29 Haz 2010 için arşiv

29
Haz
10

Mesele “Bağımsız Devlet”tir..!!!

Mesele  Kürtçe  Türkü  çığırma,  Kürtçe  köy  adı   filan değil,

mesele  bal  gibi  “bağımsızlık”tır. …

Yarın sabah yeni PKK saldırısı ve “şehit” haberleriyle uyanabiliriz.

Bir sürü deyyusu ekberin “demokrasi”, “ortak akıl” zırvasından geçilmiyor.

“Çözüm”müş…

Yarın sabah yeni PKK saldırısı ve “şehit” haberleriyle uyanabiliriz.

Kimi “dostlar” vakur ve akil bir havayla akıl veriyor: “Siz çok kızmışsınız. Olmaz. Kızarak olmaz. Hoşgörüyle, sevgiyle yaklaşacaksınız…

Çözümmüş…
Seçim barajı kaldırılmalıymış, anadilde eğitim hakkı tanınmalıymış, köy adları değiştirilmemiş…

“Çözüm”müş!!!…

Yav “yarın sabah yeni PKK saldırısı ve “şehit” haberleriyle uyanabiliriz”; anlamıyor musunuz???!!!… Şu anda saat 18.30. Yeni şehit haberi almamak için on iki saatimiz var. Ne yapacaksanız bu sürede yapacaksınız.
Efendim operasyonlar dursunmuş…

Yav Gediktepe’de kum çuvallarının arkasında ayakta veya çömelerek durup duran benim.

Birileri karşıdan geliyor saldırıyor, öldürüyor, ben de gidip yalandan bir yerleri vuruyorum.

Saldırıya cevap veriyorum.

Onu da mı yapmayalım ?!..

E iyi o zaman; Kandil’i ve İmralı’yı Ankara’ya taşıyalım; bir temsilcilik açsınlar; serbestçe, özgürce, demokratik bir şekilde Başbakanlığa saldırsınlar… Oldu olacak!…

Bu  bir.

İkincisi…

O askercikler, köy adları değiştirilmediği, Kürtçe ilk mektepler, orta mektepler, Kürtçe hukuk, tıp vb., fakülteleri açılmadığı için mi şehit oldu çarpışa çarpışa?!.. Köy adları için insan öldürülür mü?!

..
Tersinden soralım: Köy adları değiştirilmiş, Kürtçe eğitim veren mektepler açılmış olsaydı o çocuklar şehit olmayacak mıydı?!..

30 senedir habire veriyoruz. Kart-kurt dendi diye kızıyorlardı; TRT şeşe beşe, mecliste gruba (öteki partilerdeki Kürtler hariç) kadar geldik. Onlar öldürdü biz verdik, onlar öldürdü biz verdik. Şimdi yine öldürüyorlar, biz hala vermekten söz ediyoruz. Öldürdükçe alıyorlar, öldükçe veriyoruz

Başımızda bir bela var.

Osmanlıyı yad etmek diye, sorun çözücü Türkiye diye İsrail’e, Amerika’ya, yedi düvele sözüm ona kafa tutuyor.

Gazzelileri korumak için…

İran’ı savunmak için… Miş!!.
Dayılanacaksan Amerika’ya, kendi sorunun için dayılan.

Ne notası, müzik notası mı!.. Amerika’ya nota mı verilir” diyeceğine, kafana çuval geçirildiğinde dayılansaydın.

Senin üstüne vazife mi Gazze’nin Filistinlisi, Acem’in atomu, nükleeri !

Ayranı yok içmeye, feraceyle gider …çmaya diye buna denir.

Sen önce kendi sorununu çöz !..

Kak-git Mesut’u kırmızı halılarla ağırlayacağına, “ulan PKK bir daha saldırırsa seni yerle yeksan ederim” deseydin; Güvenlik Konseyi’nde İran için gostaklanacağına, Amerika’ya “arkadaş, Apo’yu bir gecede bana teslim eden sensin. PKK’yı da bir gecede toparlayacaksın. Yoksa ben toparlarım. Karşıma peşmerge çapulcuları da çıksa toparlarım, sen de çıksan toparlarım” deseydin de bi’ görseydik kahramanlığını!..

Efendim bu Amerika’yla savaş demek… Mi?

