,  yobazları,

Yezitleri,  kiralık  servisleri,   biraz   da   saf    olanları  

atladı.

Sandınız  ki  bunlarla  hedefe  varılır.

Yargıyı  ehilleştirip  yolunuzu  otoban  yaptınız.

Çoluk  çocuk  var,  hız  kesici  kullanın.

Geçtiğiniz yollarda stratejik alanlar var, dikkat edin diyenleri demir dağın ardına hapsettiniz.

Türk  Hakanları  ile  problemi  olan  Çin  prenslerinin  varisi  gibiydiniz.

Karunlaştıkça  Firavunların  kitabını  yazdınız.

Önünüzde  eğilen  putperestlere  kanıp  kendinizi  ÖLÜMSÜZ  sandınız.

Oysa yolundan gittiklerinizden biri bir sineğe teslim olmuştu, unuttunuz.

Tur  dağı  yerine  Pentagon’a  çıktınız.

Hira  dağı  yerine  Beyaz  Saraya…

Karanlık  güçler  rehberiniz  oldu.

Dine,  peygamberlere,  kutsal  kitaplara,  meleklere  düşman  olanlarsa  müttefikiniz…

Şimdi  şeytan  elinizden  tuttu,  cehennemi  gösteriyor 

usta…

Size insan olmayı hatırlatan insanları bertaraf etmeseydiniz, trafik ışıklarını kaldırıp 7 vitesle gitmeseydiniz, trafik ışıkları koyan her eli kesmeseydiniz, böyle cehenneme toslamazdınız usta.

Şimdi  büyütüp  ülkeye  saldığınız  kara  sinekler  vızıldıyor.

Beyninizi  kemirmek  için  büyük  bir  iştahla  etrafınızda  uçuşuyor  usta.

Bak usta, cennet de, cehennem de önce dünyada kurulur.

Sen sadece kendi cehennemini kurmadın, 70 milyona da cehennem hazırladın usta.

Ne ölene saygın vardı, ne diriye. Doğruya düşmandın, yalana dost.

O yalan saltanat sallanıyor şimdi, sisler dağılıyor usta?

Kırk Haramiler paylaşım savaşında.

Gül+Haç kardeşliği karşına geçmiş parmak sallıyor usta.

Dostu düşman bellediğin için gideceğin yer de kalmadı.

Gördüğün yer yolun sonudur usta.

“Gel  gel“  diye  davet  edilen  yer;  İran  ve  Suriye  üzerinden  açılan  cehennem  çukurudur  usta.

Ve “usta”mız ;   cehennem  ateşi  yüzünü  yaladıkça,  canına  okuduğu  cerrahların  önüne  yatıyor.

Cerrahlar bağırsaklarınızı kesmek yerine beyninizdeki o problemli noktayı alsalardı, belki daha çabuk iyileşirdiniz usta.

Çünkü  beyindeki  hazımsızlık  sindirim  organlarını  vurur  önce.

Beyin  iyileşmeden  beden  iyileşmez  usta.

Şimdi  size  yeni  bir   şarkı  lazım ;  “9  yıldır  yediğim  hurmalar…” nakaratıyla  başlayan…

Ateş  yaklaştıkça,  sinekler  vızıldadıkça,  ölümsüz  olmadığını  görmeye  başladı  usta.

Yolun  sonu  görünüyor.  

Cehennem  ateşi  yüzünü  yalıyor.

7  uçak  bütün  sülaleyi  taşımaya  yeter  mi  usta ?


SAHİ ;    YOLCULUK   NEREYE ?

Zahide  UÇAR

http://www.zahideucar.com/index.php?option=com_content&view=article&id=113%3Ayolun-sonudur-usta&catid=1%3Ayeni-makaleler&Itemid=5

11
Şub
12

BADEM STRATECİCİLER..!!!

AKP’nin “Çılgın Procecileri” gibi hepsi cemaat-tarikat yetiştirmesi olan cici-cici “Badem  Stratecicileri”  var !..

Bunlar çeşitli “Vakıf Üniversiteleri”nde ve bazı Devlet Üniversitelerinde bulunuyorlar.
Cemaat bunlardan kimilerine yeni strateci şirketleri kurdurdu.

“Uzakdoğu-Çok Uzakdoğu-Yakındoğu- Yakın Orta Doğu- Çok yakın Ortadoğu” gibi isimleri var.

İktidar bunların isimlerini televizyonlara vermiş.

Ne zaman bir olay olsa, Türkiye’de gerçek Bilim insanları ve Uzmanlar yokmuş gibi bu bademler bütün televizyonları işgal ederler…
İncecik sesleri ve badem bıyıklarıyla kırıta-kırıta AKP’nin işine gelecek fikir ve söylemleri “Tarafsız Bilim Adamı” pozlarında topluma pompalamaya başlarlar. Haber tartışmalarını yönetenler ise iki tür baskı altındalar;
1)Patronları, “Aman ha dikkatli ol, soruları dikkatli sor, iktidarla aramı bozma” der. Programı yöneten kişi, bir tarafta işi-ekmeği, diğer tarafta gazetecilik mesleği, iki arada bir derede sıkışır kalır…
2)TV sahipleri duayen olmuş, mesleğinde uzmanlaşmış ustaları sevmezler. Çünkü onlar, emir almayı sevmezler, işlerini iyi bilirler ve maaş olarak çok para isterler.(Bkz: Uğur Dündar) Bu duayenlerin yerine daha acemi kişileri çalıştırırlar. Badem stratecistleri ise çok iyi propaganda eğitimi aldıkları için, acemi programcıları istedikleri yere çekerler…

