14
Ara
09

Kürt ırkçıları Türkiye’yi yakıp yıkıyor

Çankaya’daki Abdullah’ın fırlattığı o ilk sembolik “molotof”u hatırlayalım. Ne olmuştu? Abdullah Gül “Kürdistan” olarak nitelendirdiği Irak’a ziyaret düzenlemişti. Sonra da Türkiye’ye gelip, “Yakında çok güzel şeyler olacak” demişti. İşten sonra “olanlar oldu.” Öncelikle Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın planlı ve adım adım Türkiye’yi içine soktukları cehennemin bir numaralı sorumluları olduklarını tespit etmeliyiz.

Cinayetlerin sorumlusu Abdullah – Tayyip

Bilindiği gibi özellikle son bir aydır Türkiye’de kanunsuz bir rejim yaşanmaktadır. Elbette ki, kanunların bir kısmı bir kısım insana uygulanıyor. Ancak bir kısım kanun hiçbir şekilde uygulanmıyor. Bir kısım insan ise her türlü kanuna karşı dokunulmazlığa sahip.

Eğer PKK’lı bir Kürt iseniz insanlara saldırmak, devlet kurumlarına saldırmak, kundakçılık yapmak, insanları canlı canlı yakmak, bayrak yırtmak, Atatürk büstü kırmak artık hiçbir şekilde suç değil.

Türkiye’nin her yerini terör laboratuvarına dönüştüren Kürt ırkçılarına insanlarımız kızıyor, her gün sinir krizleri geçirerek televizyonları izliyoruz. Peki, ama suçlu kim? Neden PKK’lılara kızıyoruz ki?

Terörün suç olmadığı dünyadaki tek ülkede yaşıyoruz. Bunun sorumlusu kim?

Halk artık PKK’lılara kızmaktan vazgeçmelidir. Çünkü kuduz bir köpeği sokağa salarsanız o köpek önüne çıkanı ısıracaktır. O köpeğe kızmak anlamsızdır. Esas sorumlu o köpeği insanları ısırsın diye sokağa salan ve sonra da hiçbir şey yapmadığı gibi, köpeği engellemek isteyenlere karşı kamu gücünü seferber edenlerdir.

Yaşanan son süreçte tek bir sorumlu vardır. O da AKP iktidarıdır. Bu yüzden yırtılan her Türk bayrağı, kırılan her Atatürk heykeli, taşlanan her devlet binası ve yakılan her Türk gencinin esas katili AKP’dir.

Bir numaralı sorumlular ise Çankaya’daki Abdullah ve Tayyip’tir. Bugün İmralı’daki Abdullah köpekleriyle sokaklarımıza egemen olmuştur. Bunun nedenini anlamak için Çankaya’daki Abdullah’ın fırlattığı o ilk sembolik “molotof”u hatırlayalım.

Ne olmuştu? Abdullah Gül “Kürdistan” olarak nitelendirdiği Irak’a ziyaret düzenlemişti. Sonra da Türkiye’ye gelip, “Yakında çok güzel şeyler olacak.” demişti. İşte sonra “olanlar oldu.”

Öncelikle Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın planlı ve adım adım Türkiye’yi içine soktukları cehennemin bir numaralı sorumluları olduklarını tespit etmeliyiz.

Emniyet Müdürleri, Kaymakamlar, valiler ve İçişleri Bakanı…

Açılım denen süreç ABD projesiydi. İmralı ve Çankaya bir numaralı müteahhit firmalardı. Abdullah Gül ile Abdullah Öcalan mesajlaştı, ortak anlaşma metinleri hazırlandı ve belli adımlar ortaya kondu.

Şimdi deniyor ki AKP ile DTP arasında ipler koptu, sokaklar karıştı. Yalan! Bugün DTP-PKK’nın sokakları ve tüm Türkiye’yi teröre ve kana bulaması asla AKP’ye rağmen olan bir süreç değildir. AKP DTP’nin bütün şehir eylemlerini destekliyor. Çünkü bizzat Emniyet Teşkilatı bu konuda pasif kalsın diye uyarıldı.

AKP ve PKK anlaştıklarında şunu açıkça gördüler. İlk adımı yani Kandil’deki PKK’lıların gelmesini sağladıktan sonra Türk milleti büyük tepki gösterebilirdi. “O zaman” dediler “biz de sokaklara kana bular ve tüm ülkeyi ateşe atarız. Böylelikle Türkler tepki göstermekten korkar.”