Eee??.. Amerika’yla savaş PKK’yla savaştan daha mı pahalıya mal olurdu? Daha mı çok ölürdük, daha mı çok kanar, daha mı çok ağlardık analı babalı, gelinli kızlı, çoluklu çocuklu? Az mı öldük, az mı kanadık, az mı ağladık!?!?!.. Aptal aptal İsrail ile savaşı göze alacağına, Barzani’yle, Amerika’yla savaşı göze alsaydın da, alsan da bir görsek!!!

Daha dün değil miydi “askerlik yan gelip yatma yeri değildir” dediğin ?

Daha dün değil miydi “her ölen şehit değildir” dediğin? Duymuyor musun, bilmiyor musun Ankara’nın burnunun dibinde Sincan’dan, Etimesgut’tan yükselen “PKK’nın vurduğu asker şehit değildir” alçaklığını?…

Silivri’deki nemrut savcın, Cudi’de savaşırken tutukladığı teğmen için “Cudiden paketleyip getirdim” demiyor mu; 6 ay sonra serbest bıraktığı teğmen kaldığı yerden devam etmek üzere yine Cudi’ye dönmüyor mu?

Deniz kuvvetlerinde general kalmadı tutuklanmadık, yargılanmadık. Adam tatbikattan gelip hakim karşısına çıkıyor, ifade veriyor, sonra yine tatbikata dönüyor. PKK, terörist, Apo, kendi askerimizden kıymetli oldu. Öldürdükçe alıyorlar; aldıkça şımarıyorlar; her defasında bir öncekinden daha fazlasını istiyorlar.
Gediktepe’de çarpışmanın devam ettiği dakikalarda, ekranlarda, çözüm diye “12 Eylül’de Diyarbakır hapishanesinde…” diye başlıyorlar lafa…

Eee ??.. Onun intikamı mı alınıyor şimdi ?

Bir kere Evren otuz senedir hala sağ.

Darbeci generaller anca ecelleriyle ölüyor.

İşkenceciler sağ…

Sen geliyorsun, o günlerde daha doğmamış, şimdi 20 yaşındaki askerleri öldürüyorsun.

İkincisi, 12 Eylül olmasaydı PKK da AKP de olabilir miydi? Ne intikamı!!.. 12 Eylül sizin sebebi hayatınız, ananız, babanız!!!..

Diyarbakır hapisanesinin baş gardiyanı Evren… “Çözüm federasyon” diyor şimdi. Utanmaz adam… AKP’nin cumhurbaşkanı Gül… Evren’i yere göğe sığdıramıyor. PKK Evren’e tek kelime etmiyor. Gidiyor Ankara’nın Ulus’unda, İstanbul’un Halkalı’sında, Güngören’inde sivil çoluk çocuk öldürüyor.
Sonra da “biz ezildik, büzüldük” müş!..

Memleket sermayesinin, TBMM’nin üçte biri Kürt… Bu nasıl ezilmekse!..

Sanki Türk ezilmiyor, Laz ezilmiyor, Boşnak ezilmiyor. Türk’ün, Laz’ın, Boşnak’ın vb., ezileni yok mu? Kim eziyor, kim eziliyor; Muş milletvekili olduğu halde Milano milletvekili diye anılan BDP’li bunu bilmez mi? Bilir. Kendisi de ezenlerdendir de onun için “şehit” cenazelerine karşı “ama biz Kürtçe Türkü çığıramıyoruz da onun için” diye zibidilik eder.
Açık konuşalım. Bunun adı Kürtçe türkü, Kürtçe köy adı, Kürtçe eğitim filan değil. Kürt sorunu hiç değil. Kürt sorunu var da ondan terör var diyen, en adisinden alçaklık etmiş olur.

Kürt sorunu diyip duranlar, bırakın Türkleri (Türk’ü zaten adam sınıfından saymıyorlar), niye hiç Kürtlerin yoksulluğundan, eğitimsizliğinden, töre cinayetlerinden, ensest intiharlarından, kadının otuz bininci sınıf insan sayılmasından söz etmezler? Kürtler sadece köy adlarından, Kürtçe eğitimden, Kürtçe konuşamamaktan mı şikayetçi; sorunları bundan mı ibaret? Ayrıca çoğunluğu kadın olmak üzere Kürtçe’den başka dil konuşamayan milyonlarca Kürt’ün Kürtçe sorunu ne demek? Nasıl oluyor bu?