Son olayda da MİT Başkanının, Savcının davetini reddetmesi üzerine televizyonları doldurdular. MİT Başkanını koruyup, Savcıları yerden yere vurdular. Öyle şeyler söylediler ki, aklı başında insanlara saç-baş yoldurdular. AKP İktidarının önünün kesilmek istenmesinden, devletin içindeki statükocu zihniyetin değişime(!) direnmesine kadar bir sürü söz söylediler.
Bir tane haberci dahi, bu sepetlere şu soruları soramadı;
*Kardeşim, 10 senedir tek başına iktidar olan AKP değil mi?
*Bu Savcılar dün Generalleri saatlerce ayakta bekletip, içeri atarken iyiydi de, şimdi kötü mü oldular?
*Türk Demokrasisinde ve Anayasasında Milyar Dolarlara sahip, Tarikat ve Cemaatlere yer var mı? Sizin değişim dediğiniz ortaçağa geri dönmek midir?
*Türk Demokrasisinde ve Anayasasında, “Hesap sorulamaz” kişi ve makam var mıdır?
*AKP Genel Seçimlerde; “Ey Türk Milleti, beni tekrar iktidara getirirsen, Türk Milletinin on binlerce gencini katleden, terör örgütünün Avrupa’daki baronları ile ve Kandil’deki eşkıya başı ile görüşeceğim, tutanaklar imzalayacağım”
diye mi oy aldı?
*Gazetelere geçen MİT-PKK görüşmelerinden, Türkiye’nin bölünmesi, en azından federatif yapıya gidiş çıkmıyor mu?
*Bu işi Siyaset yönetmeli ve ona kimse karışmamalı diyorsunuz. Peki, Siyasi iktidar ülkeyi bölecek çalışmaların içine girerse, makamlarının başında “Cumhuriyet” olan Cumhuriyetin Savcıları görevlerini yapmayacaklar mı? *Mahallede arkadaşlarından dayak yiyen çocuk, ağlayarak babasının yanına gitmez mi? Gider tabii ki.
Savcının, ifade için davet ettiği MİT Başkanı yargının davetine uyup ifade vermeye gideceğine koşa koşa Çankaya köşküne, oradan da Başbakanlığa gitmedi mi. Gitti… Niçin kendisini savunmasına izin verilmedi ?

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tüm bürokratları makamları ne olursa olsun, şu gerçeği hiç unutmamalıdırlar. İster Genelkurmay Başkanı olun, ister MİT Başkanı olun, isterseniz Mahalle Bekçisi olun sizler Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve Türk Milletinin bürokratlarısınız.
Siyasi iradeye saygılı olmak ve yasalara uygun emirleri uygulamak elbette ki öncelikli görevinizdir. Fakat yanlış talimatlara ve konusu suç olan emirlere uyarsanız veya görmezden gelirseniz, sizler sorumlu olursunuz.
Bugün güvendiğiniz ve sizi koruyacağını sandığınız siyasetçi, yarın kendisi hesap vermeye başladığında önce kendini kurtarmaya bakacak ve sizleri tanımayacaktır. Yakın tarih bunun binlerce örnekleriyle doludur.
İşinizi doğru düzgün yapın, kimsenin adamı olmayın. Başınızı yastığa koyduğunuzda huzur içinde uyuyun. Çocuklarınızın yüzüne rahatça bakın…
Kendi servetinin hesabını mertçe veremeyenlerin, dün yarım pabuçla gezerken bugün sebepsiz ve aniden zenginleşenlerin, kul hakkı yiyenleri koruyanların, Cumhuriyeti yıkıp Türkiye’yi şeriat ve hilafet düzenine geçirmek için çalışanların suç ve günahlarını niye sizler çekeceksiniz?
Aklınızı başınıza alın, sizler adı üstünde “Devlet Memurlarısınız…”

Televizyon yöneticileri; sizler de konuk davet ederken onlarca kitap ve eser sahibi, yurtdışında da itibarı olan gerçek bilim adamlarını çağıramaz mısınız? Çağırmazsanız, inanın yakında sizler de “Badem Strateciciler” e benzeyeceksiniz…

Not: Cemaatin elemanı gazeteci Mehmet Baransu’yu takip ederken cemaatçi polislere yakalanan MİT mensubu iki elemana “Yılın Uyanıkları” ödülü verip, aynı maaşla “Hayvanat Bahçesi Korumalığına” nakillerinin yapılmasını
Sayın Fidan’dan rica ediyorum. Elemanlar yapabilecekleri işte çalışsınlar hiç olmazsa. MİT’i de bademleştirdiler galiba…

Sağlık  ve  başarı  dileklerimle  /  11 Şubat  2012

Rifat  SERDAROĞLU

http://www.ilk-kursun.com/haber/95508

11
Şub
12

Vapur

İster  tesadüf  de.
İster  ilâhi  mesaj.

Polis’in  asker’in
MİT’in  kafa  kafaya
tokuştuğu  dakikalarda…

Kötü hava şartları nedeniyle görüş mesafesi azaldığı için, Mustafa Aydoğdu isimli vapurla Aydın Güler isimli vapur, adeta kozmik şaka gibi, Beşiktaş Adliyesi açıklarında kafa kafaya tokuştu. Hasar gören vapurlardaki  yolcuları,  Temel  Şimşir  isimli  vapur  kurtardı.

Günlük  güneşlikken…
Püfür  püfür  gidiyorlardı.
Hava  b i bozdu…
Birbirlerin e girdiler.

Mustafa Aydoğdu…
Şehit asker.
Aydın Güler…
Şehit polis.
Temel Şimşir…
Şehit asker.

Mustafa’yı…
Düşman şehit etti.
Aydın’ı…
Terörist vurdu.
Temel’i…
Kendi kendimize öldürdük.

(Mustafa, İstinye’de tersane işçisiyken askere
gönüllü yazılıp, Kıbrıs
Barış Harekatı’nda şehit düşen piyade çavuş…
Aydın, Şişli’de duvara yazı yazanlara müdahale ederken, çatışmada şehit düşen polis… Temel ise, MİT Müsteşarı Hakan Fidan gibi, astsubay başçavuştu, kendi uçaklarımız tarafından vurduğumuz
kendi muhribimiz Kocatepe’de şehit düştü.)

“Şehir” hatları vapuru diyoruz ama, “şehit”
hatları vapuru onlar.

Ve…
Hepimiz  aynı  vapurdayız.

Trafiği  iyi  yönetmen  lâzım !
Yönetemezsen…
İşte böyle koskoca denizde gidecek yer kalmamış gibi kafa kafaya girerler.

“Biri benden, öbürü benden değil” diye ayıracağına… Aralarındaki uyumu sağlamak zorundasın. Çünkü, ucuz atlatılan bu son örnekte de görüldüğü gibi, dara düştüklerinde, birbirlerine birbirlerinden başkası yardım edemez.

Aksi  halde…
Olan,  yolculara  olur.

Yılmaz  ÖZDİL

http://yilmazozdil.net/vapur.html

11
Şub
12

ŞEYTAN DÖRTGENİ : CIA – MOSSAD – DTK – BARZANİ

“Bizim için Şeyh Sait, Seyit Rıza, Mustafa Barzani neyse Öcalan da odur.”   demiştir  Aysel  Tuğluk.

Benim içinde ama farklı bir bakış açısından aynıdır diyerek yola devam ettik. Özellikle yanlış bilgilendirildiğimiz tarih kitabının sayfalarını yırtarak Şeyh Sait denilen işbirlikçinin gerçek yüzünün sadece ufak bir bölümünü paylaştım sizlere… Şimdi Seyit Rıza‘yla devam edeceğiz ama…

Seyit  Rıza ?

