20 Ağu 2009 için arşiv

20
Ağu
09

Reşat Çiğiltepe ( 1879 – 27 Ağustos 1922 )

Reşat Çiğiltepe
Reşat Çiğiltepe

“… 27 Ağustos 1922 sabahı 57. Tümen bu tepeyi kuşatmış, saat 10.30’da Mustafa Kemal telefonda komutana:

– Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız?

– Komutanım, yarım saat sonra alacağız.

– Başarılar diliyorum.

Mustafa Kemal (11.00):

– Reşat Bey’i istiyorum.

– Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum, komutanım: “Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.”

Mustafa Kemal’in gözlerinden yaşlar boşanır:

– Allah rahmet eylesin. Reşat Bey büyük bir vatanseverdir.

Başkomutanımız Mareşal Mustafa Kemal’in zabitleriyle zabitleşen antiemperyalist arkadaşım Talat Turhan’ın, yeganelerin yeganesi komutanımızın isteğini varlaştırarak özenli kütüphanesinden bana verdiği Reşat Çiğiltepe’nin anılarını ve özgeçmişini yazımın başına alarak arzediyorum.

Doğum Yeri: İstanbul

Ölüm Yeri: Çiğiltepe

Bağlılığı: Osmanlı İmparatorluğu

Rütbesi: Albay

Savaş/Çatışma: Balkan Savaşları, Kurtuluş Savaşı

Madalya: İstiklal Madalyası

1879’da İstanbul’da doğdu. Ziya Paşa’nın oğludur. 1896’da Harp Okulu’nu bitirerek Türk Ordusu’nun farklı komuta kademelerinde görev yaptı. Trablusgarp ve Balkan Savaşları’na katılmış, Yanya savunmasında yaralanmıştır. Askerî Mahkeme üyeliği yapmış, I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi’nde olağanüstü kahramanlığı ile dikkatleri çektikten sonra getirildiği 17. Alay Komutanlığı görevindeyken Muş’un Rus işgalinden kurtarılmasında da önemli rol oynayan Reşat Bey, XVI. Kolordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa’nın takdirlerini kazanmıştır. Aynı zamanda 5. ve 4. Rütbeden mecidi nişanları, gümüş muharebe, liyakat, tahsiliye, Alman ve Avusturya harp, demir salip nişanlarıyla taltif edilmiştir. 53. Tümen Komutanlığı’na getirilerek Suriye Cephesi’nde görevlendirilmiştir. 1918’de İngilizlere esir düşen Reşat Bey, daha sonra esaretten kurtulur kurtulmaz Aralık 1919’da Millî Mücadeleye katılmak üzere İnebolu’dan “İstiklal Yolu” üzerinden Ankara’ya geçmiştir.

Reşat Bey, Mustafa Kemal tarafından 11. Kafkas Tümeni (sonradan 21. Tümen) Komutanlığı’na getirilmiştir. Yarbay rütbesi ile İnönü ve Sakarya muharebelerine de iştirak eden ve olağanüstü başarı gösteren Reşat Bey, son olarak 57. Tümen Komutanlığı görevine atanmıştır. Bizzat Başkomutan Mustafa Kemal tarafından, Büyük Taarruz’un ikinci gününde, muharebenin ve de ülkenin ve ulusun kaderini etkileyecek en kritik mevkilerden biri olan Sincanlı Ovası’ndan Dumlupınar’a kadar tüm yolların önündeki en stratejik engel olan Çiğiltepe’yi düşmandan temizlemesi emredilmiştir. Ne var ki, bu tepenin önemini çok iyi bilen Yunan Başkomutanı Trikopis de, en zinde kuvvetlerini, üstün ateş gücüyle bu tepeye yığmış; tahkimatı tamamlamıştır. Bundan sonrası kayıtlara aşağıdaki gibi geçmiştir:

Okumaya devam edin ‘Reşat Çiğiltepe ( 1879 – 27 Ağustos 1922 )’

20
Ağu
09

Ulusalcılar nerede yanıldı?

