07 Ağu 2007 için arşiv

07
Ağu
07

AJAN ŞEBEKESİ: FETHULLAH CEMAATİ

FETULLAH AJANLARI DİĞER PARTİLERE SIZMAKTALAR!

Fethullah, Ajanlarını AKP dışında diğer partilere yönlendirmektedir! Bunlardan birisi de: İstanbul birinci bölge, birinci sıra adayı; GAZETECİLER VE YAZARLAR VAKFI BAŞKAN YARDIMCISI ZAMAN YAZARI NEVVAL SEVİNDİ…

Fethullah şebekesine, düne kadar dinsel bir cemaat olarak bakıldı, hatta bu bakışın içinde biraz hoşgörü ve sempati de vardı!!! Ama zaman içinde takke düştü kel göründü!!
İçlerinde gerçekten inanmış saf Müslümanları bir kenara ayırırsak, Fetullah’ın Müslümanlıktan öte İslam’ı yok etmek için organize edilmiş bir ajan olduğunu görürüz!!
Bizim gözden kaçırdıklarımız zamanla, daha bariz olarak ortaya çıktı!

Gördük ki; salt dinsel inançlarını yaşamaya çalışan bir cemaat değildir. Uluslararası alanda at koşturan, son derecede tehlikeli bağlantılarıyla, ekonomik kaynakları ile, eğitim kurumlarıyla, ülkemizin yüz yüze olduğu tehdit ve tehlike dizinidir..
Fetullah şebekesi, “ABD ve İNGİLİZ ALAŞIMLI” oralarda dizayn edilmiş, İslam’ın içini boşaltıp Türklüğü acz içine düşürmekle görevlendirilirmiş bir Vatikan kuklasıdır!!

Fethullahçılar, mevcut ekonomik kaynaklarını yapılabilecek en akılcı ve en değerli alana, eğitim yatırımına tahsis ettiklerinden, diğer şeriatçı yapılanmalara kıyasla, ülkemizin sadece bugününü değil, daha çok geleceğini tehdit etmektedirler.

— TSK’ya sızmakta zorlanan ama buna rağmen yılmaksızın girişimlerini sürdüren fethullahçılar, istihbarat birimlerindeki kadrolarını, alternatif silahlı kuvvetler olarak algılamaktadırlar. Bununla birlikte adliye ve mülkiye kadrolaşması ise, bu gücü daha da pekiştirecek ve devletin içten ele geçirilmesini ya da bir başka ifadeyle devletin kansız teslim alınmasını temin edecektir.

1980’li yılların başlarından itibaren polis okullarına ve polis akademisi’ne sızarak burada kadrolaşan ve daha sonra personel, eğitim, bilgi-işlem, terörle mücadele, istihbarat gibi birimlerde kökleşmeye çalışan Fethullahçılar, istihbarat birimlerinin yanı sıra, var oldukları her yerde ve ortamda, şeyhleri F.Gülen’in kaset ve kitaplarındaki “tedbir ve temkin”,”taktik ve strateji” içeren direktiflerinin gereğini yerine getirerek bugünkü güç düzeylerine erişebilmişlerdir.

Ankara DGM, F. Gülen iddianamesi’nde şöyle denmektedir:

“F.Gülen gurubunun başta milli eğitim ve emniyet teşkilatı olmak üzere bütün devlet kadrolarına sızma çalışmaları yaptığı ve önemli ölçüde muvaffak olduğu bilinmektedir.”

İstihbarat Daire Başkanlığı’nın 10 Mart 1992 gün ve 1992/79 sayılı yazısında şöyle denilmektedir:

“…Ankara polis koleji öğrencilerinin % 50’sine yakın bir kesimi ile çeşitli şekillerde temas kuran örgüt elemanları, kendilerine yakın olanlar üzerindeki ajitasyon çalışmalarını sistemli olarak yürütmektedirler.”
Yukarıda belirtilenlerin büyük bir bölümü gerçekleşmiştir!!

“…Gelecekte Emniyet Teşkilatı’nın bürokratlarını oluşturacak Polis Koleji öğrencilerinin, koleje seçiminden itibaren her aşamada sistematik bir çalışmanın yürütüldüğü görülmektedir.”

Emniyet Genel Müdürlüğü’nce yayınlanan istihbarat bülteninin 70 no’lu nüshasından bir alıntı:

“GURUBA AİT, ÜLKEMİZDE FAALİYET GÖSTEREN EĞİTİM-ÖĞRETİM KURUMLARINDAN BAZILARI AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:

İzmir Yamanlar Fen Lisesi,
İstanbul Fatih Koleji,
İstanbul Safiye Sultan Kız Lisesi,
Mersin Yıldırım Han Lisesi,
Ankara Samanyolu Lisesi,
Van Serhat Lisesi,
Denizli Server Lisesi,
Erzurum Aziziye Lisesi,
Erzincan Otlukbeli Lisesi,
Eskişehir Ertuğrul Gazi Lisesi,
Sakarya Işık Lisesi,
Manisa Şehzade Mehmet Türk Lisesi,
Aydın Nizami Erkek Lisesi,
Fatih Üniversitesi.”

YAYIN ORGANLARI

Gurubun yayın organları arasında “Sızıntı Dergisi, Yeni Ümit, Aksiyon, Zaman Gazetesi, Samanyolu TV”, kuruluşları arasında da “Akyazılı orta ve yüksek eğitim vakfı, Türkiye Öğretmenler Vakfı, Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı” gösterilmiştir.

ANKARA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ’NCE HAZIRLANAN RAPORDAN BİR ALINTI:

“F. Gülen’in oluşturduğu örgüt, devletin laik yapısını yıkmak amacıyla kurulmuş olup, istişare kurulu, bölge imamları, şehir imamları, semt imamları, ev imamları gibi illegal yapılanmayla bütün ülkeyi bir ağ gibi sarmıştır. Yine bu illegal yapılanmaya bağlı olarak yurt içinde ve yurt dışında legal görünüşlü şirket, okul ve vakıflara sahip bulunmaktadır. Bu legal ve illegal yapılanması ile büyük ve güçlü görünüm arz eden örgüt, halk üzerinde bir manevi cebir ve baskı yaratmaktadır.”

Göz önünde tutulması gereken önemli bir husus; fethullahçı örgütlenmenin, emniyet teşkilatı içinde bugüne kadar niçin çözülemediğidir. Bunun da en önemli nedeni, çözecek makam sahiplerinin, birtakım siyasal denge hesapları ve de koltuk endişeleri ile konuya soğuk bakmaları, risk üstlenmemeleridir.

İŞTE BİRTAKIM GARİPLİKLER:

— 10 Kasım 1996’da “inancımıza saygı duyulmadığı bir dönemde, içim kan ağlayarak bugünkü törenlere katıldım” sözleriyle ünlenen Kayseri Eski Belediye Başkanı Refah Partili Şükrü Karatepe hakkında DGM’nin bilirkişi olarak atadığı Prof. Dr. Ali Şafak, Karatepe’yi aklayan bir rapora imza atanlar arasındadır. Şafak, polis akademisi’nde görevinin başındadır!

— Polis Kolejindeki toplam 731 öğrencinin %53’ünü oluşturan 388 öğrencinin, fethullahçı yapılanma içinde yer aldığı belirtilmektedir. 2001 yılı mezunları arasında bu oran %67 olarak kaydedilmektedir.
Şimdi bu şahıslar emniyet içinde önemli noktaları tutmuş bulunmaktadırlar!!

FETULLAH – CIA İLİŞKİSİ:

Yayınlanan bir raporda “Etki Ajanı-Nüfuz Casusluğu” kavramının tarihsel süreçte anlatılması ve örneklendirilmesi amaçlanmıştı. Söz konusu raporda “Türkiye’deki Etki Ajanı Borsası: Fethullahçılar” ara başlığı altında aşağıdaki bilgiler yer almıştır:

“……SÖZKONUSU HOCAEFENDİLERDEN BİRİ OLAN ZAT, KALABALIK MAİYETİYLE (BUNA 24 SAAT YANINDAN EKSİK OLMADIĞI SÖYLENEN DOKTORLARI DA DAHİL) PENNSİLVANIA EYALETİ’NDE PHILADELPHIA YAKINLARINDA ÖZEL BİR ÇİFTLİKTE YAŞIYOR. ÇİFTLİĞİN BULUNDUĞU BÖLGENİN FBI KORUMASI ALTINDA, REFAKAT MEMURLARININ GÖZETİMİNDE OLDUĞU VE BURALARDAKİ ÇİFTLİKLERDE YAŞAYANLARA BİRİNCİ DERECEDE ÖZEL ÖNEME SAHİP KORUMA PROGRAMININ (COUNTUR-SURVEILLANCE FAALİYETİ) UYGULANDIĞI KAYDEDİLİYOR.”

“……GERÇEKTE BU ÇİFTLİĞİN, CEMAATİN GAZETESİNİN SORUMLULARININ DA ARALARINDA BULUNDUĞU, ABD YASALARINA GÖRE KURULAN ALTIN NESİL VAKFI ADINA FBI TARAFINDAN FETHULLAHÇILARA 1991’İN BAŞINDA TAHSİS EDİLDİĞİ VE AYNI YILIN ORTALARINDA YÖK YA DA MEB BURSU İLE BU ÜLKEYE GÖNDERİLEN
FETHULLAHÇI YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİLERİNİN BİR YAZ KAMPI OLUŞTURARAK, SÖZKONUSU ÇİFTLİKTE ÖRGÜTLENME TOPLANTILARI GERÇEKLEŞTİRDİKLERİ BİLİNİYOR.”

“ŞİMDİ HOCAEFENDİLERİN HEPSİNİ MASUM VARSAYALIM:

A) ABD’DE İKAMETİN YASAYLA BELİRLENMİŞ KATI KOŞULLARI BULUNMAKTADIR. HİÇKİMSE YASAL OLARAK, RESMİ BAŞVURU YAPMAKSIZIN VE DE GEREKÇESİNİ BELGELEMEKSİZİN (DEFACTOR STATÜSÜ HARİÇ) BU ÜLKEDE 6 AYDAN UZUN BİR SÜRE KALAMAZ.

……HOCAEFENDİLERİN TÜMÜNÜN YEŞİL KARTA SAHİP OLMALARI TEKNİK AÇIDAN OLANAKSIZ, ÇÜNKÜ YASAL KOŞULLAR UYMAMAKTADIR.

……GERÇEKTE, ABD’DE DERİN DEVLET KORUMASI ALTINDAKİ HOCAEFENDİLERİN, ‘KAÇ!’ KOMUTUNU ALDIKLARI ANDAN İTİBAREN CIA İLTİCA VE TARAF DEĞİŞTİRME DEPARTMANININ ACİL PLANINA DÂHİL OLARAK KENDİLERİNE TANIDIĞI KOLAYLIKLARDAN YARARLANDIKLARI BİLİNMEKTEDİR. BU ARADA, MERVE KAVAKÇI GİBİ ABD VATANDAŞLIĞINA ALINMIŞLARSA O BAŞKA.