Yazmaya gerek var mı? İngiliz ajanı Seyit Rıza, efendilerine yazdığı mektupla ihanetini kendisi belgelemiştir. Bu nedenle Seyit Rıza’yı kılavuz tutanların burnu pislikten kurtulamayacaktır. “Dersim bir insanlık suçudur.” diyenlere ve bu konu ile ilgili özür dileyenlere de kılavuzun o pis kokusu bulaşmıştır.

Seyit Rıza sadece bir İngiliz ajanı değil, aynı zamanda Fransa’nın da piyonudur. Ayrıca Seyit Rıza’nın İngiltereye yazdığı ve yardım, merhamet dilenen mektubu ise ihanetin belgesidir. Bu mandacı zihniyete rıza gösteren zihniyet, Cumhuriyete’e baş kaldırmış, isyan etmiştir. Hattâ Elazığ’ı işgal etmiş, Türkiye’den toprak almak ve bağımsız bir devlet kurmak sevdası ile çapulcu ordusu ile Diyarbakır’ı işgal etmek için planlar yapmış, ancak başarıya ulaşamamıştır.

Bu hain planını uygularken “Büyük Abi”lerinden aldığı ders gereği kadınları ve çocukları öne sürmüş ve Cumhuriyet’in kendini savunmasında onların telef olmasına neden olmuştur.

Fazla söze gerek yok, Türkler Musul sorunu ile uğraşırken karşılarında Şeyh Sait’i, Hatay meselesinde ise Seyit Rıza’yı bulmuşlardır.

İki vatan hainin de sonu aynıdır. İdam! Ancak halen o bölgede faaliyet gösteren güçler bu iki hainden sahte kahramanlar yaratacaktır.

Molla  Mustafa  Barzani ?

Baba Barzani’yi daha iyi irdelemek adına olayları güncelleştirerek bir tur yapmamız gerekmektedir.

1915 yılında Irak’ı işgal eden İngiltere, Osmanlı’nın bu topraklardaki dokuz yüz yıllık hakimiyetine son vermiştir. Tarih şu gerçeğin altını9 dikkatle çizmektedir. 1921 yılında sözde bağımsız, gerçekte İngiltere’nin güdümündeki Irak Krallığı’nın sınırını iki İngiliz casusu Getrude Bell ve Lawrens cetvelle çizmiştir. Bu iki casus, sınırı çizerken özellikle ilerideki planlarına yönelik bir uygulama yapmışlar ve sınır aşılması ve denetlenmesi zor olan yüksek dağların üzerinden geçirilmiştir. Haşimi sülalesinden gelen bir numaralı Türk düşmanı Faysal’ın, Irak tahtına İngiltere tarafından ataması yapılmıştır.

“Kak Barzani- Mam Talabani”

Davutoğlu’nun “Kak Barzani ve Mam Talabani”sini tanımak için 1950′li ve daha önceki yıllara dönmek gerekmektedir.

Bü iki aşiret reisinin geçmişlerini inceleyecek olursak, her ikisinin de vatanlarına ihanet ettiklerini ve bölücü faaliyetler,in odağı oldukları da açıkça görülmektedir.

Molla Mustafa Barzani KGB ve MOSAD’ın ajanlığını yapmış ve onlarla birlikte bölücülüğün şifresini çözmek için gizli faaliyetlerde bulunmuştur. Molla Mustafa Barzani, Irak hükümeti tarafından “Vatan Hainliği” suçundan gıyabında yargılanmış ve idama mahkum edilmiştir.

Barzani aşireti ikiye bölünerek, bir kısmı Rusya’ya, diğer bölümü ise İsrail’e göç etmiştir. Molla Mustafa Barzani 110 Peşmerge ile SSCB’nde her türlü bölücü çalışmalara devam etmiştir.

SSCB’nin Ortadoğu Masası’nda görev alan Molla Mustafa, kendi öz vatanını bölmek adına KGB ve MOSSAD ile birlikteliğine devam ederek, ajanlığını sürdürmüştür.

1957 yılında SSCB’liği hiç askerlik yapmamış, Molla Mustafa’yı “GENERAL” rütbesi ve bu rütbenin gereği olarak da ömür boyu maaşla ödüllendirmiştir.

Bu “ÖDÜL” hangi hizmetin karşılığıdır???..

Celal Talabani’ye gelince, sırtını SSCB’ne dayayarak, KGB ajanlarıyla birlikte Irak’ta bölücü faaliyetlerde bulunmuştur. Kendisine dayatılan oyunun farkında olmayan Talabani, Büyük Kürdistan için kollarını sıvamıştır. Talabani’nin bölücülüğünü süzgeçten geçirmeden önce şu dayatılan oyun nedir, satır başları ile bu oyunu kısa notlarla incelememiz gerekmektedir.

Zamanın sömürgeci patronu İngiltere için Osmanlı’nın en büyük zafiyeti ve yumuşak karnı Ermeni ve Kürtlerdir. 1919 yılında Paris’te yapılan Barış Konferensı’nda da aynı kartı Amerika Başkanı Wilson açmıştır.

Bu nedenle “Kürdistan İngiltere’nin yüz yıllık borcu” değil, oynadığı ve 1944′ten sonra patronu değişen emperyalizmin oynadığı oyunun sadece bir parçasıdır.

Denizden Denize Ermenistan ve Büyük Kürdistan…. Bu haritaya göre Emenistan’ın sınırları Karadeniz’den, Akdeniz’e kadar uzanmaktadır. Bu sınır, Akdeniz’de Antalya’nın Gazipaşa ilçesini de kapsamaktadır. Görüldüğü üzere halâ aynı sınırlar için çalışmaların sürdürüldüğü günümüzde Ermenistan için ayrılan arazi son derece geniştir.

Dünya üzerinde bugün bile 7-7.5 milyon nüfusa sahip Ermenilerin bu geniş toprakları sahiplenmesi mümkün değildir. O zaman Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü masaya konulmuş ve masanın altındaki gizli ve güçlü el hileli kartları kullanarak Ermeni-Kürt birlikteliğinin eline dört tane as vermiştir. Devlet olma ve toprak kazanmanın dayanılmaz sarhoşluğu ile, Kürtler Ermenilerin yanın da yer almışlardır. Kürt aşiretleri üzerinde geniş Ermenistan toprakları için, Ermenileştirme çalışmaları hızla sürmektedir. Türkiye’nin, özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgesi üzerinde oynanan oyunlarla demografisi değiştirilmektedir.

Kare  as  sahtedir.

“Vaat Edilen Topraklar” için Siyonist İmparatorluk adına, zemin hazırlığı yapılmaktadır.

