Archive for the 'Bülent Arınç' Category

22
Eyl
07

fıkralar

  FAHRİ DOKTORA

………Zenginlerden biri bir üniversiteye yüklü miktarda bagis yapmis. Yaptigi bu bagistan ötürü ona “Fahri Doktora” lik vermisler. Ancak eve geldiginde karisi :

– Sen doktor oldun. Bende istiyorum. Git bir bagista benim için yap. Banada doktoralik al demis.

– Yaw etme eyleme. Bak ya verirler ya vermezler.

. . ….Adam yine gitmis üniversiteye. Rektörle görüsmeye baslamis.

– Yaw ben doktor oldum. Ancak benim karimda istiyor. Evde huzur kalmadi. Bir bagis daha yapsam

onada doktoralik alabilir miyiz ?

– Tabii. Neden olmasin.

…….Adam yine yüklü miktarda bagis yapmis üniversiteye. Karisi da doktor olmus. Bir süre sonra karisi :

– Beey. Git bizim ata da doktoralik al. Sen doktor oldun, ben doktor oldum hayvan komplekse girdi.

– Yaw olur mu hanim. Ata doktorluk verirler mi.

– Ama hayvan yemeden içmeden kesildi. Çabuk git ona da doktorluk al.

– Valla ya olur, ya olmaz. Ben giderim rektörle görüsmeye.

……..Adam yine üniversitede. Rektörle görüsüyor.

– Rektör bey. Ben doktor oldum, karim doktor oldu. Bizim at bunalim geçiriyor. Hayvan komplekse girdi

Bir bagisda onun icin yapsam ona da doktorluk verir misiniz?

. ….Rektör bir süre düsünmüs.

– Tabii. Neden olmasin. Simdiye kadar ne eseklere doktorluk verdik… . . . :)))


Yüzme Yarisi

. . . . . Bir gün çok özürlüler arasinda yüzme yarisi yapilacak. Yarismacilar geliyorlar

kulvarlarin basina. Bir tanesinin kollari yok, bir tanesinin bacaklari yok, bir tanesinin

belden asagisi yok ve bi tanesi de sadece kafa.

. . . . .Diziliyorlar kulvarlarin basina. Silah sesi duyuluyor. Hep birden atliyorlar havuza

Yaris basliyor. Kollari olan kollarini çirpiyor, bacaklari olan bacaklarini çirpiyor. Ama

kafa meydanda gözükmüyor. Aradan 2 dakika geçiyor. Diger yarismacilar 2. tura basliyorlar

ama kafadan hala haber yok. Yarisi durduruyorlar. Hemen bir dalgiç ekip yolluyorlar

havuzun dibine. Bir bakiyorlar kafa havuzun bir kösesinde duruyor. Hemen tutup çikartiyorlar

disari. Kafa disari çikar çikmaz derin bir nefes aliyor.

Soruyorlar.

– Yaw noldu birader.

Kafa cevap veriyor.

– Sorma abi kramp girdi. Kramp. . . . . : D


Polis oluyor.

…. Polisin biri birgün kumsalda gezinirken kumla garip sekiller yapan cocuk gormus.

Yanina gitmis.

-Cocugum sen ne yapiyorsun

-Polis yapiyorum

-Nasil yapiyorsun

-Kum katiyorum, su katiyorum, bok katiyorum polis oluyor.

-Ne ! Bok katiyorsun haa !

-Al sana

Cocugu bir guzel dovmus. Ertesi gun gelmis bakmis cocuk yine orada

-Cocugum sen ne yapiyorsun

-Polis yapiyorum

-Nasil yapiyorsun

-Kum katiyorum, su katiyorum, bok katiyorum polis oluyor.

-Ne ! Bok katiyorsun haa !

-Al sana

Cocugu yine dovmus. Ertesi gun gelmis bakmis cocuk yine orada. Gitmis yanina.

-Cocugum sen ne yapiyorsun

-Asker yapiyorum

-Nasil yapiyorsun

-Kum katiyorum, su katiyorum asker oluyor.

-Bok katmiyor musun ?

-Yoooo. Bok katinca polis oluyor ! ! !


Müdürler

…. Bir gün insanin iç organlari toplanmis bir karara varmaya çalisiyorlar.

“Durumumuz hiç iyi degil. Yeni bir sistem gerek. Yeni bir yönetici gerek”

Beyin ilk yönetici adayi olarak geliyor…

– En iyi düsüneniniz benim. Ben olmasam düsünemezsiniz. Ben yönetici olucam

Arkadan ayaklar geliyor…

– Sizi ben tasiyorum. Ben olmasam yürüyemezsiniz.

Sonra mide geliyor…

– Yediklerinizi ben sakliyorum ben müdür olucam.

Böylece bütün organlar geliyor ben müdür olucam diyor.

Ama bu görüsmeye götü çagirmiyorlar bile. Bu duruma göt çok bozuluyor ve kendini kapatiyor.

Aradan bir hafta geçiyor. Bakiyorlar durum daha kötüye gidiyor. Gidiyorlar götün yanina…

-Ne olur aç kendini

diyorlar. Götde

-Müdürlügü bana verirseniz açarim kendimi diyor.

Vermiyorlar müdürlügü. Bir hafta geçiyor üstünden. Durum hepten kötüye gidiyor. Diger

organlarda derman kalmiyor. Gidiyorlar götün yanina.

-Tamam. Aç kendini. Müdürlükte senin olsun. diyorlar

. . . . . . . . O gün bugündür bütün götler müdür…


Felsefe

. . . . . Temel kahveden içeri girmis. Bir bakmis adamin biri gömülmüs kitaplarin arasina

biseyler okuyor. Merak etmis gitmis yanina. Sormus.

– Hemserim. Sen ne okuyon böyle.

– Sssshhhttt. Felsefe okuyorum.

– Felsefe mi ? O ne ula ?

– Simdi sana anlatsam anlamazsin. Ben iyisi sana bir örnek vereyim. Senin evinde akvaryum var mi?

– Heee. Vaaar.

– Evinde akvaryum varsa demek ki sen hayvanlari seviyorsun.

– Heeee seviyorum.

– Hayvanlari seven insanlari da sever.

– Heee seveeeer.

– Sen evlisindir.

– Evet evliyiim.

– Senin çocuklarinda vardir.

– Heee vaaaaar.

– Demekki sen ibne degilsin !!!

. . .

. . Bu is Temel’in çok hosuna gitmis. Ertesi gün ayni kitaplardan kendiside almis. Oturmus

kahveye baslamis okumaya. O sirada Dursun gelmis.

– Ula Temel ne okuyorsun öyle ?

– Sssshhhhttt. Felsefe okuyorum.

– Ula felsefede neymis.

– Simdi sana anlatsam anlamazsin. Ben iyisimi sana bir örnek vereyim. Senin evinde akvaryum

varmi?

– Hayiir. Yoook.

– Hadi ordan ibne seni ! ! !

07
Ağu
07

Arınç’tan ilginç sözler

Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, Meclis başkanlığına bu dönem aday olmayacağını açıkladı.

Eski TBMM Başkanı ve AK Parti Manisa Milletvekili Bülent Arınç, ”Ben, o (Başbakan Recep Tayyip Erdoğan) rahat etsin diye Meclis Başkanlığına adaylığını koymamış değilim. Tekrar Meclis Başkanlığına devam etmek gibi bir düşüncem yoktu” dedi.

Parlamentoda basın toplantısı düzenleyen Arınç, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. ”Başbakan’ı rahatlatmak için yaptığınız bu davranışa Abdullah Gül de dahil midir?” sorusuna karşılık Arınç, parti içi disipline ve bir parti olgusuna çok ciddi baktığını belirterek, geçmişte partilerde önemli görevlerde bulunduğunu, partilerin sorumsuz yerler olmadığını ve herkesin istediği zaman istediği şeyi yapamayacağını ve çekip gidemeyeceğini söyledi.