B) HOCAEFENDİLERİN ALDIKLARI İLKOKUL MEZUNU EMEKLİ MAAŞI İLE BUNCA SÜRE ABD’DE NASIL (HEM DE MAYO FETHULLAHÇI KLİNİĞİ DAHİL) TEDAVİ GÖRÜP, 24 SAAT SÜREYLE DOKTOR GÖZETİMİNDE NASIL KALABİLDİĞİNİ; ÇİFTLİKTE RUTİN HARCAMALARIN YANISIRA, KAHYA, AŞÇI GİBİ PERSONELİN MAAŞLARINI
NASIL ÖDEYEBİLDİĞİNİ; HER HAFTA ONLARCA, BAZEN YÜZLERCE MİSAFİRİN AĞIRLAMA MASRAFINI NASIL KARŞILAYABİLDİĞİNİ KERAMETLE AÇIKLAYAN MÜRİTLERE İNANMAK NE DERECEDE OLANAKLI!..

C) FETHULLAHÇI YAPILANMA, CIA’NIN ÖNGÖRDÜĞÜ TARİKAT (SÖZDE SİVİL TOPLUM CEMAATİ) MODELİNE -MORMON, MOON, SCYENTOLOGY VD. GYBY- TIPATIP UYMAKTADIR.

……LEGAL, DEVLET KARŞITI OLMAYAN, SALT DİNSEL YA DA SİYASAL FAALİYETLERDE BİLE BU OLAĞANÜSTÜ GİZLİLİĞE GEREK DUYULMAZKEN, FETHULLAHÇILARIN BU AŞIRI DUYARLILIĞININ ÖZEL NEDENLERİ OLSA GEREKTİR. BU ÖRGÜTSEL YAPI VE GİZLİLİĞE VERİLEN AŞIRI ÖNEM, FETHULLAHÇILARIN BİR AJAN ŞEBEKESİ(AGENT NET) OLDUĞUNA İLİŞKİN KUŞKULARI KUVVETLENDİRMEKTEDİR.”

“……CIA NEZDİNDE TÜM FETHULLAHÇILAR, ‘WALK-IN’ TABİR EDİLEN BİR KATEGORİDE TUTULMAKTADIRLAR; YANİ KENDİ AYAKLARIYLA VE GÖNÜLLÜ OLARAK AJANLIK HİZMETİNİ TALEP EDEREK GELMİŞLERDİR. FETHULLAHÇILARA GÖRE, NASIL HUMEYNİ ZORUNLU SÜRGÜN SONRASI BİR GÜN İRAN’A DÖNMÜŞSE, HOCAEFENDİLERİ DE ÖYLE ANLI ŞANLI BİR BİÇİMDE DÖNECEK VE DODRUDAN ÇANKAYA’YA OTURACAKTIR. BU BEKLENTİNİN DEVAMINDA, ABD’YSE, KÜRESELLEŞME ÖNÜNDE EN TEHLİKELİ BİR ULUS-DEVLETİ ORTADAN KALDIRMANIN, YERİNE KENDİ ILIMLI, UYSAL MÜSLÜMAN PATRİĞİNİ GETİRMENİN NİMETLERİNİ GÖRECEKTİR. BİR YANDAN ABD YLE İLİŞKİYİ SÜRDÜREN FETHULLAHÇILAR, DİĞER YANDAN VATİKAN, FENER RUM PATRİKHANESİ, MUSEVİ HAHAMBAŞISI DERKEN, FARKLI ÜLKELERİN İSTİHBARAT SERVİSLERİ TARAFINDAN YÖNETİLEN-YÖNLENDİRİLEN ÇEŞİTLİ ULUSLARARASI KURULUŞLARLA DA FLÖRT ETMEYE BAŞLAMIŞLARDIR.”

FETHULLAH-ALMANYA BAĞLANTISI:

“ALMANYA İLE DE TEMAS KURAN FETHULLAHÇILAR, ALMAN DIŞ İSTİHBARAT SERVİSİ OLAN BND BAĞLANTISI DOLAYISIYLA ALMANYA’NIN İÇ İSTİHBARAT ÖRGÜTÜ OLAN FEDERAL ANAYASAYI KORUMA TEŞKİLATI’NIN DESTEĞİNİ DE OTOMATİKMAN ALAN FETHULLAHÇILAR, YAKLAŞIK 2.400.000 VATANDAŞIMIZIN YAŞADIĞI BU ÜLKEDE, ‘HİMMET PARASI’ TOPLAMA VE YANDAŞ-MÜRİT KAZANMA AMACINA YÖNELİK OLARAK KÖLN, HANNOVER, MÜNYH, AUSBURG, STUTTGART GYBY, TÜRKLER’İN YOĞUN OLARAK YAŞADIKLARI TÜM ŞEHİRLERDE ‘Y.BURG A.Ş.’ GYBY ŞİRKETLERİN YANISIRA, ‘DOST YOLU DERNEDY, TÜRK-ALMAN AKADEMİSYENLER BİRLİĞİ, İSLAM DİN BİRLİĞİ’ GYBY ÇOK SAYIDA AKTiF ÇALIŞAN ÖRGÜTE SAHİP OLMUŞLARDIR.”

FETHULLAH – İNGİLTERE BAĞLANTISI:

“İNGİLTERE DE OKUL AÇAN VE LONDRA’DA BÜYÜK BİR MERKEZ BİNASI SATIN ALAN FETHULLAHÇILAR, İNGİLTERE’NİN DÂHİLİNDE YABANCILARA DÖNÜK FAALİYET GÖSTEREN MI5 VE DIŞ İSTİHBARAT SERVİSİ MI6’NIN UZAKDOĞU’YA YÖNELİK FAALİYET GÖSTEREN DEPARTMANI(CIFE) VE ORTADOĞU’YA YÖNELİK FAALİYET GÖSTEREN DEPARTMANI (MEIC) İLE OKULLAR KONUSUNDA MÜŞTEREK ÇALIŞMA YÜRÜTMEKTEDİRLER.”

FETHULLAHÇI İSTİHBARATÇILARIN OPERASYONLARI:

DEVLETİN GÜCÜNÜ, DEVLET SAVUNUCULARINA KARŞI KULLANMA AŞAMASINA GELMİŞ OLAN FETHULLAHÇILARIN, OPERASYONEL ANLAMDA KAYDA DEĞER BAŞARILARI MEVCUTTUR. OPERASYONLARINDA, AMACA ULAŞMADA HER YOLU MÜBAH SAYAN VE HER TÜRLÜ SINIR TANIMAZ FIRSATÇILIK, AHLAKSIZLIK, TAKİYYE UNSURLARINI İÇEREN BİR KONSEPT ÇERÇEVESİNDE HAREKET EDEN FETHULLAHÇI İSTİHBARATÇILARIN KULLANDIKLARI YÖNTEMLER ŞUNLARDIR: TELEFON DİNLEME, TEHDİT, SAHTE BELGE ÜRETİMİ VE MONTAJ, ÇARPITILMIŞ BİLGİYE YÖNELİK KAMPANYALAR, HIRSIZLIK, KUNDAKÇILIK, ŞANTAJ AMAÇLI KADIN PAZARLAMA VE GÖRÜNTÜ KAYDI, HER TÜRLÜ İLLEGAL KAYIT KULLANIMI (BÖCEK, GİZLİ KAMERA VB.), RÜŞVET, GASP, DARP, BİLGİSAYAR SAHTEKÂRLIKLARI, EV VE İŞYERİ KURŞUNLAMA, EMNİYETİ SUİSTİMAL, HÂKİM KİRALAMA VE DİĞERLERİ…

FETHULLAHÇI İSTİHBARATÇILAR TARAFINDAN “HASIM” KABUL EDİLEN KİŞİ VE KURULUŞLAR ALEYHİNE YÜRÜTÜLEN DEZENFORMASYON FAALİYETLERİNDEN BAŞLICASI, ÇARPITILMIŞ VEYA TAMAMEN UYDURMA BİLGYLERE DAYALI SAHTE BELGELER ÜRETMEKTİR; TEKNİK DEYİMLE “FABRİKATÖRLÜK” YAPMAKTIR.

FETHULLAHÇILARIN ADLİYE’YE İLK SIZMA GİRİŞİMLERİ CHP-MSP KOALİSYONU DÖNEMİNE KADAR GİTMEKTEDİR. 12 EYLÜL SONRASINDA, ADLİYE’DEKİ KADROLAŞMA ÇABALARI SONUCUNDA, YARGI MENSUPLARI ARASINDA “GÜMÜŞ YÜZÜKLÜ” OLARAK ADLANDIRILAN BİR GURUBUN GİDEREK GÜÇ KAZANDIĞI KAYDEDİLMEKTEDİR.

— EMNİYET İSTİHBARAT DAİRESİ TARAFINDAN “EMNİYET TEŞKİLATI’NDA FETHULLAHÇI YAPILANMANIN VAR OLDUĞU”NU TESBİT EDEN BİR ARAŞTIRMA RAPORUNUN SONUÇ BÖLÜMÜ, TÜYLER ÜRPERTECEK BİR HÜKÜM İÇERİYORDU:

“ÖNLEM ALMAKTA GECİKİLDİDİ TAKDİRDE, TARİH SAYFALARI ARASINDA KALAN BABAİLER İSYANINDAN ŞEYH BEDRETTİN VE ŞEYH SAİD’E KADAR UZANAN DİN GÖRÜNÜMLÜ İSYANLARIN BELKİ DE EN CİDDİ, EN SİNSİ, EN KAPSAMLI VE EN TEHLİKELİSİ OLABİLECEĞİNE İŞARET ETMEK YANILTICI BİR TAHMİN OLMAYACAKTIR.”

FETHULLAH ÖRGÜTLENMESİ

TEPEDEKİ İSİM: FETHULLAH GÜLEN

BAŞYARDIMCI: İSMAİL BÜYÜKÇELEBİ

LATİN AMERİKA İMAMI: LATİF ERDODAN

AVRUPA İMAMI: ABDULLAH AYMAZ (İSMAİL YEDİLER)

MEDYA VE SANATÇILAR SORUMLULARI:

GAZETECİLER VE YAZARLAR VAKFI BAŞKANI HARUN TOKAK,

GAZETECİLER VE YAZARLAR VAKFI BAŞKAN YARDIMCISI CEMAL UŞŞAK!

ZAMAN YAZARI NEVVAL SEVİNDİ!!

ESNAF-PARA KONTROLÜ: ALİ BAYRAM

YÖK-ÜNİVERSİTELER: PROF. DR. ŞERİFALİ TEKALAN

SİYASİ PARTİLER: HÜSEYİN GÜLERCE

YAYINLAR: ALAADDİN KAYA

BÜYÜKÇELEBİ’NİN BAKANLAR KURULU

İSMAİL BÜYÜKÇELEBİ’NİN YAKIN ÇEVRESİNE AKP İÇİNDEKİ “ADAMLARI”NI ŞÖYLE ANLATTIĞI BELİRTİLİYOR:

“ABDULLAH GÜL, ABDÜLKADİR AKSU, CEMİL ÇİÇEK, HÜSEYİN ÇELİK VE MEHMET AYDIN, BAKANLAR KURULU’NDA BİZİ TEMSİL EDİYOR.”

BÜYÜKÇELEBİ’NİN SAYDIĞI İSİMLER ŞÖYLE DEĞERLENDİRİLİYOR:

“ABDULLAH GÜL’ÜN, GÜLEN’E YAKINLIĞI BİLİNİYOR.