Okumaya devam edin ‘ŞEYTAN DÖRTGENİ : CIA – MOSSAD – DTK – BARZANİ’

11
Şub
12

Şimdiye kadar neredeydiniz beyler ?

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, İstanbul Özel Yetkili C.Savcısına yürütülen soruşturmayla ilgili ifade vermeye gitmedi.

MİT’in hukukçuları, “Başbakanın izni olmadan soruşturamazsınız. sizin soruşturma yetkiniz yok. Ayrıca suç yeriz yönünden dosya Ankara Başsavcılığı’na gönderilmelidir” dedi.

Doğrusu  da  bu.

Savcılar, “Fidan Savcılık yerine Köşk’e çıktı” manşetlerini okuduktan sonra “yakalama” kararı verdi.

Televizyonlarda “akıl tutulması” diyen ve “saygın bürokratlar”ın terör örgütünün etkisi ve çabalarıyla ifadeye çağrılmasını eleştirenler, “keşke şüpheli değil, tanık olarak çağrılsaydı” demeyi de ihmal etmiyorlar.

Keşke aynı kişiler eski Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, siyasi parti genel başkanları, gazeteci-yazarlar, rektörler, avukatlar ifadeye çağrıldığında aynı duyarlılığı gösterselerdi.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, İstanbul’a gitmiyor.

Ancak, Savcılığın gönderdiği sorular kendisine Ankara Özel Yetkili C.Savcılığı’nda sorulacak. Diğer MİT yöneticileri ise haklarındaki “yakalama kararı” üzerine İstanbul’da ifade verecek. MİT daire başkanlarından Kaşif Kozinoğlu, Erzincan MİT Bölge Başkanı ifadeye çağrılırken, hatta MİT binasında arama yapılırken, “Bunların ifadeye çağrılması için Başbakanın izni gerekiyor” demiyordu. O yüzden hukuk çifte standart kaldırmaz.

“Niçin,  onlara   ses   çıkartmadınız ?”
Celal Ülgen, Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi, aynı zamanda Ergenekon, Balyoz ve Odatv davalarında yargılanan bazı sanıkların avukatları. Özel yetkili savcılara ve yargıçlara “örneği görülmemiş yetkiler” tanındığını belirtiyor.

Ülgen’e göre, Hakan Fidan hakkında soruşturma açılabilmesi için bağlı olduğu Başbakandan izin alınması gerekiyor. Ülgen, yaşananlar için şunları ekliyor:
“Eski Genelkurmay Başkanı hakkında iddia varsa, onun soruşturmasının Yargıtay C.Başsavcılığı tarafından, yargılamasının da Yüce Divan’da yapılması gerekirken buna uyulmadı. Askerlerle ilgili darbe planı iddiası ‘görev suçu’ değil mi? Askeri yargı yolunu, yüce yargı yolu, coğrafi bölge esasına göre savcıların bölge esasına göre çalışmasını by-pass edildiğinde hiç ses çıkartmayacaksınız, başka bir kamu görevlisi için konuşacaksınız. İşte böyle olmamalıydı”

Bu  işin  mağduru  anlatıyor
İlhan Cihaner, Erzincan C.Başsavcılığı görevindeyken, Özel Yetkili C.Savcısı tarafından yaka-paça götürüldü, cezaevine konuldu. O günlerde, iktidar kanadından da, hükümete yakın yazarlardan da, “Arkadaş, Başsavcı yargılanacaksa yargılama yeri Yargıtay’dır” demedi. Dahası, Cihaner’in tutuklanmasına alkış tuttu. Cihaner, CHP’den milletvekili seçildi. Dün yaşananları sorduğumda, şunları söyledi:

“İlker Başbuğ olayında ve benim olayımda net bir hukuksuzluk vardı. Başbuğ’un Yüce Divan’da, benim Yargıtay’da yargılanmam gerekirken buna uyulmadı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la ilgili suçlamalar eğer Oslo görüşmeleriyse, kendisi o dönemde Başbakanlık Müsteşar Yardımcısıydı. Müsteşar yardımcısı için özel bir yargılama yöntemi yok. Ama, eski MİT müsteşarı ve yardımcısının ifadesinin alınabilmesi için MİT yasasının 26. maddesi gereğince Başbakanın izni gerekiyor.

Başbakan  da  çağrılmalı

Eğer, Hakan Fidan, Oslo görüşmeleri nedeniyle sorgulanacaksa, kendisine bu görüşme görevi veren Başbakan da ifadeye çağrılması gerekir. Bugün yaşananları hukuk içinde kalarak açıklamak mümkün değil. Hukuk, raydan çıkmış durumda. Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasından yanayım.
Başbuğ’un yargılanma yeri Anayasa’da açıkça yazılı ama uyulmuyor. Sitelerin kurulması talimatı vermişse suç yeri de, emir verdiği kişiler de Ankara’da. Darbe yapılacaksa bunun planlandığı yer de yine Ankara’dır. Ankara’da yapılması gereken soruşturmaların İstanbul tarafından yapılması da büyük yanlışlardır birisidir .”

Saygı  ÖZTÜRK  /  SÖZCÜ

11
Şub
12

YEDİ BİN YILLIK TÜRK DEVLETİ CEMAAT YASALARı İLE YÖNETİLEMEZ..!!!

Bu   kadar   basit..!!!

Kamu  kurumları,  fabrikalar  yabancılara  geçti…

El  değiştirdi.

Vatan  toprakları  satılıyor.

Haraç  mezat…

Kapış  kapış  gidiyor…

Kapanın  elinde  kalıyor.

Türkiye’nin  en  güzel  yerlerine  Yahudi,  İngiliz,  Fransız,  Amerikalı  çöreklendi…

Görkemli  malikânelerinin  önünden  bile  geçirmiyorlar  Türkleri…

Yabancı  korumalar  bağırıyor,  çağırıyor,  saldırıyor…

Bir  adım  yaklaştırmıyorlar.

Bir  de  şu  banka  adlarına  bakın :

Finansbank,  İNG Bank,  Citibank,  HSBC…

Şu  yabancı  işyeri  adları  ise  sadece  bir  caddede  görülenler :

“ Red Apple, Herry, Trend, Cripino, LC Waikiki, Seven Hill, Porselen Vision, Elegant Home, Computur Center, Fıstık Center, Microsoft Certified technical Education, Dürüm Land, Nohut Food Center…”

Dürümcünün,  nohutçunun  adı  bile  “Dürüm  Land’e,   Nohut  Food  Center’a  dönüşmüş.

Yozlaşma  almış  başını  gidiyor.

Burası    neresi    A.Q..?!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Sahi,  burası  neresi ?

Amerika  mı ?    Avrupa mı  ?