Dolayısıyla şu son günlerde gerçekleşen sokak terörü tamamen önceden planlanmış ve AKP liderlerinin bilgisi dahilinde olan gelişmelerdir.


Bilindiği gibi Abdullah ve Tayyip açılımın startını verince ilk olarak İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı görevlendirdiler. Neden İçişleri Bakanı? Çünkü atılacak adımlar Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, kanunlarına ve özellikle Türk Ceza Kanunu’na aykırı olacaktı.

PKK’nın hem yasal bir parti hem de silahlı bir terör örgütü olarak var olmasının sağlanması gerekiyordu. Bu açıkça Apo’nun da sürecin başında söylediği gibi bir “Kürt silahlı kuvvetinin” kurulması demekti.

Eğer devletin kolluk güçleri suç ve suçluyu kovuşturmazsa ne Anayasa’nın ne de kanunların fiilen bir anlamı kalır.

Bu yüzden özellikle İçişleri Bakanı seçildi. Örneğin sınırdan PKK’lılar girecek, açıkça biz PKK’lıyız diyecek. Bunların ilk olarak emniyet güçleri tarafından gözaltına alınması gerekir. Bunun engellenmesi nasıl sağlanacak?

Sonra birkaç AKP savcısı hemen PKK’lıların ayağına gitmeli. Onları serbest bırakmalı. Peki, bundan sonra başka bir güvenlik kuvvetinin veya savcının PKK’lılara dokunmayacağı nasıl garanti edilebilir. Yine İçişleri Bakanı tam mesai bu işle uğraşmalıdır.

Ardından PKK sokaklarda resmi geçide başlayacak. Doğudaki tüm illerde Kandil’den gelen PKK’lılar protokole oturup adeta bölgenin mülki amiri gibi insanları kabul edecekler. Bu nasıl sağlanacak? Yine AKP’nin polisleri sayesinde…

Ve sonunda PKK’nın Kandil’den gelen “Kürt silahlı kuvveti” oluşturma sorumluları, diyelim ki, talimat vermeye başlayacak. Örneğin: “Bugün İdil’deki öğretmenevini taşlayın ve içindekilerle birlikte yakmaya kalkın.”

Böylesine fiili bir eylem eğer polis engel olursa gerçekleşmez. Ancak Türkiye’de polisin engel olmayacağı çok açıktır. Çünkü olmamasını sağlamakla yükümlü açılım sorumlusu bir İçişleri Bakanı vardır. O, Valiye emir verir. Vali Kaymakam’a… Kaymakam, İlçe Emniyet Müdürü’ne… Ve böylelikle ilçedeki tüm devlet daireleri basılabilir. Rahatlıkla bayraklar yakılır. Atatürk büstleri kırılır…

Dünyanın her yerinde devlet dairesine ve devlet dairesindeki bayrağa saldırı, isyan anlamına gelir. Ve silahlı isyana ancak silahla karşılık verilir. Örneğin Kıbrıs’ta Türk bayrağına saldıran bir Rum’un başına ne geldi hepimiz hatırlıyoruz.

Bilindiği gibi ilk olarak üç yıl önce Diyarbakır’daki Nevruz kutlamaları sırasında tüm devlet daireleri ve Türk bayrakları saldırıya uğramış ancak hiçbir müdahalede bulunulmamıştı. Şu anda Tayyip’in baş müsteşarı olan o zamanlar Diyarbakır’ın “sivil valisi” diye ün yapan Efkan Ala ne demişti: “Cana değil cama gelsin. Neyse ki hiçbir göstericiye bir şey olmadı.”

Oysa eylemleri engellemek, devlet dairelerini korumak ve sorumluları tutuklatmak valinin yasal sorumluluğudur. Aslında Efkan Ala gibileri açıkça suç işlemektedirler.

İdil’deki öğretmenevini iki saatliğine kuşatılmasına göz yuman Kaymakam da, Emniyet Müdürü de suçludur. Adil bir yargılama devlete isyana göz yuman her mülki amiri hapse götürür.