CEMİL ÇİÇEK’İN, ‘FETHULLAH GÜLEN TÜRKİYE’YE DÖNEBİLİR’ AÇIKLAMASI!

AKSU’NUN EMNİYET İÇİNDEKİ ‘FETHULLAHÇILARA’ GÖZ YUMMASI,

DİYANET’TEN SORUMLU! DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN’IN ‘DİNLERARASI DİYALOG’CU OLMASI!

HÜSEYİN ÇELİK’İN GÖNÜLDEN ‘NURCU’ OLMASI, BÜYÜKÇELEBİ’NİN BU SÖZLERİNİ GÜÇLENDİRİYOR.

SON OLARAK HÜSEYİN ÇELİK’İN, GÜLEN’E YAKINLIĞIYLA BİLİNEN ÇALIK GRUBU’NUN 17 TEMMUZ’DA EĞİTİM KOMPLEKSİNİ AÇMASI, BU İLİŞKİLER AĞININ KANITLARINDAN.”

SONUÇ OLARAK, MİT RAPORUNDA DA BELİRTİLDİĞİ GİBİ, F.GÜLEN GURUBUNUN;

KISA VADEDE; DEVLET KADEMELERİ VE TSK BÜNYESİNDE KADROLAŞMA ÇABALARINI ARTTIRACAĞI VE AYRICA HÂLİHAZIR ÇİZGİSİNİ DEĞİŞTİRMEYEREK, UZLAŞMACI TAVIR VE UYGULAMALARINI AYNI ÇERÇEVEDE SÜRDÜRECEĞİ,

ORTA VADEDE; UZLAŞMACI VE BARIŞÇI POLİTİKASINI DEĞİŞTİREREK, UZUN VADELİ AMACI OLAN ŞERİATA DAYALI TÜRK İSLAM DEVLETİ KURULMASI İÇİN İLK GİRİŞİMLERİNİ BAŞLATABİLECEĞİ, BU MAKSATLA ALIŞILMIŞ TUTUM VE UYGULAMALARINDA, DEVLET VE TOPLUMUN KABUL EDEBİLECEĞİ DOZAJDA YOKLAMALAR YAPARAK ESAS AMACA ULAŞACAK ZAMANI BELİRLEYECEĞİ,

UZUN VADEDE; KENDİ YETİŞTİRDİĞİ MÜRİTLERLE, ÖZELLİKLE ÜST DÜZEY BÜROKRATİK MAKAMLAR DAHİL, YÖNETİMDE KESİN SÖZ SAHİBİ OLACAK ŞEKİLDE DEVLETİN TÜM ORGANLARINDA KADROLAŞABİLECEĞİ,

KADROLAŞMANIN SAĞLAYACAĞI AVANTAJLA, KENDİSİNE EN BÜYÜK ENGELİ TEŞKİL EDEN TSK’YA SIZABİLECEĞİ,

UZLAŞMACI GÖRÜNÜMLÜ POLİTİKASIYLA VE AYNI ZAMANDA SAĞLAYACAĞI DIŞ DESTEKLE TÜRKİYE’DEKİ TÜM TARİKAT VE MEZHEPLERİ EYLEM BİRLİĞİNE YÖNELTEREK, BİRLEŞTİRİCİ BİR DİNİ LİDER DURUMUNA GELEBİLECEĞİ, BU AŞAMADAN SONRA;

KENDİ PARTİSİNİ KURARAK VEYA ELE GEÇİRDİĞİ BİR SİYASİ PARTİYİ DESTEKLEYEREK, SİYASİ İKTİDARI ELE GEÇİREBİLECEĞİ VE SON AŞAMADA DA; BU GİDİŞİN ENGELLENMESİ HALİNDE, ÜLKEMİZ İÇİN VE CUMHURİYETİMİZ İÇİN İLERİYE DOĞRU DAHA BÜYÜK BİR TEHDİT VE TEHLİKE HALİNE GELEBİLECEĞİ BİLİNMELİDİR.
_________________

” Memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri Şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakrü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve Şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur! ”
M.KEMAL ATATÜRK

www.temizeller.org / Mehmet DALMAZ

07
Ağu
07

Arınç’tan ilginç sözler

Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, Meclis başkanlığına bu dönem aday olmayacağını açıkladı.

Eski TBMM Başkanı ve AK Parti Manisa Milletvekili Bülent Arınç, ”Ben, o (Başbakan Recep Tayyip Erdoğan) rahat etsin diye Meclis Başkanlığına adaylığını koymamış değilim. Tekrar Meclis Başkanlığına devam etmek gibi bir düşüncem yoktu” dedi.

Parlamentoda basın toplantısı düzenleyen Arınç, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. ”Başbakan’ı rahatlatmak için yaptığınız bu davranışa Abdullah Gül de dahil midir?” sorusuna karşılık Arınç, parti içi disipline ve bir parti olgusuna çok ciddi baktığını belirterek, geçmişte partilerde önemli görevlerde bulunduğunu, partilerin sorumsuz yerler olmadığını ve herkesin istediği zaman istediği şeyi yapamayacağını ve çekip gidemeyeceğini söyledi.

”Parti içi demokrasi vardır, ama parti içi disiplin de vardır” diyen Arınç, ad vermeden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı kastederek, şöyle konuştu:

”Geçtiğimiz günler için söylüyorum; bir genel başkan, partisi içinde toparlayıcı, başarılı olabilecek bir Cumhurbaşkanı adayı belirlemek için teşkilatına, milletvekillerine, MKYK üyelerine, MYK üyelerine sordu, bazı anketler yaptırdı, gazetecilerle konuştu. Ben bunların hiçbirisine katılamadım, çünkü Meclis Başkanı olarak konumum buna müsait değildi. Sadece Sayın Başbakan bana son gün geldi, benim düşüncemi sordu, düşüncemi ifade ettim. Yani, binlerce insandan sonra ben, sorulduğu için fikrimi ifade ettim.

Sayın Başbakana düşen bir tek görev var; o da nedir, bütün bu yaptığı görüşmelerden sonra bir karar vermektir. O kararı da 24 Nisandaki grup toplantısında ifade etti. Dolayısıyla artık biz, A da desek, B de desek, C de desek o partinin genel başkanı olan kişi, yaptığı çalışmalardan sonra bir kararı açıklıyor. Artık, ‘benim, senin düşüncen’ değil, varsa bir parti kararı buna böyle bakmak ve ona dört elle sarılmak gerekir.”

-”GENEL BAŞKANLARI GÜÇLENDİRMEMİZ LAZIM”-

Bir parti grubunda milletvekillerini çok farklı şeyler söyleyebileceğini, ama grup kararı çıktıktan sonra ”benim düşüncem şöyleydi” diye dışarıda bunu dillendirmenin doğru olmadığını belirten Arınç, parti disiplinin bunu gerektirdiğini vurguladı.

Kendisini Erdoğan’ın yerine koyduğunda da böyle düşüneceğini anlatan Arınç, ”Dolayısıyla, ‘ben bir fedakarlık yapıyorum’ anlamında söylemedim, ‘genel başkanları güçlendirmemez lazım, onlara rahat bir çalışma ortamı temin etmemiz lazım’ dedim. O rahat etsin diye ben Meclis Başkanlığına adaylığımı koymamış değilim” dedi.

İşin başından bu yana, dönemi başarıyla geçirmeyi kendisine hedef aldığına işaret eden Arınç, şunları söyledi:

”Dönem sonunu getirdim, emaneti yere düşürmedim ve kendi ölçülerime göre projelerimin hepsini de gerçekleştirdim. Dolayısıyla benim tekrar Meclis Başkanlığına devam etmek gibi bir düşüncem yoktu. Ben bu konuda bugünkü beyanımı, ‘acaba hala olabilir mi olamaz mı’ diye düşünenlere karşı, hem de size veda etmek amacıyla yaptım.

Her milletvekilinin de genel başkanına güvenmesi ve genel başkanı kendi fikrini sorduğu zaman samimi fikrini söylemesi lazım. Hem şahsi için hem de partiyle ilgili konular için… Dolayısıyla ben burada bu fikrimi söyledikten sonra diğer milletvekili arkadaşlarımızın da genel başkan kendilerine hangi konuda danışırsa, parti içi hangi görevi teklif ederse, bence bu konuda genel başkana çok daha değer vermesi ve çok daha güçlendirmesi gerekir. İsim olarak ‘Gül’dür, başkasıdır’ diye söylerseniz bunun başka noktaya çekilmesi mümkün olur. Ben kendi adıma bana düşeni, yakışanı yaptığıma inanıyorum.

Görev noktasında bir beklenti içinde değilim. Ben düşünülen görevlerin hepsini zaman içinde yaptım, çoğuna da meraklı değilim. Ben bir milletvekili olarak bu dönemi de başarıyla geçirmek istiyorum.”

Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığı konusundaki ”Gül’ün adaylığını sürdürmesi halinde destekleyip desteklemeyeceği” sorusuna Arınç, bunun 20 defa konuşulduğunu, 21. defa tekrar cevap vermeyi uygun görmediğini söyledi.

-”PARLAMENTOYU HALKLA KUCAKLAŞTIRDIK”-

Arınç, Meclis Başkanlığında yaptığı ya da yapamadığından ötürü pişmanlık duyduğu bir şey olup olmadığı sorusuna, ”Bu, bugünün sorusu değil bence…” karşılığını verdi.

Parlamentoda bir gelenek başlattığını, 1 Ekimde yasama yılı başlarken o döneme ilişkin projelerini anlattığını, dönem sonunda da bunların ne kadarını yapabildiğinin hesabını verdiğini anlatan Arınç, ayrıca her yıl TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Meclis bütçesini savunduğunu hatırlattı. Kendisinden sonraki Meclis başkanlarının da şeyi yapmasını dileyen Arınç, ”4 yıl 9 ay sonra geriye dönüp baktığımda bunların hepsinin belgesi önümdedir. 100 projenin en az 90’nı yaptığımı görüyorum.” dedi.

Milletvekillerini daha geniş mekanlara kavuşturacak olan halka ilişkiler binasının temelinin 1-2 ay içinde atılacağını, Parlamento içinde çeşitli mekanları yenilediklerini belirten Arınç, ”Parlamentoyu halkla buluşturduk. 85. yılda Türkiye’de 1 milyon insanı Parlamentosuyla kucaklaştırdık. Çeşitli etkinlikler yapıldı. Parlamento halkın parlamentosu olarak bu dönemde biraz daha öne çıktı. Ben yaptıklarımızın başarılı olduğunu düşünüyorum. Milletvekillerimize imkan sunmakla kalmadık, personeli de TOKİ’nin yapacağı konutlara kavuşturacağız. Hayırlı olsun, Parlamentomuz ilk günkü kadar güçlü, ilk günü kadar halkımızın parlamentosu olacak” diye konuştu.

-”BENİM İŞİM CEZA….”