Milli Mücadele Derneği

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bugüne geçen altı yıllık dönem Türkiye’nin ulusal çıkarlarının tümüyle AB-ABD denetimine sokulduğu, Cumhuriyet’in temel dayanaklarının ortadan kaldırıldığı, milli ekonominin yok edildiği, milli kimliğin parçalandığı ve Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırlarının bile tartışmaya açıldığı bir dönem oldu.

AKP’nin bu teslimiyetçi ve işbirlikçi politik çizgisi ise hem AKP iktidarına karşı hem de onun arkasındaki emperyalist güçler olan AB ve ABD’ye karşı büyük bir ulusal tepkinin ortaya çıkmasına yol açtı. Türkiye’de Amerikan karşıtlığının %90’larla ifade edilen bir noktaya ulaşması bu sürecin sonucunda ortaya çıkmıştı.

Ancak bütün bu gelişmelere rağmen 2007 seçimlerinde halkın ulusal ve anti-Amerikan tepkisine rağmen Türkiye tarihinin en Amerikancı partisi olan AKP’nin yine ezici bir çoğunlukla iktidara gelmesi gibi bir çelişki ortaya çıktı.

Oysa seçimler öncesinde AKP’nin Batı güdümlü ve gayrı milli politik çizgisi toplumun tüm kesimlerince büyük tepkiyle karşılanmış ve AKP’nin bu tepkiler yüzünden sandıktan yenilgiyle çıkacağı düşünülmüştü.

Seçim sonuçlarının bu beklentileri boşa çıkartması bir yana, esas ilginç nokta seçimler öncesinde AKP karşıtı muhalefetin odağı olarak gösterilen ulusalcı parti, dernek ve örgütlerle Ordu’nun seçimlerden hemen sonra takındıkları teslimiyetçi tavır oldu.

Okumaya devam edin ‘Ulusalcılar nerede yanıldı?’

20
Ağu
09

Şehitlik mertebesi

Prof. Dr. Türkkaya Ataöv

Gün lâf değil, eylem zamanı! Hele boş lâfa tümümüzün karnı tok. Söz ancak yerindeyse kulak vermeli.

Hıristiyan ortak dua kitabı bile şehitleri “Soylu Şehitler Ordusu” diye tanımlar. Bizimkiler gün aşırı üç, beş derken 6.000’i buldu.

Yabancı bir ordu komutanının şöyle bir değerlendirmesi var: “Kimi şehit olmayı aklına koyar; yüreğini ona razı eder.”

Rus atasözü der ki: “Yaşamdan kork, ölümden değil.”

Bizim kültürümüzde şehitlik yüce bir mertebedir.

“Yaşamın getirdiklerini ölüm alır götürür” diye bir Macar atasözü var. Doğru.

Almanlara göre de, “gündüzün değeri akşamla, yaşamın değeri ölümle anlaşılır.”

Bizim şehitlerimizde olduğu gibi, çoğu kez kapıyı çalmadan gelir. Gelince de, Guanalıların dediği gibi, sanki uykunun en yakını gibidir.

Malagazililer böylesine gideni “doğanın kucağında yaşıyor” gibi görür.

Yahudilerin yasa ve yorum kitabı Talmud’a göre de, “yaşam borç almak gibidir; ödeneceği gün gelir.”

Arap atasözü de der ki: “Ölüm doğum gibi doğal.” Doğal olmayan öldürülmek; hem de böylesine.

Okumaya devam edin ‘Şehitlik mertebesi’

20
Ağu
09

Ateşi ve ihaneti gördük

( Bu yazı 29.10.2007 tarihinde yayımlanmıştır )


İnsanlar ey, nerdesiniz?

Nerdesiniz?

Nazım Hikmet


21 Ekim gecesi Hakkari’de 12 askerimiz şehit ediliyor.

Ertesi sabah Türkiye bir acıyla uyanıyor.

Henüz öğlen olmadan bir anda tüm Türkiye ala boyanıyor.

Evlerde al bayrak.

İnsanlarımız evde oturamıyor sokaklara iniyor.

Ellerde al bayrak.

….

Bir haftadır Türkiye sokakta.

İnsanlar meydanlara koşuyor.

Gece ve gündüz, her an her yerde bir gösteri.

Bu günler ulusal birlik günleri hiç katılmamak olur mu?