”Parti içi demokrasi vardır, ama parti içi disiplin de vardır” diyen Arınç, ad vermeden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı kastederek, şöyle konuştu:

”Geçtiğimiz günler için söylüyorum; bir genel başkan, partisi içinde toparlayıcı, başarılı olabilecek bir Cumhurbaşkanı adayı belirlemek için teşkilatına, milletvekillerine, MKYK üyelerine, MYK üyelerine sordu, bazı anketler yaptırdı, gazetecilerle konuştu. Ben bunların hiçbirisine katılamadım, çünkü Meclis Başkanı olarak konumum buna müsait değildi. Sadece Sayın Başbakan bana son gün geldi, benim düşüncemi sordu, düşüncemi ifade ettim. Yani, binlerce insandan sonra ben, sorulduğu için fikrimi ifade ettim.

Sayın Başbakana düşen bir tek görev var; o da nedir, bütün bu yaptığı görüşmelerden sonra bir karar vermektir. O kararı da 24 Nisandaki grup toplantısında ifade etti. Dolayısıyla artık biz, A da desek, B de desek, C de desek o partinin genel başkanı olan kişi, yaptığı çalışmalardan sonra bir kararı açıklıyor. Artık, ‘benim, senin düşüncen’ değil, varsa bir parti kararı buna böyle bakmak ve ona dört elle sarılmak gerekir.”

-”GENEL BAŞKANLARI GÜÇLENDİRMEMİZ LAZIM”-

Bir parti grubunda milletvekillerini çok farklı şeyler söyleyebileceğini, ama grup kararı çıktıktan sonra ”benim düşüncem şöyleydi” diye dışarıda bunu dillendirmenin doğru olmadığını belirten Arınç, parti disiplinin bunu gerektirdiğini vurguladı.

Kendisini Erdoğan’ın yerine koyduğunda da böyle düşüneceğini anlatan Arınç, ”Dolayısıyla, ‘ben bir fedakarlık yapıyorum’ anlamında söylemedim, ‘genel başkanları güçlendirmemez lazım, onlara rahat bir çalışma ortamı temin etmemiz lazım’ dedim. O rahat etsin diye ben Meclis Başkanlığına adaylığımı koymamış değilim” dedi.

İşin başından bu yana, dönemi başarıyla geçirmeyi kendisine hedef aldığına işaret eden Arınç, şunları söyledi:

”Dönem sonunu getirdim, emaneti yere düşürmedim ve kendi ölçülerime göre projelerimin hepsini de gerçekleştirdim. Dolayısıyla benim tekrar Meclis Başkanlığına devam etmek gibi bir düşüncem yoktu. Ben bu konuda bugünkü beyanımı, ‘acaba hala olabilir mi olamaz mı’ diye düşünenlere karşı, hem de size veda etmek amacıyla yaptım.

Her milletvekilinin de genel başkanına güvenmesi ve genel başkanı kendi fikrini sorduğu zaman samimi fikrini söylemesi lazım. Hem şahsi için hem de partiyle ilgili konular için… Dolayısıyla ben burada bu fikrimi söyledikten sonra diğer milletvekili arkadaşlarımızın da genel başkan kendilerine hangi konuda danışırsa, parti içi hangi görevi teklif ederse, bence bu konuda genel başkana çok daha değer vermesi ve çok daha güçlendirmesi gerekir. İsim olarak ‘Gül’dür, başkasıdır’ diye söylerseniz bunun başka noktaya çekilmesi mümkün olur. Ben kendi adıma bana düşeni, yakışanı yaptığıma inanıyorum.

Görev noktasında bir beklenti içinde değilim. Ben düşünülen görevlerin hepsini zaman içinde yaptım, çoğuna da meraklı değilim. Ben bir milletvekili olarak bu dönemi de başarıyla geçirmek istiyorum.”

Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığı konusundaki ”Gül’ün adaylığını sürdürmesi halinde destekleyip desteklemeyeceği” sorusuna Arınç, bunun 20 defa konuşulduğunu, 21. defa tekrar cevap vermeyi uygun görmediğini söyledi.

-”PARLAMENTOYU HALKLA KUCAKLAŞTIRDIK”-

Arınç, Meclis Başkanlığında yaptığı ya da yapamadığından ötürü pişmanlık duyduğu bir şey olup olmadığı sorusuna, ”Bu, bugünün sorusu değil bence…” karşılığını verdi.

Parlamentoda bir gelenek başlattığını, 1 Ekimde yasama yılı başlarken o döneme ilişkin projelerini anlattığını, dönem sonunda da bunların ne kadarını yapabildiğinin hesabını verdiğini anlatan Arınç, ayrıca her yıl TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Meclis bütçesini savunduğunu hatırlattı. Kendisinden sonraki Meclis başkanlarının da şeyi yapmasını dileyen Arınç, ”4 yıl 9 ay sonra geriye dönüp baktığımda bunların hepsinin belgesi önümdedir. 100 projenin en az 90’nı yaptığımı görüyorum.” dedi.

Milletvekillerini daha geniş mekanlara kavuşturacak olan halka ilişkiler binasının temelinin 1-2 ay içinde atılacağını, Parlamento içinde çeşitli mekanları yenilediklerini belirten Arınç, ”Parlamentoyu halkla buluşturduk. 85. yılda Türkiye’de 1 milyon insanı Parlamentosuyla kucaklaştırdık. Çeşitli etkinlikler yapıldı. Parlamento halkın parlamentosu olarak bu dönemde biraz daha öne çıktı. Ben yaptıklarımızın başarılı olduğunu düşünüyorum. Milletvekillerimize imkan sunmakla kalmadık, personeli de TOKİ’nin yapacağı konutlara kavuşturacağız. Hayırlı olsun, Parlamentomuz ilk günkü kadar güçlü, ilk günü kadar halkımızın parlamentosu olacak” diye konuştu.

-”BENİM İŞİM CEZA….”

Arınç, ”Bülent Arınç olarak yeni dönemde milletvekilliği dışında en iyi yaparım dediğiniz makam veya bir görev var mıdır?” sorusu üzerine, bunun zekice bir soru olduğuna işaret ederek, eskiden hukukta çapraz sorgu usulü olmadığını, yıllarca avukatlık yapan bir kişi olarak bu konuda çok sıkıntıya düştüklerini anlattı. Arınç, ”Aslında çapraz sorgu usulü olsa -biraz şimdi ceza hukukuna girdi- gerçekler çok daha iyi anlaşılır” dedi.

İyi bir ceza avukatı olduğunu, biraz medeni usule baktığını, ancak hiç hayatında vergi davası almadığını, vergi mevzuatına hiç sempatisi olmadığını kaydeden Arınç, kendisine gelen vergi davalarını da başkasına gönderdiğini ifade etti. Sigorta mevzuatını biraz bildiğini, ama bununla ilgili davalara da girmediğini belirten Arınç, şöyle konuştu:

”Benim işim ceza… Adamı ipten alır ipe götürürüm. İşte biraz miras hukukunda ihtisasım vardı, ama vergi davası geldiğinde, ‘ben bu işi bilmiyorum’ derdim. ‘Bu adam nasıl avukat’ deyip çıkarlardı kapıdan. Şimdi de bana bir görev teklif edilmiş olsa, ben şunu yaparım bunu yapamam derim. Bu benim için dürüstlük göstergesidir. Çünkü bana 4 yıl 9 ay önce ikili bir teklif olduğunda bunu kabul etmiştim; Meclis Başkanlığını yapacağımı düşünüyordum. Şimdi teklif olursa düşüneceğim, yapabilir miyim yapamam diye…”

Bir gazetecinin geçen hafta Başbakan Erdoğan ve Abdullah Gül ile 4 saat süren görüşmede neler konuşulduğunu soran bir gazeteciye, bu görüşmenin çok garipsenecek, ayıplanacak, çok büyük puntolarla yazılacak bir şey olmadığını ifade eden Arınç, yeri geldiğinde zaman zaman bütün arkadaşlarıyla buluştuğu gibi Erdoğan ve Gül ile de buluştuğunu kaydetti.