Türkiye’de bayrak ve İstiklâl Marşı’yla sorunlu iki kesim vardır. Birincisi Şeriatçılar ikincisi Kürt ırkçısı bölücüler. Ancak bunlar bu yanlarını güçsüzken hep saklarlar. Şımardıkları an ilk yaptıkları bayrağa hakarettir. Nitekim son olaylarda da Güneydoğu’da resmi kuruluşların gönderlerinde bir tane Türk bayrağı bile bırakılmamıştır. Ve Kandil’den indirilen sözde barış grubu adlı terörist sürüsü, ülkenin Güneydoğusunda il il dolaştırılmakta ve PKK adına basın sözcüsüymüşçesine açıklamalarda bulunabilmektedirler. Ancak unuttukları bir nokta var. Kandil’den gelen PKK’lılar demiş ki, “Batıya ve İç Anadolu’ya gidemiyoruz.” Bu erken bir zafer ilan ettiklerini göstermektedir.

Polis bir tek Türk’e karşı polis

Ancak eğer vatansever bir Emniyet Müdürü, Kaymakam veya Vali PKK eylemlerine müdahale etmeye kalkarsa hemen ertesi gün görevden alınacağını bilir. Çünkü Türkiye’de bir gerçek Anayasa ve yasalar vardır. Bir de AKP-PKK faşizminin gizli Anayasası ve yasaları… Yürürlükte olan faşizmin gizli Anayasası’dır.

Bu Anayasa PKK’nın şehirlerde kurduğu terör egemenliğine karşı kolluk güçlerinin hiçbir şekilde harekete geçemeyeceğini belirtmektedir. Ama eğer bir şehit cenazesi, PKK protestosu, bayraklı bir yürüyüş varsa Türk’e karşı kolluk gücü olduklarını yine hatırlarlar. Örneğin son olarak PKK tarafından yakılan Türk kızı Serap Eser’in cenazesine kimsenin katılmasına izin verilmemiştir. Maksat güya provokasyonu engellemektir. Ancak bizzat PKK’lıların gidip cenaze sahiplerine hakaret etmek için PKK’nın “şehit” kabul ettiği “Ceylan” isimli birinin adıyla çelenk koymasına izin verilmiştir.

Türkiye’de artık Anayasa ve kanun rejimi kalmamıştır. Bu kanunsuz Kürt-İslam faşizminin ilk “müjdesini” yine başka bir Kürt olan Turgut Özal yıllar önce vermişti: “Anayasa bir kez delinse ne olur ki?”

Şimdi değil Anayasa Türkiye’de tüm kanunlar bir kez değil her gün ve her an sürekli deliniyor.

Kanunlar önünde eşitlik demokrasinin ilk kuralıdır. Faşizm ise bir kısım elitin kanunlar üstü egemenliğine dayanır.

Bugün Türkiye’de PKK’lı Kürt iseniz kanunların üstündesiniz demektir. Tüm vatandaşlar ve hatta devletin egemen simgesi olan bayraklar bile bu elit kesimin karşısında tehlike altındadır. Çünkü sizin otobüsünüz yakıldığında, sadece Türk bayrağı astınız diye eviniz taşlandığında ve sadece devletin okulunda öğretmenlik yaptığınız için linç edilmek istendiğinizde polis sizi asla korumayacaktır. Her şey gözlerinin önünde gerçekleşse bile!

Çünkü Türkiye’de “açılım” vardır. Açılım demek budur. Kanunsuzluk demektir. Zaten en sembolik ilk uygulama da kanunlara rağmen PKK’

lıların dağdan inmesi olmuştur. Tayyip bunu bizzat açıklamıştır. Anayasal ve yasal değişikliklerin çok zor olduğunu ancak uygulamayla pek sorunu çözeceklerini belirtmişti.

Gerçekten de eğer uygulamada İçişleri Bakanı ve teşkilatı tüm kanunları PKK ve AKP anlaşması uğruna hiçe sayarsa ne Anayasa’yı ne de yasaları değiştirmeye gerek kalır. Çünkü onları uygulayacak kamu erki olmadan yasaların fıkradan farkı kalmaz.

Peki, Türkiye’de Anayasa ve yasa yürürlükte değilse, yürürlükte olan nedir? Bu AKP’nin faşizm tarihine katkısıdır diyebiliriz. Çünkü daha önceki faşist rejimler en azından yazılı ama faşist kanunları olan rejimlerdi. AKP yazılı hukuku yok sayarak Ortaçağ despotluğuyla modern çağ faşizmini sentezlemektedir.