Yoksa  bizi  AB’ye  aldılar  da  haberimiz  mi  yok…

Nasıl  Türkiye  bu ?

Sevgili    Erdal  Atabek’in   deyişi  ile : 

“Türkler   kendi   yurtlarında   sürgün..!!!”

Atatürk ve Türk sözcükleri tarihten silinmek isteniyor. Ulusal bayramlar ve “Gençliğe Hitabe” yasaklanıyor. “Tam bağımsızlık ve Cumhuriyet” diyeni içeri atıyorlar.

Bir PKK mebusu hatun, “PKK-MİT görüşmelerinin tıkanması halinde iç savaş çıkacağını” söylüyor. “ Ya oturup bizimle anlaşırsınız, bize devlet kurma hakkı verirsiniz ya da…” diyor.

Mütareke  yıllarını,  işgali  yeniden  yaşıyoruz.

Bu kez İngilizlerin yerini Amerika almış.  İsrail almış.  Ne derlerse o oluyor.

Otur  otur.   Kalk  kalk.

Karşısında  hazırolda  bekliyor  devlet.

Kemalist cumhuriyet yok artık.

Tüm komşu ülkelerle kavgalıyız. Atatürk’ün “Mazlum Milletler”le dayanışma ilkesi ayaklar altına alınmış.

Halkı, vatandaşı, geçim sorunlarını, üretimi, üretmeyi, istihdamı, uygarlaşmayı, çağdaşlaşmayı bir yana atmışız, ABD ile birlikte Suriye yönetimini yıkma çalışmaları yürütüyoruz.

PKK tarafından esir alınan yurttaşlarımız hâlâ kurtarılamamış. Anaların, babaların, eşlerin gözleri yaşlı…

Aradan  bir  yıl  geçmiş,   9 işçi  hâlâ  göçük  altında.   İlgilenen  yok.

Yığınlar  aç,  perişan,  işsiz…

Siyasal  İslam  işbaşında…

Bütün bunlar yaşanırken şimdi bir de dinciler arasında koltuk kavgası başladı…

Ilımlı  İslam  işbaşında…

Ilımlı İslam devlet yönetmeyi çocuk oyuncağı sanıyor. Hukukla top gibi oynuyor…

Paşalar içeride. 700 bin kişilik ordunun Genel Kurmay Başkanı içeride. Çete kurmakla suçlanıyor!

Ilımlı  İslam,  ülkeyi  cemaat  yasaları  ile  yönetmeye  çalışıyor.

Ama  bu  iş  bu  kadar  basit  değil.

Yedi  bin  yıllık  Türk  Devleti  cemaat  yasaları  ile  yönetilemez…

Yedi  bin  yıllık  Türk  Devleti  aşiret  yasaları ile  yönetilemez.

Adım  adım,  sonlarını  hazırlıyorlar.

Adım  adım  sonlarına  yaklaşıyorlar.

YIKILACAKLAR…

CUMHURİYET  YENİDEN  KURULACAK…

Ali  ERALP

http://www.ilk-kursun.com/haber/95554

11
Şub
12

Esrarengiz irade ve hesaplaşma

KCK Operasyonlarına vekâleten bakan özel yetkili bir savcı MİT’in mevcut ve eski Müsteşarlarını şüpheli sıfatı ile ifadeye çağırıyor.

Bu çağrıdan İstanbul Cumhuriyet Savcısı ile Özel Yetkili Mahkemelerden sorumlu savcı yardımcısının haberi yok.
Sadece onlar değil, hükümet üyeleri de bilmiyor zira çağrı yazılı değil sözlü yani telefonla yapılmış.
Konu PKK ile Oslo’da yapılan malum müzakereler ve oradaki içerik…
Haber hükümet için büyük bir sürpriz oluyor ve Başkent’e bomba gibi düşüyor zira Hakan Fidan ile MİT’i bu görüşmeye gönderen Başbakan Erdoğan.
Savcı bu hamle ile aslında dolaylı olarak Tayyip Bey’i hedefe oturtuyor.
Peki, bunu nasıl mı okumak lazım?
Bu ülkede birileri ya da meçhul bir irade, TSK’ya bile diz çöktüren kudretli Başbakan’a ve iktidarına posta koyacak cesareti kendinde görebiliyor.
Peki, kim midir o irade?
Oslo görüşmelerini medyaya kim servis etti ise odur.
O sızdırma bir şantajdı ve belli ki sonuç alamadılar, şimdi ileri bir hamle daha yaptılar.
Hiç kuşkunuz olmasın devamı gelecektir.
Daha  açık  ipucu  mu  dediniz ?

AKP hükümeti, Hakan Fidan’a yapılan bu ifade çağrısı sonrasında karşı operasyon ya da misilleme yaparcasına alelacele kimleri görevden aldı?
İstanbul Emniyeti’ndeki İstihbarat ve Terörle Mücadele Şube Müdürlerini.
Onlar  kim ?
Hanefi Avcı’ya göre en basit anlatımla Emniyet’e sızan malum Cemaat ya da gurubun sempatizanları…
Şu halde son olanlar için AKP ile Cemaatin kapışması dersek sanıyorum abartmış olmayız.
Belli ki Cemaat, Hakan Fidan’ı Uludere sonrasında da hedefe oturtmaktan vazgeçmiyor.
Diyeceksiniz ki Cemaat Hakan Fidan’ı niye hedef alsın?
Tevatürler muhtelif, kimilerine göre Fidan MİT’te Cemaat kadrolaşmasına izin vermediği için hedef olmuş, kimilerine göre de İsrail Hakan Fidan’ı istemediği için Cemaat devreye sokulmuş. Bazıları ise Fidan üzerinden Erdoğan hizaya getirilmeye çalışılıyor yorumlarını yapıyor.
Hülasa Türkiye, Suriye bağlamında tartışmasız olarak ateş çemberinin eşiğinde iken ilaveten devlet içinde de büyük bir buhran yaşıyor.

İşte  son  anket  rakamları
Bu Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile AKP yüzde 55 alır demiştik ya, üzülerek söylüyorum seçim olursa galiba öyle olacak.
Adil Gür’ü biliyorsunuz, Türkiye’nin en iyi isabet kaydeden kamuoyu araştırmacısıdır.
İşte onun anketine göre AKP yüzde 53’ün üstünde!
Peki, CHP ile MHP mi?
CHP, yüzde 21-22 bandında, MHP ise baraj sınırında.
Düşünün Türkiye bölünmenin eşiğinde.
Türkiye, Müslüman Suriye ile sırf ABD istiyor diye savaşın arifesinde.
Ve Türkiye alenen sivil bir diktatörlükle yönetilmesine rağmen AKP’nin oyu yüzde 50’lerin üstünde ise soruyorum bunun sorumluları öncelikle TBMM’deki muhalefetin liderleri değil midir?