Arınç, ”(Orada ne konuşuldu?) diyen bir kişiye 2 şey söyleyebilirim ama buna siz de inanmazsınız, ben de gülerim. Orada ‘küresel ısınmanın sonuçlarını konuştuk’ desem inanmazsınız, ‘tesadüfen oradan geçiyordum kapıyı açık buldum ve girdiğimde ikisi oturuyordu’ desem de inanmayacaksınız. Biz orada 4 saat boyunca her şeyi konuştuk” dedi.

VİDEOSU İÇİN:http://www.gercekgundem.com/?p=78772

07
Ağu
07

‘Gemicik’ 4 bin ton taşıyacak

Baykal’ın diline doladığı Erdoğan’ın oğlunun gemisi, Zonguldak’ta yükleme yapıyor.

Seçim sürecinde CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın her mitinginde eleştirdiği, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ise ‘Gemicik’ diye savunduğu büyük oğlu Ahmet Burak Erdoğan’ın kuru yük gemisi, Zonguldak’ın Ereğli İlçesi’nde yükleme yapıyor. ‘Safran-1′ gemisi, 4 bin 200 ton boru profili İngiltere’ye götürecek.

Günde 800 ton yükleme yapılan gemide, yükleme işleminin haftasonuna kadar süreceği belirtilirken, gemiyi görüntülemek isteyen gazetecilerin limana girişine izin verilmedi. Gazeteciler, yükleme işlemini uzaktan görüntülemeye çalıştı.

Başbakan Erdoğan’ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan’ın, yakın arkadaşı Mecit Mert Çetinkaya ile birlikte kurduğu ‘MB Denizcilik Taşımacılık Limited Şirketi’, 6 Şubat 2007 tarihinde ‘Safran 1′ adlı kuru yük gemisini satın alarak deniz taşımacılığına ilk adımı attı.

07
Ağu
07

‘Türkiye Musul-Basra’yı almalı’

Almanya, İran ve PKK, Türkiye ve Arap devletlerine karşı Orta Doğu güç yarışında.

Bu saldırgan politikanın esasıysa, Irak’a, Türkiye’ye ve Suriye’ye karşı, Kuzey Irak’ta bulunan ve bugün fiilen ABD’nin himayesinde olan PKK üslerinden PKK’yı bir şahmerdan olarak kullanmaktır. Irak, Türkiye ve Suriye parçalandıktan sonra da Orta Doğu’da, Almanya-İran ekseni desteğinde yeni bir süper güç olarak bir PKK Kürdistanı ortaya çıkacaktır. Ağustos, Orta Doğu’da barış veya savaş için kritik bir ay.

The Conservative Voice’dan Scott Sullivan yazdı

ABD, Washington: Erdoğan, Türk ordusunun güçlü muhalefetine rağmen, tüm Türk kadınlarının başörtüsü takmasını; Almanya, İran ve PKK yandaşı olan Kürt devlet başkanı Mesut Barzani ile dost Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü yine Türkiye’nin cumhurbaşkanlığına aday göstermek istiyor.

Bu durumda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türk ordusu ile Türk milliyetçilerinden gelen desteği muhafaza etmek için ne yapabilir? Bunlar, Almanya, İran ve Kürtlerin, Irak, Türkiye ve Suriye’den başlayarak Arap devletlerini parçalama planlarından korkuyorlar. Yanıtı basit. Başbakan Erdoğan, ABD’ye danıştıktan sonra Türk barış gücü askerlerini ABD güçlerine destek için Musul’a göndereceğini açıklamalıdır. Türkiye, ABD ve İngiltere’den, Musul ile Basra güvence altına alınırken asker azaltımına gitmekten şimdilik vazgeçmelerini talep etmelidir. Bir başka seçenekse, Türkiye’nin Suriye ve Arap devletlerinden Irak’taki Türk barış gücüne katkıda bulunmalarını istemesidir. Böylece Türkiye PKK’yı, Musul dışında kalması, İran’ı da Basra dışında kalması için uyarmış olacaktır. Bir cesur adımla Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğünü güvenceye alabilecektir. Böylelikle PKK, Kuzey Irak’tan bir Kürdistan yaratma planlarından cayacak, İran da Irak’ın güneyinde bir Şiistan yaratma planlarından… Üstelik Irak’ın kuzeydeki sınırlar da güvence altına alındığında Erdoğan, Türkiyeli Kürtlerle uzlaşmak için yeterince güçlü bir konuma erişmiş olacaktır. Bir Irak Kürdistanı’na katılacak ayrılıkçı bir Türkiye Kürdistanı seçeneği masadan büsbütün kalkacaktır. Gerçekten de Türk güçleri o zaman, kuzeyden güneyden saldırılarla PKK’yı kapana kıstırmış olacaktır.

Öte yandan Basra’ya barış gücü göndermekle Türkiye, İran’ı, ABD askerlerinin, Irak’ın tek büyük limanı Basra üzerinden çekilmesine karışmak gibi bir niyeti varsa da bundan caydıracaktır. Son olarak belirtelim; Musul ve Basra’yı güvence altına alma kararı ile Türkiye, ordusuyla PKK peşinde Kuzey Irak’a saldırmakla elde edeceğinden daha üstün bir konumda olacaktır. Zira bu tür askeri saldırılarla Türkiye’ye PKK sorununu kökten çözemez. Sözün kısası, Türk güçlerini Basra ve Musul’a konuşlandırarak Başbakan Erdoğan, PKK ve İran’ı birer tehdit olmaktan çıkarıp Türkiye Kürtlerine daha fazla esneklik göstermek konusunda pazarlık konumunu güçlendirecek, Türk ordusu ve milliyetçilerinden gelen desteği muhafaza edecek ve Basra’yı ABD askerlerinin çekilmesi için güvenli hale getirecektir. Neden harekete geçilmesin ki?

“Erdoğan, PKK’yı Nasıl Durdurabilir?”

Almanya, İran ve PKK -ABD politikasının da yardımıyla- Türkiye, Suriye ve Arap devletlerine karşı bir Orta Doğu güç yarışında. Bu saldırgan politikanın esasıysa, Irak’a, Türkiye’ye ve Suriye’ye karşı, Kuzey Irak’ta bulunan ve bugün fiilen ABD’nin himayesinde olan PKK üslerinden PKK’yı bir şahmerdan olarak kullanmaktır. Irak, Türkiye ve Suriye parçalandıktan sonra da Orta Doğu’da, Almanya-İran ekseni desteğinde yeni bir süper güç olarak bir PKK Kürdistanı ortaya çıkacaktır.

Ağustos, Orta Doğu’da barış veya savaş için kritik bir ay. Almanya, İran ve PKK bu ay İran ve Türkiye’ye son bir hamle yapmayı planlıyor. PKK, Kerkük’ü Irak’tan çalarak başlayacak bir yayılma kampanyasını belirgin biçimde hızlandıracak.

Orta Doğu hakettiği istikrar, barış ve refahın yerine PKK’nın cebri sınır düzenlemeleri, büyük oranda Arap nüfusu hedef alan geniş ölçekli bir etnik temizlik kampanyası ve artan dış müdahalelere gebe bir yola girecek.

Bereket versin Başbakan Erdoğan, son seçimleri PKK karşıtı açıklamalarından sonra artık bu Almanya-İran-PKK ekseninden savaşa iten hamleleri engellemek için güçlü bir halk desteğine sahip. Savaşa sürüklenmemek için yanıtlanması gereken büyük soru şudur: Dışişleri Bakanı Gül’ün Başbakan Erdoğan ve Türkiye için artı mı eksi mi olduğudur?