Bunlar, bir takım tuzu kuru Kürt, Türk, Alman, İngiliz, Fransız, İtalyan, Amerikan, sivil, asker ve sair zibidilerin kamuflaj üniforması.

Asıl  mesele,  bal  gibi  “bağımsızlık” !!..

Tarihte Girit Meselesi, Bulgar Meselesi, Kıbrıs Meselesi, Eflak, Boğdan, Sırbistan Meselesi, Mora-Yunanistan meselesi ve saire nasıl halledilmişti, hatırlayınız.

Yunanistan, Bulgaristan; Romanya ve Yugoslavya adı altında Eflak ve Boğdan bağımsızlık kazanınca, Girit Yunanistan’a, Kıbrıs İngilizlere verilince !..

Kıbrıs niye hala sorun ?

Yunanistan’a  verilmediği  için…


Bu meseleler, oraların Türk olmayan unsurları gerçekten ezildikleri için filan çıkmadığı gibi, o unsurların tek başına ve Osmanlı Devletine karşı verdikleri silahlı mücadeleyle de çözülmedi.

Silahlı mücadele, sözde Türkler bu unsurları eziyor büzüyor gerekçesiyle ama düpedüz sivil Türklere karşı birer terör hareketiydi; perde arkasındaki Batılı ağalar güya bu unsurların Türkler tarafından ezilmesini önlemek üzere devreye girdiler ve bu unsurlar silahlı özgürlük mücadelesiyle değil, Batılı ağalarının Osmanlıya masa başında diz çöktürmesiyle bağımsız oldu.

Okumaya devam edin ‘Mesele “Bağımsız Devlet”tir..!!!’

29
Haz
10

İlker Başbuğ’un Şeyh Said’e bir itirazı yok mu ?

Benim bildiğim Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, “Cumhuriyeti korumak ve kollamak” gibi bir görevi vardır.
Gene benim bildiğim…
Türk Silahlı Kuvvetleri, erat eğitiminde, Şeyh Said yobazı ile ilgili dersler verir ve bu mel’unu vatan haini sınıfında değerlendirir…
Ve şimdi benim gördüğüm… Şeyh Said yobazının mirasçıları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tasfiye edildiği inancı ile…
Tıpkı rutubetli kaya altında gizlenen böcekler gibi, (üstlerindeki kaya kaldırıldığı için) ortalığa yayılıverdiler…
Şeyh Said’i anma toplantıları düzenleniyor…
Cumhuriyeti koruma ve kollama ile yeminli…
Harbiye’den mezun olurken “Atatürk içimizdesin” diye ant içen…
Generallerin gözünün içine baka baka…
Ve Generallerin başındaki General…
İlker Başbuğ, bu konuda tek kelime etmiyor..! “OHAL” teklifi üzerine dile gelip, “aman aman gerek yok” diye şakıyan baş general, Şeyh Said meselesinde dut yemiş bülbül…
Yani…
Gediktepe’deki gibi tam siper!..
Ey Türk Milleti…
Susmuş oturmuş!..
Kafası karışık…
Önemli bir bölümü de şu malum “yüzde kırk yedi içerisinde” olan…(Nerede olduğunun farkında olmayan ve bulunduğu yerin Türklükle ilgisini sorgulamayan.)
Aziz Milletim..!
Artık vatanımızın kaygan bir zeminde gidip geldiğini görüyoruz ve “elden gidiyor” endişesini yaşıyoruz…
Ama şunu bilelim ki..!

Ne  PKK çetesi,  ne  bu  yobaz  takımı,  ne  cumhuriyetin  içindeki  yarasalar…

Ne  bu  cumhuriyet  dönemince  milli  hazineyi  tırtıklayan  ölü  soyucu  sermaye  ağaları…

Vatanımızı  alamıyorlar,  alan  onlar  değil..!!!

Biz   veriyoruz..!!!!!!!!

Önce tepemize taç ettiğimiz, bizi idare etsin diye kral ettiklerimize…
Devlete yuvalanmış bürokrasiye…
Aylara yıldızlara, yıldızlılara bakacağız…
Sivillere sözüm, hangi sivile ne diyeceğim…
Atatürk’ün koltuğunda oturan, bu cumhuriyetin baş mevkiini tutan Abdullah Gül’e ne diyebilirim ki!..