Medvedev’in  telefonu  ne  anlama  geliyor ?
Malum Başbakan Erdoğan önceki gün partisinin gurup toplantısında Suriye konusunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto hakkını kullanan Rusya’yı hedef almıştı.
O sözler üzerine Rusya Devlet Başkanı Medyetev Tayyip Erdoğan’ı aradı ve ültimatom verdi.
Rus basınına sızan haberlere göre Medvedev Erdoğan’a, “ABD’nin oyuncağı olmayın. Türkiye Suriye müdahalesinde öncü olursa en büyük zararı siz görürsünüz” demiş.
Telefon görüşmesi ile ilgili olarak bizim Başbakanlık kaynakları da, Medvedev’in Suriye bağlamında dış müdahaleye karşı olduğunu ve sorunun hallinin ancak BM platformu olabileceğini söylediği kaydedildi.
Bu görüşme ile ortaya çıkan şudur:
-Rusya artık Türkiye’ye kuşku ile bakmakta ve Ankara’ya ciddi ciddi hiddetlenmektedir.
-Başbakan Erdoğan Rusya’yı herhalde CHP zannetmiş olacak ki ona kürsüden laf atmış ama karşılığı hemen ertesi gün en üst düzeyden almıştır.
-Medvedev’in telefonu Suriye konusunun artık dünya sorunu olduğunu tescillemiştir.
-Rus Devlet Başkanı’nın ettiği telefon Rusya’nın Suriye’yi yarı yolda bırakmayacağının kanıtıdır.
-AKP ile Erdoğan’ın Suriye olayında Türkiye’nin mukadderatı bağlamında büyük bir kumar oynadığı artık tartışılmaz bir hakikattir.

Baransu – MİT  ve  polis  üçgenine  dikkat !
Mehmet Baransu kim?
Taraf Gazetesi yazarı.
Dahası, Cemaate sempati duyanlardan.
Hatırlayacaksınız Baransu Uludere bağlamında MİT ile Müsteşarını hedef almış ve Başbakan’la bile karşı karşıya gelmişti.
İşte bu Mehmet Baransu önceki gün kendini izleyen iki MİT elemanını polise yakalatmış.
Ne yalan söyleyeyim şaşırdım zira eğer doğru ise MİT’çiler bu arkadaşı niye izler ve Baransu’nun bundan nasıl haberi olur ?

Okumaya devam edin ‘Esrarengiz irade ve hesaplaşma’

11
Şub
12

KEHANET DEĞİL TARİH, ERDOĞAN SURİYELİ ESAD’TAN ÖNCE GİDECEK…

Gülen darbesiyle karşı karşıya kalan Erdoğan’ın, bundan sonra çizeceği rotaya karar vermeden önce, İsrail’i iyi tanıması gerek.
Türk tarihini ve Siyonist Planı’nın ne olduğunu kavramadan Ortadoğu coğrafyasında politika yapılamayacağını bilmesi gerek.
Kasımpaşalıyım diyerek külhanbeyi ayaklarıyla bir devletin yönetilmeyeceğini, devlet yönetmenin ciddi bir iş olduğunu bilmesi gerek…
İçine düşürüldüğümüz bugünkü durumlar, bu hatırlatmayı zorunlu kılıyor, anlayana…

Türk   tarihi   nedir ?

Binlerce yıllık uygarlıkların bile silindiği Anadolu coğrafyasında, küresel emperyalist güçlere karşı zafer kazanmak ve bu coğrafyada hala yaşayan son uygarlık olmak demektir.

Öyleyse en başta Türk devlet adamları Türk tarihinin gücünü bilecek ve siyasete tarihinden aldığı güçle soyunacak, devleti bu güçle yönetecek…  Kasımpaşa’dan değil, Ergenekon Türk Tarih Destanı’nı ayaklar altına alarak değil, Ne Mutlu Türk’üm demekten korkarak değil…

Peki,  1982  Siyonist  Plan  nedir ?

Ortadoğu coğrafyasını etnik ve dinsel temelde ayrıştırmak, çatıştırmak ve parçalamak yani ABD’nin deyimiyle ülkelerin sınırlarını değiştirmek, bu bir… Parçalanmış ülkelerden Hıristiyan ve Yahudi unsurları güçlendirmek ve devletleştirmek ya da devlet yönetimine ortak etmek suretiyle, İsrail’e Arap coğrafyasında müttefik güçler yaratmak, bu iki… Bölge coğrafyasında nükleer güç sahibi olan ya da olma yolunda ilerleyen ülkelerin kayıtsız şartsız vurularak, ellerindeki nükleer güç potansiyelini yok etmek, bu üç

Ortadoğu coğrafyasında Müslüman ülkeler tarafından kuşatılmış olan İsrail’in varlığını sürdürebilmesi için, Ürdün’den bir parça, Suriye’nin doğusu, Irak’ın kuzeyi ve Türkiye’nin doğusunda İsrail’e müttefik tampon yönetimler kurmak ve böylece Anadolu’daki Türk dünyasının Asya’daki Türk dünyası ile bağını kesmek, bu da dört… Bakınız Suriye, İran, Irak ve Türkiye’de gelişen Kürdistan siyasetine…

Bu, aynı zamanda İsrail’in Karadeniz’e açılmasının sağlanmasıdır… Bu, aynı zamanda Afganistan üzerinden Hazar bölgesinde hâkimiyet kurmaya çalışan ABD güçlerinin Karadeniz’de İsrail ile buluşmasıdır… Bu, aynı zamanda ABD ve batılı emperyalist ülkeler tarafından parçalanan Ortadoğu coğrafyasında enerji kaynaklarının ele geçirilmesidir… Bu, aynı zamanda Anadolu’nun Bizanslaştırılmasıdır, yani Anadolu’da yaşayan son Türk uygarlığının yok edilmesidir…

Bu bir tarihsel siyasi projedir; adına ister BOP deyiniz, ister Sevr deyiniz, isterse adına Siyonist proje deyiniz, hepsinin çıkacağı yol Haçlı’dır ve Bizans’tır. Türkiye’ye yönelik tehdidin adı da budur; Haçlı seferine çıkmış Bizans’ın çocukları ile Türk Alparslan’ın Çocukları karşı karşıya yani 1071 Malazgirt’in rövanşı oynanıyor günümüzde… Plan budur, proje budur, oyun budur, tuzak budur…

Gülen cemaat siyaseti bu plan ve projelerin neresindedir? Tam ortasında, üstelik bir yanı ABD-İsrail, öte yanı AB-Roma Vatikan, yani Bizans’ın, Roma’nın çocukları…

Peki  ya  Erdoğan  siyaseti ?