Başbakan Erdoğan şimdi Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanı olarak Dışişleri Bakanı Gül’ü tekrar aday göstermek istiyor. Ne yazık ki Gül; çoğu kez, Avusturya’nın geçen hafta PKK için para toplayan Ali Rıza Antal’ı güvenliği için bir uçakla Kuzey Irak’a, yani Türk adaletinden uzakta bir yere gönderme kararını onaylayan Almanya; Türkiye ve Suriye’yi bölmek için PKK ile işbirliği yapan İran; hiçbir şekilde PKK’ya hayır demeyen ABD ve Kürt devlet başkanı ve PKK yandaşı Mesud Barzani gibi Türkiye düşmanlarının en iyi dostu görüntüsü veriyor. Bu noktada Dışişleri Bakanı Gül, Türk milliyetçilerinin desteğini kazanmak için ne yapabilir? Yine açık konuşmak gerekirse Türkiye’nin milliyetçileri Dışişleri Bakanı Gül’ün dışarıdaki dostlarının Türk devletini toptan parçalamak değilse de, Türkiye’yi ikinci sınıf bir güce dönüştürme planları olduğundan korkuyorlar. Dışişleri Bakanı Gül, şu üç öneriyle Türk milliyetçilerini yatıştıracak bir adım atabilir:

1) Bakan Gül, PKK finansörü Antal Türkiye’ye iade edilmedikçe Kuzey Irak’ın bir parya devlet olarak kabul edileceğini ve Barzani ile ilişkileri koparmayı öngören bir ortak politika üzerinde anlaşmak üzere Berlin, Tahran ve Washington’daki mevkidaşlarıyla temasa geçsin;

2) Bakan Gül, ABD’ye, PKK ve İran’ın saldırılarına karşı Irak’ın toprak bütünlüğünü güvence altına almak için derhal harekete geçmesi gerektiğini bildirsin. Gül, MideastWeek.com’da “ABD PKK’yı Caydırmalıdır” başlıklı yazıda, ABD’nin Irak’ı korumak için PKK’ya karşı atması önerilen adımların bir listesini bulacaktır.

3) Bakan Gül, ABD’ye, Türkiye’nin ABD güçlerini desteklemek için Musul’a, İngiliz güçlerini desteklemek için de Basra’ya barış gücü birliği göndereceğini bildirsin. Ayrıca Bakan Gül, Suriye’den ve Arap devletlerinden Musul ve Basra’daki Türk barış gücüne katkıda bulunmalarını isteyebilir. Bu yolla PKK’ya, Musul’dan, İran’a da Basra’dan çıkması için bir uyarıda bulunmuş olur. Üstelik Türkiye’nin güney sınırlarının güvenceye alınmasıyla Türkiye Başbakanı Erdoğan, Irak’ın toprak bütünlüğünü de korur. Musul’da Türk ve Arapların varlığı sayesinde Erdoğan Kürt bölgelerindeki ekonomik kalkınmayı destekleyebilir ve Kerkük’ün statüsü konusundaki referandumu da kabul edebilir (Bkz: Turkey plus Northern Iraq Equals to Golden Age/ Türkiye+Kuzey Irak = Altın Çağ, 3 Temmuz 2007).

Son olarak da Musul’da Türklerle Arapların varlığı Kürt devlet başkanı Barzani’yi PKK’yı kovmaya ikna edecektir. Bu olursa da ABD’nin Kuzey Irak’taki PKK kamplarına yapacağı hava saldırıları gibi, herkes de kabul ediyor ki, bir uç seçeneğe gerek kalmayacaktır. Kısacası Musul’da Türklerle Arapların varlığı PKK’nın, savaşçı ve yayılmacı PKK süper devleti çatısında birleşecek Türkiye Kürdistanı seçeneğinin de sonu olacaktır. Orta Doğu güvenli sınırlara kavuşacaktır. Bir diğer deyişle Irak’ı korumak Türkiye’yi korumaktır, Türkiye’yi korumak Suriye’yi ve geri kalan Arap dünyasını korumaktır. Türklerin ve Arapların Musul’daki varlığı İran’ın Basra’yı ilhak planlarını da boşa çıkaracaktır. Dışişleri Bakanı Gül tüm bunlara katılıyor mu? Bakan Gül bunları yapabilir mi? (ABD’li bir muhalif oluşuma ait internet sitesi The Conservative Voice’un 26 Temmuz 2007 tarihli web sayfası)

dunyagundemi.com

12
Tem
07

Çiftçiye ‘terbiyesiz’ dedi

Çiftçiye ‘terbiyesiz’ dedi

Başbakan Erdoğan’dan sonra Bülent Arınç da 70 yaşındali çiftçiyi azarladı

Arınç, “Çiftçiyi öldürdünüz, üzüm 40 kuruşa satıldı” diye yakınan 70 yaşındaki çiftçiyi azarladı

Seçim bölgesi Manisa ve çevresinde gezilerini sürdüren TBMM Başkanı Bülent Arınç, dün de Bağlıca Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nin hizmet binasını, düzenlenen törenle hizmete açtı. Manisa Valisi A. Refik Arslan’ın da katıldığı açılış töreninde konuşan Arınç, çiftçiye her zaman destek olduklarını belirterek, “Üzüm konusu önemli. Bu nedenle gerekli önlemler alınmaktadır” derken, üzüm üreticisi Mehmet Boğa, “Çifçiyi öldürdünüz. Alaşehir Suma Fabrikası’nı sattınız. Üzümün kilosu 40 kuruştan satıldı” diye bağırdı. Mehmet Boğa’nın bu sözlerine sinirlenen Arınç, TBMM Başkanı olarak gelip kürsüye çıktığını belirterek, “Sağdan soldan laf atarsanız, hem kötü niyetli hem saygısız olursunuz. Konuşmamı bitirdikten sonra söz alarak konuşabilsiniz. Sarıgöllü insanlara saygısızlık yakışmaz” dedi.

Daha sonra, Sarıgöl Belediye Başkanı CHP’li Ömer Karca’ya dönen Arınç, “Sen de harekete geçersin. Eğer birileri buraya özel adam gönderirse, sen onları tanırsın, kulaklarından çekersin. Çekemezsen bana söylersin, ben icabına bakarım. Bir Meclis Başkanı konuşurken böyle terbiyesizlik olmaz. Ondan sonra söz alan konuşur varsa derdini anlatır” diye konuştu.

Konuşmasını, AKP’nin Manisa ve çevresine yaptığı hizmetleri anlatarek sürdüren Arınç, “Eğer bu hükümetin yaptıklarından memnuniyet duymuyorsanız, 10 gün sonra sandık başına gittiğinizde, hükümetteyken başarısız oldukları için millet tarafından reddedilen siyasi partilere oy verebilirsiniz. Dört yıldan bu yana kavgasız gürültüsüz, ipsiz urgansız, az oldu ama öz oldu diye düşünürseniz de kararınızı ona göre verirsiniz” dedi.

Durumundan yakınan çiftçinin sekiz torun sahibi 70 yaşındaki Mehmet Boğa olduğu öğrenildi. Boğa yakınması sırasında son seçimlerde AKP’ye oy verdiğini de söyledi.