Desem de ne der ki zaten, Abdullah Gül, Şeyh Said için!!?
“Yeminlerde var” diye askere hatırlatmamın, bu saatten sonra faydası var mı?!
Hani bazen Anıtkabir’e gidiyorlar ya!..
Hani “orada” izindeyiz diyorlar ya!!.
Hani Anıtkabir avlusunu doldurunca ara sıra, “Atatürk’e karşı görev” yerine getirilmiş oluyor ya!!

İşte onların yeminlerini yüzlerine çarpmak için kendimi yırtıyorum…

“Şeyh  Said  yobazı  adına  Diyarbakır’a  bayrak  dikiyor  hain;  haberiniz  olsun”

diyorum…

Belki  kılları  kımıldar  diye !..

Ve eğer kımıldamazsa “kılları…”

Olacakları da söyleyeyim…

Şeyh Said ardında bunca yıl sonra ortaya çıkanlar…

Öyle anma ile manma ile yetinmeyeceklerdir…

Okumaya devam edin ‘İlker Başbuğ’un Şeyh Said’e bir itirazı yok mu ?’

29
Haz
10

Nurcular

RUSYA’DA yayımlanan 700 bin tirajlı Komsomolskaya Pravda gazetesinde yayımlanan fakat Türk medyasında yer bulamayan haberi :

“Rusya Federasyonu’nda faaliyeti yasaklanan Nurcular adlı dini kuruluşun lideri gözaltına alındı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Said Nursi tarafından kurulan tarikat örgütü, Türkiye’de şeriata dayalı bir devletin kurulması gereğini savunuyordu. Nurcular dünya çapında faaliyet gösteren bir tarikattır.

Yetkililer, yaptıkları açıklamada, gözaltına alınma operasyonunun İçişleri Bakanlığı Volga Federal Bölgesi Güvenlik Müdürlüğü’nün Aşırılıkçılıkla Mücadele Dairesi görevlileri ve Federal Güvenlik Teşkilatı Volga Bölgesi Dairesi tarafından 18 Haziran’da yapıldığını belirttiler. Halihazırda Nurcuların oluşturduğu kuruluşların 65 ülkede faaliyette bulunduğu biliniyor. Türkiye Genelkurmay Başkanlığı da, Nurcuların toplam üye sayısının 4 milyon olduğunu açıkladı. Rusya Federasyonu Yüksek Mahkemesi’nin 10 Nisan 2008’deki kararıyla; Uluslararası Nurcular adlı dini hareketin faaliyeti Rusya Federasyonu topraklarında yasaklanmıştı. Söz konusu kuruluşların başlıca hedefleri şunlardır: İktidar ve yönetim organları ile Müslüman dini idarelerinde Türk lobisi oluşturmak. Nihai amacı Türkiye’nin liderliğinde Balkanlar’dan Sibirya’ya kadar uzanacak Büyük Turan devletini kurmak için Müslümanları, özellikle de Türkçe konuşanlar arasında Pantürkizm ve Panislamizm düşüncelerini yaymak, İslam dini okulları kurarak bunlar aracılığıyla bilahare Türkiye’de öğrenim görecek öğrencileri seçmek. Anılan kuruluşların Türkiye istihbarat kurumları tarafından finanse ve kontrol edildiği göz önüne alınarak, bunların muhtemel hedefinin istihbarat toplamak ve dini faaliyet paravanası altında enformasyon kaynaklarını satın almak.”

Bir haber de Türk medyasından:

“İngiltere’nin desteğiyle 1925 yılında Kürt isyanı başlatıp Güneydoğu’da genç Türkiye Cumhuriyeti’ne başkaldıran ve isyan bastırılıp yargılandıktan sonra 1926 yılında Diyarbakır’ın Dağkapı semtinde idam edilen Şeyh Sait bu yıl asıldığı yerde törenle anılıyor.

Panel ve mevlitli anma töreni için Diyarbakır caddeleri Şeyh Sait’in fotoğraflarının bulunduğu dev pankartlarla süslendi.

Bildiğiniz gibi Şeyh Sait, cumhuriyet düşmanı Said-i Nursi’nin de yol göstericisiydi!”