O da tam ortasında, çünkü beraber yürüyorlar aynı yollardan ve aynı hedeflere doğru, yanlarında herkes var, bir tek Türk yok… Çünkü hedefleri Türk…

Neden bu sonuca vardınız derseniz, Özal-Çiller-Erdoğan ile ABD’de kamp kurmuş Fettullah Gülen siyaseti tam otuz yıldır, bu son adıyla, Siyonist projeye hizmet ediyor ve bu proje de hız kesmeden tıkır tıkır işliyor, bakın bir etrafınıza, bakın bir içimize ve dışımıza, çevremize neler oluyor, bir görünüz…

Peki, bu Özal, bu Çiller, bu Erdoğan ve Gülen, neden bunu yapıyor, neden Türk Milleti’ne değil de küresel emperyalist güçlere hizmet ediyor?

Bu  sorunun  tek  cevabı:  ÇARÇELLA’dır,  okuyunuz…

Çünkü Çarçella demek; 1920 İngilteresinin Ermenistan-Kürdistan’ı demektir, günümüzde ise Büyük İsrail demektir, yani Yahudi yönetiminde Ermeni-Kürt ittifakıyla Suriye doğusu-Irak kuzeyi-İran batısı ve Türkiye doğusunda kurulacak tampon yönetimler…

Bu projede hedef ülke Türkiye’dir, çünkü Kürdistan siyasetinin hayata geçirilmesi ancak Türkiye’nin bu projede yer almasıyla mümkün olabilir. Gerek Suriye, gerek İran ve Irak’taki ayrılıkçı Kürt hareketlerine güç kazandırabilecek tek ülke Türkiye’dir, sahip olduğu tarih, coğrafya ve kaynaklarıyla…

Düşünsenize, Türkiye olmasaydı, Barzani bu Barzani olabilir miydi, hayır, Barzani’ye elektriği bile veren Türkiye… Kürdistan siyasetine Irak’ta güç kazandıran Türkiye siyasetidir. Ve bu siyasetin İran ve Suriye’de de güç kazanabilmesi için, Türkiye’nin aktif olarak desteği şarttır, Türkiye ve Türkler olmadan bu coğrafyada hiçbir şey olmaz… Bu açıdan Gülen-Erdoğan siyasetine baktığınızda, son dokuz yıldır ülkemizde izlenen siyaset hep bu yönde olmuştur…

Bugün çatışma noktasına nereden gelindi diye sorarsanız,  mesele de zaten budur, MİT buna araçtır; Kürdistan siyaseti Türkiye’de nasıl yol alacak, buna göre siyaseti düzenlemek… Irak’ta, anladık, Barzani ile yol alacak ama Türkiye’de kimle yol alacak ve bu siyasetin lideri kim olacak?

Bu noktada iki stratejik yol çıkıyor ortaya; biri, Barzani’yi Irak’ta güç yapıp, devlet yapıp, Türkiye’nin doğusunda Kürdistan siyasetini fiilen ele alması ve yürütmesi… Diğeri ise Barzani ile birlikte ve aynı süreçte PKK’yı siyasallaştırıp, İmralı liderliğinde, doğuda Kürdistan siyasetine ivme kazandırılması… Ve Barzani-İmralı yönetiminde İran ve Suriye’nin de karıştırılarak bu tuzağa çekilmesi…

Peki, Türkiye’de siyaset yapıcıları küresel bu tuzağın hangi ayağında yer aldılar ya da bu tuzağa karşı çıktılar? Yaşadığımız bunca ömür ve yaptığımız araştırmalardan anladığımız o ki bu tuzağa karşı çıkan olmamış hiç, laf söyleyen çok olmuş ama izlediği siyaset ya da muhalefetle bu tuzağı bozan hiç olmamış…

Ve son otuz yıllık iç siyasetimiz masaya yatırıldığında, Türkiye’de egemen olan Özal, Çiller ve Erdoğan siyasetlerinin hedefe giden yollarının farklı olmasına karşın, hepsinin de bu küresel siyasete hizmet etmiş olduğu, günümüzde artık, açıkça ortaya çıkmıştır. Lütfen tarihimizi okuyunuz…

Peki  ya  Erdoğan  ve  AKP ?

Ya  Fettullah  Gülen  ve  Cemaat ? 

Ya  ABD – AB – İsrail ?

2002’de yıkılan üçlü koalisyonun üzerine inşa edilen AKP siyaseti, iktidar olduğu günden ta ki çatışmadaki bu son dönemece kadar, bire bir emperyalist güçlerin siyasetini izlemiş ve rotalarından asla ayrılmamıştır. 2003 ABD-Irak savaşı, Barzani’nin Kerkük’ü işgali, Mehmetçik ve çuval olayı, Libya, Mısır, Suriye ve en önemlisi PKK’nın Irak’ta himaye edilmesi meselelerinde, anayasal suç olan Türk milli menfaatlerini yok sayma pahasına, bu küresel güçlere Türkiye’nin sahip olduğu tüm imkânları vermiştir.

Küresel güçlere tam itaat yolundan ayrılmayan Gülen-Erdoğan siyaseti sayesinde, 1982 Siyonist projeye uygun olarak dış siyasette; Ortadoğu coğrafyasında etnik ve dinsel ayrıştırma sağlanmış, hatta Irak aynı temelde parçalanmış, Libya ve Mısır parçalanma sürecini yaşarken, Suriye de projedeki yerine oturtulmuştur… Yine aynı projeye uygun olarak, İsrail yönetiminde bir Barzani Kürt devleti kurulmuştur, bir ilanı hariç… İran, ABD-AB-İsrail’in silahlı hedefi haline getirilmiştir. Hükümetleri ters yüz edilen ülkelerin enerji kaynakları fiilen ele geçirilmiştir… Bu süreç hızla hedefine doğru ilerlemektedir…

İç siyasete gelince, yine Gülen-Erdoğan’ın izlediği siyaset ile Türkiye’nin enerji ve ekonomik kaynakları özelleştirme adıyla küresel güçlere tahsis edilmiş, Bizans Ortodoks Rum Patrikliği Vatikan olma yolunda mesafe katetmiş, eski mallarına kavuşmuştur… Heybeliada Ruhban Okulu açılma yoluna girmiş, yani Bizans’ın Anadolu’da inşası AKP-Gülen siyasetiyle eşi benzeri görülmedik bir hız kazanmıştır. Bu noktaya kadar Erdoğan-Gülen-Emperyalist siyaset tam bir işbirliği içindedir. Ama işin içine küresel Kürdistan siyaseti girince, hani şu Özal’ın Irak’ta tasfiyeye kalktığı pkk girince işler değişmiş ve tarih yeniden tekerrür etmeye başlamıştır…

Bu noktada çatışma noktası, tıpkı geçmişte olduğu gibi, Kürdistan siyasetinin Türkiye’de nasıl hayata geçirileceği konusu olmuştur.