Arınç, ”Bülent Arınç olarak yeni dönemde milletvekilliği dışında en iyi yaparım dediğiniz makam veya bir görev var mıdır?” sorusu üzerine, bunun zekice bir soru olduğuna işaret ederek, eskiden hukukta çapraz sorgu usulü olmadığını, yıllarca avukatlık yapan bir kişi olarak bu konuda çok sıkıntıya düştüklerini anlattı. Arınç, ”Aslında çapraz sorgu usulü olsa -biraz şimdi ceza hukukuna girdi- gerçekler çok daha iyi anlaşılır” dedi.

İyi bir ceza avukatı olduğunu, biraz medeni usule baktığını, ancak hiç hayatında vergi davası almadığını, vergi mevzuatına hiç sempatisi olmadığını kaydeden Arınç, kendisine gelen vergi davalarını da başkasına gönderdiğini ifade etti. Sigorta mevzuatını biraz bildiğini, ama bununla ilgili davalara da girmediğini belirten Arınç, şöyle konuştu:

”Benim işim ceza… Adamı ipten alır ipe götürürüm. İşte biraz miras hukukunda ihtisasım vardı, ama vergi davası geldiğinde, ‘ben bu işi bilmiyorum’ derdim. ‘Bu adam nasıl avukat’ deyip çıkarlardı kapıdan. Şimdi de bana bir görev teklif edilmiş olsa, ben şunu yaparım bunu yapamam derim. Bu benim için dürüstlük göstergesidir. Çünkü bana 4 yıl 9 ay önce ikili bir teklif olduğunda bunu kabul etmiştim; Meclis Başkanlığını yapacağımı düşünüyordum. Şimdi teklif olursa düşüneceğim, yapabilir miyim yapamam diye…”

Bir gazetecinin geçen hafta Başbakan Erdoğan ve Abdullah Gül ile 4 saat süren görüşmede neler konuşulduğunu soran bir gazeteciye, bu görüşmenin çok garipsenecek, ayıplanacak, çok büyük puntolarla yazılacak bir şey olmadığını ifade eden Arınç, yeri geldiğinde zaman zaman bütün arkadaşlarıyla buluştuğu gibi Erdoğan ve Gül ile de buluştuğunu kaydetti.

Arınç, ”(Orada ne konuşuldu?) diyen bir kişiye 2 şey söyleyebilirim ama buna siz de inanmazsınız, ben de gülerim. Orada ‘küresel ısınmanın sonuçlarını konuştuk’ desem inanmazsınız, ‘tesadüfen oradan geçiyordum kapıyı açık buldum ve girdiğimde ikisi oturuyordu’ desem de inanmayacaksınız. Biz orada 4 saat boyunca her şeyi konuştuk” dedi.

VİDEOSU İÇİN:http://www.gercekgundem.com/?p=78772

07
Ağu
07

Ağar istifa etti mi?!

Hâlâ çok kişi merak ediyor mu bilemiyoruz ama biz, işimizin gereği olarak takip zorundayız.

22 Temmuz seçimlerinin yapıldığı günün akşamı, Demokrat Parti’nin oylarının yüzde 5.4 olacağı kesinleşmişken…

Mehmet Ağar, DP Genel Başkanlığı’ndan istifa ettiğini açıkladı.

Basın Müşaviri aracılığıyla yapılan açıklamadan sonra herkes “bravo, daha önce verdiği sözün gereğini yerine getirdi” diyerek bu tavrını alkışladı Ağar’ın.

İyi de…

Şu anda ortalıkta tuhaf bir hal var.

DP’nin genel başkanlığını vekaleten yürüten Genel Başkan Yardımıcısı Nevzat Ercan “Biz Mehmet Ağar’ı istifa etmiş sayıyoruz” derken..

Genel Başkan Yardımcılığı görevinden istifa eden ama GİK üyeliği süren, Ağar’ın da tam anlamıyla “sağ kolu” konumundaki Celal Adan’a soracak olursanız durum şöyle:

– Sayın Ağar istifa etmedi ki!

İstanbul DP İl Başkanı Mete Kalyoncu “Mehmet Ağar istifa etti diyorlar ama etmemiş gibi bir durum var ortada” diyerek görüş açıklarken…

DP İzmir İl Başkanı Turan Arınç “Mehmet Ağar istifa etti” görüşünde ısrarlı.

Bir de, DP’ye girişiyle çıkışı bir olan…

Sonra da adı genel başkan adayları arasında zikredilmeye başlanan Sinan Aygün’ün konu hakkındaki görüşünü nakledelim:

– Ben sayın Ağar’ı yakından tanıyorum. “Yazılı istifam yok, o yüzden istifa etmedim, geri geldim” diyecek biri değil. Ağar’ın ağzından söz, bir kere çıkar. O iş bitmiştir.

* * *

Siyaseti yakından izleyenler “tabanın ısrarı üzerine” istifasını geri alan genel başkanları bilirler ama…

Bunun bile bir “makul, mantıklı, içlere sindirilebilir yolu” olmalı değil mi?

Bir parti düşünün ki, yarısı “genel başkan istifa etti, yeni genel başkan arayalım” diyor.

Diğer yarısı da “genel başkanımız istifa etmemiş. Hele bir istifa etsin de, ondan sonra yenisini ararız” görüşünü savunuyor.

Kim doğru söylüyor, kim yalanı siyasi söylemine katık ediyor; belli değil.

Durum böyle olunca da ortaya bir garabet çıkıyor.

Tabii peş peşe sorular da ardından:

– Anlaşıldı mı şimdi DYP-ANAP birleşmesinin niçin fiyaskoyla sonuçlandığı?

– Anlaşıldı mı şimdi “dünkü parti” AKP karşısında, bir efsane sayılan partinin nasıl paspas edildiği?

– Bu alaturkalık, tamamen kurnazlığa dayalı köylülük paçalardan akarken, hâlâ bu partiye umut bağlayanlara yazık değil mi?

– Milyonlarca insanı bir kez daha incitme hakkını kendilerinde nasıl görebiliyorlar?

Ve bu saatten sonra Mehmet Ağar “şaka yaptım, ben hâlâ DP Genel Başkanıyım” dese ne oluuuur?

“Söz verdiğim gibi, bu görevi bıraktım” dese ne olur?

Bizce ne derse desin pek anlamı kalmamıştır ama…

Sayıları çok olmasa da bazı okurlarımızın merakını gidermek adına bir kez daha soruyoruz işte:

– Sayın Mehmet Ağar, şu anki siyasi konumunuzu ciddi ve çok açık biçimde tanımlar mısınız lütfen? İstifa ettiniz mi, etmediniz mi?

Yol-Yol!

Belediyeler suya yatırım yapmamışlar.

Her halde…

Kaldırımlar dururken!..

İmam affı!

“..CHP adına bütün imamlardan özür diliyorum. İmamlar bizi affetsin.” * Mustafa Sarıgül – Şişli Beld. Başk.

MHP-DTP ve terör

DTP’lilerin Meclis’te temsil edilmeleri…

Genel Kurul salonundaki ilk gün MHP Lideri Bahçeli’yi ziyaret edip elini sıkmaları kamuoyunda ihtiyatlı bir iyimserlikle karşılandı.

Herkesin gerginlik beklediği bir ortamda ılımlı bir havanın esmesine kimsenin itirazı olamaz.

Aksine, bu ılımlı havayı desteklemek gerek; herkesin ihtiyacı var.

Biz bu satırları düşerken, Güneydoğu’dan “terör” haberleri de geliyor ve Türkiye yine şehit vermeye devam ediyordu.

İşte tam bu noktada…

Herkesin DTP’ye karşı hoşgörü yarışına girdiği bir ortamda…

Acaba DTP’lilerden bir “adım” beklemek çok mu fazla olur?!

Örneğin, “PKK’nın bir terör örgütü olduğunu” kabul ettiklerini açıklayıverseler.

Bu açıklamanın Türkiye’nin nasıl rahatlatacağını göremiyor olmaları mümkün mü?

Meclis salonundaki barışçı adımın arkasının gelmesi için…

Sadece el sıkışmanın yetmeyeceğini, teröriste de sırt çevirmek zorunda olduklarını bilmemeleri mümkün mü?.

Ve herkes DTP’lilerden aynı şeyi bekliyor, beklemeye de hep devam edecek.

Terör örgütüne “terör örgütü” demelerini!..


Mesela!

Susuzluğun pençesindeki Ankara’dan son haber:

Melih Gökçek kendini kurtarmış…

Tatile çıkıyormuş!..

Taze mazi!

Mehmet Anık’tan..

Kız nişanlısını eve davet eder.

‘Gel otur sevgilim’ deyip devam eder:

– Evlenmeden önce sana bütün mazimi açıkça anlatmalıyım.

– Iyi ama hayatım bunu iki hafta önce yapmıştın ya unuttun mu?

– O iki hafta önceydi hayatım!..

Biliyor musunuz?

# İKİ usta ekonomi gazetecisi Hatice Aydoğdu ile Nurhan Yönezer’in 2000/2001 Krizi’ni konu alan “Krizin Sözlü Tarihi” isimli kitaplarının yayınlandığını.. Aydoğdu ve Yönezer’in ortaklaşa kaleme aldıkları kitapta, “Anayasa kitapçığının fırlatılması vak’ası”ndan, başta Demirbank olmak üzere bankaların nasıl battığına, IMF kaynaklı programın nasıl çöktüğünden, dalgalı kura geçilmeye nasıl karar verildiğine ilişkin olarak o dönem yanıtlanmayan bir çok sorunun yanıtının verildiğini.. (Dipnot Yay.)

# ÇOK yönlü meslek yaşamına yazarlığı da sığdıran Osman Oy’un son derece çarpıcı yeni bilgilerin de bulunduğu “Yorumsuz” isimli kitabıyla, Atatürk hakkında bilinmeyenleri gözler önüne serdiğini.. (Oda Yay.)

# Av. Osman Oy’un ayrıca, “Türkiye’de Mortgage Uygulaması” ile güncel bir konuya pencere açarak, okuyucularına çok teknik bilgileri anlaşılır bir dille sunduğunu.. (Beta Yay.)

# ARAŞTIRMACI-Yazar Ahmet Akgül’ün “Dünyanın Değişimi ve ERBAKAN DEVRİMİ” isimli kitabının yayınlandığını.. (Çözüm Yay.)

# SON yılların başarılı araştırmacı gazetecilerden Tuncay Mollaveisoğlu’nun “Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda” adını verdiği kitabının, titizlikle yapılmış bir araştırmaya dayandığını.. Kitapta, birbirinden ilginç ve çarpıcı dökümanların, değerlendirmelerin yer aldığını.. (Cumhuriyet Kitap)

NOKTA…Tecrübe, eski hatalarımızı tekrarlamamızı önler, yeni hatalar yapmamamızı da sağlayabilir. (Anonim)

07
Ağu
07

‘Gemicik’ 4 bin ton taşıyacak

Baykal’ın diline doladığı Erdoğan’ın oğlunun gemisi, Zonguldak’ta yükleme yapıyor.

Seçim sürecinde CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın her mitinginde eleştirdiği, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ise ‘Gemicik’ diye savunduğu büyük oğlu Ahmet Burak Erdoğan’ın kuru yük gemisi, Zonguldak’ın Ereğli İlçesi’nde yükleme yapıyor. ‘Safran-1′ gemisi, 4 bin 200 ton boru profili İngiltere’ye götürecek.