Okumaya devam edin ‘Nurcular’

29
Haz
10

Çember

Şu an elinizde tuttuğunuz gazetenin birinci sayfasını göbekten komple yırtın, avucunuzda buruşturun, sıkın, yamru yumru tenis topu kadar bi şey olacak…

İşte o Hakkâri’dir.
¡
Şimdi o kâğıt topunu düzeltin, yamru yumru dağlarını buzullarını elinizle ütüleyin, açın… Kıyıda köşede, küçücük bilinen Hakkâri’nin gerçek yüzölçümü, aslında işte o kadar devasadır.
¡
Türkiye’nin en zor coğrafyasıdır.
¡
5 dakkalığına gidip siperde çömelmek; merak ediyormuş gibi yapıp, “nerelisin sen, Bursa’nın içinden mi?” filan diye hatır sormak değildir yani marifet…
365 gün orada yaşamaktır maharet.
¡
Ve, oradan bi mektup geldi bana.
“Çember”den bahsediyor.
¡
Ya dışındasındır çemberin…
Ya da içinde yer alacaksın diyor.
¡
Adı bende saklı, komando üsteğmen göndermiş… Sekiz subay, aynı evde kalıyorlar. Bir şarkı indirmişler internetten, dağlara çıkıp vuruşuyor, sonra eve gelip, hep birlikte dinliyorlar. “Hayata böyle tutunuyoruz” diyor… Yeni Türkü’nün “Çember” isimli şarkısıyla…

Okumaya devam edin ‘Çember’

29
Haz
10

AKP’nin azınlık hükümeti

BİR tamirat (onarım) daha yapalım: 29.06.2010 günü hükümet etmekte olan AKP hükümeti bir azınlık hükümetidir.

Demokratçılar hemen itiraz edecektir, ama lütfen sabır.

Olması gereken her şey tersine oldu: 14 Mayıs 1950’de fiilen çokpartili rejime geçen Türkiye’de her şeyin yavaş yavaş yerine oturması gerekmez miydi, gerekmez mi ?
Kırklareli Valisi Cengiz Aydoğdu, Abant Platformu’nda “DP’nin 1950’de iktidara geldiğinde CHP’yi kapatıp İnönü’yü tarihteki huzurlu yere göndermemiş olması en büyük talihsizliktir” (Hürriyet, 26.06.10) diyebildiğine göre, siyasal bilinç 60 yılda bir arpa boyu ileri gitmediği gibi birkaç arşın da geri basmış.
Ama asıl suç CHP’de: Her seçim bölgesinde birkaç fazla oy alan partinin milletvekillerinin tamamını götüreceği bir seçim yasası çıkartmışsın ve bunun demokrasi olduğunu sanmışsın.
Türkiye’nin daha sonraki yıllarda yaşadığı siyasal sapıtmanın baş sorumlusu dönemin CHP’sidir. Kendi işine yarayacağını sanarak çıkarttığı bu berbat seçim kanunudur.
Bu yasanın marifeti olarak: Demokrat Parti 1950 yılında oyların yüzde 52’sini alıp 487 milletvekilliğinin 408’ini elde etmiş. 1954 seçimlerinde oy oranı yüzde 57, milletvekili sayısı 541 üzerinden 502 olmuş.
İki seçimde de milletvekili sayısı antidemokratik oranda olsa da yüzde ellinin üzerinde oy aldığı için DP’nin 1950-1957 arasında kurduğu hükümetler çoğunluk hükümetidir.
Ama 1957 seçimlerinde yüzde 47 oy almasına karşın seçim sisteminin antidemokratik cilvesi olarak 610 milletvekilliğinin 424’ünü alarak bir azınlık hükümeti kurmuştur.

Çünkü muhalefetin aldığı toplam oy oranı yüzde 53’tür.

Okumaya devam edin ‘AKP’nin azınlık hükümeti’

29
Haz
10

Tayyip çömelmeye alışıktır


Seçilmeden önce ABD’ye gidip
Bush’lardan icazet almıştı. Yani önce Bush’a çömeldi. Daha daha evveliyatında yanda da görüldüğü gibi Taliban’ın liderlerinden Hikmetyar önünde çömelmişti.
O nedenle Tayyip çömeldi diye ortalığı ayağa kaldıranları anlamıyoruz. Tayyip için kimsenin endişelenmesine gerek yok. Tayyip, çömelmeye alışkındır.