 

27
Haz
07

Menemen Olayı – Bülent Arınç

KUBİLAY OLAYI




Manisa’da, Menemen’de ve daha bir çok yerde işgalcilere karşı bir örgütlenme içerisinde yer almayanlar, cumhuriyetin ilanından sonra “din elden gidiyor” söylemi ile Hüsnüyadis namlı, Manisa Mutasarrıf Nakşibendi tarikatı mensubu Giritli Hüsnü Bey’in kardeş çocuğu olan sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet önderliğinde çoğu cahil insanlar bir araya geldiler…





Bu grup 23 Aralık 1930 günü Menemen’de yaptıkları isyan girişimi sırasında kendilerine engellemeye çalışan 43. Piyade Alayı’ndan Piyade Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ile karşı karşıya geldiler. Kubilay ve beraberindeki askerler gruba uyarı ateş açtı. Fakat, “silahlarında manevra mermisi bulunduğundan dolayı etkili” olamadılar… Bunu fırsat bilen Giritli mehdi Derviş Mehmet ise, “bakın bana mermi işlemiyor” diyerek kendince kutsallık zırhına büründü. Olaylar sırasında ağır bir şekilde yaralanan Kubilay, yaralı olarak meydandaki hükümet binasına girmek istedi. Ama binanın giriş kapısı kapalı olduğu için giremedi… Bu nedenle, hükümet binasının hemen yanındaki Kazez Camii bahçesine yöneldi. Giritli mehdi Derviş Mehmet, Giritli Şamdan Mehmet ile birlikte Kazez Camii bahçesinde bitkin bir vaziyette bulunan Kubilay’ın başını bağ testeresi ile canlı canlı gövdesinden ayırdılar. Sonrada, asteğmen Kubilay’ın başını yeşil bir bayrağın tepesine takarak Menemen sokaklarında dolaştırmaya başladılar. Bu sırada, kendilerine müdahale eden Şevki ve Hasan adlı kahraman iki bekçiyi de öldürdüler. Olay yerinde toplanan 250 – 300 kişilik ahali ise Kubilay’ın şehit edilmesi esnasında olaylara hissiz ve seyirci kaldı. Hatta bir kısmı, olayı tasvip edercesine alkış tuttu. O sırada sözde mehdi Giritli Derviş Mehmet, Yüzbaşı Fahri’ye “ben mehdiyim, şeriatı ilan ediyorum. Bana kimse mukavemet edemez. Karşımdan çekil!” dedi…





Sonunda isyan bastırıldı. Kurşun işlemeyen sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet’e ateş açıldı. Ve bu ateş esnasında Kubilay’ı şehit eden sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet ile birlikte Giritli Sütçü Mehmet ve Giritli Şamdan Mehmet öldürüldü. Aralarında önceden Şeyh Sükuti’nin Menemen belediye başkanlığı yaptığı sırada yönetimde birlikte olduğu bilinen Hayımoğlu Yahudi Jozef, Erbilli Şeyh Esad’ın oğlu Mehmet Ali ve 37 kişinin idamına karar verildi. Nakşibendi Şeyhi Esad Efendi ise ilerlemiş yaşından dolayı 24 yıla hapis oldu. Fakat tutuklu bulunduğu sırada hastalığından dolayı öldü. Şeyh Esat ve tarikatının amacı Cumhuriyet kayıtlarına, “Hükümeti yıkmak, ATATÜRK ilke ve inkılaplarına aykırı olarak saltanat ve şeriatı getirmek, tekke ve zaviyeleri açmak, şapkayı yasaklayıp yeniden fesin kullanılmasını” sağlamak olarak geçti. Menemen olayının hazırlayıcılarından olan Nakşibendi tarikatı lideri Şeyh Esat’ın yurt dışı bağlantısı ile ilgili olarak Askeri Mahkeme Başkanı General Mustafa MUĞLALI, verdiği beyanatta (Cumhuriyet Gazetesi; 01 Şubat 1931 Tarihli nüshası), “Şeyh Esat, hilafet komitesiyle alakasına dair bir itirafname hazırlıyordu. Bu münasebetle İngiliz casusu Lavrens ile münasebette bulunduğunu da doğrulamaktaydı. Fakat, hastalığı bunu yazıp bitirmesine mani” olduğunu belirmiştir.




İşte size, “bir – iki sarhoş ve esrarkeşin gerçekleştirdiği olayların insafsızca inançlı bir kesime mal edilmek” istendi denilen Menemen isyanı. Bu isyanın gerçeklerini yıllar sonra Nedim ÇAKMAK’ın yazdığı “İşgal Günlerinin İşbirlikçileri Hüsnüyadis Hortladı” isimli kitabı (Kumsaati Yayınları [Kitabın 5. baskısı yayına hazırlanıyor!]) sayesinde öğrendik… Kitapta, Menemen isyanını Giritli Hüsnü Bey’in Türk Milletine ve Cumhuriyete karşı düşmanlığı sonucu Yunanistan’a gittikten sonra buradan idare ettiği yazılıydı!!!


Olayların tertipleyicileri ise Nakşibendi tarikatı lider Erbilli Şeyh Esat, işgal dönemin Manisa Valisi Giritli Hüsnüyadis (1922’de Yunanistan’a yerleşti ve Hristiyan oldu) ve onun kardeş çocuğu Giritli Derviş Mehmet, Menemen Belediye Başkanı Şeyh Sükuti ve akın akın Manisa’dan Menemene gelen diğerleri…

Hüsnüyadis namlı Manisa Mutasarrıfı, Nakşibendi tarikatı mensubu Menemen isyanının tertipleyicisi, Nakşibendi tarikatı lideri Erbilli Şeyh Esat ve Derviş Mehmet, işgal yıllarında yurdunu savunmak için çete kurmadı, işgal güçlerine karşı kurşun sıkmadı!… Fakat, genç Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı çete kurarak, asker ve iki bekçisine kurşun sıkmakta ve kurşun sıktığı asteğmen Kubilay’ın başını bağ testeresi ile kesme konusunda hiç tereddüt etmedi.“Menemen isyancısı Derviş Mehmet’in (Menemen-Sümbüller Köyü) ikinci eşinden torunu, babadan Girit Rum’u, anadan Mısırlı Arap olan zat şimdi Meclis başkanlığı yapan (Bülent ARINÇ) ın dedesidir…

20
Haz
07

BÜLENT ARINÇ kimdir?

Bülent Arınç, 1948 yılında Bursa’da doğdu. Manisa Lisesi’nden mezun olan Arınç, 1970 yılında Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.

Arınç, Manisa’da uzun süre serbest avukatlık yaptı. Üniversite yıllarından itibaren siyasetle uğraşan, gençlik kolları başkanlığı yapan Bülent Arınç, il başkanlığı görevinde de bulundu.

24 Aralık 1995‘te milletvekili genel seçimlerinde Refah Partisi’nden (RP) Manisa Milletvekili seçilen Arınç, RP MKYK üyeliğinde bulundu. Bülent Arınç bu dönemde TBMM Adalet Komisyonu ile Türkiye-AB Karma Komisyonu’nda çalıştı.

Arınç, RP’nin 15 Şubat 1998‘de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması ve kapatma kararının 22 Şubat 1998 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmasından sonra, 27 Şubat 1998’de bir grup arkadaşıyla beraber 17 Aralık 1997’de kurulan Fazilet Partisi’ne (FP) geçti.

Arınç, 18 Nisan 1999 milletvekili genel seçimlerinde FP’den Manisa Milletvekili seçildi. İki yasama döneminde FP Grup Başkanvekili görevinde bulunan Arınç, ayrıca TBMM Dışişleri Komisyonu üyeliği yaptı.

Bülent Arınç, FP’nin “Yenilikçi Kanat” milletvekilleri arasında öne çıkan Kayseri Milletvekili Abdullah Gül ile beraber hareket etti ve 14 Mayıs 2000’de toplanan FP 1. Olağan Büyük Kongresi‘nde Genel Başkanlığa adaylığını koyan Gül’ü destekledi.

FP’nin 22 Haziran 2001‘de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasının ardından bu partiye mensup milletvekillerinden “Yenilikçi Kanat” olarak adlandırılan grubun 14 Ağustos 2001 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi‘nin (AKP) kurucuları arasında yer alan Arınç, TBMM Grup Başkanı görevine getirildi.

Bülent Arınç, 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan Milletvekili Erken Genel Seçimlerinde üçüncü kez Manisa Milletvekili olarak Parlamentoya girdi.

Arınç, 19 Kasım 2002’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına seçildi. Manisa Milletvekili Bülent Arınç birinci oylamada Anayasa’nın istediği çoğunluğu sağlayarak, 369 oyla TBMM’nin 22. Başkanı oldu.

Bülent Arınç, evli ve iki çocuk babası

Arınç, orta derecede İngilizce biliyor.