Günde 800 ton yükleme yapılan gemide, yükleme işleminin haftasonuna kadar süreceği belirtilirken, gemiyi görüntülemek isteyen gazetecilerin limana girişine izin verilmedi. Gazeteciler, yükleme işlemini uzaktan görüntülemeye çalıştı.

Başbakan Erdoğan’ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan’ın, yakın arkadaşı Mecit Mert Çetinkaya ile birlikte kurduğu ‘MB Denizcilik Taşımacılık Limited Şirketi’, 6 Şubat 2007 tarihinde ‘Safran 1′ adlı kuru yük gemisini satın alarak deniz taşımacılığına ilk adımı attı.

07
Ağu
07

‘Türkiye Musul-Basra’yı almalı’

Almanya, İran ve PKK, Türkiye ve Arap devletlerine karşı Orta Doğu güç yarışında.

Bu saldırgan politikanın esasıysa, Irak’a, Türkiye’ye ve Suriye’ye karşı, Kuzey Irak’ta bulunan ve bugün fiilen ABD’nin himayesinde olan PKK üslerinden PKK’yı bir şahmerdan olarak kullanmaktır. Irak, Türkiye ve Suriye parçalandıktan sonra da Orta Doğu’da, Almanya-İran ekseni desteğinde yeni bir süper güç olarak bir PKK Kürdistanı ortaya çıkacaktır. Ağustos, Orta Doğu’da barış veya savaş için kritik bir ay.

The Conservative Voice’dan Scott Sullivan yazdı

ABD, Washington: Erdoğan, Türk ordusunun güçlü muhalefetine rağmen, tüm Türk kadınlarının başörtüsü takmasını; Almanya, İran ve PKK yandaşı olan Kürt devlet başkanı Mesut Barzani ile dost Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü yine Türkiye’nin cumhurbaşkanlığına aday göstermek istiyor.

Bu durumda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türk ordusu ile Türk milliyetçilerinden gelen desteği muhafaza etmek için ne yapabilir? Bunlar, Almanya, İran ve Kürtlerin, Irak, Türkiye ve Suriye’den başlayarak Arap devletlerini parçalama planlarından korkuyorlar. Yanıtı basit. Başbakan Erdoğan, ABD’ye danıştıktan sonra Türk barış gücü askerlerini ABD güçlerine destek için Musul’a göndereceğini açıklamalıdır. Türkiye, ABD ve İngiltere’den, Musul ile Basra güvence altına alınırken asker azaltımına gitmekten şimdilik vazgeçmelerini talep etmelidir. Bir başka seçenekse, Türkiye’nin Suriye ve Arap devletlerinden Irak’taki Türk barış gücüne katkıda bulunmalarını istemesidir. Böylece Türkiye PKK’yı, Musul dışında kalması, İran’ı da Basra dışında kalması için uyarmış olacaktır. Bir cesur adımla Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğünü güvenceye alabilecektir. Böylelikle PKK, Kuzey Irak’tan bir Kürdistan yaratma planlarından cayacak, İran da Irak’ın güneyinde bir Şiistan yaratma planlarından… Üstelik Irak’ın kuzeydeki sınırlar da güvence altına alındığında Erdoğan, Türkiyeli Kürtlerle uzlaşmak için yeterince güçlü bir konuma erişmiş olacaktır. Bir Irak Kürdistanı’na katılacak ayrılıkçı bir Türkiye Kürdistanı seçeneği masadan büsbütün kalkacaktır. Gerçekten de Türk güçleri o zaman, kuzeyden güneyden saldırılarla PKK’yı kapana kıstırmış olacaktır.

Öte yandan Basra’ya barış gücü göndermekle Türkiye, İran’ı, ABD askerlerinin, Irak’ın tek büyük limanı Basra üzerinden çekilmesine karışmak gibi bir niyeti varsa da bundan caydıracaktır. Son olarak belirtelim; Musul ve Basra’yı güvence altına alma kararı ile Türkiye, ordusuyla PKK peşinde Kuzey Irak’a saldırmakla elde edeceğinden daha üstün bir konumda olacaktır. Zira bu tür askeri saldırılarla Türkiye’ye PKK sorununu kökten çözemez. Sözün kısası, Türk güçlerini Basra ve Musul’a konuşlandırarak Başbakan Erdoğan, PKK ve İran’ı birer tehdit olmaktan çıkarıp Türkiye Kürtlerine daha fazla esneklik göstermek konusunda pazarlık konumunu güçlendirecek, Türk ordusu ve milliyetçilerinden gelen desteği muhafaza edecek ve Basra’yı ABD askerlerinin çekilmesi için güvenli hale getirecektir. Neden harekete geçilmesin ki?

“Erdoğan, PKK’yı Nasıl Durdurabilir?”

Almanya, İran ve PKK -ABD politikasının da yardımıyla- Türkiye, Suriye ve Arap devletlerine karşı bir Orta Doğu güç yarışında. Bu saldırgan politikanın esasıysa, Irak’a, Türkiye’ye ve Suriye’ye karşı, Kuzey Irak’ta bulunan ve bugün fiilen ABD’nin himayesinde olan PKK üslerinden PKK’yı bir şahmerdan olarak kullanmaktır. Irak, Türkiye ve Suriye parçalandıktan sonra da Orta Doğu’da, Almanya-İran ekseni desteğinde yeni bir süper güç olarak bir PKK Kürdistanı ortaya çıkacaktır.

Ağustos, Orta Doğu’da barış veya savaş için kritik bir ay. Almanya, İran ve PKK bu ay İran ve Türkiye’ye son bir hamle yapmayı planlıyor. PKK, Kerkük’ü Irak’tan çalarak başlayacak bir yayılma kampanyasını belirgin biçimde hızlandıracak.

Orta Doğu hakettiği istikrar, barış ve refahın yerine PKK’nın cebri sınır düzenlemeleri, büyük oranda Arap nüfusu hedef alan geniş ölçekli bir etnik temizlik kampanyası ve artan dış müdahalelere gebe bir yola girecek.

Bereket versin Başbakan Erdoğan, son seçimleri PKK karşıtı açıklamalarından sonra artık bu Almanya-İran-PKK ekseninden savaşa iten hamleleri engellemek için güçlü bir halk desteğine sahip. Savaşa sürüklenmemek için yanıtlanması gereken büyük soru şudur: Dışişleri Bakanı Gül’ün Başbakan Erdoğan ve Türkiye için artı mı eksi mi olduğudur?

Başbakan Erdoğan şimdi Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanı olarak Dışişleri Bakanı Gül’ü tekrar aday göstermek istiyor. Ne yazık ki Gül; çoğu kez, Avusturya’nın geçen hafta PKK için para toplayan Ali Rıza Antal’ı güvenliği için bir uçakla Kuzey Irak’a, yani Türk adaletinden uzakta bir yere gönderme kararını onaylayan Almanya; Türkiye ve Suriye’yi bölmek için PKK ile işbirliği yapan İran; hiçbir şekilde PKK’ya hayır demeyen ABD ve Kürt devlet başkanı ve PKK yandaşı Mesud Barzani gibi Türkiye düşmanlarının en iyi dostu görüntüsü veriyor. Bu noktada Dışişleri Bakanı Gül, Türk milliyetçilerinin desteğini kazanmak için ne yapabilir? Yine açık konuşmak gerekirse Türkiye’nin milliyetçileri Dışişleri Bakanı Gül’ün dışarıdaki dostlarının Türk devletini toptan parçalamak değilse de, Türkiye’yi ikinci sınıf bir güce dönüştürme planları olduğundan korkuyorlar. Dışişleri Bakanı Gül, şu üç öneriyle Türk milliyetçilerini yatıştıracak bir adım atabilir:

1) Bakan Gül, PKK finansörü Antal Türkiye’ye iade edilmedikçe Kuzey Irak’ın bir parya devlet olarak kabul edileceğini ve Barzani ile ilişkileri koparmayı öngören bir ortak politika üzerinde anlaşmak üzere Berlin, Tahran ve Washington’daki mevkidaşlarıyla temasa geçsin;

2) Bakan Gül, ABD’ye, PKK ve İran’ın saldırılarına karşı Irak’ın toprak bütünlüğünü güvence altına almak için derhal harekete geçmesi gerektiğini bildirsin. Gül, MideastWeek.com’da “ABD PKK’yı Caydırmalıdır” başlıklı yazıda, ABD’nin Irak’ı korumak için PKK’ya karşı atması önerilen adımların bir listesini bulacaktır.

3) Bakan Gül, ABD’ye, Türkiye’nin ABD güçlerini desteklemek için Musul’a, İngiliz güçlerini desteklemek için de Basra’ya barış gücü birliği göndereceğini bildirsin. Ayrıca Bakan Gül, Suriye’den ve Arap devletlerinden Musul ve Basra’daki Türk barış gücüne katkıda bulunmalarını isteyebilir. Bu yolla PKK’ya, Musul’dan, İran’a da Basra’dan çıkması için bir uyarıda bulunmuş olur. Üstelik Türkiye’nin güney sınırlarının güvenceye alınmasıyla Türkiye Başbakanı Erdoğan, Irak’ın toprak bütünlüğünü de korur. Musul’da Türk ve Arapların varlığı sayesinde Erdoğan Kürt bölgelerindeki ekonomik kalkınmayı destekleyebilir ve Kerkük’ün statüsü konusundaki referandumu da kabul edebilir (Bkz: Turkey plus Northern Iraq Equals to Golden Age/ Türkiye+Kuzey Irak = Altın Çağ, 3 Temmuz 2007).

Son olarak da Musul’da Türklerle Arapların varlığı Kürt devlet başkanı Barzani’yi PKK’yı kovmaya ikna edecektir. Bu olursa da ABD’nin Kuzey Irak’taki PKK kamplarına yapacağı hava saldırıları gibi, herkes de kabul ediyor ki, bir uç seçeneğe gerek kalmayacaktır. Kısacası Musul’da Türklerle Arapların varlığı PKK’nın, savaşçı ve yayılmacı PKK süper devleti çatısında birleşecek Türkiye Kürdistanı seçeneğinin de sonu olacaktır. Orta Doğu güvenli sınırlara kavuşacaktır. Bir diğer deyişle Irak’ı korumak Türkiye’yi korumaktır, Türkiye’yi korumak Suriye’yi ve geri kalan Arap dünyasını korumaktır. Türklerin ve Arapların Musul’daki varlığı İran’ın Basra’yı ilhak planlarını da boşa çıkaracaktır. Dışişleri Bakanı Gül tüm bunlara katılıyor mu? Bakan Gül bunları yapabilir mi? (ABD’li bir muhalif oluşuma ait internet sitesi The Conservative Voice’un 26 Temmuz 2007 tarihli web sayfası)

dunyagundemi.com

07
Ağu
07

MEDYADA DERGİ BOLLUGU

Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre, Türkiye de 2005 yılında 4 bin 208 gazete ve dergi yayımlanırken bu yayınların yüzde 56,1 ini dergiler oluşturdu.
 