Tayyip, Şemdinli saldırısı sonrası terörle mücadeleye verdiği desteğin kanıtı olarak Gediktepe’deki çatışma bölgesine gitti. Siperdeki askerlerin yanağını okşadı, bugüne kadar teröristlerin yanağını okşamasına karşılık.

Ancak orada Tayyip’in verdiği bir poz günlerdir tartışılıyor. O derece ki Mecliste bile tartışma konusu oldu.

Tayyip’in şu meşhur diz çökmüş terörün geldiği yere bakarken çekilen resim.

Bu resim, herkesin dile getirdiği gibi, aslında çaresizliğin resmi değildir. Bu resim olsa olsa utanmazlığın resmi olabilir.

Bugüne kadar bu adamlar teröre karşı ne yapmışlar da bugün kalkıp askerin yanına destek ziyaretine gidebiliyorlar? Daha dün PKK yanlısı gösteride ölen Kürdün evine taziye ziyaretine giden bakan sıfatı taşıyan şahsın yüzü kızardı mı acaba şehitler uğurlanırken?

Açılım dediler terörü dağdan evimize kadar getirdiler. Artık askerlerimizi geçtik, evimizdeki eşimizin, kızımızın, kardeşimizin bile can güvenliği kalmadı.

Şimdi bu açılımın baş mimarı olan Tayyip, önce Gediktepe’de, ardından da Van’da timsah gözyaşları dökerek rol kesiyor.

Ancak bu resmin neden bu kadar tartışıldığını bir türlü anlayamadık.

Sanki bugüne kadar Tayyip hep teröre karşı dimdik bir duruş sergilemiş de şimdi çökmüş gibi bir hava hakim.

Aslında biliyoruz ki, Tayyip teröre karşı hep çömelme pozisyonundaydı.

Çünkü terör örgütünün iplerini elinde bulunduran ABD aynı zamanda diğer elinde de Tayyip’in elinde tutuyordu.

Ancak çömelmek Tayyip’in genlerinde var.

Seçilmeden önce ABD’ye gidip Bush’lardan icazet almıştı.

Yani önce Bush’a çömeldi.

Ardından AB yetkililerine çömeldi, ama galiba iyi çömelememiş olacak Tayyip’i AB’ye henüz almadılar.

Daha daha evveliyatında yanda da görüldüğü gibi Taliban’ın liderlerinden Hikmetyar önünde çömelmişti.

O nedenle Tayyip çömeldi diye ortalığı ayağa kaldıranları anlamıyoruz.

Okumaya devam edin ‘Tayyip çömelmeye alışıktır’

29
Haz
10

AKP terörü şehre indirdi


PKK’nın ırkçı-faşist terörü önce Şemdinli’de on beş askerimizi şehit etti. Ardından da İstanbul’un göbeğinde, Halkalı’da askeri servis aracına saldırıp, dört askerimizi ve on yedi yaşındaki Buse’yi aramızdan aldı götürdü…
Artık terör sadece Şemdinli’de değildi. Artık terör orada olduğu kadar İstanbul’un yoksul semtlerinde, Ankara’nın Elmadağ’ında, Giresun’un dağlarında, kısacası asker ya da sivil Türk’ün bulunduğu her yerde saldıracaktı. PKK’lı ve BDP’li katiller sürüsü sözlerini tutmaya başladılar.
“Türklerin hayatını cehenneme çevireceğiz” diyorlardı, bu tehditlerini hayata geçirmek için
ellerinden geleni artlarına koymayacaklarını kanıtlamanın peşine düştüler bile

Faşist  terör,  hem  dağda  hem  şehirde  saldırıyor

PKK’nın ırkçı-faşist terörü önce Şemdinli’de on beş askerimizi şehit etti. Ardından da İstanbul’un göbeğinde, Halkalı’da askeri servis aracına saldırıp, dört askerimizi ve on yedi yaşındaki Buse’yi aramızdan aldı götürdü…

Artık terör sadece Şemdinli’de değildi. Artık terör orada olduğu kadar İstanbul’un yoksul semtlerinde, Ankara’nın Elmadağ’ında, Giresun’un dağlarında, kısacası asker ya da sivil Türk’ün bulunduğu her yerde saldıracaktı. PKK’lı ve BDP’li katiller sürüsü sözlerini tutmaya başladılar. “Türklerin hayatını cehenneme çevireceğiz” diyorlardı, bu tehditlerini hayata geçirmek için ellerinden geleni artlarına koymayacaklarını kanıtlamanın peşine düştüler bile.