Türkiye’deki vahşet ve terör ortamı işte bunun sonucudur.

Bayrak ve İstiklâl Marşı hedef

Siyasi hareketler, özellikle diktatörlüğü benimseyen siyasi hareketler, iktidara geldiklerinde birdenbire söylem değiştirip kendi gerçek amaç ve söylemlerini gündeme getirirler.

AKP-PKK egemenliği altındaki Türkiye’de bunun tipik bir örneğini görüyoruz. Bilindiği gibi Türkiye’de bayrak ve İstiklâl Marşı’yla sorunlu iki kesim vardır. Birincisi Şeriatçılar ikincisi Kürt ırkçısı bölücüler. Ancak bunlar bu yanlarını güçsüzken hep saklarlar. Şımardıkları an ilk yaptıkları bayrağa hakarettir.

Tayyip’in bir zamanlar üyesi olduğu MSP, liderleri İstiklâl Marşı okunduğunda yere oturan ve Türk bayrağını reddedip, yerine yeşil Şeriat sancağını taşıyan bir partiydi. Meşhur Konya mitingleri buna bir örnektir.

Diğer yandan PKK ve PKK’lı Kürtlerin ellerine geçen her fırsatta Türk bayrağına saldırdıkları bilinen bir gerçektir.

Abdullah ve Tayyip başlattıkları son açılım ile tüm Türkiye’yi adeta her gün Konya mitingi gibi mitinglerin düzenlendiği bir ülkeye dönüştürdüler. Çünkü özlemleri buydu. Artık her gün Türk bayrağına saldırılıyor.

Ve Türkiye’de miting konuşmacıları artık resmi PKK sözcüleri… Kandil’den gelen PKK’lılar her gün bir yerde miting düzenliyor. En son söyledikleri şu: “Artık İstiklâl Marşı’nı söylemek istemiyoruz. Bizim kendi marşımız olsun istiyoruz.”

Oysa daha altı ay önce DTP’liler ne diyordu? “Biz bayrağa karşı değiliz. Biz de İstiklâl Savaşı’na katıldık…”

Şimdi iktidarın tadını çıkaran PKK’lılar hemen gerçek söylemlerine döndüler. Bayrağa ve İstiklâl Marşı’na karşı olduklarını açıkça söylüyorlar.

Hani açılım PKK’yı yumuşatacaktı… Kürtleri daha da “kardeş” yapacaktı…

PKK’nın bayrak ve İstiklâl Marşı düşmanlığını birdenbire ön plana çıkarması hiç şaşırtıcı değil. Bu örgüt her şeyi bilinçli yapar. Zamanını ayarlar. “bayrak bizim de bayrağımız” derken de “bayrağa karşıyız” derken de bir strateji çerçevesinde hareket eder.

Şimdi bayrak ve Milli Marş hedef çünkü tarih boyunca bir devletin egemenlik göstergesi sancağı olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’ne düşman olan ve kabul etmeyen Şeriatçılar ve bölücüler bu yüzden asla sancağını da kabul etmezler.

Artık PKK fiilen Atatürk’ün kurduğu Türk devletinin varlığının ortadan kalktığını ilan ediyor. AKP ise kendi yapamadığını PKK’lılar yapsın diye polis teşkilatına seyirci kalın talimatı veriyor.

Ancak unuttukları bir nokta var. Kandil’den gelen PKK’lılar demiş ki, “Batıya ve İç Anadolu’ya gidemiyoruz.” Bu erken bir zafer ilan ettiklerini göstermektedir.

AKP kalıcı değildir. AKP gidince Türk milleti ile PKK’lılar arasında Beşir Atalay gibi kalkanlar kalmayacak. Ve merak etmeyin Kandilliler. Siz Batıya gelemiyorsunuz ama biz yakında sizin yanınıza geleceğiz.

Ali Özsoy


0 Yanıt to “Kürt ırkçıları Türkiye’yi yakıp yıkıyor”



  1. Yorum Yapın

Yorum bırakın


İstatistikler

  • 2.406.138 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Aralık 2009
P S Ç P C C P
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031  

En fazla oylananlar