TÜİK tarafından hazırlanan 2005 yılına ilişkin Yazılı Medya İstatistikleri yayımlandı. Yazılı medya araştırması, Türkiye’de ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde yayımlanan gazetelerin ve dergilerin genel yapısını kurumsal ve içerik yönünden değerlendirmek, sunulan hizmetin niteliği, süresi, sıklığı ile ilgili bilgileri derlemek ve karşılaştırmak amacıyla ilk defa 2004 yılında TÜİK tarafından uygulandı. 2005 yılında soru kağıdı geliştirilerek düzenli olarak uygulanmaya başlandı. 2005 yılında faaliyet gösteren yayın kuruluşlarına ilişkin anket sonuçlarına göre, Türkiye’de yayımlanan gazetelerin yüzde 92,7 si yerel, yüzde 2,6 sı bölgesel ve yüzde 4,7 si ulusal yayın yaptı. Aynı dönemde dergilerin ise yüzde 39,7 si yerel, yüzde 6,9 u bölgesel veyüzde 53,4 ü ulusal yayın içinde oldu.


TOPLAM TİRAJ 1,6 MİLYAR

Türkiye’de yayımlanan 4 bin 208 gazete ve derginin yıllık toplam tirajı 1 milyar 616 milyon 814 bin 401 olup bunun yüzde 94,6’sını gazetelerin tirajı oluşturdu. Gazete tirajlarının yüzde 93,1’ini günlük gazeteler oluşturdu. Yayımlanan gazetelerin yüzde 77,8’i siyasi/haber içerikli yayınlar olup, dergilerin ise yüzde 26,2’si sektörel/mesleki içerikli yayın yaptı.

Gazete ve dergilerde çalışanların yüzde 27,7’sini kadınlar oluşturdu. 2005 yılı Kasım ayı itibariyle gazeteler ve dergilerde toplam 38 bin 55kişi çalıştı. 2005 yılı Kasım ayında gazete ve dergilerde çalışanlardan 1940 kişi mesleği ile ilgili bölümlerden mezun olurken bunun 1 bin 28 kişisi gazetelerde görev aldı.

07
Ağu
07

Türkiye’de yaşamak için 37 neden

 

07 Ağustos 2007 Salı 11:00

Türkiye’de yaşamak için 37 neden” Rusya’da tartışma başlattı.

Reklam

Pozitif Reklam

Rusya’daki internet sitelerinde dolaşan “Türkiye’de yaşamak için 37 neden” başlıklı bir yazı tartışma yarattı. Yazı, Türkiye’de yaşamanın olumlu yanlarını anlatıyor. Aslında Rusya’yı eleştirmek için yazıldığı sanılan yazı, Türkiye’yi bilen Ruslar tarafından ise “gerçekten çok uzak” bulunuyor.

“turkey.ru” sitesinde de yer alan “Türkiye’de yaşamak için 37 neden” şöyle:

1) Duvarlarında küfürlü yazılar yok.
2) Yılın 340 günü güneşli.
3) Kış olmadığı için her sene kışlık elbise ve ayakkabı almaya gerek yok.
4) Dört yanı sıcak denizlerle çevrili.
5) Her zaman taze sebze ve meyve var.
6) Rusya’daki külüstür daireyi satıp Antalya’da 100 metrekarelik ev almak mümkün.
7) Asık yüzlü Rus turistler dışında, insanları güler yüzlü ve nazik.
8) İnsanı bezdiren evsizler, yoksullar ve çingeneler yok.
9) Çalılıklar arasından alkolikler ve uyuşturucu kullananlar çıkmıyor. Evlerin girişi temiz.
10) Uyuşturucu kullananlarla satanları hapse atıyorlar.
11) Komünistlerle faşistler elde bayrak dolaşmıyor.
12) Pencereden bakınca deniz ve dağlar görülüyor, elinde gamalı haç olan dazlak gençler değil.
13) Votka değil, lale ülkesi.
14) Kurallara uymayan sirenli Mercedesler yok.
15) Doğaüstü yetenekli olduğunu iddia edenler yok.
16) Nüfus sorununu Çinliler ve Özbeklerle çözmüyorlar.
17) Sarhoş sürücüleri hapse atıp ehliyetine el koyuyorlar.
18) Suç oranı her yıl iki kat artmıyor.
19) Üniversiteye evlenmek ya da askerden kaçmak için değil, topluma faydalı bir meslek edinmek için gidiyorlar.
20) Doktorlarla öğretmenlere saygı duyuyorlar.
21) Ekranda beş dakikada bir kepek şampuanı ve kanatlı kadın bağı reklamı yok.
22) Yol sorana küfür etmiyorlar.
23) Sözde emeklilik reformu yok.
24) Valiler ve belediye başkanları insanları öldürmüyor, rüşvet almıyor.
25) Kadınlar erkeklerden tembel ve ayyaş diye söz etmiyor.
26) Erkekler yukarıdaki sıfatları hak etmek için uğraşmıyor.
27) Vatandaşlar yasalar önünde eşit. Polis felsefe profesörünün cebindeki parayı almıyor.
28) Çocuklara yarı tanrı gibi davranıyorlar.
29) Seri katiller yok.
30) Nehirler mikrop yuvası değil.
31) Patika değil, gerçek yollar var.
32) Domuz yemiyorlar.
33) AIDS’li ve veremli sayısı Afrika’dakinden çok değil.
34) Sokakları güvenli, üç kuruş için adam kesmiyorlar.
35) Ticarette rakipler birbirlerini öldürtmüyor.
36) Hakkını aramak için haydutlara gitmek gerekmiyor.
37) En önemlisi, başka bir Tanrıya inansalar da Türkiye’de iman var.

07
Ağu
07

Ortadoğu’da yeni ABD planı!

“Irak’ta istediğini başaramayan, üstüne üstlük İran’ın daha da güçlenmesine neden olan ABD, çekilmeden önce bölgedeki İran karşıtı, bazıları şeriatla yönetilmesine rağmen ‘ılımlı İslam’ olarak nitelendirdiği Sünni bloğu silahlandırıyor.”

Analiz:
Mete Çubukçu – NTV

Türkiye seçim sathı mailinden henüz çıkmazken, Ortadoğu’da yeni bir yapılanmanın çalışmaları başladı. Irak’ın işgalinin hemen ardından sıkça dile getirdiğimiz, ‘Büyük Ortadoğu Projesi’nin yürümeyeceği ve rafa kaldırıldığı’ iddiamız artık doğrulandı. Savaş ve işgal politikalarının bölgeye demokratikleşme değil bilakis nefret tohumları ekeceğini söylemiştik; öyle de oldu.

ABD, işgalle birlikte hiçbir hesabını tutturamadığı gibi hiç beklemediği bir yapıyla karşı karşıya kaldı. Büyük Ortadoğu Projesi’ni rafa kaldıran ABD, şimdi de bölgeyi ‘yeniden silahlandırarak’ şekillendirmeye çalışıyor.

İSRAİL’İN GÜVENLİĞİ VE PETROL

Ortadoğu’da ABD için sadece iki konu önemlidir; İsrail’in güvenliği ve petrol. Yeni yapılanmada da bu iki konu öncelik taşıyor. Önünde ise iki acil sorun var: Filistin ve Irak. Irak’ta istediğini başaramayan, üstüne üstlük İran’ın daha da güçlenmesine neden olan ABD, çekilmeden önce bölgedeki İran karşıtı, bazıları şeriatla yönetilmesine rağmen ‘ılımlı İslam’ olarak nitelendirdiği Sünni bloğu silahlandırıyor.

Oysa birkaç yıl önce bu ülkeleri silahlandırmak bir yana, Saddam Hüseyin’in sonunu örnek göstererek Suudi Arabistan, Mısır vb. ülkelerdeki rejimleri de değiştirmek istiyordu. Ancak Irak’taki ABD politikaları, Lübnan ve ardından Filistin’deki gelişmeler İran’ı güçlendirdi; bölgenin önemli bir aktörü haline getirdi; sokaktaki insanlar nezdinde prim kazandırdı.

Hizbullah, Hamas, Müslüman Kardeşler gibi örgütler yükselişe geçti. Irak’tan çekildikten sonra kontrolü kaybedeceğini anlayan ABD yönetimi, çıkar politikası gereği hemen çark ederek, baskıcı rejimleri yeniden desteklemeye karar verdi.

İnsan hakları, demokrasi, sivil toplum, kadın hakları gibi konulardan bölgeye yönelik yaklaşımı hiç de inandırıcı olmayan ABD, kendi ve İsrail’in bölgedeki varlığı açısından, İran’a karşı Arap diktatörlüklerine kesenin ağzını açtı. Şimdi demokrasi yerine silah ihracatına başlıyor.

SAVAŞ DA BARIŞ DA PARA EDER
Önümüzdeki 10 yıl içinde İsrail’e 30, Suudi Arabistan’a 20, Mısır’a 13 milyarlık silah yardımında bulunacak. Bu silahların bir kısmı satılacak, bir kısmı hibe edilecek. ABD, İran’a karşı kendi çıkarlarını koruma işini, sadece kendi yandaşı olduğu için ‘ılımlı İslam’ diye pazarladığı ülkelere ihale ederken, bölgede yarattığı karmaşık yapıdan da silah satarak büyük paralar kazanmayı planlıyor.

Yani neo-kapitalist mantık gereği her durumu paraya tahvil etmeyi başarıyor. Yani büyük şirketler için savaş da ‘sözde barış’ da fark etmiyor. Her ikisinin de emperyalist pazarda bir değeri var.

7 YIL SONRA NE OLDU?
Ama, her şey bu kadar basit değil tabii ki. Ortadoğu’da ne yaparsanız yapın Filistin sorunu çözülmeden başka adım atılmayacağı biliniyor. Bölgede hatta dünyanın bazı bölgelerindeki sorunların kaynağı İsrail işgali ve Filistin’e yıllardır reva görülen muameledir.

Bu sorunun çözümsüzlüğünde ABD ve İsrail’in varlığı kadar, Filistin yanlısı gibi görünen birçok Arap ülkesi de pay sahibidir. Ancak, bu kez bölgede kartların İran’ın eline geçtiğinin, Hizbullah, Hamas gibi örgütlerin kitleleri harekete geçirdiğinin farkına varan ABD, yandaşı Arap ülkeleri ile ‘iki devletli çözüm’ üzerinden Filistin devleti kurulması için çalışmaya başladı. İsrail de işin içinde.

Arap Birliği’nin İsrail’le ilişkisi bulunan Mısır ve Ürdün’ün dışişleri bakanları, İsrail’e giderek, birliğin 2000 yılındaki çözüm planını bir kez daha İsrail’e sundu. İsrail ise 2000’de yanına bile yanaşmadığı bu plana şimdi ‘evet’ diyor. ABD de bunu destekliyor.

Yani, 7 yıl önce çözümlenecek konu şimdi masaya getiriliyor. Çünkü ABD ve İsrail için şu anki konjonktür daha uygun. Yani, Filistin devletini istediklerinden, Filistinlilere acıdıklarından, çözüme ve barışa susadıklarından değil, sadece yeni planın daha rahat uygulanabilmesi için bu adımın atılmasını gerekli görüyorlar. İsrail’in Sünni Araplarla barışmasının yolu Filistin sorununu çözmekten geçiyor. Filistin sorununun çözümü, İran’ın elindeki kozu alacak, Hizbullah, Hamas gibi örgütler zayıflayacak, İsrail ile Sünni, müttefik, baskıcı Arap ülkeleri yeni silahları ile İran’ın karşısında duracak. ABD de politikalarını uygulayacak.