20
Haz
07

KUBİLAY OLAYI… 5

Sanıkların yargılanması (5)

15 Ocak 1931

105 sanığın yargılanmasına, 15 Ocak 1931 Perşembe günü başlandı.
 
 
Tutanaklardan yargılamanın ilk günü…:
(15 Ocak 1931)Diğer maznun – Ramazan sorguya çekildi.

Paşa Hazretleri. Ben Manisa’da Sütçü Memet’le kendisinden süt aldığımdan tanışırdım. Ben de bu nakşibendi tarikatına beş ay evvel intisap ettim. Mehdi ile beni Sütçü Mehmet tanıttırdı. Paşa Hazretleri ben cahilim, Mehdi ile böylece tanıştıktan sonra bir gün Mehdi bana dua ve zikrediyor musun dedi. Ara sıra zikir ve dua ediyorum dedim. Çok dua ve zikret, bunu yapan Müslümanlar Allah’a yakın olurlar diye kandırdı. Ben de bunlarla bir kaç akşam Tatlıcı Hüseyinin evine giderek zikrettim. Tarikata ilk girdiğini zaman Mehdi’yi tanımazdım. Onun daha bir çok müritleri varmış. Ha Paşam beni evvela Sütçü Mehmet, Mehdi için onun arkasında 70 000 melaike vardır, onun müridi ol, gelmezsen senin için fena olur, her halde onun müridi olmalısın demişti. Ben de bunların toplandıkları Tatlıcı Hüseyinin evine gittim, iki defa bulundum. Orada bunlar mütemadiyen Mehdilik meselelerini konuşuyorlardı. Sütçü Mehmet Manisa’da İsmailden bir silah aldı. Bir gün sonra postaya binerek Paşa Köyüne gittik. Oradan da Bozalan’a giderken bana cebren yürü diyorlardı, Küçük Hasanla biz diğerlerine nisbeten daha geride idik. Yolda su dökmek bahanesile kaldım ve kaçtım. “Paşa Köyünde iken Mehdi ile Şamdan Mehmed’e silâh geldi”.

S- Manisada Mehdi’den başka hangi şeyhleri tanırsın?

C- Manisadaki şeyhleri tanımam.

S- Mehdi Mehmet kendisine derviş bulmak için başkasına ne için müracaat etmemiş te sana ediyor, demek sen bir meyil göstermişsin ki ona iltihak etmişsin.

C- Başkasına teklif etmeyip te bana teklif ettiğini bilirim.

S- Mehdi Mehmed’in daha bir çok müritleri olduğunu söylüyorsun, halkı dine davet etmek için diğer dervişlerine neden teklif etmemiş te, sana etmiş?

C- Bana teklif etti, diğer müritlerine neden teklif etmediğini bilmem.

S- Mehdi Mehmedin müritlerl kimlerdir.

C-  Benim tanıdığım Mehmet Emin, Sütçü Mehmet, Şamdan Mehmet, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan, Tatlıcı Hüseyindir, başkalarını bilmem.

 Bu sırada Memet Emin ayağa kalkarak kendiliğinden iltihak etmiştir, hatta bize et bile vermişti. Maznun Ramazan Ben korktum korkumdan et verecek oldum. Fakat almadılar.

S- Mehdi sizi nerelere götüreceğini söyledi mi?

C- Hayır söylemedi.

S- Mademki söylemedi böyle silâhlı olarak yola çıkıyorsunuz oradaki köylerden bu adam bizi böyle nereye götürüyor deye soramaz mıydın?

C- Silahlar gelince bize Mehdi hemen kalkın gidelim dedi ben köylüden bizi nereye gönderiyor deye sormağa vakit bulamadım.

S- O esnada ne kadar kaldınız ki sormağa vakit kalmıyor.

C- Bir çeyrek saat kadar kaldık.

S- Daha fazla kalmışsınız.

C- Belki bir saat kadar kalmışızdır. Reis Mustafa Paşa Mehmet Emin bu köyde ne kadar kaldınız. Memet Emin : Silâhlar geldikten sonra köyde bir veya bir buçuk saat daha kaldık dedi.

Maznun Tatlıcı Hüseyin, sorguya çekildi.

S- Reis Mustafa Paşa, sen söyle bakalım Tatlıcı Hüseyin?

C- Maznun Tatlıcı Hüseyin, efendim benim evimde kat’iyen toplantı olmamıştır. İsbat etslnler, cezama razıyım.

S- Sen Mehdi Mehmet ve arkadaşlarım hiç bir yerde görmedin mi?

C- Kahvede falan gördüm.

S- Mehmet Emin ve iki Hasan’ın Mehdi ile kendilerinin senin evine gelip toplandığınızı söyliyorlar.

C- Hayır efendim evime gelmediler.

S- Mehdi Mehmed’i nasıl bir adam olarak tanırsın.

C- Kızık bir adamdır. Vururum, keserim, kırarım der durur.

S- Mehdi’nin kızık bir adam olduğunu nereden biliyorsun.

C- Kasap Hasan namında birisile evvelce eşkiyalık yapmış, sonra seferberlik sıralarında, askerlik münasebetile kendisini tanırım. Ben İstanbulda sanayide askerdim. Mehdi Mehmet habaset sahibi bir adamdır. Ondan dolayi bunu kızık, vururum, keserim diyen aksi bir adam olarak tanırım.

Maznun Topçu Hüseyin:  Toplantı falan yapmadık, yalandır. Fırkacılık meselesinden bana bunlar muğberdir diyerek cürmünü inkâr etti.

Müddei Umumi Hidayet Bey: Tatlıcı Hüseyin’in oturduğu ev kendisinin mülkü müdür?

S- Reis Paşa : Ev kendinin midir? Maznun Tatlıcı Hüseyin ev kendimindir? Müddei Umumi Hidayet Bey, Tatlıcı Hüseyin, Mehdi Memet ve buradaki olan arkadaşlarının evine gelip toplantı yapılmadığını söyledi. Halbuki Mehmet Emin ve iki Hasan’ın Tatlıcı Hüseyin’in evinde toplantı yapıldığını müttehiden söyliyorlar.

Şu halde Memet Emin ve Hasanlardan Tatlıcı Hüseyinin evinin dahili taksimatını tarif etsinler dedi. Reis Paşa : Küçük Hasan’a, Hasan tarif et bakalım?

Küçük Hasan, sokak kapısı iki. kanatlıdır içeriye girilince avlısı çukurdur. Ev iki katlıdır. Alt katta merdiven altında sol tarafta küçük bir odada oturduk. Hatta odada bir karyola vardı. Etrafında da kanepeler vardı.

Nalıncı Hasan, evet, evin taksimatı Hasan’ın tarif ettiği gibidir dedi. Mehmet Emin ve Ramazan : Evet Paşa Hazretleri, evet, taksimatı böyledir dedi. İcabı düşünüldü. Vaktin hulûlüne mebni duruşmanın 17 Kânunusani 1931 cumartesi, saat ona talikine müttefikan karar verildi. 15.1.931
 
 

Reis
Mustafa
Âza
Demir
Âza
Ata
Âza
Ziya
Âza
Baha
Kâ.
Kemal
 
İsmail
 
20
Haz
07

KUBİLAY OLAYI…

Sanıkların yargılanması (4)

15 Ocak 1931

105 sanığın yargılanmasına, 15 Ocak 1931 Perşembe günü başlandı.
 
 
Tutanaklardan yargılamanın ilk günü…:
(15 Ocak 1931)Sorguya çekilen diğer maznun Küçük Hasan, makamı riyasetten:

S – Hasan sen de anlat bakalım? Mehdi Memed’in yanında bulunduğunuz müddetçe ne gibi hareketlerde bulundunuz. Menemen’e gelip buradaki hadisenin sonuna kadar geçen safahatı anlat?