Bu konuda Erdoğan’ın aldığı son tavır açıktır; ya pkk AKP’leşip onunla birlikte yürüyecek ya da Erdoğan devlet güçleriyle pkk’yı yok edecektir… Anlaşılan o ki bu konuda anlaşma sağlanamamış ve Erdoğan pkk’yı devlet güçleriyle yok etmeye karar vermiştir… İmralı’nın susturulması ve KCK operasyonları bunun açık kanıtıdır.

İşte bugün yaşanılan sorun budur; küresel Kürdistan siyasetinin mimarları Irak’ta Barzani, Türkiye’de İmralı peşinde koştuğu için, Erdoğan siyasetiyle bu noktada ters düşmüştür, bu açıktır… Çünkü küresel güçlerin Büyük İsrail oyunu, ardında İsrail olan bir Barzani’ye ve ardında Ermenilerin olduğu bir pkk’ya dayanmaktadır. Erdoğan izlediği “pkk’yı AKP’leştirmek ve AKP ile yola devam” siyaseti, bu küresel oyunculara ters düşmüş ve bu yüzden de bir karşı operasyona maruz bırakılmıştır… Aslında Erdoğan Özal’ın hatasına düşmüş, Özal PKK’yı Barzani ile yok etmek isterken, Erdoğan da PKK’yı AKP’leştirip yok etmeye çalışmıştır, her ikisi de milli güç olmadan küresel oyun oynanamayacağını kavrayamamıştır.

Peki,  şimdi  ne  olacaktır ?

Küresel oyunlar milli güçler tarafından bozulur, tıpkı Mustafa Kemal’in kurtuluş savaşı gibi, tıpkı bu savaş sonucu kurulan cumhuriyetin ilk yıllarında izlenen ulusal iç ve dış siyaset gibi… Türk Tarihi diyor ki ulusal siyaset izlemeyen devlet adamlarının yönetimde kalma şansı yoktur… O halde Erdoğan gidecek, küresel güçler istediği için değil, Türk Tarihi bunu gerektirdiği için… Kaderin ne acı cilvesi ki küresel güçlere güvenip Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a “çekil” çağrısı yapan Erdoğan, şimdi ve de ondan önce çekilmek zorunda kalacak…

Peki diyelim ki direndi ve pkk’yı AKP’leştirmek, İmralı’yı susturmak ve AKP siyasetiyle küresel siyasete yön vermek için direndi, o zaman ne olacak?

İmralı’nın sözde bir partide bir araya gelmiş sözcüleri zaten bu açıklamayı yaptı; “Türkiye’de bir iç savaş çıkabilir”… Gülen de bir açıklama yaptı; “eski kefeni çıkarıp yeni kefen giyeceğiz”, yani yeni bir lider arıyor AKP’ye… Taraf gazetesiyle zaten Erdoğan’a mesajlar akmaya başladı; “çok pişersen çıtır çıtır yerler seni”… Bu durumda ne oldu; Fettullah Gülen cemaati, PKK ve Gülen medyası İmralı ile küresel güçlerin yanında yer alıp Erdoğan’a karşı savaş açtı demektir bu…

Gerçek  budur,  bu  gerçeği  bilen  Türk  Milleti  karşısında  tüm  siyasi  partiler 

açık   tavırlarını   ortaya   koymalıdır !

Artık  Türk  Tarihi’ni  yeniden  okuma  v e  Türk  Tarihi’nden  ders  alma  zamanıdır, 

herkes   açsın   okusun   ve   dersini   alsın…

Yakın Türk Tarihi ne diyor bize; Özal, Türkiye’nin milli güçleri ile Türk milletinden güç alarak küresel Kürdistan oyununu bozmak yerine, küresel güçlerle işbirliği yaparak ve Barzani yanında yer alarak bu oyunu bozmaya çalıştı, tutmadı, devirdiler…

Çiler, ara dönemde tam bir işbirlikçi olarak ve oyunun kuralları dışına çıkmadan vazifesi yaptı ve şimdi, kral kraliçe gibi yaşıyor ve “konuşursam Türkiye’de yer yerinden oynar” deyip üstelik kafa tutuyor bize… Argo ile ona verilecek cevap şudur; yemezler, gün geldiğinde bu hesap sorulacaktır, kimse de kaçamayacaktır…

Erdoğan, tıpkı Özal gibi, küresel oyuncuların yanında yer alıp kendi oyununu kurmak istedi, sonuçta bu operasyonla karşı karşıya kaldı. Ya gidecek, halkımızdan destek almadan küresel oyunlara kalkıştığı için, ya gidecek…

Bu durumda Türk Tarihi bize ne diyor; emperyalist ülkelerin yanında bir sığınmacı gibi durarak küresel oyunlar oynayamazsınız diyor, oynatmazlar sizi diyor, hep kaybedersiniz…

O halde ne yapmalı; gün ve gelecek için Türk milletinden destek almalı ABD-AB-İsrail’den değil, yoksa alan kötü yola düşer…

O halde ne yapmalı; Türk milletinden destek alarak ve Türk milli menfaatlerinden asla vazgeçmeden ve de gerektiğinde savaşı göz alarak ulusal bir siyaset izlemek,  yoksa ABD-AB-İsrail’in menfaatleri korumak için yola çıkanlar kötü yola düşer…

O halde ne yapmalı; özgür ve bağımsız yaşamak için ölümü göze alıp başarmış olan Mustafa Kemal Cumhuriyeti ulusal siyasetinden bir adım bile sapmamak ve yarım kalmış devrimlerini mutlaka tamamlamak ve üstelik bunu yapacak güç bizde var…

Sonuç; Biz bu kutsal Anadolu topraklarda hep yaşayacağız, özgür ve bağımsız yaşayacağız, binlerce yıllık uygarlıkların son mirasçısı TÜRK olarak yaşayacağız, artık bu ülkede siyaset yapıcılarının bizim bu düşüncelerimizi dikkate almalarının zamanı gelmiştir, yoksa kendileri bilir….

Son  Söz  ise  şudur :

Okumaya devam edin ‘KEHANET DEĞİL TARİH, ERDOĞAN SURİYELİ ESAD’TAN ÖNCE GİDECEK…’




İstatistikler

  • 2.406.214 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Şubat 2012
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
272829  

En Çok Okunan Yazılarımız

En fazla oylananlar