Tabii ki bu planı bölgenin koşulları ve pratiğinde hayata geçirmek pek kolay, Filistin devleti için, barış için çaba gösterdikleri iddiası ise inandırıcı değil.

SAHTE BARIŞ, SAHTE DEVLET
İsrail, ABD, Arap ülkeleri ve her şeye ‘evet’ diyerek tamamen bir kukla haline dönüşen Mahmud Abbas yönetiminin, Filistin’deki çözümü halkına inandırması çok güç.
Bu plan Hamas benzeri örgütlere verilen desteği artıracaktır. Filistin’de karşı taraf ile fazla içli dışlı olursanız inandırıcılığınızı yitirir, puan kaybedersiniz.

İsrail ile her konuda uzlaşmaya çalışan Mahmud Abbas ve imzalamaya çalıştığı barış planının akıbetinin böyle olması kaçınılmazdır. Detaylarını başka bir yazıya bırakarak, iki devletli çözüm; yani Filistin için öngörülen devletin 1967 öncesi sınırlarda, başkenti Doğu Kudüs olan (ancak bunun nereleri kapsadığı belli değil, Haremülşerif ve Kudüs meselesi kolay kolay çözülmez), mülteci sorununun çözümlendiği (bu çözülmesi en zor bir diğer konu), Batı Şeria ve Gazze üzerinde bir devlet olması planlanıyor.

Plana göre Gazze ile bağlantı tünellerle sağlanarak bir Bantustan* devleti yaratılacak. İsrail Batı Şeria’nın yüzde 95’inden çekilmeyi kabul ettiğini de söylüyor. İlk bakışta “İşte barış” denebilir. Ama durum öyle basit değil. Filistin’de hala iki başlı yönetim var. Filistin’i kim temsil edecek? Hamas nasıl ikna edilecek? Hamas olmadan ‘oyun’ olmayacağını herkes biliyor. Filistin’e verilmek istenen toprak 1994’teki Oslo Anlaşması sırasında (tümü Filistinlilere ait olan) Batı Şeria’nın yüzde 25’i iken şimdi verilmek istenen toprak yüzde 14-15’i..

250 bin kişinin yaşadığı Yahudi yerleşimleri boşaltılırken, Ariel, Gush Etzion Ma’aleh Adumin gibi devasa yerleşimlerden çekilmeyi düşünmüyorlar. 600 kilometrelik duvar ne olacak? Üstelik hem İsrail Başbakanı Ehud Olmert hem Filistin lideri Mahmud Abbas bu anlaşmaları imzalayacak siyasi destekten yoksun. Filistin halkı da sadece ABD, İsrail istiyor diye ‘barış olmayan barışa’ imza atmanın anlamı olmadığını biliyor. 1994 Oslo Barış Anlaşması, 2000’de Yol Haritası ve Arap Biriliği’nin önerisini yerine getirmeyen ABD-İsrail girişimine ne kadar güvenilir ki!

ÇIKAR GEREĞİ HER ŞEY MÜBAHTIR!
ABD bölgeyi bir kez daha silahlarla donatarak herkesi birbirine kırdırmaya çalışıyor. Filistinlilere de sözüm ona barış vaat ediyor. Yıllarca İran’ı Saddam Hüseyin’le oyalayan Batı ve ABD, şimdi İran’ın karşısına başka ülkeleri çıkararak kendi petrol düzenini, İsrail’in güvenliğini yürütmeye çalışıyor.

Ancak, Ortadoğu’da işler böyle yürümüyor. Bölgeyi okuyamayan ABD, ülkeleri silahlandırırken, bölgedeki İslami muhalefeti de güçlendirdiğini bilmiyor olamaz.

* Bantustan: Güney Afrika ve Güneybatı Afrika’da (şimdiki adı Namibya) bulunan siyah Afrikalıların yaşadığı toplam 20 kabile bölgesine verilen isim. 10 tanesi Güney Afrika’da, diğer 10 tanesi komşu Namibya’da bulunur, ırk ayrımı siyasetinden dolayı aynı etnik kimliğe mensup insanlardan oluşur

07
Ağu
07

WT: Rusya, Suriye’de üs istiyor!

Washington Times gazetesi, Rusya’nın, Ceyhan’a yakın, Suriye’nin Tartus kentinde kalıcı ve her türlü hizmet veren bir deniz üssü kurmak istediğini iddialarına yer verdi.

Rusya Federasyon Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Vladimir Masorin’in, Karadeniz’deki Novorossysk Üssü’nü büyümeyi ve Soğuk Savaş’tan bu yana ilk defa Doğu Akdeniz’de “kalıcı bir varlık” göstermeyi içeren planlarını açıklaması yankı buldu.

Geçen Cuma günü Sevastopol üssünü ziyaret eden gazetecilere açıklamalarda bulunan Masorin, “Akdeniz’in, Karadeniz filosu için büyük bir stratejik önemi var” dedi.

Amiral Masorin, “Kuzey ve Batlık filolarının katılımıyla ile Rus donanmasının oradaki kalıcı varlığını yeniden oluşturmasını öneriyorum” dedi.

Rusya’nın, Sevastopol üssü kullanımına ilişkin olarak Ukrayna ile yapılan kontratın 2017 yılında sona ereceği için Karadeniz’deki Novorossysk üssünü geliştirmek istediği ifade ediliyor.

Masorin de, Novorossysk limanına, çıkarma gemileri, mayın tarama gemileri ve en az 12 denizaltı dahil olmak üzere, Rus donanmasının çok önemli varlıklarının kaydırılmasını öngören projeyi anlatırken Rusya’nın tek uçak gemisi olan Kuznetzov’un düzenli olarak Kanadeniz’deki üssünü ziyaret etmesinin planlandığını kaydetti.

Washington Times gazetesi de, Masorin’in açıklamalarını yorumlarken de Kuzey Kutup bölgesi üzerindeki iddiasını kanıtlamak için deniz altında bayrak diken Rusya’nın şimdi de gözünün Akdeniz’e çevirdiğini öne sürdü.

Rusya’nın donanmasının ve Baltık ve Karadeniz’deki deniz üslerinin yeniden inşasının, Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin’in çok önemsediği bir projesi olduğuna dikkat çeken gazeteye konuşan ABD’li düşünce kuruluşu Heritage Vakfı’ndan Rusya güvenliği analisti Ariel Cohen de, Rusya’nın çok parası olduğunu ve jeopolitik konumunu güçlendirmek istediğini belirterek “Bu, iddialı stratejik programlara yansıdı” diye konuştu.

ABD’li gazete, Masorin’in açıklamalarının, Rusya’nın, Suriye’nin Tartus sahil kentinde kalıcı, her türlü hizmet veren bir deniz üssünü kurmayı planladığı spekülasyonları alevlendirdiğini belirtirken de Kremlin’in Suriye’deki üs iddialarını yalanladığını kaydetti.

Tartus’un Soğuk Savaş sırasında Sovyet donanması için bir ikmal ve bakım üssü olarak kullanıldığını, üssün de halen eski Sovyetler Birliği sınırlarının dışında tek Rus üssü olduğunu belirten Washington Times, Rus mühendislerinin,

Tartus ve Suriye’nin diğer bir sahil kenti olan Latakya’ın etrafındaki sulardaki tarama işlerine katıldıklarını kaydetti. The Washington Times şunları yazdı:

“Suriye’deki kalıcı bir Rus üssü, hem ABD’yi, hem de İsrail’i sinirlendirir ve Azerbaycan’ın liman kenti Baku ile bağlantılı yeni büyük bir boru hattı terminali olan stratejik Türk limanı Ceyhan’a çok yakın olur.”
Rus askerlerinin, çok uzun bir süreden beri Suriye ile çok yakın bağlarının olduğunu ifade eden gazete, halen 2 bin kadar Rus danışmanının Suriye silahlı kuvvetlerinde eğitimci ve danışman olarak görev yaptıkları bilgilerine de yer verdi.

Gazete, Rusya’nın, Suriye’nin 11 milyar dolarlık borcunun yüzde 70’ini silmeyi kabul ettiğine işaret ederken de bunun, Rusya’nın Tartus ve Latakya üzerindeki haklarının daha çok artırılmasının karşılığında yapıldığı spekülasyona neden olduğunu yazdı.

07
Ağu
07

Almanya din devleti gibi!

Almanya’da tanınan yazar Zafer Şenocak, Türkiye’deki laik sistemle mukayese edildiğinde, “Almanya’nın neredeyse bir din devleti gibi göründüğünü” belirtti.

Şenocak, Frankfurter Rundschau gazetesi için “Türk Devrimi” başlığıyla yazdığı makalede, Türkiye’de din ve devlet işlerini birbirinden ayıran Atatürk’ün kurduğu laik sistemi överek, şu görüşlere yer verdi:

“Türk sistemiyle mukayese edildiği zaman, Almanya neredeyse bir din devleti. Kilise vergisi gibi bir şey Türkiye’de düşünülemez. Ayrıca Almanya’da devlet dinlere karşı tarafsız değil. Müslümanları, devlet tarafından yönetilen bir din işleri dairesi kontrol ediyor. Diğer dinlere de çok sayıda kısıtlama getiriliyor, misyonerlik zorlaşıyor, hatta imkansız hale geliyor. Bu sistemin reforma ihtiyacı var. Hatta şu sıralar, milliyetçi bir şekilde yönlendirilen İslamiyet’e karşı cephe olarak kullanılıyor.”

Birçok kişinin Türkiye’de “ılımlı bir İslam”ın varlığından söz ettiğine dikkati çeken Şenocak, demokrasiyle açık bir toplumu ve liberal düşüncelerle dini inançları birbiriyle bağdaştıran “modern bir İslam”dan söz edilmesinin daha doğru olacağını kaydetti.

Türkiye’de şeriat ve dini bir devlet isteyenlerin sayısının gittikçe azaldığını kaydeden Şenocak, “Türkiye’deki İslam, özellikle toplumda
gittikçe daha yoğun şekilde temsil edilen kadınlar sayesinde modernliğe ulaştı” görüşünü dile getirdi.

Şenocak, Türkiye’de insanların sadece büyük kentlerde değil, kırsal kesimde de tahmin edilenden çok daha hızlı bir şekilde geliştiğini belirterek, dünyada çok sayıda Müslüman teoloğun demokratik kurallarla dini kuralların birbirine uyumlu olup olmadığını tartıştığı bu dönemde, Türkiye’de bu uyumun çoktan hayata geçirildiğini kaydetti.

Avrupa’da çok sayıda insanın, Avrupa’nın temel kültürünün Hristiyan ve Yahudi inancına dayandığı düşüncesinde olduğunu hatırlatan Şenocak, orta çağda yaşayan Müslüman felsefecilerin düşüncelerini okuyan ve araştıran insanların, Avrupa kültürünün temelinde Müslüman inancının da yaygın olduğunu keşfedeceklerini belirtti.

Ankara’da 1961 yılında doğan Zafer Şenocak, 1970 yılında ailesiyle birlikte gittiği Münih kentinde Alman edebiyatı, felsefe ve siyaset bilimi üzerine eğitim görmüştü. Şenocak, 1990 yılından bu yana Berlin’de yaşıyor

07
Ağu
07

Bakanlık su ruhsatlarını güncelledi!