Eskiden faşist terör sadece dağda vatan savunması yapan Türk çocuklarını hedef alıyordu, şimdi şehirde okuluna giden Türk çocuklarını da öldürüyor. Askerlerimize saldırırlarken “biz savaşıyoruz, olur böyle şeyler” diyorlardı. Şimdi de “bu bir savaş, tabi siviller de ölecek” diyecekler. Ve bizlerden bu olup bitenleri kabullenmemizi ve köşemize çekilip izlememizi isteyecekler. Gerçekten de onlar, Türk çocukları öldükçe değil, ölmeyen Türkler olanı biteni kayıtsızca izledikçe kazanacaklar.

Çünkü Türk’ü yenilgiye götüren tarihin hiçbir döneminde vatanı için ölmek, milleti için şehit düşmek olmadı. Türk’ün yenilgisi ancak ihanete kayıtsız kaldığı zaman geldi. Türk Çanakkale’de de ölmüştü ama kazanmıştı. Ne zaman ki işgal kuvvetlerinin ilerlemesini izledi, o zaman yenildi. Sakarya’da, Dumlupınar’da ölmesini bildiği zaman, yani izlemediği zaman, sinmediği zaman kazandı.

Şimdi bizden kabullenmemizi istiyorlar. PKK çocuklarımızı, kardeşlerimizi öldürsün biz izleyelim istiyorlar. Bizi yıldırmak, sindirmek istiyorlar. Eğer Türk’ü yıldırırlarsa başaracaklarını çok iyi biliyorlar. Özellikle de kendisine direniş oluşturacağını bildikleri yoksul Türkleri öldürüyorlar. Tarihin tüm ırkçı-faşistleri gibi özellikle yoksul halk kitlesini ezmeye, onun susmasını sağlamaya çalışıyorlar.

Türk’ün önündeyse iki seçenek kalıyor: Susup bekleyerek ölmek ve yenilmek ya da gerekirse ölmesini de bilerek direnmek ve kazanmak!

Hangisini seçeceğimiz ise tamamen bize bağlı. AKP’nin ve PKK’nın, ABD eksenli planlarını kabul mu edeceğiz yoksa Mustafa Kemal Atatürk’ün evlatları gibi davranmayı mı seçeceğiz…

“PKK  düz  ovaya  insin”  diyenlerin  başarısı !

AKP Kürt açılımını başlatmadan önce başka bir Kürt-İslamcı Mehmet Ağar, açılımın çerçevesini çizmişti: “PKK düz ovaya insin, siyasete katılsın.” Ağar, bildiğiniz gibi Türkiye’nin gördüğü en karanlık adamlardan biridir.

Dolayısıyla bu karanlık sözleri sarf etmesi, bu hain sürecin bir anlamda fikir babası olması, bu sözleriyle PKK yöneticilerinin takdirini kazanmış olması tabii ki tesadüf değil.

Son yaşanan kanlı saldırıların ardından Ağar’ın ne demek istediği, AKP’nin neyin peşinde olduğu ve amaçlarına nasıl ulaşacakları daha da iyi anlaşılıyor.

Ağar’ın hayal ettiklerini AKP gerçekleştirdi.

Gerçekten de PKK’lılar düz ovayı bırakın, şehrin merkezine kadar indirdiler.

PKK onların bile beklediğinin çok üzerinde bir siyaset performansı gösterdi.

Sadece Meclise teröristleri milletvekili olarak yığmaları değil, BDP ile kurdukları şehirlerdeki milis örgütleriyle de siyaset kurumunu çok iyi kullandılar.

Ve kullanıyorlar.

Nasıl mı ?

Okumaya devam edin ‘AKP terörü şehre indirdi’




İstatistikler

  • 2.406.214 Tıklama

Son Eklenen Yazılar

Haziran 2010
P S Ç P C C P
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
282930  

En Çok Okunan Yazılarımız

En fazla oylananlar