Okumaya devam edin ‘Ateşi ve ihaneti gördük’

20
Ağu
09

Satılmışların hesabı görülecektir… Mutlaka… !!!

nazim-hikmet-buyuk

20
Ağu
09

Wilson İlkeleri’nden Pentagon Sosyolojisi’ne Etnik Bölücülük

Sevr İttifakı

Etnik mesele, son yirmi yıldır dünya gündemini meşgul ediyor. Bizim ülkemizde ise özellikle son beş yıldır tartışılmaya başlanan etnik mesele, AKP iktidarı ile birlikte bir alt kimlik-üst kimlik tartışmasına dönüşmüş durumda.

Ancak bugün bize etnik mesele diye sunulan tartışma, aslında yüz yıl öncesinin gündemidir. 1900’lerin hemen başında Wilson İlkeleri olarak programlaştırılan ve “uluslara kendi kaderini tayin etme hakkı”nı veren ilkelerden başka bir şeyle karşı karşıya değiliz.

Fakat özellikle Türkiye özelinde baktığımızda, etnik meselenin Wilson İlkeleri ile birlikte bir başka temeli daha olduğunu tespit etmeliyiz; o da Kürt-İslam çizgisidir. Özellikle Said-i Kürdi tarafından formülize edilen “ulus karşıtlığı” her ne kadar İslam ülküsü gibi sunulsa da, Ortadoğu’da ve Osmanlı coğrafyasında Wilson İlkeleri’nin en önemli destekçisidir.

Bu tarihsel perspektiften baktığımızda, alt-üst kimlik tartışmasının doğrudan ABD Savaş Stratejisinin bir parçası olduğunu, tümüyle Pentagon imalatı bir teori olduğunu, bu savaş stratejisi için “Kürtçü-İslamcı” taşeronlar kullanıldığını görüyoruz ki; bu da yüzyıl öncesinin “Sevr İttifakı”ndan başka birşey değildir.

Ve yine bu çerçeveden baktığımızda bir toplumsal ve bilimsel gerçeklikmiş gibi sunulan etnik meselenin, tümüyle bilim dışı, toplumsal gerçekliğe aykırı bir Pentagon uydurması olduğunu görürüz. Dolayısıyla toplumsal bir sorunla değil siyasal bir programla karşı karşıya olduğumuzu bilmeliyiz. O nedenle bize sunulan “gerçekleri inkâr etmeyin” argümanının, bir işkence metodu olduğunu ortaya koymalı ve bu işkenceye “bize kabul ettirilmek istenenleri kabul etmeyerek” direnmeliyiz.

Avrupa Irkçılığından ABD Etnikçilığine

Etnik sorunun kökenini ve nasıl geliştiğini incelediğimizde daha net bir sonuca ulaşabiliriz.

“Avrupalı” ya da “Batılı” dediğimiz “Beyaz” insan türü Doğu coğrafyasını sömürgeleştirirken bilimsel bazı gerçeklere ihtiyaç duymuş ve ihtiyacı olan bilimi de kendisi yaratmış, daha doğrusu da uydurmuştur. Beyaz adamın kurguladığı Antropoloji, 1800’lü yılların ırk teorisini ortaya koymuştur.

Bugün “çok ırklılığı” ve “çok etniliği” öneren Batı antropolojisi ve onun bir türevi olarak gelişen Batı sosyolojisi 1800’lü yıllarda tüm dünya halklarını Beyaz adam ve üç aşağı ırka ayırmıştı.

Demek ki Batı biliminin sınıflaması, kendi sömürgeci amaçlarının dönemsel ihtiyaçlarına göre şekillenmekte ve değişmektedir. 1850’de dünyayı dört temel ırka bölüp buna göre talan eden Beyaz adam, bugün 4 bin etniye bölüp yine talan etmektedir.

Okumaya devam edin ‘Wilson İlkeleri’nden Pentagon Sosyolojisi’ne Etnik Bölücülük’

20
Ağu
09

Tevfik Fikret’e Saygıyla…

ataturk1 copy




İstatistikler

  • 2.405.748 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Ağustos 2009
P S Ç P C C P
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930
31  

En fazla oylananlar