C- Paşam Hazretleri! Mehdi Memet dedikleri adam yedi senedenberi şeyhlik yapıyormuş. Bunun yanında bir çok derviş ve müritleri de varmış. Bir defa pederime nasıl senin çocuklar camiye gidiyorlar mı, namaz kılıyorlar mı? Dedi ve bana da ahIr zamanda bir mehdi çıkacaktır, biliyor musun dedi. Ben de evet biliyorum dedim. Öyle ise işte o Mehdi benim dedi ve beni kendisine mürit olmağa davet etti ve bana nasıl zikir yapılmak lâzım geleceğini öğretti. Tarif ettiği duaları okudum, bu adam beni de kandırdı. Bir gün toplandığımız Çırak Mustafanın kahvesinde tesbih ile bana 500 defa lâilâheillâllah ismi celâlini çekeceksin dedi. Bunu da tarif ettiği minval üzere yaptım. Mehdi Memet ve Sütçü Memet, nakşibendi tarikatinin ihyası için teşkilât yapıyorlarmış ve her vakit Mehdi Memed’in tarif ettiği gibi zikre devam ediyordum. Çırak Mustafa’nın kahvesi Hükümet tarafından kapatıldıktan sonra müritlerden Tatlıcı Hüseyinin teklifi üzerine onun evinde akşamları toplanmağa ve zikretmeğe başladık. Tatlıcı Hüseyinin evinde Mehdi yapılan teşkilât etrafında gidecekleri yeri kararlaştırıyordu ve maksadı da Türkiye’de bütün vilâyetlerde, kasabalarda, köylerde halkı dine davet ettikten sonra Avrupa Devletlerini de bu minval üzere dine davet edecekti ve Türkiyede kapanan tekkeleri yeniden açmak için çalışacağını söylerdi. Bu maksadının husulü için Hazreti Peygamberin zamanında nasıl bir yol tutup din uğrunda çalıştığından ve ne suretle dini islâmı neşrettiğinden anlarla misaller getirerek bizi ikna etmek için hazreti peygamber de böyle zikir ve tehlil ve tevhitlerde bulunup hak yolunu kazanmış idi diyordu. Bu toplantılarda Menemen lâfı olmadı. Yalnız silâh olmadığından karakolların basılıp silâh temin edilmesi bahsı geçmiş idi. Mehdi Memet, bana İsmail’e git benden selam söyle bir tüfenk versin al gel dedi. Ben de gittim İsmail’e Mehdi Memed’in selâmını söyledim ve silah istediğini anlattım.

İsmail çuval içerisine bir silâh koydu, ben de silâhı alıp çuvala koydum. Mehdi Memed’e götürdüm. Mehdi Memet Manisa’da Koca Mustafa’dan da bir bıçak temin etmiş, Tatlıcı Hüseyin’in evinde kararlaştırdığımız veçhile Mehdi, Sütçü Memet, Şamdan Memet nezdine bir gün evvel Paşa Köyüne hareket ettiler. Biz de bir gün sonra orada onlara iltihak ettik. Köyde Mehdi’nin bacanağı posta sürücüsü Ahmed’ln evinde misafir olduk. Üç dört gün bu suretle orada zikrettik Ve beni çok tehdit ederdi.

S-  Senin daha başka kardeşlerin olduğuna göre neden Mehdi Memet seni kendisine mürit yapmağı intihap ediyor. Mademki seni korkutuyor. Sen Mehdiden gördüğün tehditlerden babam neden haberdar etmedin?

C- Paşam Hazretleri. Beni çok korkuttu. Dualarla aklımı aldı. Babama söylemedim. Nedense kendisine mürit yapmağa beni seçmiş. Reis Paşa: İfadene devam et:

Maznun Küçük Hasan, bu minval üzere Paşa köyünde Mehdi Memed’in kayin validesinin evinde üç dört gün kaldık. Mehdi oradaki halka evvelâ av maksadile geldiğini, sonra da Mehdi olduğunu ilan etti ve maksadını anlattı. Bozalan’a gelmek üzere yola çıkarken köylülerin bazıları gitmeseniz eyi olur, diyordu.

S- Mehdi’nin kayın validesi kendisine böyle bir teşebbüsten yaz geçmesini söylemedi mi?

C- Kayin validesi gitme, der, fakat Mehdi Memet dinlemezdi.

S-  Ondan sonra ne oldu.

C- Bu minval üzere Paşa Köyünden yola çıktık tanı 11 saat yol yürüdük. Sünbül mevkiinde çamlık altında bir su başında oturduk. Ramazan oradan bir bahane ile kaçtı, Sütçü Memet aradı, bulamadı, bundan sonra Mehdi bizi daha fazla tazyik altına almağa başladı. O su kenarında da esrar içtik. Bozalan Köyünün yakınında bir derede biz kaldık yalnız Sütçü Memet köye geldiler. Gece idi. Sabahleyin Hacı İsmail’in küçükoğlu Hüseyin gelerek bizi de aldı, Bozalana gittik Hacı İsmail’in büyükoğlu Hüseyin bunlara iki silâh daha temin etti ve Hacı İsmail’in evine misafir olduk. Bize yemek verdiler. Bu köyde bir hafta kadar zikrettik. Esrarlı sigara içtik. Burada da Mehdi Memet Mehdiliğlni ilân etti ve bizim için de bunlara eshabı kehifdendlr dedi. Bu sözler üzerine köylü elhamdülillah Mehdinin yüzünü gördük derlerdi. Bununla beraber Mehdi Memet ben mehdiliğimi ilân etmeğe çıkıyorum. Halkı dine davet edeceğim. Muvaffak olduktan sonra da size birer memuriyet veririm dedi. Mehdi daima esrar içtirir ve kendi amaline hizmet ettirmek için böylece bizi bir takım kayıtlar altında tutardı. Bizi budala yapmıştı. Bizi istihareye yatırır. Rüyalar görür, onları hallederdi. Neler yapmazdı Paşam. Meğer maksadı ne imiş Paşanı Hazretleri, bu minval üzere bu köyde bir hafta kadar dua ve zikrettikten sonra Mehdi Memet, Sütçü Memed’e biz burada zikrimizi rahat yapamıyoruz. Bize dağda bir kulübe yapsınlar oraya gidelim dedi. Sütçü Memet eniştesine söyledi ve bize dağda bir kulübe yapıldı. Oraya gittik. orada 15 gün kadar zikrettik, esrar içtik, yemeklerimizi Bozalan köylüleri getirirdi. Bu minval üzere burada zikrederken Mehdi Memet benden Menemen’i eyi bilir misin diye sordu. Ben de Nalıncı Hasan daha eyi bilir dedim. Bundan sonra Menemende kaç jandarma vardır dedi. Bir kaç jandarma olduğu söylendi. Kulübeden çıktık. Bozalan kenarına geldiğimizde, Mehdi, Abdülkerim’e rast geldi. Mehdi ona Menemen’e doğru gidiyoruz, orada Mehdiliğimi ilân edeceğim dedi. Abdülkerim Hüseyin ile beraber Mehdi’ye beni unutma, Cenabı Hak size yardımcı olsun, inşallah muvaffak olursunuz, siz gidin biz de buradan sizin hareketinizi takip edeceğiz. Buradan Menemen’e bakacağız, Menemen’de bir silah patlarsa silâhlarımızı alarak geleceğiz dedi ve bize birer sigara verdi. Oradan Gediz çayı kenarına geldik. Kayıkçıyı kaldırdık ve beri tarafa geçtik. Menemen kenarında bir zeytinliğe gelmiştik.