Sağlık Bakanlığı dün yayınladığı ruhsatlı suların listesini, bazı firmaların yer almaması üzerine güncelledi.

Ruhsatlı olmasına rağmen listede yer alamayan bazı firmaların itirazları üzerine güncellenen liste şöyle:

“Danone Hayat Adana, Aquafina, Sersu, Kızılay(Mineralli Su), Tınaztepe, Üçpınar, Aqua Turka, Kızılcahamam Altın Su, Kavacık, Hayat Pınarı, Filiz, Sağlık, Javsu, Berrakyayla, Sarp, Billur Su, Beypazarı (Mineralli Su), Çamlık(Mineralli Su), İnci, Süral, Çağlar, Antalya Ceysu, Madran, Karlık, Topçam Madran, Şırlan, Zeybek Madran, Pınar Madran, Billur Su Dallıca, Kızılcık, Nysa, Anfora, Kaltun, Pirsu, Ayvatlar, Şeker Su, Düdüklü, Kristal(Mineralli Su), Selen, Abant, Anatolya, Akmina(Mineralli Su), Anatolya(Mineralli Su), Sodabant(Mineralli Su), Safir, Şifa (Mineralli Su), Sultan, Damla Bursa, Gümüş, Erikli Oba, Elmas Su, Koru Su, Özkaynak(Mineralli Su), Özkaynak, Nestle Pure Life, Baykal Su, Kirazlıyayla, Erikli Zirveden, Turkuaz Bursa, Çınar(Mineralli Su), Uludağ(Mineralli Su), Kınık(Mineralli Su), Freşa(Mineralli Su), Sırma(Mineralli Su), Aroma Ömer Duruk, Sodaş(Mineralli Su), Kızılcık, Kudret Su, Cansu Çoban, Sahra, Efe(Mineralli Su), Asya Su, Kabalak, Gap Pınarı, Paşapınarı, Desni Palandöken, Iğıl Palandöken, Gecek, Kalabak, Fatsu, Çaldağ(Mineralli Su), İnişdibi(Mineralli Su), Sarıçam(Mineralli Su), Geyikoğlu, Hasüneş, Çamlıbel Nural, Çatın (Mineralli Su), Aysu, Sam Ulusu, Pınar Denge, Kuvars, Hamidiye, Kestane, Taşdelen, Sırmakeş, Mercan, Kum, Akçapınar, Özpınar, Fındık Su, Kemersu, H.Burgaz, Güzelpınar, Çubuklu, Özkayışdağ, Altınpınar, Koçbey Aqua Beypınarı, Hisar, Kevser, Dağdelen, Şadırvan, Akasya, Kovanpınar, Kırkpınar, Öz Gümüşpınar, İpekpınar, Kervansaray, Akpınar, Beys Su, Özlempınar, Yalı Su, Saray, Mis-Pak, Nisa, Emirdağ, Taşpınar, Aquanet, Minella, Zambak, Beyza Taşdelen, Çamlıbel, Güvenpınar, Çobanpınar, İrem Su, Florist, Binbaşıpınarı, İmren, Çamoluk, Öz Haznedar, Başpınar, Hay, Hamidiye İçme, Mega, Huzur Yamanlar, Kardan, Şaşal, Özsu, Güneşsu, Cansu Yamanlar, Yks Yamanlar, Bademli, Yamanlar, Nil-Su, Karbel, Pan, Yeşilkaya, Allıpınar, Arksu Yuvacık, Akar, Gürpınar, Ovacık, Çene Suyu, Serap, Polat Galle Karamürsel, Akçat, Bey Su, İvriz, Türkmen, Mayyi, Salihli, Sardes, Salihli(Mineralli Su), Kula(Mineralli Su), Sarıkız(Mineralli Su), Labranda, Polat Galle, Sandras, Gökova(Mineralli Su), Yaman Labranda, Aqua Life, Tekir, Çataltepe, Başayran, Özayran Esensu, Bahçepınar, Bağcı, Bahçe Ayran Su, Ayder, Saka(Mineralli Su), Nestle Pure Life, Reşadiye, Damla, Şerefiye, Kristal, Kardelen, Oskar, Aytaç Akyudum, Danone Hayat Sakarya, Buzdağı, Canpınar, Sırmasu, Pınar Yaşam Pınarım, Lido, Revan, Efem Su, Kuzuluk(Mineralli Su), Akdağ, Karacapınar, Saneta, Istranca, Çardaklı Su, Turkaz Çorlu, Aquafina, Özgü (Mineralli Su), Niksar, Ayvaz, Kiserna(Mineralli Su), Munzur, Belkaya, Ereksu, Esin Su, Karsu, Üççamlar, Genç, Harmankaya, Gülşen.”

İzinli İthal Suların listesi ise şöyle:

“Evian, Contrex, Perrier, San Pellegrino, Gerolsteiner, Acqua Panna ve Sirab doğal mineralli suları ile Seven Oceans İçme Suyu.”

07
Ağu
07

Sarkozy’nin tatil parası nereden?

Fransa’da Sosyalist Parti, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’yi ABD’nin zengin tatil beldesine davet eden meçhul arkadaşının kimliğinin açıklanmasını istedi.

ABD’nin kuzeydoğu kıyısındaki Wolfeboro’da yaptığı tatilin koşulları ve maliyeti konusunda geçen haftadan bu yana eleştirilerini sürdüren Sosyalist Parti adına açıklama yapan milletvekili Jean Glavany, “Sarkozy, milyarderleri, onlarla birlikte olmayı ve cömertliklerini sever” diye konuştu.

Glavany, “Bu biliniyor, ama Fransız halkının, Cumhurbaşkanı’nın da her gün tekrarladığı gibi şeffaf olması istenen bir demokraside, Cumhurbaşkanı’mız için böylesine yüklü miktarda harcama yapan cömert kişinin kim olduğunu bilme hakkı bulunmaktadır ve bir şekilde kamuoyuna açıklanmalıdır” dedi.

Sarkozy, tatil yaptığı villanın eski bir Microsoft sorumlusuna ait ve haftalık kirası 20 bin avrodan fazla olduğu yolundaki dedikodular üzerine, “Yıllardır orada tatil yapan arkadaşlarım var. Bir ev kiraladılar ve bizi davet ettiler” demişti.

Fransız hükümetinin Denizaşırı İşlerden sorumlu Bakanı Christian Estrosi de bugün muhalefeti, Sarkozy’nin tatili konusunu abartmak ve işi büyütmekle suçladı.

İş ve gösteri dünyasından pek çok tanıdığı olan 52 yaşındaki Sarkozy, seçildikten sonra Mayıs ayında Fransız sanayici Vincent Bollore’nin lüks yatında 2,5 gün tatil yapmıştı

07
Ağu
07

Ankara’da “kırmızı plaka” heyecanı

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Başbakan Erdoğan’ı hükümeti kurmakla görevlendirmesinin ardından Ankara’daki siyasi kulisleri hareketlendi. Kulislerde “geleneksel bakan toto” oynanmaya başlanırken, yeni isimlere büyük şans tanınıyor.

Erdoğan’ın “daha güçlü ve kapsamlı hükümet” sözlerini yorumlayan deneyimli siyasetçiler, Erdoğan’ın önemli bakanlıklardaki isimleri koruyacağını, ancak “merkez parti” imajını güçlendirecek isimlere öncelik vereceği ifade ediliyor. Erdoğan’ın en çok İçişleri ve Adalet Bakanlığı için isim bulmakta zorlanacağı ifade ediliyor. Tahminlere göre, 59. Hükümetten 10 bakan koltuklarını koruyacak, geri kalan 12 bakan ise değiştirilecek. Böylece kabinenin sadece yarısı değişecek.

“Banko bakan” olarak anılan yeni isimler arasında, Mehmet Sağlam, Zafer Çağlayan, Mir Dengir Mehmet Fırat, Salih Kapusuz, Aliye Kavaf, İdris Naim Şahin, Veysel Eroğlu, Köksal Toptan geçiyor. Seçimlerde önplana çıkan, Mehmet Şimşek, Edibe Sözen, Ertuğrul Günay, Necati Çetinkaya gibi isimlere fazla şans tanınmıyor.

Kulislerde Cemil Çicek’in ismi TBMM Başkanlığı için geçerken, Ertuğrul Günay ve Murat Başesgioğlu’nun da Meclis başkanvekili olarak görev yapacakları konuşuluyor. İddialı söylentilere göre Erdoğan’ın parti içi dengeleri gözetmek ve küskün yaratmamak için yeni hükümette bakanlık sayısını arttıracak.

-BAKANLIĞA DEVAM EDECEKLER-

Kulislere göre, şu andaki bakanlardan, Abdullah Gül, Beşir Atalay, Mehmet Aydın, Vecdi Gönül, Mehdi Eker, Kürşad Tüzmen, Ali Babacan, Mehmet Ali Şahin, Kemal Unakıtan, Recep Akdağ, Faruk Nafiz Özak kabinede kalacak isimler olarak öne çıkıyor.

Bu isimler arasında, Mehmet Ali Şahin başbakan yardımcısı olarak kalırken Maliye Bakanı Unakıtan da ekonominin koordinasyonundan sorumlu başbakan yardımcısı olacak. Unakıtan aynı zamanda Maliye Bakanlığı görevini sürdürecek.
Diğer bakanlar da görevlerine devam edecekler.

-12 YENİ BAKAN-

Kulislerde, 59. hükümetteki performansları ve icraatları açısından yapılan değerlendirmelere göre 12 bakan koltuğundan ayrılacak. Bunların yerine “banko bakan” olarak isimi geçenler şöyle:

Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Veysel Eroğlu, Kadın sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Salih Kapusuz, Ulaştırma Bakanı Şaban Dişli, Milli Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam, İçişleri Bakanı Mustafa Çetin, Adalet Bakanı Mir Dengir Mehmet Fırat, Kültür ve Turizm Bakanı Murat Mercan, Çevre Bakanı Eyüp Fatsa.

Bu arada, İdris Naim Şahin’in de yeni kurulacak AB ile koordinasyon Bakanlığı’na getirileceği konuşuluyor. Köksal Toptan’ın da güçlü bir Devlet bakanlığı görevi verileceği belirtiliyor.

-ŞANSLARI AZ OLANLAR-

Seçimlerde önplana çıkan ve isimleri bakanlar arasında sayılan Mehmet Şimşek, Edibe Sözen, Ertuğrul Günay, Necati Çetinkaya gibi isimlere fazla şans tanınmıyor. Kulislerde bu isimlerin Günay hariç, daha çok parti kadrolarında görevlendirileceği belirtiliyor.

Kulislerde Cemil Çicek’in ismi TBMM Başkanlığı için geçerken, Ertuğrul Günay ve Murat Başesgioğlu’nun da Meclis başkanvekili olarak görev yapacakları konuşuluyor. İddialı söylentilere göre Erdoğan’ın parti içi dengeleri gözetmek ve küskün yaratmamak için yeni hükümette bakanlık sayısını arttıracak.




İstatistikler

  • 2.406.123 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Ağustos 2007
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

En fazla oylananlar