Sabah yakındı. Zeytinlikte oturarak esrar içtik. Şafak sökmek üzere idi. Menemen’in içerisine girdik “Bozalan’dan hareket ederken Mehdi bana da bir tabanca vermişti. Fakat ben onu hiç kullanmadım” Menemen’in içerisine girmezden evvel Mehdi bize ayetülkürsiyi okutmağa başladı. Menemen’in içerisine tekbirlerle girdik. Çarşı içerisinde bir cami yanına geldik, silâhlılar camiin etrafını sardılar Nalıncı Hasan camiye girerek bir sancak aldı o vakit camide iki kişi vardı, bir insan da ezan okumak üzere idi. Mehdi, Camide bulunanlara ben ahir zamanda gelecek olan mehdiyim deyince camidekiler şehadet getirmeğe başladılar. Sancakla camiin önündeki meydanlığa geldik, orada biraz zikrettikten sonra Mehdi, Menemen’in içerisini, mahallelerin gezmek istedi. Ve orada hazır bulunan tanımadığım birisine bize mahalleleri gezdir dedi. O tanımadığım adam bizimle beraber mahalleleri zikrederek dolaştık, bir yere geldik, Mehdi bizden ayrılmıştı. Mehdi’yi kaybettik, dolaşırken bir sokakta Mehdiyle Saffet Hocayı karşı karşıya gördük. Saffet Hoca evine girdi. Pencereyi kapattı biz oradan tekrar belediye meydanlığına geldik yine zikre başladık bir çok halk toplanmıştı. Sancağı yere dikmek istedik, tanımadığım birisi bir çukur kazdı, sancak oraya dikildi. Etrafımıza tahminen 100 kişi toplanmıştı. Bunların hemen hepsi zikre iştirak ediyorlardı. Mehdi Mehmet mehdiliğini ilân  etmişti. Ve etraf 70 000 evliya ile sarılmıştı. Herkes öğleye kadar sancağın altına gelsin, gelmiyenlerin kafası kesilecektir dedi. Bu sırada bir jandarma, yanında dört beş jandarma ile gelerek Mehdi’ye ne istiyorsun, dağılın dedi, Mehdi ona ben mehdiyim, halkı şeriata ve dine davete geldim. Etraf sarılmıştır. 70 000 kişi vardır dedi. Ve silâhını jandarmalara karşı kaldırdı. Jandarmalar kaçarak hükümete girdiler. Zikir yine devam ediyordu. Müteakiben bir jandarma yüzbaşısı gelerek Mehdi ile konuştu. Ve Mehdi’ye biz de Müslümanız, dağıln dedi. Ve jandarma yüzbaşısı da hükümete doğru gidince halkın bir kısmı Mehdi’yi alkışladılar. Yine bir askeri yüzbaşısı geldi. O da döndü. Arkadan bir genç zabit kumandasında süngü takılı bir müfreze geldi. Zabit, Mehdi’nln yanına gelerek yakasından tuttu. Mehdi’ye teslim ol dedi, Mehdi zabiti kaktırdı ve silâhla vurdu. Zabit yaralı olarak camii yanına gelince düştü. Şamdan Mehmet giderek zabitin kafasını kesti, getirdi sancağın ucuna dikti. Baş orada durmayınca ahaliden birisi ip verdi. Başı sancağın ucuna bağladılar. Ve yine bu vaziyette meydanlıkta tekbire başladık. Süngü takılı askerler kaçmışlardı. Zikir esnasında her taraftan silâhlar patlamağa başladı. Mehdi, Sütçü Mehmet, Şamdan Mehmet vuruldular. Mehmet Emin de yaralandı. Biz Nalıncı Hasan ile Manisa’ya kaçtık, üç gün sonra bizi Manisa’da tuttular. Mesele bundan ibarettir Paşam Hazretleri.

S- Mehdi Menemen’den sonra nerelere gideceğini söylemiş miydi?

C- Mehdi, Bozalan’dan hareket ettiğimiz zaman Menemen’i işgal ettikten sonra bir şeyh bırakacağını, Manisa’yı, Ankara’yı, her tarafı işgal edeceğini, oradan Şam’a giderek Hazreti İsa ile buluşacağını demişti. Ben yerde miyim, gökte miyim, nerede olduğumu bilmediğimden daha doğrusu Paşa Hazretleri, biz meczup bir halde olduğumuzdan hiç bir şey deyemiyorduk.

11
Haz
07

AKP’nin Ampulü Sönerken

small font medium font large font

image

Medya ne denli cilalarsa cilalasın, iktidarın her konudaki başarısızlığını ve dış güçlere boyun eğişini “Ters köşeden gol”, “Altın gol” diye örtbas etmeye çalışırsa çalışsın, AKP’nin ampulü sönüyor.

Bu sönüşün hem hem dış nedenleri var.

Bir yandan dünyanın öte yandan Türkiye ‘nin değişen koşulları ve gerçekleri AKP ‘yi eritiyor, iktidarı kaçınılmaz sona doğru yaklaştırıyor.

***

AKP ‘yi iktidara getiren dış konjonktür, genel çerçevesi “Küreselleşme” ile çizilen “Yeni Dünya Düzeni” ve ABD ‘nin bu düzene uygun olarak Irak ‘a yaptığı müdahale idi.

Şimdi Yeni Dünya Düzeni çöktü.

Küreselleşmenin hayal dönemi bitti, karabasan dönemi başladı.

Ne dünya barışı, ne neoliberalizmin kurtarıcı ve düzenleyici ideolojisi…

Artık yerküremize egemen olan esas olgu terör ve savaş

Küreselleşmenin ve Yeni Dünya Düzeni ‘nin lideri, Irak müdahalesi için AKP ‘yi iktidara taşıyan ABD, Irak ‘ta batağa saplandı…

Çıkış yolu arıyor ama bulamıyor…

Türk-Amerikan ilişkileri , ünlü tezkerenin reddinden ve çuval olayından sonra bir türlü düzelemedi .

ABD, AKP iktidarına karşı güvenini yitirdi .

Bu arada Türk kamuoyundaki Amerikan düşmanlığı dünyadaki en yüksek düzeye ulaştı.

***

Küresel Yeni Dünya Düzeni ‘nin bir başka projesi Avrupa Birliği idi.

AKP iktidarı, yalnız ABD ‘nin desteğiyle değil, AB ‘ye de tam teslimiyet ile oluştu.

Şimdi hem AB kendi içinde sorunlar yaşıyor hem de Türkiye-AB ilişkileri çıkmazda :

Türkiye ne verirse versin, AB tatmin olmuyor ve Türkiye’nin “Tam üyelik” perspektifini kabulde zorlanıyor.

Artık karşımızda AB yerine, Yunanista n’ın ve Kıbrıs Rumları ‘nın yer aldığı, Türkiye’yi sıkıştırmak isteyen öteki AB ülkelerinin de onlara destek verdikleri ortaya çıktı.

***

Türkiye’nin ekonomisini mengene ile denetime almış olan IMF reçeteleri yoksulluğa ve adaletsizliğe yenik düştü.

Yoksulluk artıyor, gelir ve servet adaletsizliği toplumsal barışı tehdit eden boyutlara ulaştı.

***

İç dinamik öğeleri ise bir başka fiyaskoyu işaret ediyor:

AKP , iktidara gelirken milletvekili dokunulmazlıklarını kaldıracağını, yolsuzlukları, yağmayı önleyeceğini ve sorumluları yargılayacağını belirtmiş, yoksulluğu ortadan kaldıracağını söylemişti.

Dokunulmazlıkları kaldırmadı.

Yağmacıları yargılamadı; yağmayı kendi politikası yaptı.

Yolsuzluklar ise, sadece merkezi yönetimi değil, yerel yönetimleri de kapsayan bir biçimde genişledi ve derinleşti .

Bütün bunlara ek olarak, bir yandan laik ve demokratik düzenin ekseni dine doğru kaydırılırken , öte yandan eğitim ve siyaset yoluyla, ülke ikiye bölündü , uzlaşmaz bir toplumsal çatışmanın filizleri iyice boy verdi .

Etnik bölücü terör azalmadı, tehdidini , uluslararası desteklerini de arttırarak sürdürüyor .

***

Beni korkutan nokta, bu gidişi gören AKP’nin, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimini ve genel seçimleri etkilemek için umutsuz ve “cahil cesur olur” örneğine uygun çıkışlar yaparak ülkeyi ciddi bunalımlara sürüklemesidir




İstatistikler

  • 2.406.122 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Mayıs 2024
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

En fazla oylananlar